Alparslan TÜRKEŞ: Din ve Millî Eğitim
Din ve Millî Eğitim
Alparslan TÜRKEŞ
Ülkücü Kadro, 15 Şubat 1977, Sayı:5, s.3
BUGÜNKÜ dünyamız gittikçe daha da belirgin hatlarıyla birbirinden ayrılmakta olan iki ekonomik gruba bölünmüş durumdadır. İktisaden gelişmiş ülkeler birinci gruptur. Gelişmemiş, az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkeler diye anılanlar ise ikinci grubu teşkil etmektedirler. Politik bakımdan da çağımızın hemen başından itibaren komünist ve hür ülkeler olarak ikiye ayrılmış olan dünya milletleri arasına gelişmekte olan ülkeler üçüncü bir blok teşkil edecek tarzda görünmektedir. Aralarında çok sayıda ve çok taraflı münasebetler olan, dolayısıyla bir çok anlaşmazlık ve sürtüşme konusu da bulanan bu iki blok arasına üçüncü blok tarafsızlar adı ile girmekte, böylece bir denge ve tercih unsuru olarak belirmektedir. Siyasi bloklaşmanın iki ucunu teşkil eden ülkelerin ikisi de esas itibari ile gelişmiş ülkeler safında bulanmaktadır. Bunların siyasî ve iktisadî hegemonya gayretlerinin ve bn gayretlerin uzantısı olarak kültürel ve sair emperyalizmlerinin her türlü ağır baskısı altında bulanan bu tarafsız üçüncü dünya milletleri bloku, gelişmiş ülkelere yetişmek, daha güçlü olmak ve Varlıklarını muhafaza ederek ilerlemek için büyük çabalar sarf etmektedirler.
Türk milleti de gelişmekte olan ülkeler arasındadır. Yurdumuzu bir an evvel bu durumdan kurtarmak ve ileri hale getirmek mecburiyetindeyiz. Ülkemizde bugün büyük kütleler sosyal yardımdan ve sosyal güvenlikten mahrumdur.
Milletimiz ahlâk ve maneviyat buhranı içinde bulunmaktadır. İktisadî dengesizlikler halkımızı sıkıntılara duçar etmekte, siyasi, sosyal, kültürel, icrâî, idarî, kânûni ve ferdî güçlükler bütün büyüklüğü ile varlığını muhafaza etmektedir.
Bütün bu kötü şartlar, yabancı kaynakların kışkırtıp desteklediği bölücü, komünist ve anarşik faaliyetlerle memleketi yıkıcı ve içten zaptetmeyi amaçlayan ve bu maksatla durmadan cinayetler işleyen bir grup hâin, câni tarafından istismar vasıtası hâline sokulmuş bulunmaktadır. Bu caniler ve legal görünüşlü yardakçıları, cinayetlerini işledikten sonra canına kıydıkları memleket evlâdının bağlı bulunduğu toplulukları katillikle suçlamaktadırlar. Bu yıkıcı faaliyetleri icra edenler arasında bir kısım öğretmenin mâalesef mensup bulunduğu TÖB-DER’de vardır. Bu kuruluş millet, memleket ve öğretmenlik mesleği için büyük bir talihsizliktir.
Gerilikten, fukaralıktan, eksikliklerden, her türlü haksızlık ve sahipsizlikten, içtima ve kültürel meselelerden, ahlâk ve maneviyat buhranından kurtulup feraha çıkma, yükselme yolundayız. Bunların bir çoğundan kurtulmanın yola öğretmenin gönlünde, kafasında ve O’nun dâima veren ellerindedir. Bu soylu mesleğin hakiki temsilcilerinin teşekkülü olan ÜLKÜ-BİR kuruluşundan bugüne yüksek hizmetlerle gelmiştir. Bunların en önemlisi memleket yarınlarını İnşa edecek olan evlâtlarımıza milli değerlerimize hâvi bir eğitimin temele rmi atmaktır. Beki, en az bunun kadar önemli olan bir başka hizmet de yıkılamaz, kımıldatılamaz diye vasıflandırılan gayrımilli eğitimi kökünden söküp atmaktır. Bu yolda yapılanlar ancak ‘başlangıç niteliğindedir. Asıl yapılacak olan şey bandan sonra ve yine sizlerin eliyle gerçekleştirilecek olan eskinin kalıntılarının temizlenmesi ve gerçekten millî olan yeni eğitim sisteminin yerleştirilmesidir. Kırk bini aşkın üyesi ile ÜLKÜ-BİR bu yolda ve memleket meselelerinin hallinde bugün için en büyük dayanaktır. Millî davalarda ve yabancı kaynaklı fesat hareketleri karşısında en şuurlu güç kaynağıdır.
Kendilerinden beklenen/bu yüce görevleri ifa edecek ve yeni inanç dolu nesilleri yetiştirecek olan öğretmenin toplum içindeki yeri de buna yakışan seviyede olmalı, içtimaî bakımdan saygı telkin edici ve muteber bir hâle getirilmelidir. Bunu teminde sağlanacak İçtimaî haklar çok büyük ehemmiyete hâizdir.
Öğretmen, Millî Eğitimin olduğu kadar, milletin geleceğini de tayin eder. Milli Eğitimde yapılacak hiç bir ıslahat, «öğretmen» unsurunu dikkate almadan istenen neticeyi elde edemez. Bugüne kadar Maarif yetkililerinin idrak edemediği en mühim hakikât budur. Bugün, öğretmenin ve Öğretmenliğin itibarı azalmışsa, bunan sebebi, evvelemirde öğretmen yetiştirmeye ehemmiyet verilmemesi, ikinci olarak da öğretmenlerin maddî imkân bakımından en düşük seviyede bırakılmasıdır.
Öğretmen hakkında söylenen övücü sözler doğrudur. Fakat, eksiktir. Öğretmen, Peygamberlerin de ifâ ettiği bir mukaddes vazifeyi icra etmektedir. O’nun vazifesi «insansa şahsiyet vermek, mukaddes kelâmla «eşref-i mahlûkât» olan insanı «inşa» etmektir. Bu vazifeyi yürüten başkaca bir meslek daha yoktur. Bu itibarla, öğretmenler bir milletin manevî askerleridir. Dolayısıyla mensup oldukları milletin hususiyetleri öğretmenlerde temayüz etmek mecburiyetindedir. Öğretmenin “Türk milliyetçisi” olması Türkiye şartlarında mutlak ve vazgeçilmez bir hakikattir.
Bugüne kadar öğretmenden esirgenen maddî ve manevî imkânlar Türk çocuklarından da esirgenmiştir. Elli seneye yaklaşan Türk Millî Eğitimi bir türlü özlenen milli muhtevayı kazanamamıştır. İdare-î maslahatçı siyasetçilerin «reform» gayretlerinin akım kalması, yeni gelenlerin şaş kınlıkla bocalayıp, yeni «reformlar peşinde koşmaktan kurtaramamıştır. Bu başarısızlıkların sebebi «gayesizindir. Dünya görüşü» yoksunluğudur, taklitçiliktir. Yetiştirmek istediği insanına müşterek bir vasıf vermeyi düşünemeyen bir sistem gayr-î millî kültürlerin tesirlerine açık, yabancılaşması mukadder nesilleri kendi elleri ile yetiştiriyor demektir. İyi insan da, iyi vatandaş da sadece dünyevî müeyyidelere bağlı olarak yetiştirilemez. Asırlardan beri insanın nefsini frenleyen ahlâk, nizâm ve hayır hisleri geliştiren en ehemmiyetli müessese din’dir. Bütün dünya devletleri, bahusus hıristiyan devletler vatandaş terbiyesinde din’i birinci plânda tutarken, Türkiye’de yıllardan beri bir «Din korkusu» büküm sürmekte, Türk çocuklarına hıristiyan vatandaşlarımıza sağlanan, haklar dahi çok görülmektedir.
Bugünkü eğitim sistemimiz içerisinde, orta öğretimdeki seçmeli dersler arasına İmam-Hatip okullarının uyguladığı şekilde. Kur’an-ı Kerim dersi de alınmalı, din bilgisi dersi de seçmeli olarak üç saate çıkarılmalıdır. Türk vatandaşı çocuğunun dinî terbiyesini Devletden beklemektedir. Devletin vazifesi de «iyi insan ve iyi vatandaş» yetiştirmektir.