Ülkücü Aydınların Önceliği / Gazi KARABULUT
Dünya, coğrafyamız ve ülkemiz oldukça zor günler geçiriyor. Dünyayı kendi emperyal çıkarları doğrultusunda şekillendirmek isteyen küresel güçler, bölgemizde bu küresel güçlere bir şekilde stratejik işbirliği içinde olan ve Orta Doğu’yu kan gölüne çeviren ülkeler, nihayet Türkiye üzerinden terör uzantılı yeni devletçik planları…
Tarih, bu sahnelere yabancı değil. Ancak mazide yaşanan böylesi emperyalist girişimler, ülkelerin ülkücü aydınlarının fikri teamülleri ile çıkış yolunu bulmuş ve yöneticilerine ilham kaynağı olmuştur. Özellikle Türk milleti, Çin saldırılarından Haçlı istilasına, Büyük Fetih Hareketlerinden milli mücadeleye kadar her evrede ilim ve fikir adamlarına danışmışmış, ülkeyi etkileyen her meselede kurduğu meşveret ortamları ile çözüm arayışlarına girmiştir. Ve devrin akil insanları düşüncelerini söylerken bireysel dünyasını değil milletin menfaatlerini esas aldıkları için Kağana, Sultana, Padişaha veya lidere göre değil, bilgi, tecrübe ve ilkeler göre kanaat serdetmişlerdir. Çağlarının ülkücü dünya görüşlerine yön vermeleri hasebiyle Dede Korkutlar, Hoca Ahmet Yeseviler, Nizamül Mülkler, Edebaliler, Molla Güraniler, Akşemseddinler vb. daima devleti ebedi müddet ve İlayi Kelimetullah ülküsü minvalinde doğru neyse onu söyleyen büyük kametler olmuşlardır.
Ne zaman ki aydın olduğunu ifade eden kişiler yerini korumak, makam sahibi olmak, maddi rahatlık elde etmek derdine düşmüş işte o zaman ifade edilen görüşlerin de mahiyeti yüz seksen derece değişmiştir.
Üzülerek ifade etmek zorundayım ki bu durum ülkücü dünya görüşünde eli kalem tutan zümreye de sirayet etmiş ve fikirler, çözüm önerisi olmaktan ziyade birilerinin yanında yer almak veya karşısında durmak pozisyonuna dönüşmüştür. “Beklentili siyaset” argümanına yenilen ülkücü aydınlar, eksiklerimizi söylemekten beri dururken, beklediğini bulamayan aydınlarımızda “vur abalıya” anlayışı ile yazmaya başlamışlardır. Halbuki günümüz Türkiye’sinde ülkücü aydınların sorumluğu bütün milletin mesuliyetini omuzlarında hissetme şuurunda olmalıdır.
Mesela ülkemizin içte ve dışta yaşadığı problemlerin vuzuha kavuşması için; önce Türk milliyetçiliğinin bir reforma ihtiyacı olmadığını söylemek, yani gelişen ve değişen dünyanın şartlarına göre görüşlerimizin de projelendirilmesine beri durmak sadece meselelerimizi ötelemekten başka bir mana ihtiva etmez. Aynı şekilde köklerinden kopuk bir değişim veya dönüşümünde sağlıklı olması beklenemez. (Kim ki asli cevheri görmezden gelmeden bir yenileşmeden bahsederse iyi niyetli olduğunu söylemek oldukça zordur.) Dikkat edilirse her iki tezden önce “ülkemizin meselelerinin çözümü için” dedik. Bu demektir ki ülkemizin yaşadığı sıkıntıların çözüm adresi ülkücü dünya görüşüdür. Ancak bu çözümün gerçekleşmesi de ülkücü aydınların durduğu yer ile direk bağlantılıdır.
Peki o durulması gereken yeri nasıl örneklendirmeliyiz?
Gaspralılar, Akçuralar, Dündar Taşerler, Erol Güngörler, Nurettin Topçular, Atsızlar vb. bulundukları ortamlarda milletin menfaatini her şeyin önüne koyarak yazmışlar, çizmişler ve söylemişler. Bugün de çok şükür eli kalem tutan pek çok ülkücü aydınımız var. Onlar da aynı sitil ile yani politik kaygılardan ari milletin ve değerlerimizin istikbali adına fikir beyan etmelidirler.
Bu anlayış politikaya esir olmuş ve hasarlı aydın tipine yaftalanmış sözde aydınların başaracağı bir duruş değildir.
Ülkemizin, ülkümüzün, bölgemizin ve dünyanın geleceği için ülkücü aydınların derhal bir platform oluşturması ve çözüm odaklı öneriler ortaya koyması gerekmektedir. Pek çok karşılıksız ülkü sevdalısı arkadaşlarımız bu konuda yol başçılarını beklemektedir. O yol başçısı ülkücü aydınlar zamanında rehberlik yapan aydınlarımız gibi yola düşmeli ve YENİDEN YİNE ÜLKÜCÜLÜK İLE YENİ UFUKLARA DOĞRU kanat çırpılmalı…