Lütfi BERGEN: Kut ve Töre
Sait Başer’in Kutadgu Bilig’de Kut ve Töre kitabında şu ifadelere yer verilmiştir:
“Kut, Tanrı’nın fazlındandı ve Kut’u yükselten de Tanrı idi. Kut’un güçlenmesinin bir diğer sebebi de halkın hayır duasıdır. Fakat Bey’in (hükümdar) gönlü, dili ve tabiatı düzgün olmazsa kut o memlekette dolaşamaz, kaçardı. Yani beylerin kanun (öngdi) ve Töre’ye uymaları gerekiyordu. Zira beyler uyarsa halk da uyardı. Eğer bey Töre’ye uymazsa ne olurdu? O zaman Tanrı, Kut’unu geri alır ve o kişiyi zillete düşürür, alçaltırdı. Mesela Töre’ye göre beylik hakkı Bilge Kağan’ın iken, onun yerine geçmeye çalışan İnel Kağan, Tanrı’nın Kut’unu taplamaması (tasvip etmemesi, onamaması) sebebiyle tahtından olmuş ve Töre’ye muhalefetten öldürülmüştür. Çünkü zorbalık ile Töre bir arada barınamazdı. Töre o kadar önemliydi ki, belki devletsiz olunabilir ama asla Töre terk edilemezdi. Kut Tanrı bağışı idi. Kut kazanan hükümdar hâkimiyetini tesis etmekteydi. Fakat hükümdarlık, yönetme erki Töre hükümleriyle sınırlandırılmıştı” (Başer, 2011: 16-17).
Sait Başer, Töre’nin sadece hukuk, nizam, devlet düzeninde uyulacak kurallar manzumesi olmadığını, aynı zamanda Tanrı’nın kozmostaki (yerde ve gökteki) düzeninin benzeri olduğunu belirtmektedir. Buna göre Töre, güneşe benzemekte ve Kut ise ay ile temsil edilmektedir. Kut, ışığını güneşten (Töre’den) almakta ve dünyayı aydınlatmaktadır. Töreyi temsil eden Küntogdı, Kut’u temsil eden Aytoldı’ya ışık vermektedir.
Başer’e göre Töre kelimesinin (Törü), Tanrı’nın Törütgen sıfatıyla bir ilişkisi bulunmalıdır. Zira Tanrı Törütgen’dir. Törümek, Türemek, yaratılmak, meydana gelmek; Törütmek ise, Türetmek, yaratmak demektir. Törü’yü, Törütgen Tengri koymaktadır ki, bu da “Türeyiş nizamı”, “Tanrı nizamı” manasına gelmektedir. Töre, “Türemişlerin riayet edeceği Tanrı kanunları” diye tarif edilmelidir (Başer, 2011: 112-113).
Töre kelimesini böyle tanımlayan Sait Başer, daha sonra Kutadgu Bilig’de kayıtlı ifadeleri nakleder: “Bu Töre koyan beyler hayatta bulunmasalardı, Tanrı yedi kat yerin nizamını bozmuş olurdu” (Başer, 2011: 113); “Beylerin beyi ne iyi bir Töre koymuştur” (Başer, 2011: 116). Sait Başer’in ifadesiyle “Töre, beşeriyete Kut kazandıran, insanları kendi hakikatlerine ulaştıran ilkeler yekûnudur. Kut’a ulaşmak sadece idareciler için değil bütün insanlık için konulmuş bir idealdir. Devlet, insanlığın kut’a ulaşmasını sağlayan mekanizmadır. Gönlü pişmiş ve ök kazanmış bilge, Töre koymak noktasına gelen kişidir” (Başer, 2011: 163).
Sait Başer’in yukarıda alıntıladığımız yaklaşımında Töre, bey veya bilge kişinin Tanrısal nizama uygun olarak koyduğu yasalar, hukuk sistemi, vs. algısı oluşturmaktadır. Nitekim “Töre vaz edenlerin hepsi kutlandıktan sonra Töre koyma yetkisi kazanmaktadır” (Başer, 2011: 166) ifadesi bu görüşü desteklemektedir.
Ancak Başer’in kitabının genel içeriğinde “Tanrı’dan gelen ihsan, kişiyi bey yapınca o, Töre’yi tatbike mecbur kalmaktadır (…) Tanrı kendi nizamının yürütülmesi için beylik vermektedir. Beylik, Töre’nin uygulanması için konmuştur” denmektedir (Başer, 2011: 139).
Böylece Başer’in, “Töre” tanımlamasında iki yaklaşım birlikte savunulmaktadır: 1) Töre, Kut bilgisi kazanan kişinin koyduğu yasalar/hükümler/değer yargılarıdır; 2) Töre, Tanrı’nın koyduğu emir ve nehiyler olup Kut sahibi beyler tarafından tatbik edilmesi gerekli ilahi nizamdır.
Başer’in yaklaşımındaki bu çatallanma nasıl izah edilmelidir? Kanaatimizce Başer’in ifadelerinde “çelişki” gibi görünen hususlar kitabının sonuç bölümünde açıklığa kavuşturulmuştur. Buna göre Sait Başer, Tanrı’nın Bey’i Töre’nin tatbiki için yükselttiğine dair inancı “Töre’nin Din olduğu” şeklinde izah etmektedir:
“Töre, ilahi nizamdır; büyük ihtimalle Türk dininin de adıdır. Evet! Görülen kuşatıcılığı, sistemliliği Tanrı inanışı ile oluşturduğu organik yapı açıkça ortaya koyuyor ki bu bir dindir (…) Orhun Abideleri’nde Bilge Kağan’ın “Tengri teg Tengri’de bolmış Türk Bilge Kağan” (Tanrı gibi Tanrı’da olmuş) dediği gibi. Bu bilge kişi Töre koyar. Peygamber değildir; ama belki, İslâmî literatürdeki “velayet” ile aynı kaynaktan beslenmektedir. Yani Töre, elimizde kaynak bulunmadığı için şimdilik kitabı olmayan dindir. Ortaya çıkan vasıflarıyla bu netice mümkün görünmektedir” (Başer, 2011: 166-167).
Başer’in yorumunu Hz. Peygamber (asv) sonrası Müslüman toplumların hukuk koyma faaliyetleriyle kıyaslayarak tashih etmek gereği vardır. Hz. Peygamber din getirmiş ve kendisinden sonra toplumlar Kur’an, Sünnet, İcma, Kıyas yoluyla hüküm vaz etmişlerdir. Hz. Ebubekir de Hz. Ömer de hem müçtehit hem asker-reis kişilerdir. Buna göre Hz. Nuh’un da din getirdiği ve bu dinin Töre denilen genel hükümleri belirlediği ifade edilebilecektir.
Hz. Nuh’un vefatından sonra Yafes ve ondan sonra da Türk adlı şahıs toplumun reisi olmuştur. Nuh’un tebliğ ettiği hanif dinin hükümleri o toplum için Töre sayılmış, ancak ahkâmın yeni durumlar için yorumlanması ihtiyacı belirmiştir. İşte bu safhada Töre’ye bağlı kalarak içtihat etmesi gereken bilgeler ve reisler Hz. Nuh’un ölümüyle birlikte bu vazifeyi yüklenmiştir. Sait Başer’in açıklama modeli, Hz. Nuh’un getirdiği dinin genel mahiyette Töre olduğu ve Hz. Nuh’tan sonra toplumun başına reis olan şahsiyetlerin içtihatlarının da ikincil mahiyette Töre olarak kabul edildiği şeklinde tevil edilmelidir. Dolayısıyla burada vahyî-nebevî Töre ile içtihadî Töre‘nin birbirine karışmasından kaynaklanan bir problem bulunmaktadır. Kanaatimizce bu problem, vahyî-nebevî Töre’nin Kur’an’da ismi zikredilen peygamberlere vahyedilmiş emir ve nehiylerin tespit edilerek “Türk Töresi” denilen Tanrısal nizamın yasalarıyla benzeşenlerinin bulunmasıyla aşılabilecektir. İkinci olarak vahyî-nebevî Töre‘nin sahibinin Tanrı olduğu hatırlanmalı ve Tanrı’nın “Türk Tanrısı” olmadığı, “Türk Dini” tesis etmediği de belirtilmelidir.
– Başer Sait, Kutadgu Bilig’de Kut ve Töre, İrfan Yayıncılık, 2011