# Etiket
##GENEL

Çağrı / Gültekin ÖZTÜRK

ÇAĞRI  

Gültekin ÖZTÜRK

  Milletimiz, asırlardır Küresel Emperyalizme karşı varlığını koruyup, sürdürme mücadelesi vermektedir. Türk Milleti, 20.Yüzyılın başlarında, dünyadaki siyasi varlığına son vermek isteyen emperyalistlere, Mustafa Kemal’in önderliğinde Türk Kurtuluş Savaşı ile engel olmayı başarmıştır.

Başbuğ Atatürk, bağımsızlığın kazanılmasından sonra, yüzyıllarca sorunları, istekleri dikkate alınmamış, ihmal edilmiş milletimizi “çağdaş dünyanın saygın bir üyesi” yapmak için milli seferberlik başlatmıştır. Çağın dışına itilmiş, yoksullukla boğuşan milletimizi, kurduğu “Milli Devlet” eliyle karanlıklardan çıkarıp, aydınlık yarınlara götürecek, tamamen Türk’e ait milli bir kalkınma ve çağdaşlaşma yolunu açmıştır.

Milli Siyaset, Milli Ekonomi, Tam Bağımsız onurlu bir dış politika ile emin adımlarla “Çağdaş Türk Cumhuriyeti ve Toplumu” inşa edilmeye başlanmış, kısa sürede de büyük mesafeler alınmıştır.

Ne yazık ki bu yeniden doğuş, bütün kurum ve kuralları ile tamamlanamadan, Kurucu İrade Başbuğ Atatürk aramızdan ayrılmıştır.

“Bilgili kağan imiş, cesur kağan imiş. Buyruğu bilgili imiş tabii….Beyleri de milleti de doğru imiş. Onun için ili öylece tutmuş tabii. İli tutup, töreyi düzenlemiş. Kendisi öylece vefat etmiş.”

Türk’ün Bozkurt Başbuğ’u emperyalist güçlere, “Bağımsızlık benim karakterimdir! Defolun Cennet vatanımdan leş kargaları/dönün ininize çakallar!” diye öyle bir kükremiş, enselerine öyle bir tokat atmış ki, O ses kulaklarında hep çınlamış, O tokadın acısı hiç geçmemiştir.

Türk Başbuğu Mustafa Kemal 10 Kasım 1938’de Cennete göçerken, kurtulduk diye sevinç gözyaşları dökmüşlerdir.

Türk’ü yok etmekte kararlı olan hain odaklar, hiç vakit geçirmeden, hazırladıkları yıkım projelerini tekrar uygulamaya koymuşlar ve bu kez planlarının bozulmaması için her türlü tedbiri de almışlardır.

Atatürk’ün gösterdiği ve elimizden tutup yürütmeye başladığı “ÇAĞDAŞLIK YOLU” başka bir deyişle “Milli Devlet/Milli Siyaset/Milli Ekonomi/Milli Kültür ” yolu terk edilmeliydi/ettirilmeliydi. Aksi halde Emperyalizmin, Türk’ü köleleştirip yok etme planı, ebediyen tarihe karışacaktı. Buna izin veremezlerdi ve de vermediler.

Maalesef Atatürk’ün ölümünden sonra milletimizin kaderine karar verenler, O’nun gösterdiği yoldan sapmış/ayrılmış, emperyalistlerin milli varlığımızı yok etmek için hazırladıkları yol/yollarda yürümeye başlamışlardır.

“…Bilgisiz kağan oturmuştur. Buyruğu da bilgisizmiş tabii, kötü imiş tabii. Beyleri, milleti ahenksiz olduğu için, düşmanı hilekâr ve sahtekâr olduğu için, küçük kardeş ve büyük kardeşi birbirine düşürdüğü için, bey ve milleti karşılıklı çekiştirdiği için, Türk milleti il yaptığı ilini elden çıkarmış, kağan yaptığı kağanını kaybedivermiş.”

Çapsız, basiretsiz siyasetçiler sayesinde Atatürk’ün, “Milli Yolundan” çıkarttıkları milletime gösterilen “YOL” halk dilinde “sağcılık”, kitaplarda “Kapitalizm/ Liberalizm” denilen, Batı icadı çözüm yoludur.

1950’de ilk çok partili seçimde “Yeter söz Milletindir” sloganıyla seçim kazanan“sağcı siyasi iktidar “her sokakta bir milyoner yaratacağım!” diyerek, kapitalizmi uygulamaya koymuş ve milletimizi “İşte sorunlarının çözümü burada!” diye, hazırlanan çıkmaz yola sokmuştur.

Milletimizin sahip olduğu her şey, Küresel Emperyalizmin ve onun seçilmiş gönüllü kölelerinin emrine verilmiştir.

Alabildiğine obur, iştahlı ve hiçbir ahlaki değeri tanımayan kapitalistler, siyasi iktidarların da ortaklığı ile milletimizin kanını, iliğini sınır tanımaz bir şekilde sömürmüşler, halen de sömürmeye devam etmektedirler.

Evet, artık her mahallede bir milyoner, ülkede ise binlerce aç vardır. Bir yanda, köşklerinde, yatlarında, saraylarında kadeh tokuşturan, bin tane karnı tok/sırtı pek mutlu beyler/ağalar/paşalar/efendiler, öte yanda, sefalet içinde karın tokluğuna onlara kölelik yapan, milyonlarca ezilmiş insan.

Ekmek kimin elindeyse, o ekmeği ona kim verebilir görünüyorsa, onun peşinden giden/alkış tutan aç kalabalıklar, onların oylarıyla kazanılan seçim zaferleri ve yaratılan DEMOKRASİ KAHRAMANLARI!

İşte milletimize sunulan kapitalist kurtuluş yolu!

Gösterilen bu yol, milletimizi selamete değil, her adımda biraz daha uçuruma yaklaştırmıştır. Demokrasi kahramanlarının bu yolda heba ettikleri yıllar, sadece aç/yoksul, ezilen, ötekileştirilenler, köleler ve işbirlikçi demokrasi kahramanları yaratabilmiştir, o kadar!

Uygulanan “Kapitalizm/Liberal kapitalizm” ile sorunlar çözülmemiş, yaralar tedavi edilememiş/edilmemiştir!

Emperyalizm bilerek, önceden planlayarak bu sonucu hazırlamış, milletimizi yeni çözüm yolları aramaya sevk etmiştir. Sefalet, yoksulluk, yolsuzluk, adaletsizlik almış başını gitmiştir. Milletimiz “Bundan daha kötüsü olamaz” diyerek, sunulacak her çözümü kabul etmeye hazır hale getirilmiştir.

Emperyalistlerin çözümü hazırdır. Uygulamaya sokmak için yıllarca sinsice örgütledikleri maşalar hemen harekete geçer ve “ tifonun çaresi vebadır. “ diyerek, önümüze ikinci tedavi reçetesini koyarlar.

Milletimizin sorunlarını çözecek, sefalete, adaletsizliğe, köleliğe son verecek diye dayatılan yeni YOL, halk dilinde “solculuk/komünizm”,  kitaplardaki şekliyle “Marksizm/Sosyalizm veya Marksist-Leninist Sistemdir.”

Yıllarca hazırlanmış, örgütlenmiş işbirlikçi maşalar, yerli/yabancı yazarlar, profesörler, gazeteciler/medya, sanatçılar kısaca cümle âlem kurtuluş solculukta, “Marksizm/Sosyalizmde”  diye, beynimize girdiler.

Yoksulluğu, işsizliği, cehaleti alabildiğine sömürerek, insanımızı/gençlerimizi zehirleyip “bizi, biz yapan bütün değerlerimizi” tamiri mümkün olamayacak şekilde tahrip ettiler.

Her aracı kullanarak beynine girdikleri gençlerimizi “Devrim” yapıyoruz diyerek silahlandırıp sokağa/dağa saldılar.

“Yanlış yoldasınız, bu yol çıkmaz sokaktır, bu ihanetten vazgeçin!” diyen, Türk Ülkücüsü gençlerimize her türlü silahla, her yerde amansızca, insafsızca saldırdılar, daha doğrusu saldırtırdılar.

Bu hain saldırıya karşı koymaya çalışan binlerce “Ülkücü”, kalleş komünist kurşunlarıyla bütün umutlarına/sevdalarına/sevgililerine veda edip, vatan/millet aşkıyla severek hayatlarını feda ettiler.

Ne var ki “Hain Koronun” sesi gür çıkıyordu.

Büyük propaganda gücünü kullanan küresel hainler, komünist kurşunlarıyla şehit edilen kahraman Ülkücüleri “Faşist-katil” ilan etmiş, Küresel emperyalizme bilerek veya bilmeyerek hizmet eden uşakları ise “ Devrimci Kahramanlar” olarak sunmuştur.

Geçmişte olduğu gibi “ İhanetten destan, hainlerden kahramanlar” yaratmış, bunları konu edinen romanlar yazdırmış, filmler çevirtmiştir.

Küresel emperyalizmin gösterdiği yolda yürüyenler, milletimizi kurtarmak yerine, yıllarca ona hayat veren damarları kesmişler veya ölümünü hızlandırmak için damarlarda dolaşan asil kana zehir/mikrop şırınga etmiş/edilmesine hizmet vermişlerdir.

Daha da vahim olan, bu ihanet açıkça sergilenirken, siyaset cambazları seyirci kalmış, kimi ihanete katılmış, kimi “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyerek, görmezden gelmiş, kimi bu ihaneti ekonomik/siyasi pazar yapmıştır. Bazıları da bakar kör oldukları için bu ihaneti fark edememişlerdir.

Küresel Emperyalizm, emin adımlarla hedefine yürümektedir. Millet çaresiz, yılgın bir umut ışığı aramakta/beklemektedir.

Türk Milletini köleleştirmek isteyenlerle işbirliği yapan; Bakan körler, duyan sağırlar, Allah’tan korkmayanlar, kuldan utanmayanlar, doymak bilmeyen ihtiraslarına gem vuramayan gönüllü köleler vardır ve efendilerine hizmetlerin de başarılı olmuşlardır. Leş kargaları ülkemin semalarında tur atmakta, çakallar inlerinden çıkmış, aslanları kollamaktadır.

Hafızası köreltilmiş/körleşmiş milletim, Bilge Başbuğ Atatürk’ün gösterdiği “Milli Yolu” terk etmiş, hainlerin gösterdiği ölüm yollarından birine girerek köleliğe yürümüş/yürütülmüştür.

Kısaca av tuzağa gelmiştir ve kurtuluşu imkânsızdır!

“Türk Tanrısı, mukaddes yeri, suyu öyle tanzim etmiştir. Türk Milleti yok olmasın diye, MİLLET olsun diye! Tanrı Buyruğudur, Türk yok edilemez!”

Bilge Kağan’ın bu sözünü görmeyenler/duymayanlar ya da bildikleri halde bilmezlikten gelenler, Türk Milletinin henüz son sözünü söylemediğini, son hamlesini yapmadığını bilmemektedirler.

Küresel oyuncular “bu sefer Türk’ün işi tamamdır.” diye kefen/mezar hazırlarken, muhteşem bir BOZKURT duruşu/kükremesi/sesi ile neye uğradıklarına şaşırmış, “Yine mi bozgun?” diye çırpınmaya başlamışlardır.

Emperyalistler; Asla duymak istemedikleri bu sesi, görmek istemedikleri bu vakur duruşu çok iyi biliyorlardı. Tarih boyunca Türk’ü mezara koymak isteyen gafiller/hainler, bu sesin, bu duruşun sahibi Türk Başbuğları tarafından defalarca hüsrana uğratılmışlardır.

İşte bir kere daha Türk’ün yeni Başbuğu Alparslan Türkeş, “Türk’e kefen biçenin ölümü korkunç olur!” diyerek heveslerini kursaklarında bırakıyor ve milletimize aydınlık yarınlar için tekrar “Milli Ülkü Yolunu” gösteriyordu.

“En geniş anlamda Türk milletine çağırımız şudur;

EY BÜYÜK TÜRK MILLETİ, KENDİNE DÖN!

Hedefi gösteriyorum, Türkiye ve Türk milletini kalkındıracak, kurtaracak, güçlü kılacak ve refaha kavuşturacak milli yol, Dokuz Işık yoludur.“ diye milletimize çağrı yaparken, Atatürk’ün “en büyük eseri, Türkiye Cumhuriyetini emanet ettiği Türk Gençliğine de;

“Delikanlım! İşaret aldığın gün atan’dan,

Yürüyeceksin…Türklük yürüyecek arkandan.”

Neden kendinle kavgadasın? Neden hala oyunda oynaştasın diyen Arif Nihat’ın sözleriyle seslenerek, onları kutsal görevlerine çağırıyordu.

Artık meşale yakılmış, milletimizin aradığı kurtuluş yolu ve onu aydınlatacak ışık görünmüştü.                                               

Bu Milli Ülkü Yolu;

  • Başbuğ Alparslan Türkeş’in rehberliğini yapacağı, Türk Milliyetçileri/Türk Ülkücülerinin gayretiyle açılacak, engellerden temizlenmiş, her şeyin Türk tarafından, Türk için, Türk’e göre olacağı, Türk-İslam inanç ve ahlakına sahip alperenlerin koruyacağı/yürüyeceği,
  • Türk Tarihi, Türk Kültürü, Türk Milli Bilincinin eseri olan Dokuz Işığın aydınlatacağı,  Türk’ün, Milli Devlet ve güçlü iktidarını sağlayacak kutlu bir yoldur.

Yüzde yüz Türk olan bu yol, Milletimizi karanlıklardan kurtarıp, aydınlık yarınlara götürecek “Milli Yoldur”

Büyük Milletimizi bu kutlu yolda yürümeye çağırıyorum!

Ne Mutlu Türk’üm diyen herkesi, Başbuğ Alparslan Türkeş’in, Bilge Kağan’dan, Ahmet Yesevi’den, Atatürk’ten öğrenip, yeniden aydınlattığı Milli Ülkü Yoluna çağırıyorum!

Ben, Türk Milliyetçisi/Türk Ülkücüyüm diyenleri, Bayrağı alıp, arkasına bakmadan yürürken, Uçmağa giden Başbuğumun bıraktığı emaneti alıp, hedefe taşıma görevine çağırıyorum!

Bütün Bozkurtları, Şehitlerimizin, gazilerimizin, işkence görmüşlerimizin, mağdur edilmişlerimizin, haklarını helal etmesini sağlamaları için bayrağı yorulandan, düşenden kapıp daha ileriye taşımaya çağırıyorum!

Türk Milliyetçileri/ Türk Ülkücüleri;

“Türk milletine Bizans’tan geçen bir hastalık vardır. Gevşeklik, laubalilik, dedikodu, fitne, fesat, terbiyesizlik, birbirini beğenmemek, sır saklayamamak, rastgele laf söylemek.

Bu hastalık sizde var!

Bu hastalığı tedavi etmeniz lazımdır. Bu hastalığı tedavi etmezseniz, kendinize yol seçiniz. Milliyetçi harekette bir saniye daha fazla kalmayınız.
Benimle dava arkadaşlığı edecekseniz, her şeyden önce vasıflı Türk olmaya mecbursunuz.

Türk milletini batıran, Bizans’ı batıran, Osmanlı imparatorluğunu batıran hastalık budur.

Bozkurtlarım!

Bu hastalığın size bulaşmasına izin vermeyin, kendinizi ve birbirinizi bu illetten koruyunuz! “ Diyen Alparslan Türkeş’in yoluna dönmeye çağırıyorum.

Ey Türk! Ben seni, Arap pazarında, sokaklarda, ıspanak fiyatına satılan demokrasiye değil, gerçek Türk demokrasisine, hak yoluna, hakikat yoluna, Allah yoluna çağırıyorum.

Devletimizin, milletimizin varlığını, birliğini, refahını sağlayacak kutlu yolda yürümeye çağırıyorum!

Ey Türk kendine dön! Unutma bu yolda yürüdüğün sürece “Üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe, senin ilini, töreni kim bozabilir! “

 

Tanrı Türk’ü Korusun!

 

Gültekin Öztürk/2011

www.haberiniz.com

www.aydinlihaber.com

 

 

 

Leave a comment