# Etiket
##GENEL

Bu Kongreyi Yazmayacağım… / Gültekin ÖZTÜRK

Bu Kongreyi Yazmayacağım…

 Gültekin ÖZTÜRK

Türkiye nefesini tutmuş bu hafta sonu yapılacak AKP’nin Büyük Kongresini bekliyor.

Bütün televizyonlar AKP konulu programlar yapıyor, gazetelerin manşetleri, yazarların köşeleri hep AKP Kongresine ayrılmış, Arena Salonu Tayyip Erdoğan’ı bekliyor.

TV’lerde konuşmacılar ağırlıklı olarak, AKP Kongresinde Başbakan Tayyip Bey’in ne konuşacağını ve merkez karar organında kimlere yer vereceğine dair fal açıyorlar.

Benim partimde 40 yıllık Ülküdaşlar birbirini parçalarken Kurtulmuş, Soylu, Can gibi ayrı dünyaların insanları AKP Merkez Karar organına giriyor “%50’den tık” yok.

Sanırsınız ki Başbakan Tayyip Bey, yeniden kurulacak dünyada Türkiye’nin, kimlerin yönetiminde ve dünyanın neresinde olacağını açıklayacak.

Yine TV programlarından öğrendiğimize göre AKP Kongresine 100’ü aşkın Ülkeden çok sayıda önemli (!) davetli de katılacakmış.

Evet, ne önemi varsa bilemiyorum ancak bu önemli konuklar arasında “Mesut Barzani” ismi de bulunuyor ve kongreyi şereflendireceği özellikle vurgulanıyor.

Anlayacağınız çoğunluk AKP Kongresini konuşurken/yazarken benim “şehitleri, İmralı görüşmelerini, yeni Oslo sürecini, ABD emri ve tezgâhı ile uygulandığı iddia edilen TSK bünyesindeki ABD karşıtı subayların tasfiye kararını, adaletsizlikleri, zamları” konuşmam/yazmam doğru ve anlamlı olmazdı.

Zira her gün onlarca şehit cenazesi kaldırılırken TV ekranlarından açıkça “gerekirse İmralı ile yine görüşülür” dediği halde yine alkışlanan bir Başbakanımız varsa benim bu konularda yazacaklarım okurlara sıkıcı/anlamsız gelecek ve okunmayacaktı.

Okuyucular da “Parti Kongrelerine “ ilgi büyük olduğu için herkes 30 Eylül’de yapılacak AKP Kongresini yazıyordu.

Ben kendi partimin Büyük kurultayı ile ilgili dört yazı yazarak kongre konusunu kapatmıştım ve AKP hakkında da yazmayacaktım.

Aslında 30 Eylül’de Ankara Arena’da AKP Genel Kongresinden çok bir Tayyip Erdoğan mitingi/gösterisi yapılacağı için yazmanın da benim için bir anlamı yoktu.

Oysa şartlar çoğunluğa uyup “kongre” konuşmamı/yazmamı gerektiriyordu.

Yazmak için klavye başındaydım fakat yazamıyordum daha doğrusu ne yazacağıma karar veremiyordum.

Allah’tan bu zor durumda hafızam imdadıma yetişti de yıllar önce anlattığım bir hikâyeyi hatırladım ve AKP Kongresi yerine bu hikâyeyi yazmaya karar verdim.

Duyduğumda çok beğendiğim bu hikâyeyi yıllar önce Aydınlı Haber’de okurlarımla yorumsuz olarak paylaşmıştım.

Hikâyede anlatılan durumun ülkemin içinde bulunduğu vaziyete benzerliği oldukça fazlaydı ve belki de bu yüzden çok ilgimi çekmişti.

Hikâye ilgi çekmişti ki daha sonra farklı şekillerde yazanlar/anlatanlar da oldu.

Yaşadıklarımız düşünüldüğünde bana göre bu hikâyenin anlatılan bütün şekilleri anlamlıydı ve tekrar tekrar anlatılması faydalıydı.

Bugün Ülkemin içinde bulunduğu durumu, yıllar önce Aydınlı Haber’de anlattığımdan pek farklı görmediğim için ünlü kâhinin hikâyesini bir kez de “Haberiniz” okurları ile paylaşmak istedim.

DELİRTEN SULAR

Anadolu’nun Batı kıyılarında bir zamanlar bugünün köylerine benzer birbirinden bağımsız çok sayıda “Şehir devletleri” hüküm sürmekteymiş.

Ölüm korkusu bütün korkularımızın anasıdır ve hayallerimiz/ihtiraslarımızla beraber davranışlarımızın önemli belirleyicisidir.

Hayal ve ihtiraslarımızı gerçekleştirmek, ölüme çare bulmak konusundaki yetersizliklerimiz, çaresizliğimiz doğaüstü arayışlarımızın temel sebebi olmuştur.

Bu arayış çerçevesinde çaresizliklerimize/yetersizliklerimize çözüm bulmak, tutkularımızı/hayallerimizi gerçekleştirmek için geçmişte olduğu gibi bugün de “büyüye ve fala” yaygın olarak başvurulmuştur.

Bu sebeple büyücüler/falcılar hemen bütün toplumlarda her zaman itibar görmüşler, maddi ve manevi bakımdan da çok kazanmışlardır.

Hikâyemiz, bu büyücülerden/falcılardan geçmişte yaşayan çok ünlü bir kâhinin, kehaneti ile ilgilidir.

Bu ünlü kâhinimiz günün birinde halkı ve kralı bilgeliğiyle tanınan  “Adalet Şehrine” uğramış.

Yağmur konusunda ise şöyle bir kehanet yapmış;

“Çok yakında aylar sürecek yağmurlar başlayacak. Bu yağmurlar o kadar çok yağacak ki kimse evinden dışarı çıkamayacak ve yağmur suyunu içmek zorunda kalacak.

Bu sulardan içenler ise delirecek, buna göre tedbirinizi alın.” demiş.

Şehir halkı bu kehanete inanmış ve krala;

“Kralım, bu duruma çare bul, yoksa hepimiz delireceğiz” diye endişelerini belirtmişler.

Kral, şehir meclisini toplanmış ve şehir bilgeleri arasında konu tartışılmış.

Şehir Meclisi çözüm olarak temiz su kaynaklarına ulaşana kadar dev su depoları yapıp biriktirdikleri sulardan içmeyi kararlaştırmış ve kısa sürede devasa büyüklükte su depoları yapıp temiz sulardan depolamışlar.

Çevre şehirler ise “bir kâhine inanıp bunca su bolluğunda su deposu yapılır mı?” diye “Adalet şehrinin” bu çabasıyla alay etmişler.

Kısa bir süre sonra kehanet gerçekleşmiş, gökyüzü delinmişçesine yağan yağmurlar başlamış ve aylar sürmüş.

Çevre şehirler su ihtiyaçlarını yağmur suları ile giderirken “Adalet Şehri” depo suyu içmiş.

Kâhinin dediği gibi yağmur suyundan içenler delirmeye başlamış fakat bunu fark edememişler ve “bugün bizim delilik saydığımız hallerini normal görerek” yaşamlarına devam etmişler.

Adalet Şehrinin sakinleri ise bu “yağmurlu günleri aldıkları tedbir sayesinde akıl sağlıklarını koruyarak” atlatmışlar.

Aylar sonra yağmurlar kesilmiş ancak Adalet Şehri sakinleri dışındaki diğer çevre şehirlerin halkları delirmiş.

Adalet Şehri sakinleri önceleri bu duruma sevinmişler fakat zamanla bundan sıkılmaya başlamışlar.

Öyle ya binlerce kişi çamura bulanıp keyiflenirken kendilerinin tertemiz gezmesi, pazarda herkesin kendini tavada patlayan mısır sanıp durmadan zıplamasına karşı kendilerinin patlamış mısırları paket içinde satmaya çalışması yanlış gibi gelmeye başlamış.

“Bu kadar insan deli de faklılık gösteren ve sayıca çok az olan bizler mi akıllıyız? “ diyerek durumlarını sorgulamaya başlamışlar.

Kısa bir süre sonra azınlıkta kalmaktan kurtulup çoğunluk gibi olmak gerektiğini düşünmeye başlamışlar.

Sonuçta herkes gibi olmaya karar vermişler ve yağmur sularından içip onlar da diğerleri gibi delirmişler.

Böylece herkes birbirinin benzeri olmuş ve Güneşe bütün şehirlerde “Batıdan” doğmaya başlamış.

Kâhin aylar sonra yine oradan geçerken “acaba ne oldu?” diye Adalet Şehrinin Kralına uğramış.

Bakmış ki divanda kral hariç herkes durmadan zıplıyor ve her zıplayışta da “pat” diye ses çıkarıyormuş.

Kâhin bu duruma şaşırmış ve krala sormuş, ” Bunlar neden durmadan zıplıyorlar yoksa delirdiler mi?  ”

Kral, “ Hayır burası bir tava, onlar da tavada patlayan mısırlar” demiş.

Kâhin ”Peki burası bir tava ve buradakiler de mısır ise sen neden zıplayıp, patlamıyorsun? ” demiş.

Kral, “Ben tavaya yapıştım da ondan” demiş.

Kâhin, “Nasılsa aklım tatilde bu durumda korkmama gerek yoktur” demiş ve “şehr-i adaletten” ayrılmış.

Düşünüyorum da acaba depo suyundan içmeye devam mı etsem, yoksa ben de yağmur suyu içip güneşin doğuşunu seyretmek için çoğunluk gibi yönümü batıya doğru mu çevirsem?

Güzel günler için kalın sağlıkla…

———————————————————————-

Not; Bu yazım AKP Büyük Kongresinden önce yazıldığı için ” Kongrede Şeref konuğu olarak takdim edilmesine, konuşmasının alkışlanmasına ve Barzani ile gurur slogan konularına değinemedim. İnşallah başka bir yazımda bu konuları yazarım.

 

 

 

 

Leave a comment