# Etiket
##GENEL #GÜNDEM #Tarih #Türk Yurtları

Prof. Dr. Mekemteş MİRZAAHMEDOĞLU: Kazak Türklerinin Nüfus Sorunu

Türk Halklarında

Nüfus Sayımı 

Prof. Dr. Mekemtes MIRZAHMETULI

 

 

“Hükümetin hangi amaçlara yöneldiği anlaşılmıştır.

Bağımsız bir millet olan Kazakları yok etmek, omurgasız insan haline dönüştürmek,

atalarının topraklarından çıkarmak ve vatanı Ruslaştırmak.

Ne kadar zalimce ve sinsice bir politika! ”

Muhammedcan Tınışbayev

Kazakistan tarihinde 1897’den 2009’a kadar on bir defa nüfus sayımı yapılmıştır. İlk iki nüfus sayımı Çarlık zamanında (1897-1911 yılları) yani Kazak halkının sömürgecilik boyundu­ruğu altına alındığı dönemde gerçekleşir. Devamında sayımlar Çarlık Rusya’nın çıkarları doğrultusunda yapılmıştır. Başlangıçta sömürge halklarının, aynı zamanda Kazak halkının mensup oldu­ğu her ailede beş kişiden fazla kişi olmaması konusunda mübey- yizlere görev verilmiştir. Türk dilli halkların nüfus sayımı şeklin­de oluşturulan böyle bir yöntem, Antik Çağ’dan Orta Çağ’a kadar var olmuştur. Örneğin, Türgiş Devleti’nde her aileden bir kişiyi askere alma geleneği vardır. 751 yılında Talaş nehrinin kıyısında Arap ve Çin İmparatorlukları arasında Türkeş Devleti’nin de ka­tılımıyla büyük savaşlar gerçekleşmiştir. İki ülke arasında kalan Türkeş Devleti seçim yapmak durumunda kalmış, ancak seçim yapmak çok da kolay olmamıştır. Çin tarafına geçerse zaferden sonra bu topraklardan gitmeyecek burada kalacaktır. Bu durum Türkeş Devleti’nin işine gelmemiştir. Arapların amacı ise bu topraklara İslamiyet’i getirmektir. Bu nedenle, Türkeşler Arap­ların tarafına geçmiştir. İlk olarak kimin atağa geçeceğine karar verilemeyince Türkeşler Çinlilere savaş açmıştır. Tanınmış bilim insanı Alimgazı Daulethan ‘Türkeşler’ başlıklı eserinde Türkeş Devleti’ne Şımır[1] kabilesinden yirmi bin askerin katıldığını ifade eder. Yukarıda da belirtildiği gibi, her aileden bir kişi Türkeşlerin askeri birliğine alınmaktadır. Ailede tek bir erkek evlat varsa soyunu devam ettirebilmesi için askerlikten muaf sayılması gibi farklı gelenekler de mevcuttur. Sonuç olarak, ‘nüfus sayısı asker sayısını tayin edebilir’ sonucuna ulaşmak mümkündür.

Çarlık Hükümeti’nin 1897-1911 yılları arasında Kazakistan’da gerçekleştirdiği nüfus sayımına göre, belirlediği baraj her ailede ortalama beş kişinin olduğudur. Fakat 1897’deki nüfus sayımı Kazakların yaşadığı geniş bölgeleri kapsamamakta­dır. Doğal olarak kıyı bölgelerinde de Çin ve Moğolistan’da yaşa­yan Kazaklar görülmektedir. Çarlık Hükümeti tarafından Kazak nüfusunun 3.787.000 olduğu saptanmıştır. 1911 sayımına göre ise Kazak nüfusu 4.692.000’dir. Bu bilgilere göre, 15 yılda Kazak­ların sayısı 905.000 kişi artmıştır. Elbette, bu Çarlık Rusya’nın Kazaklara özen gösterdiği ya da onlarla ilgilendiği anlamına gelmemektedir. Tam tersine Rus İmparatorluğu boyunduruk al­tında bulunan bütün Türk dilli halklara özellikle de Kazaklara, Nogaylara ve Kırım Tatarlarına zalimce yaklaşarak onları en kısa sürede Hristiyanlaştırmak ve Ruslaştırmak amacı gütmüşlerdir. Direnmeleri durumunda onları tamamen tarih sahnesinden silme­yi hedef edinmişlerdir. Çar II. Nikolay millî bağımsızlık isyanım bastırmak için en tecrübeli ve yakın arkadaşlarından Sirderya ili valisi Kuropatkin’i görevlendirmiştir. Orta Asya’daki millî bağımsızlık ayaklanmasını bastırmak için türlü hileler yapan vali kırk yıl içinde (1876-1916) Kazakların millet olarak ortadan kal­dırılması gerektiği vurgulanan kendi el yazmalarında, farkında olmadan Çarlık Rusya’nın politik elit tabakasının kirli çamaşır­larını açığa çıkarmıştır. Valihanov’un da belirttiği gibi Kazakların Rusya’nın işgal ettiği Türk dilli halklar arasında en kalabalık halk olması, gelecek vadetmesi ve millî bilinçle özgürlüklerini kazan­maya çalışmaları Çarlık Hükümeti’ni korkutmuştur.

Çarlık Rusya’nın yaptığı planlar halk tarafından hemen an­laşılmıştır. XVI. yüzyılda dört milyon olan Rusya nüfusunun iki milyonunu Kırım Tatarları oluşturmaktadır. Şimdi ise Rusların sayısı 150 milyona ulaşmış, Kırım Tatarları ise kendi topraklarında yarım milyondan biraz fazla kalmıştır. Geçmişte Kırım Ta­tarlarının yaşadığı toprakların bereketli, bölge olarak verimli ve stratejik olarak da nitelikli yerler olması sebebiyle, Çarlık Rus­ya Tatarları bu yarımadadan tamamen temizlemeyi amaç edin­miştir. Rusya’nın bu hedefi ne şekilde gerçekleştirdiği tarihten bilinmektedir. Sovyet Hükümeti’nin devam ettirdiği politikayla 1944’te Kırım Tatarları kendi vatanlarından zorla çıkartılmıştır. Stalin’in tehcir uygulaması Kırım Tatarlarına telafisi mümkün olmayan hasarlar vermiştir. Bu acı tecrübe sırasında büyük ço­ğunluk ya yolda ya da yabancı topraklarda yaşamını yitirmiştir. Halkımıza akraba olan bu milletin maruz kaldığı durum gerçek bir soykırımdır.

Sovyet Döneminde nüfus sayımı yedi defa (1917-1991) ger­çekleştirilmiştir. Diğer Türk dilli halklara kıyasla Kazaklar üzücü bir kader yaşamıştır. Nüfus günden güne artmak yerine azaltılmış­tır. 1916 yılındaki sayımlara göre altı milyon Kazaktan 1.900.000 kişi kalmıştır. Kazak nüfusunun kendi topraklarında %82’den %29’a düşürülmesindeki gizli sebepler bilinmemektedir. Sovyet Hükümeti ve Sovyetler Birliği Komünist Partisi Politbüro Mer­kez Komitesi’nin Çarlığın geleneklerini devam ettirerek Kazak halkını ikinci plana atması elbette sessizlikle karşılanmamıştır. Yedi defa gerçekleştirilen nüfus sayımındaki çarpıcı sonuç zul­mün apaçık göstergesidir.

Kazaklar her zaman kaybedenler tarafında olmuştur. Fakat yeni dönem, Kazakistan’a bağımsızlık getirmiş, bu sebeple de halka Kazakların acı verici kaderindeki gerçekleri açığa çıkarma imkânı doğmuştur. 1911’den 1959’a kadar Kazak nüfusu devam­lı olarak azaltılmıştır. 1916’da altı milyon olan nüfus 1926’da 3.009.000’dur. Kendi topraklarında yaşıyor olmalarına rağmen %21,9 oranda düşüş söz konusudur. Sonradan durum daha da kötüleşmiştir. 1944’te Kazakların nüfusu 1.900.000’e kadar düşü­rülmüştür.(*) Sovyetler Birliği Komünist Partisi Politbüro Merkez Komitesi üyesi Kazak asıllı D. A. Kunayev’in yönetime gelme­siyle nüfusta düzenli olarak artış görülmüştür.

Nüfus sayımındaki rakamlar analiz edilirken, “Nogay, Kırım Tatarları ve Kazakların nüfusu günden güne azaltılırken diğer Türk dilli halkların nüfusundaki artışın sebebi nedir?” sorusu akla gelmektedir. Bu bağlamda, gerçekleri gün yüzüne çıkarmak ve okura gerçek veriler sunmak amacıyla Türk dilli halkların nü­fuslarındaki değişiklikler karşılaştırmalı olarak verilecektir:

 

Verilen oranlardan, Kazak nüfusunun %90 azaltıldığı görül­mektedir. 1916’daki sayımlara göre 6.000.000 Kazaktan 1940’lı yıllara kadar 1.900.000 kişi kalmıştır. Evrim yasalarına göre nü­fus yıldan yıla artmak yerine üç katından daha fazla oranda azal­mıştır. Özbek, Türkmen, Kırgız, Uygur, Tacik halklarının nüfusu ise devamlı olarak artmıştır. Bu halklar tek bir devlet temelinde ve tek politik düzende yaşamışlardır. Tarihçi Mambet Koygeldiyev, Sovyet Hükümeti’nin Kazaklara özel ilgi gösterdiğini ve Kazak­lar konusunda devletin daha hassas davrandığını ifade etmiştir,[2] Yazar, Moskova Komite Merkezi’nin bilinmeyen fikirlerini böylelikle açığa çıkarmıştır. Moskova’daki korkunun sebeplerinin farkında olan Kazakistan Komünist Partisi Merkez Komitesi sek­reteri Nurımbek Jandildin Moskovalı öğrenci Makaş Tatimov’a şöyle söyler: “Moskova’da geçmişi araştırmak istiyorsan, Kazakların nüfusunu değil, Kazakistan’daki hayvan sürüsü sayısının azalma sebebini öğren.”[3] Merkez Komitesi sekreterinin öğren­ciye nüfus sayısı değil de hayvan sayısını çalışması konusunda akıl vermesi oldukça dikkat çekicidir. Öğrencinin bazı gerçeklere ulaşarak bunu halka anlatmasından korkmuş olabilir ya da genç araştırmacıyı Sovyet iktidarının Kazaklara karşı olan olumsuz tu­tumunu anlayan biri olarak görmüş olabilir.

Geçmişi bilmeden geleceğe dair planlar yapmak zordur. Bu sebeple kendi halkının tarihini bilmek için öncelikle geçmişe bak­mak gerekir. Tarihe bakıldığında hükümetin düzenli olarak kendi sahasını gözden geçirdiği ve Kazakların iskân sorununu yönettiği görülmektedir. Bunu bir örnekle pekiştirmek gerekirse 1986 Ara­lık ayını ve devamındaki Kazak halkına karşı yapılan terör saldırısını anımsamak yeterlidir. Kazakistan Komünist Partisi Merkez Komitesi Bürosu toplantısında Politbüro üyesi Solomentsev öfkeyle: “Neden yönetmelik bilindiği halde Almatı ’daki Kazak sa­yısı toplam nüfusun yüzde yirmisini aştı? ” şeklinde ifade etmiştir. Bu cümleyle Kazaklar hakkında hükümetin görüşü ortaya çık­maktadır. Solomentsev’in sözlerinde Merkez’in Kazaklara karşı olan düşmanca yaklaşımının bütün esasları gizlidir. Bu oluşumun kökleri öncelikle Kazak halkının ve hatta Rus İmparatorluğu’nun tarihinde, Rusya’nın dış politikasında ve küçük halklarla olan iliş­kisinde gömülüdür. Rus İmparatorluğu’nun Kafkasya ve Kırım Yarımadası’nı fethi unutulmamalıdır. Kafkasya’nın fethinde gö­rev alan General N. N. Rayevski, Rus İmparatorluğu’nun Millî Savunma Bakanı A. İ. Çernişev’e: “Kafkasya’daki savaşın Av­rupalıların Amerikalı Kızılderililere yaptığı zulümden bir farkı yoktur.” şeklinde yazmıştır. Ayrıca, Kafkasya’ya gitme niyetinde olan generalin böyle bir acımasızlığa kalbinin dayanamayacağını da belirtir.[4] Tanınmış Rus şair A. S. Puşkin de Kafkasya’yı gez­dikten sonra bu barbarlıklarla ilgili olarak: “Sömürgeciler Avar, Kumuk, Karaçay, Çeçen, İnguş, Balkar, Kabardın, Çerkez, Lezgi, Adık, Lak, Nogay, Tukhum halklarını zorla vatanlarından çıkarıp Kafkasya’ya kadar uzanan akıntının bulunduğu bu boşalan ara­zilere Kossakları yerleştirdi. Çok Çerkez öldü. Bazı kabileler yok edildi.” şeklinde yazmıştır.[5]

1944’te Kafkasya ve Kırım’daki Müslüman halkı, topraklan boşaltmak amacıyla çıkaran Sovyet İktidarı bu politikayı sürdür­meye devam etmiştir. Sınır dışı edilen halk yolda açlık, yorgunluk ve psikolojik baskı sebebiyle ölmüştür. Rusya Hükümeti, Çeçen savaşında üçüncü kez Çeçen halkını kanlı bir şekilde yok etme­nin yanı sıra, yasa dışı olarak Osetleri ve Abhazları Gürcistan’dan ayırmıştır. 1926’da Sovyetler Birliği’nde 194 millet yaşarken 1991’de sadece 101’i kalmıştır. 93 millet yeryüzünden kaybol­muştur. Sonuç olarak, Sovyet İktidarı Çarlık Rusya’nın acımasız sömürge politikalarını devam ettirmiştir. Sovyet İktidarının Ka­zak, Nogay ve Kırım Tatarlarına olan tutumu bu halklar için üzü­cü sonuçlar doğurmuştur. Bu sonuçları şu şekilde özetleyebiliriz:

  1. Rusya’nın merkezinde bulunan Nogay Hanlığının düş­mesinin ardından, Nogaylar zorla Hristiyanlaştırılmış ve Ruslaştırılmıştır. Rus halkıyla birleşip kaynaşmış ve ta­rihteki yerleri kaybolmuştur. Buna bağlı olarak, Rusya 1771’de Kınm’ı işgal etmiş ve Kırım Tatarlarının nüfu­su hızla azalmaya başlamış, geri kalanın dörtte üçü yurt dışına kaçmıştır. Kırım Valisi General Boroztsina, halkın neden kaçtığını şu cümleyle açıklar: “Tatarlara yurtların­dan çıkmaları ve dört bir tarafa dağılmaları emredildi.’’
  2. 1780’de Kırım Tatarları kendi vatanlarında ulusal bir azınlık olarak kalmış, halka karşı Rus İmparatorluğu ta­rafından kasıtlı zulüm başlamıştır. Kırım’daki 680 köy tamamen boşaltılmıştır. Bu zalimliği gören bir gazeteci şunları yazmıştır: “…Yaşlısından gencine bütün Tatar aileleri atalarıyla son kez vedalaşmak için mezarlığa gitti. Hepsi dizlerinin üstüne çöküp, göğüslerini yum­ruklayıp toprağı öpüyordu. Bağırmadan, haykırmadan sadece hüzünlü yüzlerinden yaşlar süzülüyordu.” [6] Yü­rek burkan bu cümleler halka karşı büyük bir acı duyma­mıza sebep olmaktadır. Geride kalan Kırım Tatarlarının torunları ise 1944’te kendi ülkelerinden tekrar sınır dışı edilmiştir. XVI. yüzyıldan itibaren Kırım Tatarları ya­şıyor olsaydı^ şimdi yaklaşık yarım milyon insan daha hayatta olurdu. Kırım Hanlığı muhteşem başkenti Bahçesaray ile önce Rus İmparatorluğu’nun sömürgesi hali­ne gelmiş, sonra ise Çarlık Rusya ve sonrasında Sovyet İktidarı tarafından acımasız bir soykırıma maruz kalmış­tır. Şimdi ise tarih sahnesinden kaybolmanın eşiğindedir.Kazaklar, Çarlık Rusya ve Sovyet İktidarının öldürücü politikalarının neredeyse kurbanı olan, kaderi pamuk ipliğine bağlı büyük halklardan biridir. Günümüzdeki nesile, kaba bir ifadeyle ‘bin kez ölüp dirilen’ kendi hal­kının yaşadığı trajediyle ilgili olarak daha çok araştırma yapma görevi düşmektedir. Kazakları millet olarak yok etme amacı güden Çarlık Rusya ve Bolşeviklerin yürüt­tüğü politikalar araştırılmalıdır. Böyle bir trajedinin tek­rar yaşanmaması adına, bu konuya dair gerekli bilgilerin edinilip tüm dünyaya gösterilmesi gerekmektedir.

Hükümet, Kazakları yok etme politikasını yürütmemiş olsay­dı, Kazaklar çok nüfuslu Türk dilli halklardan biri olurdu. Yapılan hesaplar Kazakların otuz milyondan az olmayacağını göstermektedir. Buna rağmen nüfus artmak yerine defalarca azaltılmıştır.

Kazaklar, 1731’den 1917’ye kadar 186 yıl boyunca Rus İmparatorluğu’nun sömürge boyunduruğu altında kalmıştır. Bu yaklaşık iki yüzyıllık süre belirsiz tarihsel olaylarla doludur. Bağımsızlıklarını kaybeden Kazakların sömürge makamlarının iradesine itaat etmekten başka çaresi kalmamıştır. Bu makam­lar, Kazakları yönetebilmek için başlangıçta ‘uzun kement, bol zincir’ tanımlı özel bir kontrol sistemi getirmiştir. XIX. yüzyılın ikinci yarısında mevcut sistem, son derece aşağılık bir uygulama olan ‘yabanileri yabanilerin eliyle yok etme’ sistemi ile değiştiril­miştir. Askeri sömürge yönetimi politikası ülkeyi değiştirmiştir. Başlangıçta, Çarlık Hükümeti tamamı inançlı olan halkın tepki­sini çekmemek için İslamiyet’i destekliyormuş gibi yapmış olsa da gayrı Rusları Hristiyanlaştırma ve Ruslaştırma hedefi 1767’de konmuştur. Bu nedenle, misyonerlik politikası devlet düzeyinde uygulanmıştır. Kazaklar için en zalimce ve acımasızca uygula­nan yöntem sürgündür (Çarlık yetkilileri tarafından toprakların sahiplerinden alınıp göçmenlerin yerleştirilmesi). Kazak toprak­ları devletin ihtiyaçları için alınmış, sonrasında yetkili makamlara toplumsal ve politik destek sağlayacak olan en bereketli ve gü­zel topraklar göçmenlere dağıtılmıştır. Yerli Kazaklar yaşadıkları yerlerden zorla sürgün edilerek tarıma elverişli olmayan toprakla­ra yerleşmek zorunda kalmıştır.

 

Çarlık ve Sovyet Hükümetlerinin önyargılı politikaları de­ğerlendirildiğinde, bu politikaların arkasında yatan sebepleri tah­min etmek zor değildir. Sebepsiz yere bütün ulusu yok etmenin eşiğine getirmek olanaksızdır. Bu nedenle sebepleri şu şekilde sıralamak mümkündür:

  1. İlk sebep topraktır. Tanınmış şair Sultanmahmut Toraygırov, sömürge politikasına yönelik Kazakları kas­tederek onların yok edilmek istenme sebebinin toprak olduğunu yazmıştır. Şair, milyonlarca Kazak’ı bekleyen büyük felaketin yaklaştığını adeta hissetmiştir. Bundan önceki savaşların çıkış sebebi de elbette topraktır.
  2. Rus İmparatorluğu Kazakistan topraklarına yaklaşık bir buçuk asırda güçlükle hükmetmiştir. Kazak toprağı As­ya’daki birçok Türk-Moğol halkı için demir kalkan ha­line gelerek Çarlık sömürgecilerinin Kazak topraklarına giden yolu engellemiştir. Kazaklarla karşılaşan Çarlık Hükümeti, karşısında güçlü ve cesur muhalif olduğunu ve millî ruhu yok etmeden nihai hedef olan Türk dilli halkların Hristiyanlaştırılması ve Ruslaştırılması fikrini hayata geçirmenin mümkün olamayacağını anlamıştır.
  3. Petro’nun sözleri bunu kanıtlar niteliktedir. Çarlık Hükümeti ve Bolşevikler nüfusun artmaması ve mane­viyatın gelişmemesi için Kazaklara karşı gizli politika yürütmüştür.
  4. Rus sömürgeciler Kazak topraklarım işgal ettikten sonra birkaç yıl içinde Türkistan bölgesi halklarını egemenli­ği altına almıştır. Doğu seferi için önceden hazırlanan hükümet halkın gelenek-göreneklerini, zayıf ve güçlü yönlerini öğrenmiştir. Buradan Kazakların yüksek sevi­yede millî bilinç sahibi olduğu, Türkistan bölgesindeki halklarda ise bu bilincin yok denecek kadar az olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Bu çıkarımı, Kazakistan ve Türkistan’a yapılan seferler doğrulamaktadır. Kazak ba­tırları 150 yıldır Rus sömürgecilerin şiddetli saldırısına direniş gösterirken, Özbek Hanlıkları işgalcilerin karşı­sında diz çökmüş, tek bir Özbek, Sart,[7] Tacik batır dahi karşı koymamıştır. Çarlık ideologları da bu halkların millî bilinçten yoksun olduğunu ifade etmiştir. Sömürgeciler, Kazakları bölerek onları fiziksel ve manevi açıdan çökertmeyi amaç edinmiştir. Bu amacı millî bilinci yok etme, halkı manevi köklerinden koparma yoluyla ger­çekleştirmeye çalışmıştır. Sonuç olarak, mankurtlaşma ve Kazakların fiziksel olarak yok edilmesi, öldürülmesi dönemi başlamıştır.
  5. Kazak halkından bir grup aydın kesim, Türk halklarının birleşmesi fikrini destekleyerek Alaş Orda partisini kur­muştur. İktidar, bu durumu kabullenememiştir. Boyun eğmeyen Kazakların sınır tanımayan öfkesi karşısın­da Rusya Duma’sı toplantısında Kazaklar kastedilerek Cengiz Han ve Timur’un torunlarının ortadan kaldırıl­ması sorunu gündeme getirilmiştir. Kırk yıl boyunca Ka­zakların fiziksel olarak yok edilmesi Rusya’nın politik seçimini göstermektedir. Vali General Kuropatkin’in günlüğünde bu fikir beyan edilmiştir. Sonuç olarak, Rus İmparatorluğu’nun Kazak halkını ortadan kaldırarak Kazakistan’ın uçsuz bucaksız topraklarına hâkim ol­maktan başka niyeti yoktur. Rusya’da durum zamanla değişmiştir. Çarlık Hükümeti düşmüş, 1917’de politika arenasına Bolşevikler çıkmıştır. Milyonlarca insanın kalbine giden yolu bulan Bolşevikler iyi sloganlarla ta­rih sahnesine gelmiştir. Ancak Sovyet İktidarı ve Bol­şevik Partisinin en büyük yetersizliği söylenenle yapı­lan arasındaki büyük farktır. Halkların dostluğunu ilan etseler de uygulamada Çarlık Hükümeti’nin yürüttüğü Ruslaştırma politikasını sürdürdükleri açığa çıkmıştır. BKP (b)’nin[8] 1920 tarihli X. kongresinde, Stalin’in ik­tidara gelmesiyle birlikte ‘ulusal sorun’ konusu resmî olmadan gündemden kaldırılmış, sadece kâğıt üzerinde kalmıştır. Sovyet Hükümeti’nin Kazaklarla olan ilişkisi Çarlık yetkililerinin gerçekleştirdiği uygulamaların de­vamı niteliğindedir. Sovyet Hükümeti’nin gizli hedefleri doğrultusunda yürüttüğü politika, yedi defa gerçekleşti­rilen nüfus sayımının acı sonucunu doğrulamaktadır.
  6. Bütün Türk-dilli halklar üzerinde egemenlik kuran Rus­ya, Kazaklara karşı her zaman şüpheyle yaklaşarak Ka­zakların hukuki haklarını kısıtlamaya çalışmıştır. Top­lum bilinci yüksek olan Kazaklar, her zaman İktidarın hedefinde olmuştur. Bilindiği gibi, çocukların eğitimin­de aile büyük rol oynar, ilişkiler büyüklere ve atalarının maneviyatına saygı çerçevesinde gelişir. Genç neslin öz­gürlük ruhu da zamanla kaybolur. Bu özellik, Kazakla­rın 1917-1920 yıllarında özgürlük ve iktidar için politik mücadele yoluna giden Alaş Orda partisinin kurulması­na yol açmıştır. Sonuç, Rusya’daki özerklik beyanname­sidir. 1924’te Kazaklar Türkistan Cumhuriyeti’ni kur­muştur. Cumhurbaşkanlığına, politik sebeplerle Turar Rıskulov getirilir. Kazakların bu adımı Sovyet Hüküme­tini fazlasıyla korkutmuştur. Bu direnişin diğer Sovyet Cumhuriyetlerine yayılması ve Kazakistan’ın yolundan gitme fikri hükümeti fazlasıyla tedirgin etmiştir. Türk liderleri arasına nifak sokmak ve ilişkileri bozmak ama­cıyla politika uygulanmıştır. Moskova’dan Kazakistan’a lider olarak Goloşçyokin gönderilmiş ve Moskova Mer­kezi buradaki kitlesel açlığı Goloşçyokin vasıtasıyla or­ganize etmiştir. Bu durum, Kazakların yarı nüfusunun ortadan kaldırılmasıyla sonuçlanmıştır. Sınıf politikasıy­la donatılmış olan Moskova, millî bilincin merkez üssü olan Kazak siyasi elitleri arasına geçimsizlik tohumunu ekmeyi başarmıştır. Zorbalık ve silah gücüyle sorunları çözmeye alışmış olan Bolşevikler bu uğurda bütün gü­cünü göstermeye çalışmıştır. Sonuç olarak, Alaş Orda ve Türkistan Cumhuriyeti’nin kuruluşuna öncülük etmiş bir grup aydın insan öldürülmüştür.

Yeni nesil Kazaklar yetiştiğinde, onları manevi köklerinden koparmak, geç­mişi hatırlamayan mankurtlara dönüştürmek, sadece dil­de değil bilinçte de Ruslaşmaları için bütün girişimlerde bulunulmuştur. Bolşevikler, Çarlık Rusya misyonerlerinin hayalini sonunda gerçekleştirmiş, 1930’da Arap alfabesi yerine Latin, 1940’da ise Kiril alfabesini getirerek on yıl içinde iki defa alfabeyi değiştirmiştir. Tek bir hamleyle yeni nesil Kazaklar, bin yıldır Arap alfabesiyle yazılan bilimsel, edebi ve diğer manevi değerlerden ko­parılmıştır. Kiril alfabesini I. Altınsarin, Latin alfabesini ise N. Törekulov hazırlamıştır. Kazak halkının yok edil­diği gerçeğini 1920, 1926, 1937 tarihli kaynaklar doğru­lamaktadır. Kazaklar çocuklarını 1932 yılındaki kıtlıktan ve zorla kolektifleştirmenin kaçınılmaz sonuçlarından korumak için kitleler halinde yurt dışına kaçmaya başlamıştır. Halk, aslında vatanlarındaki açtıktan ve Sovyet İktida­rının soykırımından kaçmıştır. Kazakların sayısı yurt dışında artarak beş milyonu bulmuştur. Beş milyonun yaklaşık bir milyonu vatanına geri dönerken, kalanlar kırktan fazla ülkede yaşamını sürdürmektedir.

Günümüzde yurt dışında 4,5 milyon Kazak yaşamaktadır. Bunun 3,7 milyonu toplumsal ve politik baskılar sebebiyle Rus­ya, Çin ve Özbekistan’a dönmüştür. Geride kalan 800.000 kişi ise farklı ülkelerde yaşamaktadır.

Yurt dışındaki Kazakların sayısı toplumsal ve politik alan­daki keskin değişimlere rağmen artmaya devam etmiştir. Sovyet İktidarının katı rejimi ise Kazakistan’da kalanların artmasına fır­sat vermemiş, daha çok nüfusun azaltılmasına yönelik çalışmalar yürütülmüştür. Çarlık Rusya, yerleştirme politikasını uygulamak veya başka bir ifadeyle Kazakistan topraklarına göçmenleri yer­leştirerek Rus çoğunluğu sağlamak için bütün gücüyle çalışmıştır. Hükümet ne kadar çok göçmen gelirse o kadar kolay Kazakların bu topraklardan ayrılacağı görüşündedir. Aynı zamanda daha hızlı Rus ortamı oluşarak Kazakları Ruslaştırma ve Hristiyanlaştırma faaliyeti hız kazanacaktır. İmparatorluğun misyonerlik faaliyetle­rine karma okulların katkısı da oldukça fazladır. Günümüzde Türk dilli devletlerde bu tip okulların sayısı azaltılırken Kazakistan’da günden güne artmaktadır. Kazakistan’daki yaklaşık 8.000 okulun 1.777’si Rus, 2.068’i ise karmadır. Kazakistan nüfusunun %67’si Kazaklardan oluşturmasına rağmen, Cumhuriyet Dönemi’nde dahi sadece %52 oranında Kazak okulu mevcuttur. Fakat bağım­sızlık döneminde 900 Kazak okulu açılmıştır. Bu durum yeni nesilin kendi dili, kültürü ve tarihini öğreneceği konusunda umut vericidir. Böylelikle, zamanla manevi köleliğin yükü halkın üze­rinden atılacaktır.

(2009)

[1]       ÇN: Ulu Cüz Kazaklarına mensup bir Kazak soyudur. Dulat kabilesinin dört soyun­dan birini teşkil eder.

[2]       Uş Kiyan, 26 Aralık 2008.

[3]       Tatimov. M. (2009). El bası jene el sanı (Glava gosudarstva i çislennosti naseleniya). Almatı, 42.

[4]       Fadeyev, A. V. (1910). Rossiya i Kavkaz. Moskva.

[5]       Puşkin, A. S. (1984). Sobraniye soçineniy v 10 tomah. T.7, Moskva, 302.

[6]       Kırım. Sevastopol. (1930). 114.

[7]       ÇN: Sart Kalmaklar, Kırgızistan’ın Karakol şehrinin çevresindeki Taş-Kıya, Çelpek, Burma-Suu, ve Börü-Baş adlı köylerde yaşayan etnik bir gruptur. 19. yüzyılın sonlarına doğru Doğu Türkistan’da yaşadıkları Tekes bölgesinden göç ederek Karakol şehrinin bulunduğu Aksu bölgesine gelirler. O yıllarda bölgeye hâ­kim olan Rusya ile Çin arasında yapılan sınır antlaşmasından sonra da günümüzde yaşadıkları köylere ve civarlarına yerleşerek burada kalırlar. Bkz. Buyar, C. (2013). Kırgızistan’da Bir Etnik Grup: Sart Kalmaklar. Turkish Studies – International Periodical for The Languages, Literatüre and History of Turkish or Turkic, Volume 8/9 Summer, s. 819-831, Ankara.

[8]       ÇN: BKI1(6) [Vsesoyuznaya kommunistiçeskaya partiya (Bolşevikov)] — Sovyet­ler Birliği Komünist Partisi.
____________________________________________
(*) Nüfus rakamları ve yüzdeleri konusunda kaynak kitaptaki makalede bazı uyumsuzluklar vardır. Ancak Kazak Türkleri’nin bağımsızlık yıllarına kadar yıllar içinde nüfus daralmasına uğradığı bir gerçektir. Kazak Türklerinin yıllar içindeki nüfusu ve etnik dağılımı aşağıdaki teyid edilmiş tablolarda sunulmuştur.

Leave a comment