# Etiket
#Kültür/Sanat

Döne Döne Mevlana / Cengizhan ORAKÇI

Döne Döne Mevlana

Cengizhan ORAKÇI

Mevlana’yı seviyoruz, kalbimizde yüce bir yere sahip.

Eserlerini ister okumuş olalım isterse okumayalım, adına “sosyal medya” denilen iletişim ortamında ondan mütemadiyen sözler paylaşıyoruz.

Paylaştıklarımızdan bazıları da hazrete ait değil; olsun ne gam, biz ona yakıştırıyoruz ya bu sözleri!

Dünyanın dört bir tarafından bağlıları var, sevenleri var. Her taraftan insanlar Mevlana’ya geliyor. Ne güzel, gelsin tabii.

Bir geliş varsa, orada bir alış veriş, yani bir ekonomik durum da var demektir! Yani hadise doğrudan turizmle ilgilidir. Malum alış veriş, turizm gibi kavramlar kapitalizm demektir.

İş bu yazı, tam da bu noktayla alakalıdır. Mevlana’nın, Mevleviliğin, Şems’in, semanın vb.nin ticari metalara dönüştürülmesini beyan edecektir.

Yıllar var ki Mevleviliğin “zikri” olan sema, bir gösteriye dönüştürülmüş durumdadır! Zaten adı da artık “sema gösterisi” olmuştur!

Semazenler en olmadık yerlerde sema yaparlar; daha doğrusu yaptırılır. Bu bir iftar sofrasında olabileceği gibi, ne bileyim yabancı bir devlet adamının karşısında da olabilir veya herhangi bir uluslararası toplantıda da olabilir! Amaç tanıtım ya; “bakın bizim nelerimiz var!”, mutlaka görmelisiniz demenin ruh halidir.

Bu olabilecek bir şey midir? Sema, halk oyunları cümlesinden bir çeşit midir? “Bursa Kılıç Kalkan” oyunu gibi, “Erzurum Bar”ı gibi bir şey midir ki, böyle olur olmaz zaman ve zeminde icra edilmektedir?

Cevabı bellidir. Mevlevilik bir tarikattır! Üstelik bütün tarikatlar yasaklanırken, Mevlevilik biraz kollanmıştır da. Yapılan sema da bir zikirdir. Bunu gösteriye çevirmek de en basit söyleyişle bir çirkinliktir, terbiyesizliktir…

Merak ediyorum, Mevleviliği bu şekilde “kullanan” zihniyet niye diğer tarikatları da bu yolda kullanmayı akıl etmiyor? Bu zihniyet, Nakşîlerden veya Kadirîlerden de bir “gösteri” yapmasını istese Mevlana’ya ve semaya koşturan sosyete gelmez mi acaba?

Her şeyi anlamak mümkün de, Mevleviliğin mensubu olanlar, onlar nasıl bu duruma rıza gösteriyor? Asıl bunu anlamakta zorlanıyorum.

İş bir kere ticarileşince, ortaya ciddi bir sektör çıkıyor.

Meselenin bir de kitap, yayın tarafına bakınız. Bir sürü insan Mevlanalı, Şemsli romanlar, kitaplar yazıyor ve bunlar çok satıyor! Bu da haliyle klavye başında iş kovalayanlarca değerlendirilmesi gereken bir zemin oluşturuyor. Hadi bakalım pazar olsun; okuyan toplum olma yolunda hızla ilerliyoruz. Herkesin elinde Mevlanalı, Şemsli birer kitap; Mesnevi’den seçilmiş özlü sözler falan filan.

İyi de Mesnevi’yi niye kimseler okumuyor? Madem Mevlana çok seviliyor, açın Mesnevi okuyun öyleyse…

Burada gözden kaçırılmaması gereken önemli bir husus daha var. Mevlana sanki Müslüman değil de, başka, farklı bir inanca sahipmiş gibi bir “algı” oluşturuluyor! Bir düşünür, bir filozof muamelesi yapılıyor! İnsanlara bu algı yerleştirilmeye çalışılıyor! Mevlana sadece sonsuz hoşgörünün, sadece sonsuz hümanizmin temsilcisiymiş gibi, İslam’dan soyutlandırılmış bir mistik anlayış!

Hayır, Mevlana bu değil; sadece bu değil. Mevlana her şeyden önce iyi bir Müslüman. Ve Mevlana Müslümanlığıyla Mevlana; İslamsız bir Mevlana sadece bir hiç!

Mevleviliği bir seyir, bir gösteri nesnesi olmaktan çıkarmak lazım! Bu en başta Mevlana’ya büyük bir saygısızlıktır.

17 Aralık Şeb-i Arus; Mevlana’nın düğün gecesi, sevgiliye kavuştuğu gün. Orada siyasiler çıkıp boy göstermesinler!

Ey Mevlevilik yolunun ileri gelenleri, bu uygunsuzluklara siz de bir dur deyiniz artık!

Mevlana’yı popüler kültürün oyuncağı yaparak, vahşi tüketimin çarklarında onu da un ufak etmeyin, ey zalimler…

Leave a comment