# Etiket
##GENEL

Hüseyin ÖZBAY: HACI BEKTAŞ VELÎ VE MAKÂLÂT HAKKINDA

HACI BEKTAŞ VELÎ VE MAKÂLÂT HAKKINDA (*)

Hüseyin ÖZBAY

Sadeleştirerek yayına hazır­ladığımız Makâlât, Türk din ve tasavvuf edebiyatının mühim eserlerinden biridir. Bu ehem­miyet biraz da yazarının Hacı Bektaş Veli oluşundan kay­naklanmaktadır.

Eflâkî (14.yy.)nin “Menakıbu’l-Ârifîn”, Âşık Paşa (13.yy)’nın Garib-nâme ve Âşıkpaşa- zâde (13.-14.yy)’nin Esrâr-ı Hurûfnâme gibi tarihî kaynak­larda belirtilen muhtasar ve çoğu zaman indî hükümler verilen Hacı Bektaş Velî hak­kında en geniş malumat, Hacı Bektaş Menâkıbnâmesi’nde bulunmaktadır. İki versiyonu bulunan bu eserin yazan ola­rak Gölpınarlı tarafından ön­celeri Musa b. Ali gösterilmişse de daha sonraki araştırmalar, bu yazarın Firdevsî mahlaslı Bursalı llyas b. Hızır olduğunu ortaya koymuştur.

Bektaşîlerin velâyetnâme (vilâyetnâme) dedikleri bu eserde, Hacı Bektaş Velînin biyografisi, soyu-sopu, kera­metleri, Anadolu’ya gelişi, irti­bat kurduğu çevre ve şahıslar hakkında birçok bilgi mevcuttur.

Onun, Yeniçeri Ocağının kuruluşunda rol aldığı, Orhan ve Osman devrinde Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda etkili olduğu, Ahmet Yesevî ile görüştüğü. Baba İshak’a müridlik yaptığı hususlarındaki bilgiler şahsiyeti ile bilhassa tesirleri hususunda önemli ip uçları vermektedir. Türk-İslâm geleneğinde mühim şahsiyetler, gerçek hayatları yanında, zaman içinde kendileri için or­taya atılan rivayetler, yakıştırma ve tevillerle de anıl­maktadırlar. Yunus Emre, Mevlânâ. Şems-i Tebrizî, Nasrettin Hoca… gibi örnekler çoktur.

Tarihî vak’a teyidleri ve menkabevî (lejander) kaynak­ların süzgeçten geçirilmesi ile ortaya çıkan ve aşağı yukarı mutabık kalınan bilgiler ise şunlardır:

Hacı Bektaş Velî Horasan’ın mühim bir kültür merkezi olan Nişabur’da doğmuştur. Do­ğum ve ölüm tarihleri hakkın­da muhtelif kaynaklarda farklı bilgiler vardır. 13. yüzyılda yaşadığı kesin­dir. Birçok kaynakta doğum ve ölümü için (1209/1210)- (1270-1271) tarihleri verilmek­tedir4. Bu tarihler kesin olma­makla birlikte muhtemel tarih­ler olarak şimdilik kabul edilmektedir.

Tahsilini ve manevî eğitimi­ni Horasan ve çevresinde (Yesevî okulunda) parlak bir şe­kilde tamamlayan Hacı Bektaş Velî, Moğol istilası üze­rine tahminen kırk yaşlarında Anadolu’ya gelmiştir. Ahmet Yesevînin halifelerinden Lok­man Perende’nin yanında manevî terbiye almış onun yo­luyla Yeseviliğe girmiş, Hora­san erenlerinden biri olmuştur. Bu sebeple Yesevîliği Anado­lu’ya getiren maneviyat ordu­sunun içinde Hacı Bektaş Velînin büyük yeri vardır.

Âşıkpaşazâde.onun Ana­dolu’ya gelişini şöyle anlatır: Yanında kardeşi Menteş var­dır. Önce Sivas’a gitmiş ora­dan sırasıyla Amasya, Kırşehir ve Kayseri’ye varmış, sonunda da Kırşehir’de Sulucakara- höyük denen yere mesken kurmuştur. Mezar-ı şerifi şimdi Hacı Bektaş adını alan bu yer­dedir.

Menakıbnâmeye göre ise Horasan’dan ayrıldıktan sonra önce Necefe gelmiş orada Hz.Ali’nin kabrini ziyaret edip kırk gün çileye girmiş, sonra da Mekke’ye geçip üç yıl ora­da kalmıştır. Oradan da sıra­sıyla Kudüs, Şam ve Haleb’e uğramış, her uğradığı şehirde kırk gün çile çekmiş, neticede Elbistan’a ayak basmıştır. Ana­dolu’nun muhtelif şehirlerini dolaşıp çile çektikten sonra da Sulucakarahöyük’e gelip yerleşmiştir.

Anadolu’da tesiri büyük ol­muştur. Eğer o, bazı kaynakla­rın iddia ettikleri gibi Babaîlere mensup, bâtînî ve haricî fikirlere sahip “heterodoks” bir derviş olsaydı etrafında asırlar­ca süren bir sevginin ve mâ­nevi nüfûzunun teşekkülü im­kânsız olurdu. Yeniçerilerin pîri, şanlı fütüvvet ve ahilik teşkilâtı­nın mânevî sembolü, Yesevîliğin Anadolu’da devamı ma­hiyetinde olan Bektaşîlik tarikatının manevi kurucusu; Ahmet Yesevî, Lokman Per­ende, Yunus Emre ve Mevlâna gibi ulu kişilerin din ve tasavvuf dostu Hacı Bektaş Veli muhakkak ki birlik ve dirliğimi­zin sağlanmasında etkili olmuş yüce gönüllerden biridir. Velâyetnâmelerde Onun Ahmet Yesevî ve Yunus Emre’yle irtib­atı hususunda bir çok anekdot vardır. Ahmet Yesevî ile Hacı Bektaş Veznin fikir ve akide bakımından hangi kay­nağa bağlı olduğunu göster­diği için önemlidir. Doğrudan doğruya kurucusu olduğunu gösteren bir belge mevcut ol­madığı halde, Bektaşîliğin pîri sayılan Hacı Bektaş Velî; İslâm içinde millî ülküye yürüyen, akıl ve hikmete dayanan, Türk geleneklerini yaşatan, millî uy­anışın ışığını yakan bir mürşittir.

ESERLERİ:

Hacı Bektaş Velînin en derli toplu, muhteva bakımından en mühim ve hacimce en ge­niş eseri Makâlât’tır. Bunun dı­şında iki sayfa tutarında saf Türkçe ile yazılmış bir Şathiyye; Rüştü Şardağ tarafından sa­deleştirilen Besmele Tefsîri; kendisinin, bazı sofilerin hatta Ahmet Yasevî ve Abdullah Ensarî’nin sözlerini ihtiva eden ve Farsça yazılmış Fevâid, aslı Tire’de iken kütüphanenin yanması üzerine bugün elde olmayan Fatiha Tefsiri, Hacı Bektaş Velî’ye isnad edildiği sanılan “Makâlât-ı Gaybiyye ve Kelimât-ı Ayniyye” gibi risa­leler, onun eserleri cümlesindendir.

MAKÂLÂT: Yukarda da be­lirtildiği gibi. Hacı Bektaş Velî’nin en önemli eseridir. Kendisine ait olup olmadığı tartışması Prof.Dr. Esad Coşan’ın değerli araştırmaları so­nunda son bulmuştur.

Eserin aslı Arapça yazılmış­tır. Otantik nüsha mevcut de­ğildir. Eksik bir nüshayı Prof. Dr. Esad Coşan bulmuş ve tercü­me etmiştir.

Eserin, Türkçe’ye biri men­sur, biri de manzum iki tercü­mesi yapılmıştır. Mensur ter­cümeyi, Bektaşî Velâyetnâmelerinde Molla Sadeddin adıyla anılan ve Makâlât’ın da bir iki yerinde şiirleri ile bir­likte adı geçen Said Emre yapmıştır. Said Emre, Yunus Emre’yle şiirleri karışan şahıslar­dan biridir. Bu tercümenin Türkiye kütüphanelerinde muhtelif nüshaları mevcut­tur. Manzum tercüme ise 15. yüzyılın başında Hatiboğlu Muhammed tarafından yapıl­mıştır. Mensur tercüme ile manzum tercümenin muhtevaları arasında bir fark yoktur. Mensur tercümenin tenkitli neşrini, eksik Arapça nüshanın Türkçe tercümesi ilâvesiyle Prof.Dr. Esad Coşan yapmış­tır. Bizim sadeleştirdiğimiz metin Coşan’ın tertipleyip edisyon kritiğini yaptığı metin­dir.

Eseri sadeleştirirken üslû­bunu bozmamaya dikkat et­tik. Sadeleştirilen metnin oriji­nalinden uzaklaşmaması için, üslûp tercümesine gitmemek gerektiğine inandık. Metinde geçen ve farklı ve düzensiz nüshalar sebebiyle bazı yer­lerde karışan âyet, hadis ve nakilleri tek tek gözden geçir­dik. Âyet başlarını tamamla­dık. Bu hususta Prof. Dr. Esad Coşan’ın isabetli kayıtlarını dikkate aldık. Karşılığı bugün tam olarak olma-yan veya bozulmaması gerektiğine in­andığımız bazı terimleri ol­duğu gibi kullandık. Zaman zaman parantez içi açıklama­lar yoluna gittik.

Metni sadeleştirirken bazı teknik hususlarda yardımını gördüğüm Dr. Mustafa Tatçı’ya teşekkür ediyor, eserin sadeleşmiş şekliyle de okuyu­culara faydalı olmasını te­menni ediyorum.

(Yazarın Kültür Bakanlığı tarafından yayınlanan Makalât kitabının önsözünden alınmıştır.)