Ben Kültigin ve Hayallerim / Gültekin ÖZTÜRK
Ben Kültigin ve Hayallerim
Gültekin ÖZTÜRK
Sevgi ve saygıyla bağlı olduğum Kıraç Ata’yı sıkça ziyaret eder hatırlaşırız.
Kıraç Ata’nın yılların deneyimi ile elde edilmiş bilgileri ile süslediği doyumsuz sohbetlerinden nasiplenir, ziyaretlerimden her seferinde ruhumu doyurmuş olarak tarifsiz bir huzur içinde evime dönerim.
Rahatsızlığım sebebiyle bu sohbetlerden bir süre uzak kalmıştım. Şükürler olsun ki düzeldim ve eskisi gibi “Bilge Atam” ile birlikte olmaya devam ediyorum.
Yaz başında Kıraç Ata’ya sordum “Bilge Atam, girmek istediğim odanın kapısında itiniz diyor. Kapıyı itip içeri giriyorum lakin çıkmak için bütün gücümle itmeme rağmen kapı bir türlü açılmıyor. Defalarca aynı şeyi denedim ama kapı bir türlü açılmadı. Neden acaba, ne yapmalıyım? “
Bilge Atam her zamanki gibi “gözleri kapalı uzaklara bakarak” “Oğul, bir de çekerek açmayı denesen belki açılır” dedi.
Kıraç Ata’nın dediği gibi yaptım, kapı kolayca açılmıştı.
“Bilge Atam, dediğin gibi çekince kapı açıldı ve sorunum çözüldü sağ olasın” dedim.
Bilge Atam ” Oğul, denediğimiz bir yöntemle sorunlarımızı çözemediğimizde aynı yöntemde ısrar yerine başka çözümler aramalı/denemeliyiz.
Sorunlarımızı çözmek için yeni yöntemler denemekten “ya hata yaparsak” diye çekinmemeliyiz.
Denenmemiş bir şeyi denemeden doğru ya da yanlış olduğunu nasıl anlarız?
Hata yapmaktan korkmamalıyız ancak aynı hatayı da tekrarlamalıyız.
Aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar beklemek yanlıştır. Yanlışta ısrar etmek ise deliliktir.
Aynı şeyleri yaşayarak/yaparak farklılık yaratmayı, farklı görünmeyi/olmayı bekleyemezsin.
Hayatını değiştirmek istiyorsan öncelikle amaçlarına/hayallerine ulaşmanı engelleyen hal ve gidişini, şartlandıklarını/ön yargılarını değiştirmelisin” dedi.
Bu sözleriyle Kıraç Ata yine hazineler değerinde bir ders vermişti bana, elini öptüm ayrıldık.
“Aynı şeyleri ısrarla tekrarlayarak farklı sonuçlar beklemek yanlışmış. İterek açmaya şartlandığım bir kapı yüzünden neredeyse akıl sağlığımı bozuyordum” dedim ve hemen sakal bıraktım.
Alışkanlıklarımdan/kırmızıçizgilerimden/değişmezlerimin bazılarından vazgeçerek, “Farklı görünmekle” işe başladım.
Daha sonra hiç giymediğim eşofman ve spor ayakkabılarımla sokağa çıkarak “şekli değişimimi” devam ettirdim.
Bugünlerde yemeği azalttım, yürümeyi çoğalttım ve göbeği küçülttüm.
Herkes “ne kadar değişmişsin!” dedi.
Farklı görüşte olduğum halde beni sevdiğini bildiğim değerli bir ağabeyim “Şekil tamam değişiyorsun da beynin aynı böyle olmuyor. Bir de şu ülkücülüğü bıraksan, fikirlerini güncellesen ne iyi olacak” dedi.
Buna benzer şeyler söyleyen bazı arkadaşlarım da oldu. Değişimin sonunun/sınırının olmadığını gördüm.
Hele bunu başkalarının isteğine göre ya da başkalarına hoş görünmek için yaparsanız “hep daha.. daha..daha çok değiş” isteğiyle karşılaşırsınız.
Ben “Daha çok ve her halinle değişmelisin tavsiyelerini/isteklerini” iyi niyetle yapıldığına inandığım için bu dostlarımı kırmayacağını/üzmeyeceğini düşündüğüm cevaplar verdim;
“Yaşım ilerledi, kırkından sonra kümes değiştiren tavuğun hali nice olur?
Hem ben Ülkücülüğümden gurur duyuyorum ve Ülkücüleri seviyorum. Bunu nasıl değiştirir/vazgeçer de yeni bir yol tutarım?
Ben halimden memnunum “zamanın ruhuna uyarım” ancak fikri esaslarımı da korurum.
Size tavsiyem başınızı yastığa koyduğunuzda zonklamasını istemiyorsanız “iç ve dış dünyanızı aynı” kılın!
İkisini de zamana uydurun ama “özünüzü-kişiliğinizi değiştirip kendinize yabancılaşmayınız” ve modaya uyup “ben değiştim” diye kendinizi kandırmayınız.
“Ben değiştim” diyerek farklı kümeslere giden tavukların haline ve gittikleri kümesteki horozlara bakın ona göre karar verin.
Unutmayınız her problemin bir çözümü vardır ancak kendini kandırma probleminin çözümü yoktur.
Ben özümü/ruhumu/fikirlerimi koruyup, çözemediğim sorunlarıma farklı yöntemler kullanarak çözümler aradım/arıyorum/arayacağım.
Özümü/kişiliğimi 60 yılda kazandığım kimliğimi koruyarak fikirlerimi güncelleyip, Ülkücülüğümü sürdüreceğim”
“Değiş, daha çok değiş, buna, şuna bak..sen de şöyle ol..” diyen dostlarıma “ben buyum ve böyle kalacağım, sıçrıyor diye ceylanı çekirgeye benzetme hoşluğuna/boşluğuna düşmeyeceğim” dedim ve dostlarıma kabul ettiğim “değişimin sınırlarının esasa kadar” olduğunu anlatmaya çalıştım.
Bilgi, görgü/okuma/öncekilerin anlatımı ve deneyimlerimizin sonunda elde ettiğimiz paha biçilmez hazinemizdir.
Bilgilerimizin “geçerliliğini/genel geçerliliğini” öğrenmenin en emin ve bana göre en doğru yolu, onu deneyerek kanıtlamaktır.
Eğer bilgilerimizin genel geçerliliğini kesinleştirmemişsek o bilgilerimiz sadece bize ait ve bize doğru olan “duyumlar-edinimler-fikirlerdir.”
Herhangi bir konuya ait fikirleri/fikirlerinizi tartışabilirsiniz, bu size sadece düşünsel bir ivme kazandırır.
Eğer tartıştığınız konuyu sonuçlarıyla bilmek, bilgiye dönüştürmek istiyorsanız onu defalarca deneyerek kanıtlamalısınız.
Kesinleştirdiğinizi sandığınız bilgilerden de hep kuşku duymalı “Acaba bir değişiklik oldu mu?” diye sürekli sorgulamalısınız.
Ay’a da/Mars’a da gidildi. Yarın diğer gezegenlere/yıldızlara da gidilebilir.
Dahası biri çıkıp “akşam serinliğinde Güneş’e gideceğim de” diyebilir.
Ben, bu kadar uçuk bir iddiaya bile artık ” saçma” demiyorum.
Düne kadar “Ay nur parçasıdır, atmosferin dışına asla çıkılamaz!” diyorduk.
Çocukluğumuzda “bilim-kurgu, hayal ürünü” dediklerimiz bugün hayatımızın vazgeçilmez gerçekleri olmadı mı?
Yaşadıklarım, gördüklerim, bildiklerime göre “hayal, gerçeğe dönüşebilen” insana ait tasarılardır.
“Hayal gücü çok şeydir ” Hayallerimiz bizi bekleyen güzelliklerin ön izlemesi gibidir.
Bana göre hayal gücü bilgiden daha önemlidir.
Bilgi, bir biçimde edinilebilinir ancak “gerçekleşebilir hayal kurabilme gücü” yaradılışta verildiğinden onu sonradan kazanamazsınız.
Zekânın gerçek göstergesi bilgi değil hayal gücüdür ve geleceğinizi belirler.
Bu sebeple “Hayal gücünüzün zayıflatılmasına, köreltilmesine, küçümsenmesine ve sınırlandırılmasına” asla izin vermemeliyiz.
Hayallerimizi gerçekleştirmeye çalışmalıyız ancak onların henüz zihnimizdeki tasarılar olduğunu unutmamalı, hayallerimize bağlı kalarak günlük yaşamımızı düzenlemeye/sürdürmeye çalışmamalıyız.
İlkokulda “Alageyik Şiirini” okuduktan sonra hep o “sırlı elmayı” yediğimi ve “Turan Meleğini elimden tutarak beni Kızıl Elma’ya” götürmesinin hayalini kurdum.
Oniki yaşında üniversiteli iki ağabeyim sanki anlaşmış gibi (anlaşmışlar) biri “Bozkurtların Ölümü’nü” diğeri “Bozkurtların Dirilişi’ni” okuttu ve ben o gün, bugün “Bozkurt” oldum.
Adımdan dolayı kendimi bazen “Kür-şad” diye düşledim.
“Tiginliği” kendime fazla bulduğumda da O’nun 40 yiğidinden biri oldum.
Bazen Yamtar, bazen Yüzbaşı Yağmur bazen Tuğrul, bazen de at uşağı Çalık olarak hayal ettim kendimi.
46 yıldır hep “Kür-Şad ve 40 yiğidini” canlandırdım hayalimde.
Bugünümü yorumlayıp, yarını kurguladığımda hep onları düşündüm onlar gibi davranmaya çalıştım.
“Kara Kağana, Tulu Kağana” öfkem, “Kurt Kaya’ya, Yamtar’a, Kür-Şad’a “ hayranlığım her gün artarak devam eder.
O gün, bugün hep “Bilge Kağan’ın Tarhanı Kültigin olarak Milli Devletimin başında Türk Birliğini kurup, Kızıl Elma’yı aradığımı/bulduğumu“ hayal ettim/ederim.
“Turan Birliğinin dünyaya egemen olduğu” hayalime engel olmaya çalışanların, ütopya diyerek küçümseyenlerin, yine hayallerimde ümüğünü sıkarım.
“Kara Kağanlarımızın, Kurt Kaya’larımızın, Yamtar’larımızın “ bugün de var olduğunu biliyorum/görüyorum.
Bugün de Bozkurtları öldürmek isteyen çıyanların faaliyette olduğunu ve ne yazık ki bilinçsizce davranışlarıyla/sözleriyle/yazılarıyla tıpkı Çulluk-Kara-Tulu kağanlarımız gibi bu hainlere zemin hazırlayanlarımızın olduğunu da görüyorum/biliyorum.
Tıpkı tarihte olduğu gibi… tıpkı Kıraç Ata’nın/Kara Ozan’ın dediği gibi;
Kara Ozan, söz uzun… Feryadı çok kopuzun Bir bir andıkça gözün Kanlı kanlı yaş olur..
Elbette öldü denilen “Bozkurtları” diriltmek/yaşatmak için düşünmeden hayatını ortaya koyan “Kurt Kaya, Yamtar, Kür-Şad“ gibi yiğitlerimiz de var biliyorum.
Kırk kişiydi çerimiz Düşüp kaldı yarımız. Baş koyacak yerimiz Yağız yere taş olur.
Ve bu yiğitleri gördüğüm/bildiğim için de “Bütün Türklerin birlik olduğu bir dünyada egemen tek gücün, Turan Birliğinin” olduğu/olacağı günlerin hayalini kurdum/kuruyorum.
Bozkurt bizim ünümüz; Şan doludur dünümüz. Erince son günümüz Bütün dirlik düş olur.
Çünkü Ben “Kür-Şad’ım, Kültigin’im, Alparslan’ım, Kılıç Arslan’ım!”
Cenab-ı Allah’a şükürler olsun ki ben tarih yapan ve destanlar yazdıran Ulu Türk’üm!
Bu hayallerimi ve hayallerimin gerçekleşmesini hangi güç engelleyebilir ki?
Türk’üm bu ad bana her unvandan üstündür.
Ne Mutlu Türk’üm diyene!
——————————————————————————————
“MHP Genel Başkan adayımın kim olduğunu soran çok sayıda mesaj alıyorum. Bu konudaki kararımı 4 Kasım günü Kurultay Divanı oluştuktan sonra verecek ve atacağım imza ile de ilan edeceğim.
Ancak dava arkadaşlarım, Ülkücü duruşu/söylemi/eylemi/politikaları ile “meydanlarda gezinen çakalları” inlerine kovalayacak olan Ülküdaşımın/Bozkurt’un benim adayım olacağından emin olabilirler.”