# Etiket
##GENEL

Can Mustafa Çebi : EXPEDİENS AD HOC (BU AMAÇ İÇİN ARAÇ)

Aracın Sakramentik Amaçsallaşması

Arjantin’in ünlü futbol kulübü Boca Juniors’ın maçlarını oynadığı La Bombonera stadyumun girişinde şöyle yazar; “Boca es mi religion, Maradona es mi dios, La Bombonera es mi iglesia!” Bu ifadenin Türkçe karşılığı; “Dinim Boca, Tanrım Maradona, mabedim La Bombonera!” dır…

Arjantin futbolu temelde iki futbol kulübünün onulmaz rekabetiyle anılır. Bunlardan biri yukarıda bahsi geçen Boca Juniors iken diğeri de River Plate’dir. Tam anlamıyla homojen olmasa da genel itibarıyla River Plate Buenos Aires’in üst sınıflarını temsil ederken, Boca Juniors ise Arjantin favelalarında yaşayan alt sınıfların takımı olarak bilinir ve anılır. Katolisizmin Güney Amerika ülkelerindeki yoğun tesirine rağmen Boca taraftarları, Katolikliğin yerine takımlarını, İsa Mesih’in yerine Maradona’yı, katedral ve kiliselerin yerine de La Bombonera stadyumunu yerleştirmekte bir beis görmemişlerdir. Çokça yanlış anlaşılsa da Karl Marx’ın, “Din içinde çekilen ıstırap, aynı zamanda, gerçekte çekilen ıstırabın bir ifadesi ve gerçek ıstıraba karşı bir protestodur. Din, baskı altında ezilen yaratığın iç çekişidir; kalpsiz bir dünyanın kalbi ve ruhsuz koşulların ruhudur. Halkın afyonudur.” İfadesi Boca taraftarlarının neden takımlarını ve onunla özdeşleşmiş kültlerini din mesabesinde yorumladıklarına dair fevkalade bir ipucu sunmaktadır. Hatta cümleyi Bocacı bir çerçevede “Boca içinde çekilen ıstırap, aynı zamanda, gerçekte çekilen ıstırabın bir ifadesi ve gerçek ıstıraba karşı bir protestodur. Boca, baskı altında ezilen favelalı Arjantinlinin iç çekişidir; kalpsiz bir dünyanın kalbi ve ruhsuz koşulların ruhudur. Fakir Bocalının afyonudur”. şeklinde değiştirsek ne Marks’ın din açısından alt sınıflara yönelik sakinleştirici ve rahatlatıcı afyon metaforu ne de değiştirilmiş şekli havada kalır. Tam tersi iki cümle de birbiriyle anlam olarak örtüşür.

Boca Juniors örneği Expediens Ad Hoc’un ters çevirilmesine yönelik bir örneklemdir. Latince Expediens Ad Hoc’un Türkçe karşılığı “bu amaç için araçtır”. Herhangi bir amaca matuf olarak oluşturulmuş bir aracın zaman içerisinde amacın önüne geçmesi Expediens Ad Hoc’un yani amaç için aracın ters çevirilmesidir. Boca Juniors taraftarları bu konuda çok daha fazla ileri giderek aidiyet oluşturdukları futbol kulübünü yani onlar için mutluluk araçlarını amaçlaştırmış hatta dinleştirmişlerdir. Bu, aracın amaçsallaşmasının en kesif örneklerinden biridir.

Siyasi ideolojilerin, özellikle bunların milliyetçilik, muhafazakarlık, sosyalizm, liberalizm, anarşizm gibi erken modern döneme ait olanlarının yanında, faşizm, feminizm, ekolojizm, fundamentalizm, çok kültürcülük gibi nispeten daha geç modern döneme ait olanları da dahil olmak üzere nihai amaçları siyasi yönetme erkini ellerine almak ve bu yetke ile ideolojinin çizdiği doğrultuda amaçlarını gerçekleştirmektir. O yüzden adları siyasi ideolojidir. İdeolojinin esasını oluşturan felsefeye göre yöntemler değişiklik gösterse de amaç değişmez. Yine ideolojilerin kendi iç felsefelerine göre amaçların niteliği de değişiklik gösterebilir. Bir liberalin bütün insanlık için istediği şey, bir milliyetçi için sadece kendi milletine has bir istek olabilir. Bazı ideolojiler şiddet içerikli bir mücadele metodunu benimserlerken, başka bir ideoloji daha barışçı ve pasifist metodları kendine ilke edinebilir. Bunlar biraz evvel belirtildiği üzere, ideolojinin kuramcılarının ideolojinin felsefesiyle ilgili yaptığı çözümlemelere ve önermelere göre ideolojinin mensupları tarafından benimsenecek ve uygulanacak hususlardır. Konudan sapmadan belirtilmesi gerekirse yukarıdaki ifadede görüleceği üzere ideolojilerin kendi içinde kendiliğinden gelişen bir hiyerarşisi mevcuttur. Buna göre en üste –ide, altında –ide’nin kuramcıları, onların da altında kuramcılar tarafından ideoloji haline getirilen –ide’nin eylemcileri, onların da altında ideolojinin müntesipleri bulunur.

Bu minvalde ideolojiler önce amaç tayini yaparlar. Amacı sadece bir siyasi erke sahip olmaktan ibaret görmek ideolojilerin özüne aykırıdır. Binaenaleyh bu da yani bir siyasi erke sahip olmak da ideolojiler için araç sınıfına girer. Her araç ilk etapta önce amaç olarak belirginleşse de belirginleşen bütün bu tali amaçlar nihai amaç için araçlardır yani merhalelerdir. İdeolojik tıkanıklık, amaçlar hiyerarşisindeki sapma veya durağanlaşmayla ortaya çıkar. Şayet bir araç, amaca giden yolda bir araç olma halinden arındırılıp amaçlaşırsa ideoloji için çürüme kaçınılmazdır. Zira artık müntesipler için ideolojik amaç için kurgulanmış ideolojik aygıtın varlığını muhafaza, amaca dönüşmüş, buna binaen esas amaçtan uzaklaşılmıştır.

Cumhuriyetleri monarşilerden ayıran husus yönetim erkinin bir hanedanda veya bir kişide değil de, devletin hakim olduğu teritorya içindeki halkta olmasıdır. En azından cumhuriyetin teorisi budur. Teritorya içindeki halk yönetme hakkını belli süreler dahilinde belirli kişilere devreder. Özellikle çok partili sistemlerde bu serbest seçimler vasıtasıyla olur. Burada temel mesele seçen seçilen ayrımıdır. Demokrasilerin özelliği seçenlerin aynı zamanda seçilen olabilme hakkına sahip olmasıdır. Yönetme hakkı da seçimle belirlendiğinden mütevellit, seçen yani yönetilen aynı zamanda yöneten yani seçilen olmuş olur. Seçen ya da seçilen olma durumu tamamen iradi bir durumdur. Seçilmek istenilenler belirli bir süre için yönetme erkini eline alabilmek adına bağımsız bir şekilde seçilme iradesini ortaya koyabileceği gibi bir siyasi partiye intisap ederek de bu iradesini eyleme dökebilir.
İdeolojilerin amaç-araç hiyerarşisinde demokratik sistemler özelinde önemli bir yer işgal eden siyasi partiler bu anda belirginleşir ve önem kazanır. Zira siyasi parti haline gelmiş ideolojiler, yine bir ara araç olan yönetme erkini ele alabilmek adına kendi metodu çerçevesinde en önemli silaha sahip olmuş demektir. Bundan sonrası bu ideolojik aygıtın seçenler tarafından ne kadar teveccüh göreceğinin konusudur. Bu minvalde demokratik sistemlerde siyasi partiler, siyasi herhangi bir ideoloji için amaca giden yolda elde tutulması gereken ve başarısı zaruri olan mutlak araçtır. Fakat araçtır… Amaca giden yolda bir araçtır…

İdeolojik Sakramentizasyon

Ünlü matematikçi Stanislaw Ulam; “Bana sosyal bilimlerde hem doğru hem de önemsiz olmayan tek bir sav söyleyin” der. Sosyal bilimlerde savlar gibi tanımlar da önemlidir. İdeoloji için de birçok tanım yapılabilir. Siyasi ideolojiler için; “Niyeti var olan iktidar sistemini ister korumak, ister değiştirmek ister yok etmek olsun, örgütlü siyasal eyleme zemin oluşturan az çok tutarlı fikirler kümesi” tanımı uygun, önemli ve doğru bir tanımdır. Bu çerçevede siyasi ideolojilere zaman içerisinde muhtelif anlamlar yüklenmiştir. Bir siyasi inanç sistemi oluşu, eyleme dönük bir siyasi fikirler kümesi olması, yönetici sınıfın fikirleri, özel bir sosyal sınıfın veya toplumsal grubun dünya görüşü, sınıfsal ve toplumsal çıkarları içeren ve ifade eden siyasi fikirler, sömürülenler veya baskı altında tutulanlar arasında yanlış bilinçliliği teşvik eden fikirler, bireyi bir toplumsal bağlam içine yerleştiren ve bir kolektif aidiyet duygusu oluşturması, bir siyasi sistemi meşrulaştırmak için kullanılan kamu gücüyle müeyyidelendirilmiş fikirler kümesi oluşu, hakikatin tekeline sahip olduğunu iddia eden her şeyi kapsayıcı bir öğreti olması, soyut ve büyük ölçüde sistematik siyasi fikirler kümesi oluşu gibi anlamlar Andrew Heywood’un da belirttiği üzere siyasi ideolojilere yüklenen anlamlardandır.

Bu ve benzeri tanım ve yüklenen anlamlar siyasi ideolojinin kutsal/ilahi/Tanrısal bir hüviyet kazanmasına neden olabilir ve ideolojinin otoriterliğine ve totaliterliğine paralel olarak ideoloji dinleşebilir. Buna paralel şekilde tıpkı kilisenin İsevilikteki araçsal rolünün amaçsallaşması gibi ideolojik aygıt ve araçlar da sakramente edilerek amacın bir aracı olmaktan çıkarılarak varlığı zaruri bir amaca dönüşür ve kutsanır. İdeoloji, müntesipleri tarafından dinleştirildiği gibi, artık bir din haline getirilen ideolojinin araçsal aparatları da kutsallaştırılarak dokunulmaz kılınır.

Bir öğretinin din olabilmesi veya sayılabilmesi için muhtelif ilkeler vardır; öncelikle bir dinin Tanrı veya yüce varlık inancı olması gerekir. Yine her din de kutsal olan ve olmayan ayrımı vardır. İman esasları, ibadet ve ayinler de bir din için olmazsa olmazlardandır. Kutsal kitaplar, metinler, ahlaki dogmalar, peygamberler ya da öğretinin yayıcıları, ahiret anlayışı, topluluk bilinci gibi unsurlar dinin varlığını ortaya koyan amillerdendir. Bu özelliklerden hepsi veya birkaçı bir araya geldiğinde o şey artık din olmuş ya da dinleşmiş olur. Binaenaleyh ideolojiler, gerek teorik önermeleri gerek pratik uygulamaları ile dinler ile bol miktarda kesişim alanı oluşturur. Zira tersi bir okumada da dinlerin de bir ideoloji olarak ortaya çıktığı dahi düşünülebilir. Seküler bilinç bu düşünceye meyyaldir. Lakin din ve ideoloji paralelliği çerçevesinde dini, tıpkı bilim, sanat ve felsefe gibi insanların doğayı ve yaşamı anlama, anlamlandırma ve yorumlama yollarından biri olarak görmekte fayda vardır. Buna binaen insanların doğayı ve yaşamı anlama ve anlamlandırmak için geliştirdiği faaliyetleri din, ideoloji, felsefe, bilim ve sanat olarak kompartımanlaştırmak mümkündür. Bütün bunların birbiriyle keskin çizgilerle ayrılmadığı da vakidir. Ayrıca teolojik bir bakış açısıyla dini Tanrısal olması nedeniyle diğerlerinden ayırmak da mümkündür. Zira Tanrısal olan dünyevi olandan üstedir. Bilim, sanat, felsefe, bilim ve ideoloji insan bilinci mahsulü iken din Tanrısal olandır. Bu yüzden teolojik bilinç ile seküler bilinç arasındaki dinin konumu konusu her zaman gerilim ve nihayetinde çatışma üretmiştir.

İdeolojilerin dinleşmesi/inançsallaşması konusunu seküler bir perspektifte ele aldığımızda özellikle milliyetçiliğin din ile bol miktarda ortak anlayışı ve anlamı resmettiği görülecektir. Milliyetçiliğin her formu için bu durum caridir. Milliyetçilik ister genel anlamda bir devletin doğası olarak el alınsın, ister bulunduğu devleti milliyetçileştirmek adına kurumsallaşmış ve önerilmiş, siyasal toplum içindeki fikirlerden biri olarak daha özel pozisyonunda ele alınsın her milliyetçilikte kutsallaştırılmış kişi kültü vardır. Bu kişi soyun, vatanın ya da milliyetçi ideolojinin kurucusu olan yüce bir şahsiyettir, dokunulmazdır, hatalardan münezzehtir. İdeolojinin kuramcıları bu kişi kültünü ve kültlerini ister esatir içinden çıkarıp günümüze getirir, ister onları anda bulur ve yaşatır. İstenilen bu kişi kültlerine bir dindeki din kurucusuna bağlılık gibi bağlı olmaktır. İdeolojik cemaat için sözleri vahiy mesabesinde, eylemleri sünnet kabilinde karşılık bulur. Hatta bu kişi kültlerinin ideoloji ekseninde neşrettiği kitaplar kutsal kitap hüviyetine sokulur ve ideolojinin müntesipleri tarafından, içinde her sorunun cevabı olduğuna ve her zamana uygun çözümler sunduğuna inanılan bir bilgi kaynağı muamelesi görür.

Milliyetçilikler de en büyük şeref kişinin milleti için kendini feda etmesidir. Bu fedakarlık ne kadar büyük olursa kişinin alacağı paye de o kadar yüceltilir ve o kişi yine esasında dini bir anlam ihtiva eden şehitlik mertebesine çıkarılır. Ayrıca milliyetçi bilinç için ölen kişinin sadece millet veya devlet uğrunda ölmesi şehit olmak için gerekmemektedir. İdeolojinin öznel önemleri için ölmek de şehit sayılmak için kafidir. Bir çok ideoloji için olduğu gibi milliyetçi ideoloji için de ideoloji uğruna yaşamına son vermek tıpkı dinlerde olduğu gibi kutsallaştırılır. Artık onlar ölümü öldürerek ölümsüzleşmiş bir aziz seviyesindedirler.

Milliyetçi ideolojilerin de ayinleri vardır ve tıpkı dinlerde olduğu gibi bunların da toplu halde yapılanları makbuldur. İnanmışlık ve adanmışlık halinde, topluluğun yüksek bir senkronizasyonu halinde yapılan yeminler, geçit törenleri, söylenen marşlar ve atılan sloganlar cezbe halinde yapılan dini ayinleri andırmaktadır ve bunların uygun şekilde gerçekleşebilmesi ve kabul görebilmesi için kendi içinde ritüelleri vardır.

Yine milliyetçiliklerin kutsal günleri ve her inançta olan hac yolculukları gibi ziyaret edilmesi gereken kutsal yerleri vardır. Bu günler her milliyetçi ideoloji mensubu için çok özel anlamlar ihtiva eder ve muhakkak bu günlere özel ritüel ve törenler gerçekleştirilmelidir. Kutsallaştırılan yerlere yapılan ziyaretler milliyetçi bilincin kolektivitesinin devamlılığı için zaruridir.
Her dinde olduğu gibi milliyetçi ideoloji için de tapınaklar olmalıdır. Milliyetçi kolektivitenin hepsinin şuurunda belirli yer ve alanlar mukaddes bir anlam taşır. Oralarda bulunmak önemlidir ve oralar daima korunmalıdır.

Dinlerdeki biz ve öteki ayrımı, mümin ve kafir ayrımı gibi ayrımlar bir çok ideolojide olduğu gibi milliyetçilikler içinde mevzubahistir. Zira milliyetçi öğretinin dışına çıkan, ya da milliyetçi dogmanın kutsallarına, inanç ve kabullerine karşı gelen her kişi için aforoz müessessi derhal çalıştırılır ve o kişiler ideoloji dışına itilerek mürted ilan edilir.

Kişi kültü, ayin, kutsal yolculuk, kutsal gün, tapınak gibi dinsel belirlenimlerin yanı sıra milliyetçilikler ikonik sembollerin kullanımı ve o ikonik simgenin kutsallaştırılması hususunda da dinlerle benzerlik gösterirler. Yine birçok ideoloji gibi milliyetçi ideolojinin muhtelif formlarının da kendine has ikonik simgeleri vardır ve bu şekilsel simgeler kutsaldır. Bunların yanında mezheplere, tarikatlara, cemaatlere benzer ayrımlar milliyetçi ideolojiler için de geçerlidir.

Bütün bunlar milliyetçi kolektivitenin yeknesaklığını sağlamak içindir. Zira milliyetçilik ideolojisi merkezine milleti alır ve millet kavramını milleti oluşturan bireylerden aşkın mücerred bir özne haline getirir. Bu öznenin bütünlüğü özneyi oluşturan birimlerin yeknesaklığı ile mümkündür. Dolayısıyla milliyetçi ideoloji bu yeknesaklığı sağlamak adına bu konuda en mahir olduğu tarih boyunca ispatlanmış olgu olan din ile kavramsal olarak irtibat kurar ve kendini ona benzetir. Bu durum sadece milliyetçi ideoloji için geçerli değildir. Bütün totaliterliğe ve otoriteryenizme eğilimli ideolojiler hedef olarak seçtiği “bir olma” durumu üzerinden dinin pratiği ve teoriği ile benzer örüntüler gösterir.
Böyle bir dinleşme/inançsallaşma hali vücut bulduğunda ideoloji için tarihsel bir kırılma anı belirir. Artık Expediens Ad Hoc hali yani amaç için araç durumu tersine dönmeye başlamış ve araç amaç haline gelmeye başlamıştır. –İde amaç için oluşturulan araçların gölgesinde kalmaya başlar. Araçların selahiyeti amacın önüne geçer. Zira araçsallaştrılan her şey o kadar kutsanmıştır ki ve varlıklarını muhafaza etmek o kadar amaçlaştırılmıştır ki amaç ile aracın taliliği yer değiştirir. Amaçsal taaruz boyutundan araçsal müdafaa pozisyonuna geçilir. Tıpkı Wittenberg Kilisesi’nin kapısına Martin Luther’in astığı Doksan Beş Tez’e benzer şekilde ideolojinin kapısına devamlı tezler çakılmaya başlanır ve buna karşı ideoloji kendini daha fazla koruma altına alacak sakramentizasyonu derinleştirir. Neticeyi diyalektik süreç belirleyecektir.

Muhtelif milliyetçilik formları için ilham kaynağı olmuş olan Friedrich Nietzsche; “Tanrı öldü. Tanrıdan geriye bir ölü kaldı. Ve onu biz öldürdük. Kendimizi nasıl avutacağız, biz katillerin katilleri? Neydi bıçaklarımızın altında ölümüne kan döken, dünyanın sahip olmuş olduğu bu en kutsal ve en kudretli şey: bu kanı kim silecek üzerimizden? Kendimizi temizlememiz için hangi su var? Hangi kefaret bayramlarını, hangi kutsal oyunları icat etmemiz gerekecek? Fazla büyük değil mi bize, bu amelin yüceliği? Sırf ona layık görünmek için bizim de tanrı olmamız gerekmez mi?” diyerek Batı Aydınlanması’nın öldürdüğü Tanrı’nın yerine koyacak bir şey bulamadığına vurgu yaparak bir serzenişte bulunuyordu. Fakat Batı Aydınlanması Tanrı’nın yerine modern ideolojileri yerleştirerek Tanrısızlığı telafi etmeye çalıştı. Bunda da büyük oranda başarılı oldu. Kendi kefaret bayramlarını ve kutsal oyunlarını icat etti ve buna genel bir ad koydu: İdeoloji…!

Milliyetçilikler de gerek imparatorluklar sonrası ulus-devlet formlarıyla, gerek öznel milliyetçilik biçimleriyle bu Tanrısızlığa kendini yerleştirerek durumdan en karlı çıkan ideolojilerden biri oldu. –İdesi için kullanması gereken bütün aygıtlarda bu halden etkilenip amaçsal bir hal aldı. Kişileri de, kurumları da… Halbuki bunların hepsi Expediens ad Hoc idi…

Bütün bunlara rağmen milliyetçi ideolojinin merkezine aldığı millet fenomenini ortaya çıkaran ortaklıklardan birinin milletin dini olması ve dinin gerçek anlamda Tanrısal olmasından ötürü, milliyetçiliğin inancın yerine ikame edilmesinin gerçek din tarafından törpülenmesi, hatta ideolojinin dinin sınırlarını aşmayacak şekilde makul sınırlara geriletilmesi gerekir. Zira birisi hala dünyevi diğeri ise hala ilahidir. Bu aşamada gerçek din ile inançsallaşmış ideoloji arasında bir mutabakat sağlanarak ideoloji ile din, dine avantaj sağlayacak şekilde sentezlenir. Bu kamuflaja rağmen yine de Expediens ad Hoc hali caridir.

KAYNAKÇA

Siyasi İdeolojiler ; Andrey Heywood BB101 Yayınları, 2018
Milliyetçilik: Bir Din ; Carlton j. H. Hayes İz Yayıncılık, 1995
Dinler Tarihi ; Prof. Dr. Abdurrahman Küçük, Prof. Dr. Günay Tümer, Doç. Dr. Mehmet Alparslan Küçük Berikan Yayınevi, 2017

Resim:  “Cihangir, Krallara Sufi Şeyhi tercih ediyor.” Eser Sahibi: Bichitr

Leave a comment