# Etiket
##GENEL

Galip Ağabey! Söz Veriyoruz… / B. Kemâl GÜRSOY

Ağabey! Söz Veriyoruz:  Türk Milliyetçiliği İktidar Olacak!

B. Kemâl GÜRSOY

“Hiç unutma: Bugün, tamamen haklı olarak, ülkücülüğe aykırı davranışlarından ötürü kınadığın ağabeylerin, senin yaşında iken, ülkücülüklerine asla toz kondurmak istemezlerdi. Ama hayat adını verdiğimiz düşmana yenildiler. Şimdi sapmalarını bağışlatmak için, münasip bir bahane aramanın peşine düşmüşlerdir. Sana, kendi neslimin durumunu anlatayım: Çoğumuz ülkücülük imtihanını kazanamamış, sınıfta kalmışızdır; kaydımız silinmiştir! Pek azımızın adaylığı hâlâ devam ediyor. Dikkat etmelisin: “Adaylık” kelimesini kullandım. Çünkü hiçbirimiz, bütün gayretlerimize rağmen, tam bir ülkücü olamamışızdır. Daha bir kısmımız yarı yolda tükeneceğiz. Gerçek ülkücülüğe ne kadar yaklaşabildiğimizin hesabı son nefeslerimizi verdikten sonra çıkarılacaktır.” 

Galip ERDEM

12 Eylül, Türkiye’nin olduğu kadar birçok insanın hayatında da dönüm noktasıdır. Başkalarını bilmem ama benim için tam manasıyla öyledir. Önce bütün hayallerim ve istikballe ilgili hazırlıklarım 12 Eylül’le birlikte bitti.
Fakat aslında benim için çok daha önemli bir olay da bu vesile ile gerçekleşti. Daha önce bütün yazılarını hıfzettiğim Galip Erdem’i tanıdım. Yazılarını hayranlıkla okur, özel olarak verdiği seminerleri can kulağıyla dinler, her sözünü hayatla ve Türk Milleti’nin geleceğiyle ilgili işaret olduğunu kabul eder, tarif ettiği ölçülerde Ülkücü olmaya gayret ederdik. Ama 12 Eylül’ün Ülkücü camiada yarattığı tahribatı tamir için gayretlerine şahit olduğum Galip Erdem’i yakından tanımak; hayatımızı değiştiren, istikbalimizi karartan 12 Eylül sebebiyle nasip oldu.
Hiçbir âdemoğlunda görmediğim azim, dayanıklılık, kıvrak zekâ ve en önemlisi derin bir tevazu vardı onda. Yaptığı işin ne denli büyük olduğunun farkında değilmiş gibi davranır, yediden yetmiş yediye herkesin “Ağabeyi” olan o ufak tefek adam, 2 yaşında çocukla 2 yaşında, 18’lik delikanlı ile 18 yaşında, büyük meseleler karşısında ise gerçekten büyük bir adam olurdu. Mamak’takiler ve dışarıda bıraktıkları için gururunu hiçe sayarak, eskiden olsa selam bile vermeyeceği adamlardan “Noramin” isterdi. Üstüne titrediği Ülkücüler ve/veya Ülkücü adayları için toplananları “beytülmalin” kabul eder ve zerresine dokunmaz, dokundurmazdı. Tansiyonu sıfıra yaklaşmışken bile çektiği böbrek sancılarına aldırmadan her sabah Mamak’ta hazır olur, dava olmadığı gün tutukluları ziyaret eder, orda işi biter bitmez Şenol’a, Lamia’ya, Asuman’a veya başka herhangi bir tutuklu yakınına koşar, sıkıntılarına ortak olur, dertlerine derman olmaya çalışır en önemlisi moral kaynağı olurdu. İnanıyorum ki, Lamia Hanım veya Şenol Hanım bugün yaşıyorlarsa bunu rahmetli Galip Ağabey’e borçludurlar. Yılmadı, yorulmadı, gece uyumadı, gündüz oturmadı altı sene boyunca koştu, koştu…
Bizim “Büro Ekibi” olarak, onun tabiriyle “Haşarat Takımı” olarak diğer Ülküdaşlarımızdan üstün sayabileceğimiz bir ayrıcalığımız vardı. Canımız sıkılınca, moralimiz bozulunca, yorulduğumuzda, kırıldığımızda O hep yanımızda idi. Bir arkadaş, bir Ağabey, bir baba oluyordu yerine göre. Bir bardak çayını götürdük mü, her türlü derdimizi anlatıyor, çaresini buluyorduk.
Bir vesile ile bana “Sen kendinden eminsen, bırak isteyen istediğini söylesin. Gün gelir onlar utanır” demişti. İçimden güldüğüm bu sözün ne kadar yerinde olduğunu çok kısa bir sürede gördüm.
Bir seçim öncesi arkadaşlarla – ki hepsi Ülkücü idi – hangi partiye oy vereceğimizi tartışıyorduk. MÇP’nin gireceği ilk seçim idi. Tartışmamıza şahit olunca “Neyi tartışıyorsunuz? Hepiniz, hepimiz MÇP’ye oy vermekle mükellefiz. Türk Milliyetçiliğine sahip çıkan tek siyasi kuruluş dururken başkasına oy vermeyi mi düşünüyorsunuz, yazık!” demişti.
12 Mart ta benim için dönüm noktalarından biriydi. Bursa Akademi’de bir yılımı 12 Mart yüzünden kaybetmiş, günlerce Uludağ’da çam diplerinde yatmıştım.
Geç tanıdığım için esef duyduğum ama tanıdığım için hep iftihar ettiğim bu büyük insanı da bir 12 Mart günü kaybettim. İbrahim, “Ağabey, Galip Ağabey’i kaybettik” diye telefon ettiğinde uzun süre bir şey diyememiştim ve telefonun başında taş gibi kalmıştım. Babam, annem, eşim ve kardeşlerim dahil kimsenin cenazesinde ağlamadım. İki insanın ölümüne ağladım. Halam ve Galip Ağabey… Nur içinde yatsın hepsi de.
Galip Ağabey, bize hakkını helal et.

İstediğin gibi Ülkücüler olamadık. Türk Milliyetçiliğini Türkiye’de söz sahibi yapamadık. Ama ömrümüz olduğu müddetçe Türk Milleti için gayretten geri durmayacağımızı bilirsin. Bizi en iyi sen tanırsın. Türk Milliyetçilerinin çatısı MHP’yi bu seçimde iktidara taşımaya çalışıyoruz. Senin dediğin gibi bahaneler uydurup kenardan veya başka çatılardan bakanlara rağmen bunu gerçekleştireceğiz. Rahat uyu… Atsız Hoca’yla, Başbuğ’la Vecihi Ağabey’le, Osman Ağabey’le, Şehitlerimiz ve devletimizin bütün Başbuğlarıyla yaptığın sohbetlerde bizi unutma…

Leave a comment