Prof. Dr. Hikmet TANYU: Türklerde Dağ İle İlgili İnançlar
Türklerde Dağ İle İlgili İnançlar
Prof. Dr. Hikmet TANYU
1- Eski Türk İnancında Olan Şamanist Türklerde Dağ:
Türk efsânelerinde Kuttağ, veya Kutludağ farklı şekillerinde de olsa ortak noktalarında dağla bir ilgi kurulmaktadır.
Prof. Abdülkadir İnan, önemli efsâneyi naklederken:” Cuveynî tarafından, tesbit edilen Uygur efsanesine göre Uygurların saadet ve bolluk sağlayan mukaddes dağları vardır. Bu dağa Kuttag denirdi. Bu dağ Çinliler tarafından götürüldükten sonra Uygurlar perişan olmuşlardır.”80 dedikten sonra: “Bugünkü Moğolistan’da Eski Kara Balgasun harabeleri yanındaki Erdene-Ula (Saadet dağı) hakkında da aynı rivâyet söylenmekte ve “Moğolların taptıkları saadet dağını, Eredene Ula’yı, Çinlilerin alıp” götürdüğü ve “Bu dağın bulunduğu yerde bir kadın şaman’ın “âyin yaparak Tanrı’ya dua etti”ğini ve “Saadet dağını geri getirdi”ğini anlatmaktadır.81
Nihat Sami Banaılı bunu (Göç Destanı) başlığı altında anlatmaktadır: “Uygur ilinde Hulin adında bir dağ vardı. Bu dağdan Tuğla ve Selenge adında iki ırmak çıkardı. Bir gece bu iki ırmak arasındaki bir ağacın üzerine gökten mâvi bir ışık indi. İki ırmak arasında yaşayan halk bunu dikkatle takip ettiler.”82 Muklcades ışık ağacın gövdesinde aylarca durduktan sonra, ağaç gövdesi kabararak, oradan musikî sesleri geliyor, geceleri çevresinde 30 adım genişliğinde ışık görünüyor. Nihayet ağacın gövdesi yarılarak içinden beş çocuk çıkıyor. Sonra birisi Hakan seçiliyor. Göç destanı devam ediyor: “(Aradan uzun zamanlar geçti.) Bir gün Uygur tahtına yeni bir hükümdar oturdu. Bu hakan Çinlilerle yapdan savaşlara bir son vermek için, oğlu Gali Tigin’e, Kiyu- Liyen adlı bir Çin prensesi almayı tasarladı.
Bu prenses, sarayım Hatun Dağı nda kurdu. O çevrede Tanrı Dağı adında başka bir dağ ve onun cenubun da da Kutlu Dağ denilen büyük bir kaya vardı.
Çin elçileri, bakıcılarla birlikte geldiler. Onlar kendi aralarında dediler ki: “Hatun Dağının saadeti bu kayaya bağlıdır. Bu hükümeti zayıflatmak için onu yok etmeli.’’’
Bunun üzerine Çinliler, prenseslerine karşılık, bu kayanın kendilerine verilmesini istediler. Yeni Hakan, yurt içindeki bu taş parçasını Çinliler’e kıskanmaksızın verdi.” Böylece Türkler bu uğurlu dağın, uğurlu kayasını etrafına ateş yakarak, sonra üzerine keskin sirke dökerek parçalıyorlar, ve parçaları da Çin’e alıp götürüyorlar. Göç destanı devam ediyor:”
Bu, büyük hâdise oldu: Vatandaki bütün kuşlar, hayvanlar kendi dilleriyle bu kayanın gidişine ağladılar. Yedi gün sonra da Tigin öldü. Memeleket felâketten kurtulamadı. Halk rahat yüzü görmedi. Irmaklar kurudu. Göllerin suyu tükendi. Toprak çatladı, yiyecek vermez oldu,” Ağacın gövdesinden daha önce çıkmış olan “Buğu Han’ın çocuklarından bir başkası yurda Hakan seçildi. Onun zamanında memleketteki elılî, vahşi bütün hayvanların, bütün kuşların, bütün çocukların hattâ bütün cansızların “Göç !. Göç!..” diye, derin üzüntüyle bağırdıkları duyuldu. Uygurlar bu mânevi işârete (bu İlâhî emre) uyarak toplandılar. Yurtlarını bırakıp göçmeğe başladdar. Nerede durmak istedilerse bu sesleri duydular. Nihayet Beş Balığ’ın bulunduğu yere geldiler. Orada sesler kesildi. Uygurlar da hurda durup beş mahalle (beş şehir) yaptılar. Adını Beş Balığ koydular. Burada yaşayıp çoğalddar.”53
Eski Türkler, dağların Tanrı makamı olduklarına inanırlardı. Göklere uzanmış zirvelerin uzaktan mavi görünüşü bu inancın kökü olabilir, denilmektedir.
Şamanist Türklerde veya bu kalıntıların etkisiyle İslâmlaşmış bile olsalar dağa kutsallık verildiğini görüyoruz. Özbekistan’da Karatağ gibi. Eski etkiler içindeki Türkler, dağın (Yer-Su) denilen ruhlarına, bazan Tanrısına önem vererek dağları ziyaret ediyorlar. Oralarda kurbanlar kesilir, ağaca bez bağlanır. Dağ kültünün izleri Orta Asya’da devam etmektedir. Türkçe ve Moğolca mukaddes, mübarek, büyük ata ve büyük hakan anlamına gelen dağlar vardır: Han Tenri, Bayan Ula, Buztağ Ata, Bayın Ula, Othon Tenere, Iduk Art, Kayra Kaan, Erdene Ula, Kuttağ, Nuratay gibi.
Tarihte Önemle yer alan” Gök-Türklerin, Budun İnli, Iduk ötüken, Iduk Baş, Tamag Iduk adlı takdis ederek hepsine” ıduk yer su“ demeleri üzerinde durulmak- dır. Yakın zamanlara dair verdiği bilgide Abdiilkadir İnan: “Çağdaş şamanist Altayh Türk boylarında dağ kültü en önemli kült sayılmaktadır. Teleüt, Töles ve A- bakan Türklerı yakınlarda bulunan dağlardan birini tanrı, koruyucu ruh ya da büyük ata sayarlar. Altayh şamanistlerin dağ şerefine yaptıkları âyinlerinde söyledikleri İlâhiler çok samimî ve halk edebiyatı ve folklorunun güzel Örn eklerif ir.”85 demekte ve bu İlâhilerden örnekler sunmaktadır. Bu ilahilerde Çelik Dağ’a, Altın Dağ’’a benzetilen dağı-güneş ve ay’ın dolaşamayacağı belirtilmekte: “Mukkaddes büyük dağım ‘’ denilmekte ve “Atalarımız, büyüklerimiz sana taptılar’’’’ anlamına gelen sözlerden sonra, dağdan, soylarına, kendilerine, sürülerine yardım, pay, bereket istemekte ve hatttâ yurduna geçim vermesi için dilekte bulunmaktadır. Dağı Tav olarak belirten bu İlâhilerden diğerinde bugünkü konuşma dilimize göre: “Ey mukaddes ve geniş Alt ayın Yargı (hüküm yeri) Kesilmeden kısmet (pay) veren, Bizi yıpratmamak için yargı veren, ağaran başa (ihtiyarlara) istirahat sağlayan (Altay), deniz ve yer yaratıldığı zaman ata analarımızın taptığı, takdis ettiği (Altay) diye hitap edilmektedir. Gene bugünkü dile çevrilmiş diğer bir İlâhide: “Bu kurbanım, Mukkaddes Altay1 a ulaşsın! Yargı yerine biriksin! Güttüğümüz dâvayı halledecek mi ? Bereket, refah verecek mi. (Kurbanımız) her engeli aşarak büyük Altay’a ulaşsın’.” denilmektedir.
Örnek olarak sunulan 4. ilâlıi de ise gene güneşin dolaşamıyacağı (Çelik dağım) ay ın dolaşamıyacağı (Altın dağım) diye hitap ederek “Temiz yurdumuz yıprandı, az ulusumuz sıkıntı çekti, Mukaddes Altay’ım, ne yap alını ? Ak sakallı atalarımızın takdis ettiği ulu Altay’ım geçim versen ne olur? Kirpiğimiz yaşlanmasa ne olur?” şeklinde yalvarış ve dilekler sunulmaktadır.56
2- Kazanlı Türkler’de Dağ İnancı:
Prof. Abdülkadir İnan: “Dokuzuncu yüzyıldan beri İslâmiyet’in nüfuzu altına girmiş olan eski Bulgar sahasında yaşayan Kazanlı Türklerin Hocalartav’ı denen dağı takdis ederek, kurbanlar kestikleri tesbit edilmiştir. Kazanlı aydınlardan G.G. Reşidi “Hocalar- tav yaki yalgan hac” adlı manzum risalesinde bu dağa dair inançları ve hu dağda yapılan kurban âyinlerini teferruatıyle tavsif etmiştir, demektedir.
G.G.Reşidî’ye göre Hocalar tav’ı haklımdaki inanç lar ve yapdan âyinler Müslüman olmuş Çuvaşlar tarafından getirilmiştir.” 87 diyerek hu alandaki kısa tarihçeyi aydınlatmıştır. Gene G.G, Reşidî’ye dayanılarak “ Hocalar ta v’ııul a yapılan kurban âyinleri” anlatılmaktadır, İslâmiyetin benimsenmesine rağmen eski âdetten vazgeçilmemesi şöyle belirtilmektedir: ”G.G. Reşidî cahil bocalardan şikâyet ederek bunların bu dağı ziyaret etmenin fakirlerin Iıaccı olduğunu söylediklerini anlatıyor. Bu dağın yüksek kısmı Arafat dağını, Kızlar dağı denilen kısmı Kubeys dağını, yine bir tepe de Mine dağını, pınarı (çeşmesi) da Zemsem’i temsil ediyor, diye vazederlermiş. Gûya burası Mekke’den daha mübarekmiş,”8S
Abdülkadir İnan, bu manzumeden parçalar naklediyor, bunda Mekke ve çevresindeki hac ve ziyaret yer terinin bu dağa nakledilerek övüldüğünü, Safa ile Merve adlan verilerek buralar arasında yürümenin nasd öğütlendiğini gösteriyor. Abdülkadir İnan, bilgili hocaların bn âdetlerden vazgeçirmeğe çabşmalarına rağmen, cahil hocaların da buralarım böylece İslâmlaştırmağa uğraştıklarını belirtiyor ve “G.G. Reşidî’nin bu manzum risalesi yalnız dağ kültünün değil, bütün “yer-su’” kültünün cahil hocalar tarafından Islâmlaştırılmaya ııasıl çalışıldığını göstermektedir” diyor.89
Buna benzer davranışlar Türkiye de de görülmekte dir. Hattâ bu inancın bir benzerini Hacıbektaş’ta tesbit etm;ş bulunuyoruz. Hacıbektaş’taki Arafat dağı, Zemzem Pınarı bu yerleri İslâmlaştırma ve bir hac ziyareti şekli kazandırma çabasını göstermektedir.
3- Başkurtlar Arasında Dağ:
Kendisi de bir Başkurt Türk’ü olan Prof. Abdülkadir inan, Başkurtlar arasındaki dağ inancı hakkında da şu bilgiyi vermektedir: “Başkurtlar, Altaylılarm bütün Altay dağlarını takdis etikleri gibi, Ural dağlarını mübarek sayarlar. Bununla beraber bu silisiledeki bâzı dağlar, bilhasssa takdis edilir. XVIII. yüzyılın ortaların da Başkurt ülkesinde seyahat eden akademisyen Lepechin Başkurtların Tura-Tav denilen dağı, taparcasına, takdis ettiklerini yazmıştır.”90
Başkurtların mukaddes tanıdıkları, Tura-Tav’da, söylentiye göre Nogay Hanları yaşamışlar, daha sonra zahit ve erenler buraya sığınmışlardır. Başkurtlar, Tura-Tav’a muhakkak adak adayarak çıkıyorlar. Bu dağa hakaret edenlerin başlarına türlü belâlar geldiğini anlatıyorlar,
4- Türkistan, Özbekistan’da Kutsal Dağ:
Tepelere kutsalhk izafesini, Türkistan ve diğer Türk ülkelerine yapılan seyahatlarda da görmekteyiz.’91
“Şir-Abâd, kasabası civarındaki Karatağ kutlu sayılır. Dağın tepesinde bir evliya mezarı bulunduğuna inanır lar. Burası Ösbek-Lakay boyunun ziyaretgâhıdır. Her yıl buraya yoplanıp kurban keserler, ağaçlara yine paçavra bağlarlar.”9*
5- Şamanistlerde Yer-su ve Dağ İnancı:
Şamanist bu “nezr” i dağ orman, ağaç, su ruhlarına, umumiyetle “yer-su” dediği tanrıya bağışlar, “yer-su” ruhları merhametli ve koruyucu ruhlardır.93 Şamanist denilen Türklerin mezar veya ağaçlara veya her ikisine birden bezler bağladıkları, dağ, orman, ağaç, su ruhlarına “umumiyetle” yer su “dediği tanrıya” kurban adakları, müslüman Türklerde ise bu yer “su” Tanrısı, ruhları yerine “velilerin, erenlerin geçtikleri” ve onların ruhundan, varlığından faydalanmak üzere adak lar adandığı, bezler, iplikler, paçavralar asddığı belirtilmekte ve “bunun Moğol istilâsı devrinden sonra çok canlandığı” Abdülkadir inan tarafından etrafbca açıklan- maktadır. Atalara, dağlara, ırmaklara, ruhlara taparcası na saygı ve kurban kesmeksuyu, ağacı, dağı, mezarı kutlu biliş95, bunların hepsinin üstünde en biiyükbir Tanrı tanımakla beraber,96 ağaçlara v.b. bağlanan paçavra, kıl, tüy “gibi nezirler de hep birer fetiş sayıl” maktaydı 97
6- Altay Şamanlarmda Kutsal Dağ İnancı:
Altay şamanlarında Kutsal Dağ (Altay) inancı köklü ve yaygındır.Altay samanlığına mensup Altay – hlara göre: “dağ ruhları tamamıyle müstakil bir zümredir. tİlgen ve Erlik’le münasebetleri yoktur. Bu ruhlar insana iyilik yapar, refah ve saqdet bahşederler; saygısızlığa karşı da ceza verir ve hastalık gönderirler.
Hayvanların çoğalması, sağlık, umumî emmniyet ve şerir ruhların (aza, yek) uzaklaşması hep bu ruhlar tarafından verilen nimetlerdir
Bu ruhlar şahıslandınlarak, belirli bir yere, dağa, sahip kabul ediliyor, ve mahallî ruh tanılıyorlar. “Bundan dolayıdır ki dağ, ırmak ve göl adlan Altay Iıların nazarında yalnız coğrafî isimler değil, fakat o yerin sahibi olan Ruhun adıdır. Meselâ Abu-Kaan, Süt-Köl, Ülemen, Ak-Kaya vesaire yalnız dağ, göl, ırmak, kaya- larm adı değil, canlı varlıklar ve Altaylıların taptığı ilâhlardır. Bunlar insanların dualarına cevap verebilirler; lütuf ve ihsan sahibi oldukları gibi, kahretmek de ellerinden gelir. İnsana benzeyen bu varlıkların çoluk çocukları da vardır.
Abu-Kaan dağının iki kızı vardır. Bu kızların her ikiside Yelbis adını yaşırlar. Bu İlâhî varhklara Altay- Iıl0D dua eder, dilekler diler: “Altayhların, dağ ruhlarına dair tasavvurlarında vuzuh yoktur. Şekil itibariyle insana mı, yoksa bir canavara mı benzediğini kestiremezler. Bu ruhlar insanın kalbine ancak kendi mevcudiyetlerini telkin ederler (ebeltip yat).
Dağ ruhlarının yaşadıkları yer kişi oğlunun yaşadığı yer dairesidir. Başka ruhlar gibi gökte veya yer altı dünyasında yaşamazlar. Bundan dolayıdır ki Altayldar dağ ruhlarını üç zümreye ayırırlar:
Yer-Su (Yâni yer ve su ruhları), Yezim tayka (yani cümûdiyeler ruhu) ve Altay (yanî dağ ruhları). Bu ruhların umumî adı “ee” yâni sahip ve Yezim-piy’dir,” 1(11
Şahıslandırılan ve belli bir yerin sahibi olan bu mahallî ruhlardır. “Her dağ ruhu ancak kendisine ait olan mıntıkaya hâkimdir; diğer mıntıkada bulunan ruhlarla münasebeti yoktur.
Altaylı her kabile (söök ) o veya bu dağı, ırmağı, kaya ve gölü kendi soyunun hâmisi telâkki eder onu arı ruhlardan (aruu tös) sayarak tapar.” 102 Araştırıcı dağ ruhlarına tapma âdetinin çok eski dönemlerden başlayıp süregeldiğini belirttikten sonra kurban âyini hakkın da dikkate şayan şu bilgiyi vermektedir: “Altaylilar dağ ruhlarına kanlı kurbanlar verirler (kısrak öldürürler), saçı (libation) olarak bulgur karıştırılmış süt serperler.”
“Bu kurban âyininde mahsus İlâhiler terennüm edilir. Bu ilahilerden anlaşıldığına göre, Şaman kurbanı alıp, Yayık, Suyla ve Karlık adh ruhların refakatinde yedi engeli yalıut yeri kapıyı (puu dak yahut süzgek) geçer. Bundan dolayıdır ki dağ ruhlarına terennüm edilen İlâhiler” yetti ejiktüü yerim-suum (Yedi kapılı yer ve suyum) tesmiye edilir.”103
Şaman davuluna, Şamanın sahip oluşu hakkında hu makalede şu bilgi verilmektedir: “Bazı Altay Şa- manlan temiz ruhların (aruu neme) ve dağ taunlarının (yer -su) telkin ve ilhâmiyle davul sahibi olurlar. Bu suretle elde edilen davul İlâhî hediye ve mübarek sayılır. Bundan dolayıdır ki, bu gibi davul sahibi olan şamanlar, bunun Abuu-Kaan, Adı-gana, Kara-ICaya ve bunlara benzer yer-su tanrılarından verildiğini söylemekle zevk duyarlar. Geçmiş şamanların menkibelerinde de dağ ruhları (Yer su tanrıları) tarafından verilen davullar hakkında hikâyeler vardiT.’noi
7- Dağ İnancının Tarihçesi, Kutsal Dağlar ve Kurban:
Prof. Abdülkadir tnan, dağla ilgili inancın Türk dînî tarihi içindeki yeri hakkında: “Yer -su kültünün büyük imparatorluklar devrinde (döneminde) gelişerek vatan kültü derecesine yüksehniş”tir, demekte ve” GökTürk imparatorluğu devrinde Yer-su ruhlarının mahiye tinin” “Orhun yazıtlarından anlaşıldığmı anlatmaktadır: “Gök-Türklerin “idik yer-sub” (Mukaddes yer -su) ile ifade ettikleri mefhum (kavram) hem koruyucu ruhlar hem vatan idi,” açıklamasından sonra “kült olan bu vatan yer-suyu Otiigen ve Budun İnli dağlan ve ormanları temsil ediyorlardı. Bu mukaddes yer-su ruhları Gök Türklerin mukadderatını idare ediyordu,no$ demektedir. “Tonyukuk yazıtında” “vatan korunmasında yer -su ruhlarının rolü’ nün açıkça belitildiği,” Tanrı Umay ve yer-su ruhlarının yardımıyle” başarı kazanıldığı anlatılmaktadır.
Belirtildiği üzere “yer-su ruhlarının en Önemli mümessili dağdır. Şamanist Türklerde dağ kültü Gök Tanrı kültüyle ilgili ibir kült olmuştur.
Hanların eski vatanı olan Yeni-si-saıı yahut Şan- -din -şan sıra dağlarındaki Han-yoan dağı Hanların her yıl Gök-Tanrı’ya kurban kestikleri dağdı. Bundan başka Gan-tsuan-şan dağı da Hanların mukaddes dağlarından- biri idi,. Hun hakanları Çinle yaptıkları sözleşmeleri Hundağı denilen bir dağın tepesinde kurban keserek içtikleri andla teyid ederlerdi.’’’’106
“Orta Asyanın başka kavimlerinde de Gök Tan- rı’ya kurbanların yüksek dağ tepelerinde sunulduğunu Çin kaynaklarının haber verdiğini belirten Prof. Abdülkadir İnan: “Gök-Tanrı kültüyle dağ kültünün bir biriyle yakın ilgisi bulunduğu”mın Hurdular döneminden günümüzdeki “Altaylara kadar devam eden şaman âyinlerinden anlaşılmaktadır, Altaylı Şor ve Beltirler kurbanlarını Gök-Tanrı’ya yüksek dağ tepesinde yaptıkları ayinle sunarlar ve bu âyine “tengere tayıg “(yâni tann -gök kurbanı) derler. Gardizi’nin verdiği mâlûma- ta göre (W. Barthold, Otçet, 102, 125) Eski Türkler dağların tanrı makamı olduğuna inanırlardı. Yüksek dağ tepelerinin göklere yakın bulunması ve uzaklarda mavi renkte görünmesi bu inancın yerleşmesine sebep olmuş sandabilir.”107 demektedir. Abdülkadir inan “Orta Asya dağlanmmn çoğu”nun “Türkçe veya Moğolca mübarek, mukaddes, büyük ata, büyük hakan anlamlarına gelen sıfatlarla zikrolunurlar. Meselâ, Han tann, Bayan-Ula, Buztağ-ata, Bogdu-ula, Burkhan-ula, Othon-Tengere, Iduk Art, Kayrakan, Erdene Ula (Kut- tağ)” ve daha birçoklarının bulunduğunu anlatmakta ve “Her boyun ve lıer oymağın kendisine mahsus mukaddes ıduk dağı bulunduğu gibi boylardan kurulan büyük birliklerin de müşterek dağları vardır.”108 demektedir.
Bilhassa “VII. yüzydda bütün Türk boylan ve Gök Türk imparatorluğuna giren yabancı boylar için Ötüken dağının ve ormanlarının kült olduğu gerek GökTürk ve gerek Uygur yazıtlanndan”109 anlaşdması dağ kültünün önemini gösteriyor. Dolayısıyle Islâmiyetin Türkler arasına girmesinden ve benimsenmesinden sonra bile ilgi devam ediyor. Çinliler tarafından işgal edilen, bu kaybedilen dağların hâtırasına dair Kazak-Kırkız halk edebiyatından süregelen örnekleri Radlo’vv belirtmektedir.*10
Prof. Abdülkadir İnan, günümüzdeki “Altaylı şa- manist boyların ve oymakların her birinin Özel mukaddes dağları bulunmakla beraber hepsinin İlâhilerinde Altay sıradağları zikrolunmaktadır ki hepsi için müşterek kült sayıldığı aşikârdır.”111 demektedir. Böyle kutsal dağların fazlalığı ayrıca dikkati çekmektedir:
Ekitag, Sogol, Palmir, Akkaya, Ene, Kadmbaşı- Üçsürü, Karatag, Çaptıgan, Ülgen Aysu, Karahan, Urenha-Tuba’ların kutsallığına inanılan Hangay, Tan- nau dağlandır.
Dünyanın ruhlarla dolu olduğuna inanan “şamanist istlere göre” “dağlar, göller, ırmaklar (Yer-su) hep canlı nesnelerdir. Takdis ettikleri Alaş, Tannau, Hangay, Altay dağlan… şamanistler için yalnız coğrafî isimler değil, fakat konuşan, duyan, evlenen, çoluk çocuk sahibi varlıklardır,
…ruh bizzat dağdır, dağ bizzat ruhtur. Şamanistlerin bu inanmalarına da çok eski ve iptidaî animizim devrinin hâtıraları yaşamaktadır.”112
8- Şamanist Türkler Arasında Dağa Dua ve Ayinler:
Dağın kutsallığı inancına sahip kimseler tarafından dağa dua edilir, ondan dilekte bulunulur vs dağa kurban sunulur.
Dualarda dağın ruhuna, meselâ Altay dağının ru- na (Altay eezi) ye karşı şöyle konuşuluyor:
“Bu kurbanım mukaddes ve Ulu Altay’a ulaşsın, onun karar vereceği yere (yargı yerine) bağlansın. Güttüğümüz dâvayı halledecek ini? Bereket ve refah bize verecek mi? Bu kurbanım her engeli (budakları) aşarak ulu ve mukaddes Altay’a ulaşsın.”
“. Temiz yurdumuz yıpranıyor, az ulusumuz sıkıntı çekiyor. Ey mukaddes Altayım, biz ne yapalım!… Ak sakallı atalarımın takdis ettiği ulu AJtay’ım, geçim versen ne olur ? Vücudumuz kirlenmese, gözlerimiz yaşarmasa ne olur? Bereketli sürülerimizin kut’Ia- î’iııı yaradan mukaddes Altayım, Yer-Su’yum”113 “T7- zülmeyelim, Tann var, tasalanmayalım, Altay var! “Altayım” diye tapmıyoruz…114
Şamanistler görüldüğü üzere bir yandan dağ ruhuna inanırken öte yandan dağın kendisini*canlı ve herşeyi duyan bir varlık tanı’,yarak tapmıyorlar.
Altay şamanlan Karagay dağım, Sümer dağını da fSümer-Tayka), Sümer-Ula) kutsal tanımaktadırlar.
Abdülkadir inan, bazı dağlarm, bazen bir kabilenin “mukaddes töz’ü” (töz tös menşeli, asd” ve bası kabilelere göre dağı (büyük ve ilk alası) saydıklarını, kendilerini bu kaynağa bağladıklarını belirtmektedir.
Basan kadınlar dağa kendi adını (Karatag) söylemeyerek113 (Kaymbabamız) diyorlar.116 Bu gibi olaylar birkaç yerde görülmüş başka dağlara “kaymbabamız” denilmiştir.
Abdülkadir inan, “mukaddes dağlar” ve “onların ruhları adına çok muhteşem âyin ve törenler” yapıldığını anlatıyor ve: “Dağ âyini Kaç ve Beltir boylarında “tigir tayı”,yâni “Gök kurbanı”, Saraylarda” “tag tayanı” yâni “dağ kurbanı” adının verildiğini kaydediyor. S agay- lar “her üç yıl da bir dağ tepesi nde âyin ya”pıyorlar ve üç yaşını doldurmamış beyaz koçlar veya iki yaşım doldurmuş bir öküz veya beyaz bir oğlak kurban ediyorlar. Bu âyine kadınlar iştirak ettirilmemektedir. Dua yerine kısrakla gelinmez. Kısraklar dağdan uzak bir yere bırakılır. Kurbanın karnı yarılarak, yüreği çıkarılır, deri ve kemikleri ateşte yakılır.
Şaman, cübbesini giydikten sonra “davulunu ve tokmağını eline ah”yor ve “üç kayın ağacına on dokuz parça beyaz, kara, mavi, kızıl şeritler asar; kayın ağaçlarım birbirine ipek iple bağlar. Kurban etlerini kayın ağaçlarından birinin altına koyup, şaman bu ağaç lan doğudan batıya doğru dolaşmağa başlar.” Şaman iki iki kişi olabilir, üç kişi olamaz. Âyinin sonuna doğru etin pişmesi sona erer.” Et yemeden önce şaman kayın ağaçlarına dokuz defa rakı serper. Sonra et yen‘ir rakı içilir.”7
Beltirlerin dağa, kurban için çıkarken mezarlık karşısında durup rakı koydukları kabı ve yerden aldıkları otu mezara ve etrafdaki dağlara karşı serperler. “Nezirlerini (Adaklarım) kabul etmelerini dileyip ölü akrabalarım ve dağ ruhlarını çağırırlar. Yolun yarışma geldikten sonra bu geçilen dağların ruhlarına yine rakı serpmek için dururlar.”11® Nihayet, hiç kadın ayağı basmamış dağın tepesinde “tann”ya kurban keserler.
Daha önce yakındaki bir dağ tepesinde “Tanrıya Kurban’’’ töreni yapılırken oraya basan bir kadın ayağı dolayısıyle oranın kutsallığını bozulmuş sayarak diğer dağı seçiyorlar. Eski kutsal dağın yanından geçerken gene ona da rakı serpmeği ihmal etmiyorlar.119 Dağın tepesinde Bettirler ateş yakıyorlar. Bunun bir yanı, kayın ağaçlarına yakın olanı kutsal sayılıyor. (Uluğ Ot= Büyük Ateş)tir; küçük ateş kurbanın piştiğidir, o başkadır. Ateş yakılınca yalnız Beltiler gelip rakılarından her yöne serpiyorlar. Ateşe birkaç damla damlatıyorlar ve kendileri de rakıdan içiyorlar. Diğer kabilelerden gelenler törene katılmıyor, bir yanda oturup sadece seyrediyorlar.120 Yemekten sonra, artıklar, kemikler v.b. Büyük Ateş’te yakılıyor. Bunlar yakılırken saygı ile eğilip dua ediyorlar:
“Al beyaz koyununu ver bize bolluğunu” diyorlar.121
Bu âyin “tanrı-gök kurbanı” yahut “dağ kurbanı” denilen âyindir. Bu âyin Altaylılann bazı oymaklarında her yd, bazılarında ise üç yılda bir defa yapılır.” 122
Prof. Dr. Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi adlı önemli eserinde (Dünyanın Orta Dağı) başlığı altında “Türklerin Kutsal Dağları” üzerin de durmuştur. (2. cilt Sf. 284-301)
Tanrı ile dağlar arasında ilgi kuran, dağları insan gibi canlı sayan Türkler, dağları “tanrı ile konuşur ve ilgi kurar gibi görmüşlerdir”. “Göğün direği dağ, yeri bastıran dağ ve Tanrıya giden en yakın yol da yine dağ” olduğundan, “Ortaasya’daki dağların Çoğu, Tanrı ile ilgili adlar almışlardı.”
Prof. Dr. Bahaeddin Ögel, “Türk Mitolojisi”nin bu önemli eserinde (2. Cdt), Türk mitolojisinde geçen dağlar üzerinde bilgi sunmaktadır.
Altay, Ötüken ve Tanrıdağı bugünkü nıüslüman Türkler arasında saygı değer bir hâtıra, bir tarihî bağ değerindedir.
Dipnotlar:
80 Prof. Abdülkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Ankara 1972. 2. Baskı, Sf. 50.
81 Y.K. Sf. 50.
82 Nihad Sami Bauarlı, Besindi Türk Edebiyatı Tarihi, Istaııhul 1971, Sf. 28.
83 Y.K. Sf. 29.
Prof. Dr. Bahaeddin Ogel, Türk Mitolojisi, Ankara 1971, Destanlarda geçen dağla ilgi için bakınız, Sf. 618 Dağ.
Prof. Dr. Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi 2 cilt, 1971.
84 Prof. Abdülkadir İnan, Türk Boylarında Dağ Ağaç ve Pınar Kültü, Reşit Rahmeti Arat İçin, Türk Kültürünü Araştırma Enst. Yay. Ankara 1966, Ayrıbasım Sf. 272.
85 Y.K. Sf. 272.
86 Y.K. Sf. 273.
87 Y.K. Sf 274.
88 Y.K. Sf. 572.
89 Y.K.Sf. 275.
90 Y.K. Sf. 276
91 Hikmet Tanyu, Ankara Ve Çevresinde Adak Ve Adak Yerleri, Sf. 296. Radlow, Sibirya’dan, Çeviren: Ahmet Temir, I, 132, I, Sf. 348,
92 H.T. Adak. Sf. 325.
Abdülkadir İnan, Müslüman Türklerde Şamanizm Kalıntıları, ilâh. Bak, Dergi. C.I.S.4. Ankara 1952, Sf. 22, 23.
93 A. inan, Müslüman T. Şamanizm Kalıntıları, l.F. Dergisi, C I.S. 25.
94 H. Tanyu, A.V.Ç.A.V.A.Y. Sf. 325.326.
- inan, Tarihte Ye Bugün Şamanizm, Sf. 5,8.
95 Y.K.Sf. 8,9,10.
96 Y.K. Sf. 10.
97 Y.K. Sf. 47, 68, 69.
98 W. Radlow, Sibirya’dan, Çev,- (Prof.) Dr. Ahmet Timur, İst.. 1956. H. Sf. 3-75.
99 Abdülkadir inan, Makaleler Ve incelemeler, (Aitay Şamanlığma Ait Maddeler- A-.V. Anohin), T. Tarih K. Yay. Ankara 1968, Sf., 416.
100 Y.K.Sf. 417.
101 Y.K. Sf. 417.
102 Y.K. Sf. 418.
103 Y.K. Sf. 418.
104 Y.K. Sf. 443.
105 Abdülkadir İnan, Tarihte Ve Bugün Şamanizm, T.T.K. Ankara, 1972, 2.basım, (Yer-su tanrıları) Sf. 48.
106 Y.K. Sf. 48,49, 47. sayfanın 52 numaralı dipnotunda, tbn Fad- lan’s Reisebericht, S. 19 (Metili) Ek, 41 a ve 48. sayfanın 53 numaralı dipnotunda,“Dağ kültü muhtelif kavimlerde görülmüştür. Eski Yunanlılarda Olimpos, Filistin Yahudilerinde Tur-i Sina, Melike Araplarında Arafat, Hintlilerde Himalaya, eski Moğollarda Bnrkban-Haldıın gibi. Bir Çinkaynağınm verdiği malûmata göre dağ kültü kuzey-doğu kavimlerinde de yaygındı, Mançurya’da VI. yüzyılda yaşıyan Mohe ulusu Aktağ adını taşıyan bir dağı tanrı bilir ve ona tapardı. Bu dağdaki kurt, ayı ve kaplan gibi canavarlara dokunmazlardı (Hyacinth, 11, 114) denilmektedir.
107 Y.K. Sf. 49.
108 Y.K. Sf. 49.
109 Y.K. Sf. 49.
110 Y.K. inan, Sf. 50. ve RadIow, Proben III, s. 50-51.
111 Y.K. Sf. 50.
112 Y.K. Sf. 51.
113 Y.K. Sf. 51.
114 Y.K.Sf. 51.
115 Y.K, Sf. 52.
116 Y.K, Sf. 53.
117 Y.K. Sf. 54,55.
118 Y.K. Sf. 55.
119 Y.K. Sf. 55, 56.
120 Y.K. Sf. 57.
121 Y.K, Sf. 59.
122 Y.K. Sf. 102.
(*) Yazı Doç. Dr. HİKMET TANYU imzası ile yayınlanan DİNLER TARİHİ ARAŞTIRMALARI kitabından alınmıştır.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ YAYINLARI NO: 120, ANKARA,1973.