# Etiket
##GENEL

Allah’ın dediği oldu-oluyor ve olacak!… / Hayati BİCE

Sorular, Sorunlar, Soruşturmalar…

-Okur Sorularına Yanıtlar-

Dr. Hayati BİCE

 06 Eylül 2012
“MHP Kongresine Doğru” konulu son üç yazım ile ilgili onlarca mesaj ve yüzlerce soru ile başbaşa kalacağımı bilsem ilk yazımda konu ile ilgili sorusu olan okurlara cevap verme vaadinde bulunmazdım. Aslında bu türden güncel siyasi çekişmelere taraf olmak asla tercihim değildir. MHP Genel Merkezi adına konuşma yetkisi olan yetkililer; yakasında MHP rozeti ile TBMM çatısı altında dolaşmış/dolaşan yüzlerce/onlarca isim sütre gerisine çekilmiş dururken, bu konuda yazıp olur olmaz tepkileri toplamamın üzerime vazife olmayan bir iş olduğu da ortadadır. Muhtemel ki, bu yazımda verdiğim yanıtlar kimi okurları tatmin de etmeyecektir.Sorulan sorulardan bir kısmının konunun açıklığa kavuşturulmasından ziyade, vereceğim yanıta göre şahsım hakkında bir hüküm verme için kullanılmak üzere yöneltildiğini de anlıyorum.  Yine de ilk yazımda, kendimi bağladığım için, özellikle ortak sorulardan başlayarak mümkün olduğunca, bir yazının sınırlarını gözeterek önceki üç yazım ile iletilen soruları yanıtlamağa çalışayım.Bu arada -özellikle facebook ortamından- iletilen mesajlarda terbiye sınırlarını oldukça zorlayan mesajları okurla doğrudan görebildiği için onları kendi seviyelerinde bırakıp geçiyorum. Bu mesajların toplamı,“ülkücü kitlenin toplam kalitesi” ya da “ülkücülerin şahs-ı manevisinin nefs-i emmare düzeyi”hakkında okkalı bir yazı yazmamı gerektiriyor; bakalım fırsat bulabilecek miyim?

İlginç Bir Tavsiye ve “Taşralı Doktor”a Ağır Gelen Sorular

Gelen mesajlarda çok ilginç olanlar da var. Kimisi Maide suresinin 54. âyetini hatırlatırken, Hucûrat Suresinin 12. âyetini okumamı isteyenler de var. Trabzon’dan yazan -ve yaşça da büyüğüm olduğunu özellikle belirten- bir ülküdaşımız, onlarca soruyu sıraladığı mesajında  “önce abdest al, ardından tevbe et” tavsiyesinde bulunuyor ve son yazımda ima edildiğini iddia ettiği aday Genel Başkan seçilirse, bir sonraki seçimde MHP’ye oy vereceğim konusunda “namus ve şeref” üzerine yemin etmemi talep ediyor.

MHP Genel Merkezi’nin 15 yıllık icraatını, tümüyle Genel Başkanlık makamına fatura edenlerin bu onbeş yıl içerisinden cımbızla çektikleri konularda yanıt istediği soruların önemli bir kısmına yanıt vermek gerçekten de zordur.

Sorular, MHP’nin DSP ile koalisyonu daha kurulmadan Rahşan Ecevit’in sergilediği aşağılayıcı tavırdan tutun; koalisyon bakanlıkları dağıtılırken neden bir ideoloji partisi olan MHP için önemli olduğu tartışılmaz olan Millî Eğitim, İçişleri, Kültür, Adalet, Dışişleri gibi ülkücü hareketin tarihi boyunca önem verdiği bakanlıklardan hiçbirisinin MHP’ye verilmeyişinin sorgulanmasına kadar uzanıyor.
Aslında DSP koalisyonunda bakanlık paylaşımından önce Bahçeli’ye fatura -ve sonra da bana soru- çıkartanların bu konuyu asıl, koalisyon hükümeti bakanlıklarının paylaşımında MHP adına konuşan Koray Aydın’a sorması ve Bayındırlık Bakanlığı konusundaki ısrarı sorgulaması gerekirken, dış kapının mandalı durumundaki bir “taşralı doktor’dan hesap sorulması ülkücü tabandan gelen soruların ne kadar ayağı yere basmayan değerlendirmeler olduğunun bir kanıtı da sayılabilir.

Talihsiz Anasol-M koalisyon pazarlığını yürüten üç kişilik heyetteki isimlerden (Hüsamettin Özkan, Koray Aydın ve Cumhur Ersümer) ikisinin pazarlığını yaparak getirildikleri bakanlıklardaki (Bayındırlık ile Enerji ve Tabii Kaynaklar) icraatlar nedeniyle yolsuzluk suçlaması ile Yüce Divan’da yargılanacak olmaları nasıl bir tesadüftür?!.

“Sen Kime Hırsız Diyorsun?”

 
Son yazımda bazılarının sinir uçlarına en fazla dokunan konunun “Bir hırsızın peşine mi takıldın, gidiyorsun?”  sorusu olduğu anlaşılıyor. Okuduğunu anlayabilecek kadar zekâsı olan herhangi bir ilkokul mezunu o paragrafı iki kere okusa, bu sorunun bugün değil yarın –en geç 2014’deki mahalli seçimlerde- seçim sandığı ortaya geldiğinde seçim kampanyası sırasında MHP listesinin en başında “Yüce Divan’da yargılanmış ve ancak oybirliği ile beraat etmiş” bir isim yer alınca sorulmasının mukadder olduğuna iaşret edildiğini anlayacaktır. Bu soruyu bugünkü MHP Genel Başkanlığı yarışı ile ilişkilendirenlere şaşmak mı lazım; yoksa aslında bu sorunun şimdiden ülkücü kitlenin beyninin bir köşesine saplanan kıymık gibi çalışmağa başladığını mı anlamalıyız.? Takdir sizlerin.Bugüne kadar Yüce Divan önüne “sanık” sıfatı ile çıkartılmış ilk isim olan eski Bayındırlık Bakanı ile halefi olan “MHP’li sonraki Bakan” arasında bazı akçalı konularda kıyas yapan ve MHP Genel Başkan Adaylığı kumpanyasının bir unsuru olarak, birkaç aydır Yeniçağ gazetesinde Devlet Bahçeli’yi hedefe koyarak üst üste yazı yazmağa başlayan “yazar” ile ilgili bazı özel konuları ileten ülküdaşlarım, “sıcak”  duygu ve düşüncelerini gazetedeki köşesinde yayınlanan e-mail ile kendisine doğrudan iletebilirler. Aynı yazarın önceki yazımın altına, (anlaşıldığı kadarıyla yazımı tam olarak okumadan) yazdığı yorumdaki provokatif üslubun tuzağına, ‘Kutlu Töre’ hatırına düşmeden -güya onore ettiği- MHP delegesi hakkındaki kanaatimi önceki yazımdan alarak -iyi görmesi için renklendirerek- aynen kopyalıyorum:MHP partilerden herhangi bir parti olmadığı gibi; MHP delegesi de bazı delege ağalarının toptan fiyatına perakende alıp bol sıfırlı vadeli çeklerle pazarladığı bir insan güruhu değildir.
***
Konu benim için öylesine can sıkıcı bir tablo arz ediyor ki, MHP Genel Başkan Adaylığını açıklayan bir isim olan Koray Aydın Yüce Divan’a sevkedilirken, TBMM’de yapılan görüşmelerin tutanaklarını bile buraya getirmek istemiyorum. Koray Aydın’ın adaylık toplantısının cazgırı olarak, avurdunu şişire şişire konuşan eski bir MHP milletvekilinin, tam tamına 11 yıl önce, TBMM’nin 29.11.2001 Perşembe günkü 28. Birleşiminde ilgili bakanı Yüce Divan’a gönderme teşebbüsünün ilk aşamasında yapılan TBMM görüşmelerindeki mahcub savunmasını da meraklısına tavsiye ederim.

4 Kasım 2012 günü MHP Genel Başkanlığı’na delege kimi seçer bilmiyorum; ancak şunu adım gibi biliyorum ki, Yüce Divan’da yargılana kişi, olur da MHP başına gelebilirse TBMM görüşmelerinde aleyhinde konuşan AKP’li Başbakan yardımcısı Bülent Arınç, Genel Başkan yardımcısı Hüseyin Çelik ve eski bakan Mehmet Ali Şahin ile CHP parti sözcüsü Halûk Koç ve CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce gibi isimlerin ağzını bağlasanız başka yerleriyle bağıracaklardır: “MHP başındaki adamın yapıp ettikleri” diye…[1]

Bu siyaset ustası isimlerin TBMM kayıtlarında erişilebilir haldeki acı ve insafsız sözlerini unutmuş olduklarını mı sanıyorsunuz? Son yazımda belirttiğim gibi eskiden sümenaltı edilebilmesi, gözlerden kaçırılabilmesi mümkün olan birçok şey gibi TBMM tutanakları da internet sayesinde bugün sadece bir “tık” ötenizdedir. Özellikle MHP delegesi ülküdaşlarım, TBMM tutanaklarına bir bakın, bana inanamıyorsanız. “Tehlikenin farkında mısınız?”

Bu arada bazı ülküdaşlarım da, Bahçeli savunması adına, ilgili eski bakanın şirket ilişkileri, babası/oğulları adına açılmış şirketlerin basına yansımış faaliyetleri ile bazı haberler ilettiler. Google Hazretleri’ne başvurupSeramik+Deprem+Rüzgarlı+Yolsuzluk diye yapılacak bir arama ile bu haberlerin büyük bir kısmına ulaşılabilmektedir.[2] (“Ne yapsak, bu  Google denen nesneyi kaça satın alırız?” diye bir soran birisi mi var orada?!…)

Bu ilginç ve hepsi de yolsuzluktan söz eden akçalı haberleri, facebook’un “üst düzey yorumcu”su“karasakal” cevval ülkücüleri görmese bile, -Allah daha çok versin- fabrikatör mahdumların babası “üç hilâl” bandralı MHP gemisinin dümenine geçerse; seçim meydanlarında MHP aleyhinde ‘bangır bangır’bağıracakların göreceğinden ve yedi düvelde afişe edeceklerinden, şu meşhur bill-board korsanlarının dört bir köşeyi bu iddialarla süsleyeceklerinden de eminim. 2010’daki Anayasa değişikliğine şehid ülküdaşımız Muhsin Yazıcıoğlu’nu alet etmekten bile çekinmeyen ve “Yaşasaydı anayasa değişikliğine “Evet” derdi” afişleri asanlardan her şey beklenir.

O gün, Türk milletinin önünde bu bangır bangır bağıracakların; mahdumlarına “gemicik” ya da “anahtar teslimi futbol takımı” armağan eden isimler olmasının ne önemi olacak? Türk milleti önüne çıkıp şöyle mi diyecek ülkücüler: “Onlar da hırsız ama… Biz vatanseveriz. Vatana ucuza satmayız… vs. ”

Bu konuda yazdıklarım/yazacaklarım için trilyonluk tazminat davaları gibi hukukî yaptırımlar ile beni tehdit edenlere ise sadece şunu hatırlatmak isterim. Görevim nedeniyle AKP iktidarının en tepe isimleri ile bağlantılı çevrelerin, şahsıma yönelik hukukî terörünü karşılıklı tazminat davaları çerçevesinde yaşarken şunu öğrendim: Bir kişi ile ilgili olarak tazminat davası açıldığında ilk yapılacak işlem tarafların maddî durumlarının tesbitidir. Buyurun bakalım; kimin malı kimin çenesini yoracak? Kimin (bir ülkücü bürokratın ifade ettiği rakam ile) 423 (yazı ile dörtyüzyirmi üç) adet Çankaya/Birlik tapusu varmış; kimin dedesi kimin oğlu olan torununa trilyonluk banka hesapları “armağan” etmiş, söylentilerin ötesinde belgeli olarak anlarız.

Ülkücü Basının Tirajları ve TV Konusu 

“Ülkücü Ekonomi” konulu ikinci yazım ile ilgili olarak Yeniçağ ve Ortadoğu gazetelerinin tirajları üzerinden yöneltilen soruların hiçbirisinin muhatabı değilim. Sadece şunu belirtmeliyim ki, Yeniçağ gazetesinin isim babasının kendileri olduğunu söyleyen MHP lideri Devlet Bahçeli bizzat belirtmiştir ki, -Allah taksiratını affedip makamını cennet eylesin- Behiç Kılıç’ın ilgili gazetenin genel yayın yönetimine getirilmesi ile bu gazete üzerinde operasyonel bir değişim yapılarak MHP ekseninden kaydırılmıştır.
(Bu operasyon ile MHP’nin ülkücü çizgiden ayrılıp nasıl bir eksene oturtulmak istendiğini meraklısı internette erişilebilir olan “Ergenekon Davası” iddianamesinden okuyabilir.)  Bugün bile bu gazetede yazmağa devam eden bazı isimler ile geçmişte Yeniçağ’da köşe verilmiş bazı isimlerin derin bağlantılarına tecrübeli ülkücülerin dikkatini çekerim.Ortadoğu gazetesi ile uydudan yayında olan Bengütürk TV yayınlarından, bu yayın organlarının tepe noktalarındaki isimlerden rahatsızlık duyan ülkücülerin şikâyetlerini yazılı ve somut örneklere dayalı olarak ilgili ve yetkililere iletmelerini tavsiye etmekten başkaca yapabileceğim bir şey yok.Ülkücü Hareket’in görsel medya alanında yetersizliğinin giderilmesi konusunda birebir yaşadığım bazı süreçler nedeniyle, yazacaklarımı saklı tutarak bu konudaki sorular hakkındaki ayrıntılı görüşlerimi müstakil bir yazıya bırakarak geçiyorum.

MHP Genel Başkanlığı Adayları ve Bazı İsimler Hakkında

Gelen sorulardan büyük bir kısmı ise gündemin önemli maddesi olan Genel Başkanlık adaylıkları ile ilgili. Şahsen tanımadığım ancak İstanbul Hukuk yıllarından yakın arkadaşı olan dostlarım sayesinde -özellikle İslâmi hassasiyet ve tasavvuf ile ilgisi konusunda hakkında olumlu görüşler yansıtılan- Ahmet Çakar yanında, aynı sıralarını paylaştığımız Ankara Tıp Fakültesi yıllarından bugüne, ülküdaşlıktan öteye “ağabeyim” olan Dr. Mesut Türker’in adaylıkları konusunda henüz bir şey söyleyebilecek durumda olmadığım için yazmadım. Asla kendilerini yok sayıyor değilim. Dr.  Mesut Türker’in bir diğer aday ile aynı salonda adaylık açıklamasını yaptığı halde –meselâ bazı ülküdaşlarımın referans gösterdiği Yeniçağ’da -ve yaygın basında- kayda değer bir haber/yorum görmediğimi -özellikle “Genel Başkanlık sürecindeki tarafgirlikler” adına- kaydederek geçiyorum.

Genel Başkanlık adayı olduklarını sadece ülkücü internet haber sitelerinden okuduğum Yusuf Ziya İrbeç ile İsmail Hakkı Küpçü hakkında da olumlu/olumsuz bir kanaat edinebilecek bilgi sahibi olmadığımı söylemeliyim.

Kongre süreci ile ilgili ilk yazımda tam metnini verdiğim 15 yıl önceki deklerasyonumuzda ismini özellikle vurguladığımız Ali Güngör ile ilgili sorulara da muhatab oldum. Güngör’ün bugünkü MHP yönetimi ile arasındaki uyuşmazlığın nasıl başlayıp nasıl geliştiği, anılarını kaleme aldığı “Benim Kavgam” kitabında[3] ayrıntılı olarak mevcuttur. Ankara Kitap Fuarı’nda yüzyüze görüştüğüm Ali Güngör’ün adıma imzaladığı bu önemli kitabını, ülkücü hareketin 1980’li ve 1990’lı yıllardaki seyri hakkında konuşmak/yazmak isteyen herkesin ve en başta da bütün ülkücü okur/yazarların mutlaka ve mutlaka okumaları gerektiğini dostlarıma ilettiğim gibi haberiniz.com.tr okurlarına da tavsiye ederim. Ülkücü hareket hakkında bir söz edeceklerin bu kadarcık bir zahmete katlanamıyorlarsa Devlet Bahçeli/Ali Güngör isimlerini ağızlarına almağa hakları yoktur.

Milletvekili aday listelerine tepeden inme monte edilen (bir kısmı 1997 deklerasyonumuzda verilmiş olanlara benzer)  “ithal isimler”e rağbetin, 2007 seçimlerinde Yüksek Seçim Kurulu’na, MHP aday listeleri iletilirken ilgili –genel başkan yardımcısı düzeyinde- yöneticilerce çevrilen dolapların hesabını sormak her ülkücünün hakkıdır; ama, bu konuda bir mağdur olarak benim söyleyebileceklerim hem bildiklerimle sınırlı olacaktır; hem de konuyu şahsileştirerek, istemediğim şekilde anlaşılmasına yol açacaktır. Bu nedenle bu konuda söz etmememin mazur görülmesini isterim.

2002 erken seçim kararının nasıl verildiği, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçildiği süreçte MHP’nin tavrı ve son olarak Kerkük’de kılınma kararı verilen Bayram Namazı konusunun nasıl planlandığı konularında, ancak herhangi bir ülkücü kadar bilgi sahibi olabildiğim için genel değerlendirmeler dışında derinlemesine bir yorum yapabilmem mümkün değildir.

Bu yazı yazılmadan hemen önce (4 Eylül 2012 akşamı) Fatih Altaylı’nın “Teketek” programına konuk edilen (ve anladığım kadarı ile daha pek çok program yapacak olan) Koray Aydın’ın söyledikleri hakkında fikrimi soranlara sürecin biraz daha gelişmesini ve tablonun bütün genel başkan adayları ortaya çıkarak netleşmesinden sonra da, bir türlü İ’la-yı Kelimetullah diyemediği için yazılı metindeki doğru ifadeyi “ilahi kelimetullah” diye okuyanlar konusundan başlayarak yazacaklarım olduğunu belirtmekle yetiniyorum.

Cuma Namazı Fitnesi’nin Yıkıcı Tesiri


Gelen mesajlar arasında beni en üzenler, benim gibi “Allah-Kitab bilen bir isim”in Genel Merkez’deki “zina çarşafı”na dolananları, ikinci kattaki makam odasında otururken 1. Alt zemindeki mesciddeki Cuma namazına katılmayan birisini nasıl savunabildiği şeklinde -ve cahilâne ama- tamamen iyi niyetle kaleme alındığından emin olduklarım oldu.MHP Genel Merkezi’nde -tepeden tırnağa- namazsız-abdestsiz bir kadronun oturduğu iftirası daha ülkücüler arasına salınan bir fitne haline gelmeden bir cemaat çevresinin, bu konudaki kara propaganda faaliyetini, yazılı olarak Dr. Devlet Bahçeli’ye 2005 yılında arz etmiş olmama rağmen; bu konudaki iftiraları boşa çıkartmak çok kolayken gerekeni yapmayanların hesabının, hâlâ bana sorulabiliyor olmasından muzdaribim; bu konuda gereğinin yapılmasını hem ilgilisine hem de zamanın Başkanlık Divanı üyelerinden ilahiyat profesörü bir isme ilettiğim için müsterih olmama rağmen.
Yazılı basında bilebildiğim kadarı ile -şimdilerde Aydınlık’ta yazmakta olan- Sebahattin Önkibar tarafından kaleme alınan ve son olarak Yeniçağ gazetesinde Koray Aydın kampanyasının 2003’deki versiyonunun da parçası olan bir başka yazar tarafından, avukat olduğu iddia edilen bir Antalya delegesi ağzından nakil ile üzülerek okudum. Ani Harabeleri’ndeki metruk camiide, Devlet Bahçeli’nin katılımı ile kılınan Cuma namazı görüntülerinin MHP websitesi arşivinde duruyor olmasının, halkı bırakın, maalesef fısıltı gazetesinin iftiralarına takılıp giden ülkücü kitleyi etkilemesinin önlenmesine yetmediği ortadadır.Bir makale hacmini çoktan aşmış olan bu yazımda, Ahmet Çakar, Mesut Türker, Koray Aydın gibi MHP Genel Başkanı adaylarından birisinden yana taraf olmak gibi bir hedefim olmadığı ortadadır. Benim gönlümdeki MHP Genel Başkanı adayının hangi nitelikleri sahip olması gerektiğini de belki daha sonra yazmam gerekecek.MHP Yöneticilerinin Ahlâkî Standardı Ne Olmalı?

Aynı şekilde bazı mesajlarda, neden hiç temas etmediğim sorulan  “Farklı Ülkücüler” yapımı ahlâksız filmlere figüran olanlar hakkında konuşmayı da, ülkücülük terbiyem ile bağdaştıramıyorum. Bu, elbette, ülkücü hareketin tarihinde görülmemiş bir ayıbı arşivlerde kayıt altına aldıranlara, en ufak bir müsamahaile baktığım anlamına gelmez. Zira, biliyorum ki, bırakın fiilen zinayı, zinaya yaklaşmak dahi haramdır ve TCK’nda suç olmaktan AKP hükûmeti tarafından çıkarılsa da, İslâm hukukunda zinanın cezası bellidir.MHP Genel Başkanı adayının hangi nitelikleri sahip olması gereken niteliklerden birisini önceki yazımda“evine helal lokma götürmek” olarak açıklamıştım. 2011 seçimlerinde MHP’yi seçim sandığına gömmek üzere servis edilen pornografik görüntüler şunu da vurgulamamı zorunlu hale getiriyor: MHP Genel Başkanlığı’na aday olacak kişinin “cinsel hayatı” ile ilgili, ailevî ilişkilerinin mahrem konularında toz kadar bir hatası;  en ufak bir şaibesi de olmamalıdır.Peki bu ahlâkî standard nasıl sağlanır ve daha da önemlisi nasıl kontrol edilir? Daha doğrusu, MHP Genel Başkanlığı’na aday olacak birisinin cinsel anlamda, genel ahlâka aykırı ve gayrımeşru bir ilişkisi olup olmadığını taraflardan birisi itiraf etmedikçe tesbit etmek mümkün müdür? Bu sorular doğrusunu söylemek gerekirse önemlidir. Ulusal konulardaki hassasiyeti iyi bilinen CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın maruz kaldığı ve kendisini siyasî etkinlik yönünden sıfırlayan tuzak, konunun ülkenin kaderi yönünden önemini ortaya sermiştir. Türkiye’nin ve Türk varlığının siyaset planındaki en önemli güvencesi olan MHP’nin tepe noktasındaki bir kişinin şahsî zaaf veya kusuru nedeniyle maruz kalacağı şantajı göğüsleyebilmek mümkün değildir.

MHP liderliğine aday olacak herhangi bir ismin ahlâkî vasıflar yönünden arz edebileceği hatanın örtbas edilmesi için hiçbir sünnete riayet etmeyen birisi hakkında, -bir adaylık açıklaması yapılırken bile en basitinden bir sünnet olan suyu sağ el ile içmek sünneti defalarca çiğneniyorsa- “çok eşlilik” gibi bir sünnetten filan bahsedilmesi sadece komik olacaktır.

Bu noktada, MHP’de genel merkez yönetimine talib olan her bir kişiden, her milletvekili adayından ülkücü hareketin geleneğindeki “İslâm ahlâk ve faziletine bağlılık taahhüdü” alınmasının faydalı olacağına inanıyorum. Bu taahhüdü ihlâlin yaptırımı da ilgili tüzüklere konularak yaptırıma bağlanmalı ve 2011 seçimleri öncesinde tanık olduğumuz üzere bu konuda kusuru olanların siyasetten tasfiyesi, sadece ilgilinin insiyatifine bırakılmamalıdır.

“İmam Hatip mezunu Başbakan”  siyaset arenasında var olduğu sürece MHP yönetimine talib olan herkes kendi şahsî ilişkisi ne olursa olsun toplumun dinî ve ahlâkî hassasiyetlerini gözeterek hareket etme zorundadır. Bugün, dinî meşrebinin ne olduğunu herkesin bildiği CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Ramazan’da, dinî kimliği ile tanınan bazı isimlere iftar sofrası açmak zorunda kalması bile, konunun önümüzdeki süreçlerde de güncelliğini koruyacağının işaretidir. Bu nedenle MHP lideri olmağa adaylığını açıklayan herkesin İslâmî hassasiyetlerin günlük hayatına yansıması açısından önce ülkücüler ve sonra da toplum tarafından sorgulanacağı bilinmelidir.

Allah’ın Dediği Olacak!…

Bu yazımı noktalarken yazılarımdaki ana fikri sütunlarına taşıyarak MHP tabanına ulaşmasında katkıda bulunan Ortadoğu yazarı ülküdaşlarıma[4], ayrıca mesaj ve yorumları ile değerli görüşlerini ayrıntılı olarak ileten Vehbi Sarı, Tahsin Yılmaz, Fatih Düzgün, Turgut Albaş başta olmak üzere bütün okurlara da teşekkür ederim. Mainheim’dan yazan Tahsin Yılmaz’ın seviyeli mesajlarında dile getirdiği 1997 tarihli deklerasyonumuzdaki tesbitlerin dikkate alınıp alınmadığı ile ilgili sorusunun cevabı maalesef olumsuzdur; bunun MHP için nasıl sonuçları olduğu da bugün açıkça ortadadır.Metehan Çağrı’nın şahsında genç ülküdaşlarıma ise şu İslâmî kuralı hatırlatmak istiyorum: Aslını, mahiyetini “tam olarak” bilmediğiniz hiçbir olayın “kesin inançlı taraftar”ı olmayın; kapalı kapılar ardında hangi pazarlıkların içerisinde olduğunu bilmediğiniz, gizli/açık hesablarını bilemediğiniz hiç kimseye “amansız bir şekilde” dost/düşman olmayın. Sonra çok pişman olursunuz; bir zamanlar Ramiz Ongun için düzenlenen kampanyanın bir parçası olan profesör/doçent ünvanlı, ülkücü büyüklerimiz/büyükleriniz gibi… Adaylardan birisi için taraf olduğunuzu belirtmek istiyorsanız, en azından şu yazının altındaki linklerde yer alan TBMM tutanak sayfalarına, Anayasa Mahkemesi’nin Yüce Divan olarak verdiği kararın [5] hiç değilse “Haksız Mal Edinme” başlığı altındaki satırlara, sonra da ailenizdeki, çevrenizdeki ülkücü büyüklerinizin ahvâline alıcı gözle, şöyle bir bakın…Son olarak, imanımın gereği olarak tekrarlamak isterim ki; Allah’ın dediği oldu-oluyor ve olacak; MHP’de de, her yerde de; 2003’de de, 2012’de de, dün de bugün de, her zaman da…

Allah’ın dediği oldu-oluyor ve olacak!…
——————————————-

İletişim: http://www.hayatibice.net
[1] Koray Aydın’ın  Yüce Divan’a sevki  ile ilgili TBMM görüşmeleri: T.B.M.M.Tutanak Dergisi
Cilt : 37, 38. Birleşim, 6 Ocak 2004, http://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem22/yil2/bas/b038m.htm[2] İlk sırada çıkan sonuç için bkz: http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=12925[3] Ali Güngör, Benim Kavgam, Türk Kardeşlik Merkezi Yayını; Ankara-2012.

[4] Şükrü Alnıaçık ve Neval Kavcar’ın ilgili yazıları için bkz.
http://www.ortadogugazetesi.net/makale.php?makale=bir-kucucuk-mutlu-zekat&id=11485
http://www.ortadogugazetesi.net/makale.php?makale=ulkucunun-sirtindan-menfaat-yetmedi-mi&id=11483

[5] Koray Aydın ile ilgili Yüce Divan Kararı, Esas Sayısı: 2004/4, Karar Sayısı:2007/2, Karar Günü: 5.10.2007, http://www.anayasa.gov.tr/images/loaded/pdf_dosyalari/k2007-2.pdf

Leave a comment