Milliyetçilik Ne Değildir? / Metin BOZDEMİR
Türk Milliyetçileri olarak beslendiğimiz kaynaklar Milliyetçiliğin tarifini birbirini tekzip etmeyecek şekilde ortaya koyarken, bilhassa son yıllarda farklı mülahazalarla karşılaşıyoruz.
Mehmet Akif Ersoy’dan Erol Güngör’e, Nihal Atsız’dan Cemil Meriç’e, Galip Erdem’den Seyit Ahmet Arvasi’ye, Alparslan Türkeş’ten Muhsin Yazıcıoğlu’na kadar Türk milliyetçiliği fikrinin ne olduğuyla ilgili birbirini tamamlayan çok değerli görüşler, bu güzide insanların yaşadığı dönemlerde yetişmiş ve aynı dertle dertlenmişlerin dağarcığında yer almakla beraber, kafası karışık olanlar için de bazen bir raf, bazen bir tuş mesafesindedir.
Bilgileri tekrarlamanın faydasına inanmakla beraber, konuya bir de tersinden bakmayı denemek istiyorum;
Milliyetçilik ne değildir?…
Tabi dünya genelinde negatif algılanan milliyetçilik akımları değil konumuz; müspet – pozitif milliyetçilik…
Türk milliyetçisiyim diyenlerin “Milliyetçilik ırkçılık değildir” tespiti, en kesin mutabakatıdır.
Irkçılığın ise ne olduğunu izaha gerek yok sanırım.
Yahudi milletini ve Hitler örneğini verip geçebiliriz.
“Asabiyecilik” olmadığıyla ilgili tespitler, “değil” tasnifinin en önemlilerindendir bana göre…
Asabiyenin bir kaç anlamı olmasına karşılık, asabiyeciliği yasaklayan hadislerde dikkat çekilen, cahiliye dönemindeki aşiret, akraba, grup, taassubudur. Zira “asabe” baba cihetinden gelen akrabalar demektir Arapça’da…
Yine asab, ilk aklımıza geldiği üzere sinir, yani insanın potansiyel enerji kaynağı aksiyon ve refleksleridir aynı zamanda ve İbn-i Haldun bu anlamda “asabiye” şuurunun gerekli olduğunu anlatır.
İslam’da âyet ve hadislerle kesin bir şekilde yasaklanan; grupçuluk, aşiretçilik anlamındaki asabiyedir… Ölçüsü de bellidir, hadis-i şerifte buyurulduğu üzere; “Zulüm üzere olan kavmine sahip çıkmak”…
Zulüm, dolayısıyla haksızlık yapan her kim olursa olsun ırkdaşı, hemşehrisi, meslekdaşı, yoldaşı, karındaşı, arkadaşı, akrabası, annesi, babası, evladı dahi olsa haksızlığa karşı çıkmamak, asabiye batağına düşmektir.
Yine başka bir buyruk, haksızlık karşısında ne yapılması gerektiğinin çok açık izahıdır;
“Haksızlık gördüğünüz zaman elinizle, eliniz yetmiyorsa dilinizle engelleyin. Engellemeye gücünüz etmiyorsa kalbinizden buğz edin, kötüleyin. Bu da imanın en zayıf halidir.”.
“Bizim milliyetçiliğimiz asabiye değildir” tezi sadece teoride ve milliyetçiler için değil, pratikte ve bütün insani değerlere sahip olan inanç mensupları için de geçerlidir. Nice, itikadı sağlam diye nitelenenlerin, ailesine, hemşehrisine, partilisine haksız da olsa savunduğunu… benim hırsızım, benim katilim, benim namussuzum, benim yalancım, benim düzenbazım, benim küfürbazım.. diyerek sahip çıktığını ve “asabiye”ye düştüğünü görürsünüz…
“Türk milliyetçileri ırkçıdır, asabiyecidir” diyenler önce kendi cemaatlerinin, kendi gruplarının, kendi partilerinin mensuplarınca yapılan haksızlık ve zulümlere dikkat kesilip engellemelidir ki, samimiyetlerini görebilelim.
Bu ölçüler üzerine inşa edilmiş milliyetçiliğin, ırkçılık veya asabiyecilik olduğunu hangi aklı evvel iddia edebilir?
Ve “ne değildir”in en tartışmalısı “milliyetçilik kimsenin inhisarında değildir” meselesidir. Ve bana göre de hiç kimsenin inhisarında olmamalıdır,
Bu uğurda amansız mücadeleler verilse bile…
Yapılan hizmetler, çekilen çileler, sevdiğimiz, fikirlerini benimsediğimiz önderler Türk milliyetçisine sadece motivasyon sağlayabilir.. Ötesinde, tekeline alma hakkını kimseye vermez, vermemelidir. İslam’ın, hiçbir millet’in, mezhebin, tarikatın, cemaatin, partinin, gurubun tekelinde olamayacağı gibi…
Milliyetçilik bir partinin inhisarında olursa ne olur?…
Ulusalcılık gibi, Atatürk milliyetçiliği gibi garabetler ortaya çıkar.
Atatürk Milliyetçiliği kavramı, bilhassa 80’li yıllarda cuntanın MHP ile aynı paralelde olmama adına komplekslerle ortaya çıkmış, milli değerlere saldırının kamuflajı olmuş lümpen bir klişedir.
Türk milliyetçiliği kavramından rahatsızlık duyarak, Türk milliyetçisi olarak gördüğümüz ve sevdiğimiz Atatürk’ü kamuflaj olarak kullanan zihniyete öncelikle gerçek milliyetçilerin itiraz etmesi gerekir.
Keza “ulusalcılık” Türk milliyetçilerine yaptıkları haksızlıklardan dolayı pişman olan ama itiraf edemeyen, eski alışkanlıklarından da vazgeçemeyen solun yeni milliyetçilik versiyonudur.
Türk milliyetçiliğinin en önemli isimlerinden olan Alparslan Türkeş’in ifadeleriyle;
“Türk milletinden olmak, Türk milletini sevmek ve Türk devletine sadakatle hizmet aşkı taşımak, vatana bağlılık duygusu içinde bulunmak ve Türk milletinin yükselmesi için elinden gelen her fedakarlığı yapmak ve çalışmak duygusu ve şuurudur. Bu duygu ve şuuru taşıyan herkes Türk’tür. Kalbinde yabancı başka bir milletin özlemini, özentisini taşımayan, kendisini Türk hisseden, Türklüğü benimseyen ve Türk milletine, Türk devletine hizmet aşkı taşıyan herkes Türk’tür.” şeklindeki Türk Milliyetçiliğinin tarifi, bu duygu ve şuura sahip olanlara partili mi, değil mi anlayışıyla bakılmamasının da bir teyidi gibidir, aklın da gereğidir.
Beslendiğimiz pınarların duru sularında, gönül dostlarımızla buluşabilmek dileğiyle…
Saygılarımla…
metinbozdemir@hotmail.com
Selçuk Bekâr
16th Şub 2012Çok güzel. Tebrik ederim.