# Etiket
#*Dr. Hayati BİCE #EDEBİYAT #GÜNDEM #Öneriler #Tarih

Şükrü ALNIAÇIK: “Ahmed Yesevî Yılı” Kutlu Olsun.

2016 “Hoca Ahmed Yesevî Yılı”
Şükrü ALNIAÇIK

Adına “kavim” diyebileceğimiz farklı sosyolojik yapılar, Tarih içinde doğarlar, büyürler ve korunmadıkları takdirde ölürler. Mesela, bugün Hititler, Frigyalılar, Lidyalılar, Urartular gibi ilk Anadolu kavimlerinden hiçbiri kendi kimlikleri ile yaşamamaktadır.

Bunlar önce birbirleriyle savaşarak kimliklerini kuvvetlendirmişler; MÖ: 553’te Pers istilası altında kalmışlar, sonra MÖ: 323’ten sonra Helenistik krallıklara bölünmüşler; daha sonra da Roma eyaleti olmuşlardır.

Roma’nın ikiye ayrılmasıyla Doğu Roma’nın payına düşmüşler, Ortodoks inancını benimsemişler ve kilise marifetiyle “Rumlaşmış”lardır.

Tarihte “dört beş kavmi aynı anda öldürecek” yegâne kültürel silah inançtır.

Siyasetin inanç merkezli yürütüldüğü Ortaçağ’da sarayla kilisenin el ele vermesi karşısında tahammül gösterebilmiş bir kültürel kimlik de görülmemiştir.

Ortadoğu’da, Bizans-Pers kültür dairelerinin ortasında yeşeren ve onlardan etkilenen İslam Tarihinde de “Rumlaşma”nın yerini “Araplaşma”nın aldığını söyleyebiliriz.

Yeni bir dine intisap ettiği yıllarda tam manasıyla yerleşik (civil=kentli=medeni) olmadığı halde kültürel kimliğini koruyabilmiş tek millet ise Türklerdir.

Eğer bu milli bir onursa, bu onuru en çok hak edenler de Batı Türklerinin en önemli kolu olan “Oğuzlar”dır.

Annesi Türk olan Halife Mutasım’ın “Türkler Araplaşmasın da bu mümtaz meziyetleri yok olmasın” düşüncesiyle Bağdat yakınlarına Samarra şehrini kurdurması, ilim sahibi yöneticilerin, “Sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık” diyen Kuran’daki hikmeti, kültürel şovenizme tercih edebilmelerinin eşsiz bir örneğidir.

Bugün Samarra’da bir tek Türk yaşamıyor olması ise milletimizin Tarih yolculuğunda yaptığı “ölümlü kazalar”ın hiç de az olmadığını hatırlatan ibretli bir neticedir.

Ortaçağ’da inancın kimlik üzerindeki etkilerini hatırlatan bu kısa sorgulamadan sonra gelmek istediğimiz asıl nokta başka bir yerdir:

Müslüman Türklerin üretebildiği ilk dört Türkçe eserden biri Hoca Ahmed Yesevi’nin “Divan-ı Hikmet” adlı eseridir.

Bu eserin en önemli özelliği, hem anayurdu olan Türkistan’daki Kazak, Özbek, Uygur gibi doğu Türkleri tarafından hem de Moğol istilasıyla Anadolu’ya gelen Batı Türkleri tarafından okunmuş olmasıdır.

Bütün Türk dünyası tarafından tanınan ve kulaktan kulağa okunan başka bir Türkçe eser de yoktur.

Bu özelliğiyle Divan-ı Hikmet, Turan yolunun tarihsel zemini, Türk-İslam Ülküsünün kültürel manifestosudur.

Divan-ı Hikmet, Ahmed Yesevi’nin 1166’daki ölümüne kadar hikmet buyurduğu beyitlerden oluşur.

Yani, Osmanlı Devleti’ni kuran 400 çadırlık Karakeçili oymağı dâhil olmak üzere 1200’lü yıllarda Anadolu’ya gelen cami ve medrese görmemiş bütün göçebe Türklerin gönlündeki iman, oraya Yesevi’nin beyitleriyle nakşedilmiştir.

Öyleyse Bektaşiliği ordusuna, Ahiliği esnafına, Mevleviliği memuruna, Nakşibendiliği halkına bir Nizam-ı âlem beratı gibi nakşeden Osmanlı Devletinin ortaya koyduğu siyasi mucizenin temelinde başka bir kültürel mucize yatmaktadır.

Bu mucize, Anadolu mistisizminin, Türk İslam ülküsünün, bizim kültürümüzün temel kaynağı olan “Divan-ı Hikmet”tir.

Eskişehir’deki Yunus Emre Hoca Ahmed Yesevi’nin takipçisidir. Ankara’daki Hacı Bayram-ı Veli Hoca Ahmet Yesevi’nin talebesidir. Nevşehir’deki Hacı Bektaş-ı Veli, Kırşehir’deki Ahi Evran, Divan-ı Hikmet’teki Türk’e özgü halis İslam’ın taşıyıcı kolonları, görev erleridir.

Hazret-i Türkistan Hoca Ahmet Yesevi, Doğu Hıristiyanlarının “koruyucu azizi” Saint Andrew’in korkulu rüyasıdır; Türk düşmanlarının en büyük kâbusudur.

O doğu Hıristiyanları ki; başta Ruslar ve Yunanlılar olmak üzere hepsi Türkleri Anadolu’dan çıkarmak için yemin etmişler; fırsat bulduklarında yanlarına İngilizleri ve Fransızları da alarak Sakarya boylarına kadar gelmişlerdir.

Divan-ı Hikmet’le ilgili çalışmalar bu yüzden önemlidir.

Divan-ı Hikmet ana dili Türkçe olan bütün Sünnilerle Alevilerin, bugün Suriye’de en kötü örnekleri yaşanan Arap mezhep çatışmacılığından etkilenmeden önceki ortak paydasıdır.

 

“2016: Ahmet Yesevi Yılı”

Birleşmiş Milletlerin Eğitim, Bilim ve Kültür kolu UNESCO, 2016 yılını “Ahmet Yesevi Yılı” ilan etti.
Hoca Ahmed Yesevî Yılı anısına, Ahmet Yesevi Üniversitesi tarafından prestij baskısı yapılan Dîvân-ı Hikmet’teki 252 hikmetin Türkiye Türkçesi’ne aktarılması Dr. Hayati Bice tarafından yapıldı.

Bu çalışmaları uzun bir süredir, sapmadan, saptırmadan, Ülkücü iradesini kimseye kaptırmadan  Ülkücü bir görev sorumluluğuyla deruhte eden Ülkücü Yazarlar Derneği Genel Başkanı Dr. Hayati Bice için 2016 “Hoca Ahmed Yesevî Yılı”, manevî bir zafer yılı olacaktır. 

Yıllardır mütevazı şartlarda yapmakta olduğu Yesevi Sohbetleri de daha büyük bir anlam kazanacaktır.

 

2016 “Hazret-i Türkistan Hoca Ahmet Yesevi” ülküdaşımız Hayati Bice’nin ehil kaleminden okunsun ve inşaallah Turan’ın yolunu yeniden aydınlatsın.

“Hoca Ahmed Yesevi Yılı” kutlu olsun.

 

Leave a comment