Erol GÜNGÖR: Türkiye’de Yabancı Kültürü
Türkiye’de Yabancı Kültürü
Erol GÜNGÖR
MİLLİ HAREKET
Eylül 1969, Sayı:38, s.16-17
Yaşadığımız dünyâ, muhtelif enternasyonallerin muharebe meydânı halini aldığından beri, çarpışan kuvvetler de mâna ve mahiyetini kaybederek galip gelen bir kültürle beraber bu kültürü temsil edenlerin siyasi kudretlerine boyun eğdirmek şeklinde yeni bir hâkimiyet müessesesi kurulmuştur. Komünizm, Siyonizm ve Katolik enternasyonalleri çatışmasında henüz dünya çapımla bir kuvvet kazanamamış bulunan İslâm âlemi her üçünün tesirleri karşısında kendi varlığını korumak mecburiyetini günden güne daha şiddetle duymaktadır. Yine bu son gruba dâhil bir memleket olarak Türkiye de bilhassa Katolik enternasyonalinin kültür istilâsına yüzelli seneden beri hedef olmuş, bu bir buçuk asır zarfında sosyal hatta fikri hayatında Hristiyan kültür unsurları yer almaya başlamıştır.
Bilhassa garplılaşma dolayısiyle garp kültürüne açılan kapı, problemin ilmi bir şekilde ele alınmamasıyle tamamen kontrolsüz kalınca, Hristiyan emperyalizminin manevi fetih silâhları da Türkiye’ye girmeye başladı. Mamafih bu tarihlerden önce de bütün orta şark gibi Anadolu’da da misyon faaliyetleri başlamış bulunuyordu. Tanzimat’la beraber müslüman olmayan unsurlara verilen haklar daha çok bu misyonların işine yaradı ve bugüne kadar gitgide artan bir kuvvetle varlıklarını devam ettirdiler. Biz burada Hristiyan kültürünün Türkiye’de mektepler, müesseseler ve neşriyat vasıtasıyle nasıl yerleşmeye çalıştığından bahsedeceğiz.
Türkiye’deki faaliyetleri büyük para yardımlarıyle destekleyen İngiltere’deki T.M.A.S. (Türk Misyonlarına Yardım Cemiyeti)’nin raporlarına göre “Bütün misyonların en büyük problemi belki de Hristiyanlığın yabancı memleketlerin topraklarına rekzedilmesidir. Öyle ki, Hristiyanlık bu topraklarda yerli bir nebat gibi kök salacak ve yerli bir nebat olmak üzere büyüyecektir… Ve böylece tek tasarlanabilir yol her millete kendi adamlarının (Müslümanlara müslümanların, Rumlara Rumların, Ermenilere Ermenilerin, Nasturilere Nasturilerin, Kıptilere Kıptilerin) İncil’i nakletmesidir.” İşte bu gayeyi tahakkuk ettirebilmek için Hristiyan kültürünü en iyi yapabilecek müesseseler olarak kolejler kurulması işi ele alınmış, daha sonra muhtelif kültür cemiyetleri vasıtasiyle de ayni gayeye hizmet edilmiştir. İlk defa İzmir’de Mis Mary Reynold’un açtığı misyoner mektebinin (1826) kapanmasından sonra Kırım harbinde İstanbul’a gelen misyonerler Bebek’de bir seminer kurmuşlar, bu seminer daha sonra bugünkü Robert Kolej halini almıştır.
Bebekteki Eğitim Semineri birçok kimseleri de verdiği kültür neticesinde Hristiyanlaştırmağa muvaffak olmuştur. Amerika’da ve İngiltere’deki “Misyonlara Yardım Cemiyeti”nden gelen paralarla bunların tahsil masraflarını karşılamış ve mezun olanları Anadolu’nun muhtelif yerlerine bu kültürün propagandacıları olarak göndermiştir. Nihayet hükümete yapılan muhtelif müracaatlardan sonra Bebek sırtlarında bu semineri geliştirerek bir kolej haline getirmeye muvaffak olan seminer başkam Cyrus Hamlin, kurulan bu yeni mektebin müdürlüğünü de almış, vazifeden çekileceği zaman da makamını yine bir başka misyoner arkadaşına devretmiştir.
Hristiyan terbiyesi ve kültürünün ne derece ehemmiyetle yayılmasına çalışıldığını, Ortadoğu’daki mektep ve müesseselerin sayısından da anlamak mümkündür. Amerika Board müessesesinin bu sahada yedi üniversite, kırk üç yüksek okul, dört yüz on yedi okul ve beş ruhban müessesesi keza Fransızların beş yüz altmış, İngilizlerin elli müessesesi vardır. Türkiye’dekilerle
beraber bütün bunlar aynı ellerden idare edilir ve aynı program dâhilinde çalışırlar. 1915’de yapılan bir mekteplerarası toplantı hakkında şu bilgi veriliyor:
“Sene başında Türkiye’de çalışan bütün Amerikan kolejlerinin mümessilleri İzmir’de umumi bir konferansa
davet edildiler. Bu, Türkiye’de akdedilmiş ilk konferansdır. Robert Kolej, İstanbul koleji, Marsovan Anadolu koleji ve beynelmilel kolej mümessilleri bu içtimada hazır bulundular… Konferans üç gün devam etti ve Türkiye’de tâlim ve terbiye meseleleriyle alakalı mühim evrak okundu. Bu evrakın kıraatini münakaşalar takib etti ve bu münakaşaların hepsi Osmanlı İmparatorluğunda tâlim ve terbiye ve bilhassa Hristiyan terbiyesi dâvası lehinde hayati bir ehemmiyeti haiz idiler. Bu konferansda kararlaştırılan
planlara göre her sene böyle bir konferans akdi… karargîr oldu.”(2) Mekteplerdeki eğitim ve öğretimin yanıbaşında beden terbiyesi ve izcilik gibi faaliyetler de gençleri bu kültür dairesine almakda birer vasıta olarak kullanılıyor. Bunlar arasında.
İstanbul’da Amerikan Lisan ve Ticaret Dershanesi” adı altında çalışan Hıristiyan genç erkekler birliği (Y.M.C.A.) ve Fransız liselerini sayabiliriz.
Bundan on altı sene önce 1963’de Dimitri adında bir Ortodoks vatandaşın Fransız Sen Benua mektebi müdiresini böyle bir meseleden dolayı tabanca ile vurması üzerine Fransız mekteplerinin üzerine çevrilen gözler, senelerden beri içten içe yapılan bir faaliyeti hemen bütün tafsılâtiyle, teferrüatıyle görmüştür. Bu arada bir de izcilik teşkilatı ortaya çıkarıldı. Misyoner papaz Pasty ile Papa’nın Türkiye’deki vekili Pol Bertoli’nin kurup idare ettiği bu teşkilâttan hükümetin haberi olmadığı da anlaşıldı. Hristiyan kültürü yanında Bizans’ı diriltme hülyalarının da karıştığı izcilik gruplarından birinin adı “Coşkun Ruhlar”, diğerleri de “Bizans Neşesi” ve “Meryem’in Çocukları”dır. İzci üniformalarına takılan armalar Fransa’dan getirilmekte ve üzerlerinde Fransız izcisi mânâsına gelen Fransızca kelimelerin baş harfleri bulunmaktadır: (S. F). İzci kamplarında da Fransız bayrağı kullanılmaktadır. Bu mevzu üzerinde Ortadoğu’daki Fransız mekteplerini teftiş eden bir müfettiş, Fransa hükümetine verdiği raporda şunları söylemektedir:
“Doğrusunu söylemek lâzım gelirse bu müessesatın kısm-ı azâmı eski tarz terbiye ile beraber eski Fransız fikrini barındırıyor. Orada vatanperverliğin gözleri atiden ziyade maziye bakar. Şark Hristiyanlarının hamisi olan Fransa hâlâ biraz ehl-i salib Fransasıdır. Filvaki, şarktaki ruhban heyetleri memleketimizde hâlâ bu rolü gösteriyor. Bilfarz Antora kolejinin nizamnamesinde yazılıdır ki “Fransa Suriye’de ihya-yı Hristiyaniyet ile iştigal ediyor ve yeni ehl-i salibin resikârında bulunuyor” (3).
Bugün ayakta kalan yabancı kültür müesseseleri mazideki tecrübelerden son derece istifade etmekte ve doğrudan doğruya böyle bir kültür aşılama yerine vasıtalı bir metod kullanmaktadır. Müslüman çocuklarına telkin yaparak onları Hristiyanlaştırdığı için kapatılmış bulunan Bursa Amerikan Kız Koleji’nin faaliyeti gibi resmi müdahaleyi gerektirecek bir yola sapmaktansa tamamiyle lâik görünen bir tedris sistemi dâhilinde kültür propagandacılığı vazifesini görmektedirler. Bilhassa Türkiye’de bu hususdaki alâkasızlıktan faydalanarak garp kültürüyle temasın bütün sahalara yayılmasına çalışan kültür propagandacılarına göre “Yeni Türkiye’nin Garbın terbiyevî, ilmî ve kanunî usullerine karşı gösterdiği alâka ile beraber Garbın asrî din ve ibadet hakkındaki tecrübeleri ile de alâkadar olduğu görülmektedir” (4).
(1) A. B. Report 1856. 94.
(2) The Turkey and Balkan Mission, 18’den naklen Yeni Sabah. 24/2/1969.
(3) Terbiye Mecmuası, Sayı:2, Sayfa: 59-64.
(4) Garpta due. La Vrooman.