TÜRKİSTAN VE ONDAN NEŞET EDEN ORDU
MÜNBİT COĞRAFYA TÜRKİSTAN VE ONDAN NEŞET EDEN ORDUNUN İLK DÖNEM İSLAM TARİHİNE KATKISI*
Prof. Dr. Mehmet AZİMLİ
ÖZET
Bu bildirimizde Ortaasya steplerinden toplanıp İslam Dünyasının kurtuluşu için getirilen Türkistan topraklarının genç çocukları olan Türklerden bahsetmek istiyoruz. Uçsuz bucaksız Abbasi coğrafyasının topraklarının Arap ve Farslar tarafından korunamaması sonucu bu medeniyeti koruma kollama görevini yapabilecek bir topluluk aranmıştır. Türkler bu iş için adeta biçilmiş kaftandır. Böylece İslam Dünyasında Kamu kesiminde ilk defa görülen Türkler, Memun’un geliştirdiği bir proje ile köle olarak getirilmiş ve Türkler sadece askerlik amaçlı olarak istihdam edilmişlerdir. Bu tarihten sonra yaklaşık 11 asır boyunca İslam dünyasında bir şemsiye görevi yapacak olan bu topluluğun İslam’ın bu günlere gelmesi ve düşmanlarından korunması anlamında ne kadar önemli işler yaptığı tarihen sabittir. Bu orduyu sürekli besleyen ise münbit Türkistan coğrafyasıdır ve Türklerin Çinden Adriyatik’e kadar yayılmalarına ve medeniyetlerini oralara taşımalarına sebep olmuştur. İslam Medeniyeti bu günkü rengini aldıysa bunu Türkistan coğrafyasından kopup gelenlere borçludur.
Anahtar Kelimeler: Müslüman Türkler, Memun, Özel Ordu, Türkistan.
***
Giriş
Müslüman fetihlerinin dünyaya yayılmaya başlamasından itibaren kurulan Müslüman devletlerin en önemli kurumlarından biri ordu teşkilatı olmuştur. Bu kuruma bu kadar önem verilmesinin sebebi, Müslümanların Atlas okyanusundan Çin sınırlarına varan geniş bir alanda devamlı bir mücadeleyi gerektirecek bir durumla karşı karşıya kalmalarından dolayıdır. Bunun içindir ki bütün Müslüman hükümdarlar, ordularının bölgelerinde hakim bir güç olması, için uğraşmışlardır. Bu çalışmamızda Abbasilerdeki Türk etkisinin aile boyutunu aktarmaya çalışacağız.
Hassa Ordusu
Abbasiler, Emevilerle birlikte başlayan halife muhafız ordusunu aynen devam ettirmişlerdi.[1] Abbasilerde ilk yıllardan sonra ordudaki Arap ve Fars birliklerinin savaştan kaçmaları ve lükse alışmaları sonucu orduya, hususi eğitime tabi tutulan savaşçı Türkler alınmaya başlandı. Abbasi devriminde de önemli rol oynayan[2] Türkleri orduya alma işini ilk başlatan halife, devlet işlerinde İranlılara güvenemeyen Ebu Cafer kabul edilir.[3] Harun Reşit dönemindeki Bermekiler[4] olayında İranlılara olan güven daha da azalınca, Türklerin halife nezdindeki itibar ve mevkileri gittikçe artmıştı. Bu yıllarda Türkler, Arap merkezlerine adeta akmaya başlamış, sayıları çoğalmış ve öncelikle Suğur ve Avasım bölgeleri denilen Bizans sınırlarına yerleştirilmişlerdi. Artık bundan sonra orduda Türklere görev vermek adet olacak[5] ve Asya’nın steplerinden toplanan Türkler ordunun çoğunluğunu teşkil edecektir.[6] Aslında bunlar grup olarak kamuda yükselen ilk Türklerdir.
Sonuçları itibariyle tarihte benzeri olmayan bu uygulama, devlete hakim olamayan bir kavmin, devleti başka bir kavme teslim etmesi olayıdır. Türklerin devlet nezdindeki bürokrasi ve askeriyedeki yükselişi özellikle de Türkleri Arap ve Farslılara karşı politika aracı olarak kullanan[7] Memun ve Mutasım döneminde zirveye çıkacaktır.[8]
Abbasiler esasen halifeye kayıtsız şartsız teslim olan bir ordu istiyordu. Bu ordu genç yaşta elde edilmiş yetenekli kölelerden olmalı ve İslamiyet’in iç kavgalarından hiçbirisi ile ilişkisi olmamalıydı. Türkler ne eve, ne kabileye, ne aileye sahip idiler. Bu sebeple merkezi hükümete daha çok bağlı kalabilirlerdi. Gerçekten bunların askeri kabiliyetleri çoktu. Atların üzerinde süratle ok kullanıyorlardı. Merttiler ve cesaretleri vardı. Dine yeni giriyorlardı. Coşkuları vardı, israf ve lüksleri yoktu. Riya bilmemeleri, ahlaklarının bozulmaması, entrikalarının olmaması, onların tercih edilmelerini sağladı.[9]
Bu sebeple Orta Asya steplerinden toplanıp orduya alınan Türkler idarenin en önemli dayanağı oldular, isyanları bastırdılar, devleti Babek İsyanı gibi büyük gailelerden kurtardılar.[10] Bunların içinde Afşin,[11] Aşnas, Boğa el-Kebîr, Urtuç, Ebu Sac[12] gibi önemli komutanlar çıktı.[13] Sayıları belli dönemlerde 125.000’e kadar ulaşan bu birlikler,[14] ileriki yıllarda aynı zamanda silah gücüyle halifelere hakimiyet de kuracaktır.[15]
Memun
Türklerin orduya alımını hızlandıran ve kardeşi Mutasım’ı bu işle görevlendiren Memun’un annesinin Meracil adlı bir Türk cariye olduğu belirtilir.[16] Hilafeti ele geçirmek için kardeşi Emin’le yaptığı savaşta dayıları olan Türklerin yardımını almış ve sonunda halife olmuştu.[17] Memun’un Pozantı’da vefatı sonrası orduda ve yönetimde o anda etkili olan Türklerin arzuları ve Memun’un vasiyeti sonucu[18] kardeşi Mutasım halife ilan edilmişti.[19]
Mutasım
Mutasım’ın Harun Raşid’in Maride adlı Soğd’lu bir Türk cariyesinden doğduğu belirtilir.[20] Memun’un döneminde bizzat başladığı Türklerden oluşan ordu kurma işini hızlandırarak devam etmiştir.[21] Mutasım Türklere çok önem veriyor, onlar için özel hocalar tutup onlara ilim, ibadet, Kur’an öğrettiriyordu.[22] Mutasım bu askerlere çeşit çeşit ipekten yapılmış özel elbiseler giydirmiş, altın kolyeler taktırmış, sırmalı, süslü işlemeli kemer ve kaftanlar giydirerek[23] onları özel bir sınıf haline getirmiş, onları yükselterek büyük komutanlıklara geçirmişti.[24] Halifeden çok kendi komutanlarına bağlı bu askerlerin her bölüğünün başına bir komutan tayin edilmişti. Bağdat’ta kalan Türklerle sivil halk arasında problemler yaşandığı için[25] Mutasım, bu ordu için (Sürre men rea) “görenleri sevindiren” denilen Samarra şehrini H.220/M.835 de inşa etti.[26]
Mutasım, bu yeni askeri kuvveti yabancı unsurlarla karıştırmak istemiyor, bunların halka karışmasını önlemek ve bu yeni gücün savaşçı özelliğini kaybetmemesi için ayrı bir şehir kurarak bunları Bağdat’tan uzaklaştırmayı düşünmekle birlikte,[27] ayrıca Orta Asya’dan Türk kızlar getirip bunlarla evlendirmek istiyordu.[28] Bağdat o dönemde Beytü’l-Hikme tercüme faaliyetleriyle felsefî tartışmalara gömülmüştü. Yine 1001 gece masallarının anlatıldığı ortam ve eğlenceler son derece yaygınlaşmıştı. Mutasım, yeni gelen ve askerlikten başka bir şeyden anlamayan bu insanları eğlence ve felsefi ortamdan uzaklaştırmak istiyordu.[29]
Mutasım, bu tavrıyla abisi Memun’un Beytu’l-Hikme çerçevesinde yaptığı denemeler[30] gibi adeta bir toplum mühendisliğine soyunmuştu. İlk gelen asker Türklerden sonra bu askerlere eş olması için ikinci bir Türk dalgası halinde on binlerce Türk kızı Bağdat’a ve Samarra’ya getirilmekteydi.[31]
Yakubi bu durumu şöyle anlatır: “Mutasım, Türk askerleri için Türk cariyeler getirtti. Türk askerlerin bu Türk kadınları dışındaki başka kadınlarla evliliğini yasakladı. Bu yasak onlardan doğacak çocukları için de geçerliydi. Çocukları da ancak Türk olanlarla evlenebileceklerdi. Bu Türk hatunların isimlerini divana yazdırarak onlar için devamlı maaşlar tahsis etti. Askerlerin bu kadınlardan boşanmalarını ve ayrılmalarını yasakladı.”[32]
Mutasım, bu uygulama ile Türkleştirdiği orduyu korumaya çalışıyordu. Bu orduyu korumak için ayrı bir şehir kurduğu gibi onların başka kadınlarla da evliliğini engelleyerek ordunun bozulmamasını sağlamaya çalışıyordu. Mutasım’ın bu gayretiyle Bağdat ve çevresinde bir Türk topluluğu kurulmuş ve topluluğun Arap ve Farslar içinde erimemesi için bu tedbirler alınıyordu. Mutasım, ayrıca bu ordunun ileriki yıllarda tekrar bozularak zayıflayabileceğini düşünerek bu evliliklerden doğanların da asker olup kendi içlerinden evlenmesini istiyordu. Nitekim durum onun istediği gibi oldu. Bu evlilikler ile merkezdeki Türk nüfusu hızla çoğaldı.[33] Asker olarak getirilen bu insanlar kendi aralarında evlendiler, kendi adetlerini yaşattılar,[34] kendi aralarında dillerini kaybetmediler[35] ve onların nesilleri de asker oldu ve bu güne kadar Irak’taki Türk varlığının gelmesine sebep oldu.[36] Mutasım bu işe bizzat ön ayak olup örnek bir düğün ile Türk asıllı önemli komutanlarından Afşin’in oğlu Hasan ile Eşnas’ın kızı Turuncu’yu bizzat kendi evlendirmiştir.[37]
Bu tedbir gerçekten iyi düşünülmüştü. Cahız’ın ifadesi ile kahraman, cengâver, komutanlarına bağlı, savaşı iyi bilen, az ile kanaat eden bu topluluğun kadınları da kendileri gibiydi[38] ve bu evlilikler sonucu bu kadınların kucağında yetişen yeni nesil de devletin önemli koruyucusu oldu. Bu şekilde yetişen topluluktan önemli asker ve devlet kurucuları çıktı. İlk etapta bunlardan Tolonilerin kurucusu Ahmet b. Tolon,[39] İhşidîlerin kurucusu Muhammet b Toğuç ve Sacilerin kurucusu Ebu Sac’ı sayabiliriz. Mutasım’ın gerçekleştirdiği bu toplum mühendisliği sayesinde bu ordu yıllardır bastırılamayan isyanları bastırdı ve en azından Abbasilerin birkaç asır daha yaşamasını sağladı.
Halifeler ile Türklerin Evlilik İlişkileri
Bu tarihten itibaren Abbasi sarayına hakim olan Türkler, evlilikler yoluyla da sarayda kendilerini hissettirmişlerdir. Abbasi sultanlarının Türklerle evlilikleri de bürokrasideki önemli şahısların Türklerden oluşmasında önemli etkileri olmuştur. Vasık döneminde başlayan ve halifenin yetkilerini devrettiği Emiru’l-Ümera uygulaması ile Türkler artık bürokraside tam yetkili kılınmışlardı.
Türklerin kendi aralarında evlilikleri olduğu gibi özellikle Abbasi sultanları da Türklerle evlilik konusuna önem vermişler ve onların Türklerle yapılan siyasi evlilikleri, devlet geleneğinde de önemli bir yer tutmuştur. Abbasi halifelerinden önemli bir kısmının anası Türk iken, Arap asıllı halife anası sadece üç tanedir.40
Abbasiler’de Türklerle evliliği başlatanların başında devletin gerçek kurucusu addedilen Ebu Cafer Mansur gelmektedir. Mansur Türk kökenli bir cariye ile evlenmiştir.41 Abbasilerin en görkemli hükümdarı olan Harun Reşit, halife olacak olan oğlu Memun’un annesi Meracil Hatun ve yine halife olacak olan oğlu Mutasım’ın annesi olan Maride Hatun ile evlenmiştir. Bu ikisi de Türk kökenli idi. Mutasım’ın hanımı ve Mütevekkil’in annesi42 ise komutan Büyük Boğa’nın kızkardeşi olan Şuca Hatun’dur.43 Onun üç torunu olan Muntasır(11), Mutezz(13) ve Mutemid(15) sırayla halife olmuşlardır.44 Bunlardan Mutezz’in eşi ise Türk asıllı Feth b. Hakan’ın kızı olan Fatıma’dır.45 Mekke ve civarında yaptırdığı hasenat ile meşhur oldu.
16. Halife Mutezit’in eşi güzelliği ile darb-ı mesel hale gelen Çiçek Hatun olup Türk kökenli idi ve 17. Halife olan Muktefî’nin anası idi. Mutezit aynı zamanda Mısır’daki ilk Müslüman Türk Devleti olan Tolonilerin hakimi Humareveyh’in kızı eşine tutkusu ve hizmeti edebi eserlere konu olmuş Katru’n-Neda ile de evliydi.46 18. Halife Muktedir, Mutezit’in Şağab adlı bir Türk cariyesinden doğmuştu.47 Böylece Mutezit’in evlendiği üç Türk Hatun’dan ikisi halife eşi olmakla birlikte halife annesi de olmuşlardı. Diğeri ise Mısır hakiminin kızı idi.
Buna göre Memun, Mutasım, Mütevekkil, Muktefi, Muktedir adlı hükümdarların anaları Türk idi. Bunların yönetimde önemli etkileri olmuştu. Bunun sonucu bu siyasi evlilikler neticesi valiler, vezirler ve hacibler Türkler arasından atanıyordu.48 Halifeler, artık Türk komutan ve bürokratların dediklerini tekrarlayan bir papağan olarak görülüyordu.49
Bu dönemde halife eşlerinin merkezi yönetimde önemli etkileri oldu. Sözgelimi bunlardan Şağab Hatun’un 25 yıl kadar idarede etkin gücü olmuştu. Ayrıca Şağab Hatun’un etrafında yetkin kadınlardan oluşan Kaharime denilen bir grup oluşmuştu.[50] Şağab Hatun’un sosyal devlet projeleri ile ilgilendiğini görüyoruz. Yani devlete kadın eli değmiştir. Tam teşekküllü bir hastane bunun bir örneğidir. Hekimler burada tedavi ile birlikte buradan icazet almaktadırlar. Ayrıca Karmatilere karşı orduya büyük destek verdi. Bu şekilde yetkinlik sadece halife eşlerinde değildi. Bürokraside birçok Türk kökenli kadının etkinliğini görüyoruz.[51]
Dönemin bütün sosyete ve bürokrasisini Türklerin oluşturması sonucu Mütevekkil ölümünün planlandığı ihtilali bir Türk kadını halifeye haber vermek için uğraşmış, ancak muvaffak olamamıştı.[52] Benzer bir olay, Bakır et-Türkî’nin katli sırasında eski eşi için anlatılır.[53]
Bu dönemdeki büyük Türk komutanlarından Vasıf’ın kız kardeşi Suad da çok etkili bir kadın idi. Hem kardeşi hem oğlu Reşit önemli komutanlıklarda bulunuyordu. Bu sebeple etkinliği fazla idi. Ayrıca yönetimde etkin iki kişi olan Vasıf’ın oğlu Salih ile Küçük Boğa’nın kızı Cuma bu dönemde evlenmişti. Bu tür düğünlerden biri de yine Vasıf’ın kızı ile Hakan ailesinin fertlerinden Seleme b. Hakan’ın evliliği idi.
XI. Asrın ikinci çeyreğinde başlayan Türklerin Abbasiler’de etkinliği özellikle bu tür evlilikler yoluyla yoğun bir şekilde bir asrı aşkın yoğun bir şekilde devam etti. X. Asrın ikinci yarısı ve XI. Asrın ilk yarısında Büveyhiler idareyi ele geçirseler de buradaki Türk varlığını etkisiz hale getiremediler. Bunda Mutasım’ın kurduğu bu toplumu korumaya yönelik çabasının etkisi büyüktür. XI. Asrın ikinci yarısında ise Abbasiler’de Selçuklu Türklerinin etkisi başlayacaktır.
(*) Kazakistan’daki Ahmed Yesevî Sempozyumunda (Nisan 2019) sunulan bildiri.
__________________________________________________________________________________
1 Bkz. Kitapçı, s, 182.
2 Esasen Türk kadınlarının Ortadoğu’da ilk görülmeleri değildir. Tarihçiler Hz. İbrahim’in 3. Eşi Kantura Hatun’un Türk olduğundan ve Horasan bölgesindeki Türklerin bu soydan geldiğinden bahsederler. Ayrıca Hz. Süleyman’ın da Türk kökenli cariyelerle evliliğinden bahsedilir. Bu konularla ilgili geniş bilgiler için bkz. Kitapçı, s, 31.
3 Taberi, V, 337.
4 Bkz. Kitapçı, s, 120.
5 Mustafa Zeki, Terzi, Abbasi Muhafız Ordusunun Kuruluşu ve Elemanları, Samsun, 1986, s, 115.
6 Erdoğan Merçil, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, Ankara, 1991, s, 1.
7 Cahız, Hilafet Ordusunun Menkıbeleri ve Türklerin Faziletleri, Çev; Ramazan Şeşen, Ankara, 1988, s, 29.
8 Makdisi, Kitabu’l-Bed ve’t-Tarih, Beyrut, 1899, VI, s, 104.
9 Hakkı Dursun Yıldız, İslamiyet ve Türkler, İstanbul, 2000, s, 82.
10 Bernard Lewis, Tarihte Araplar, Çev: Hakkı Dursun Yıldız, İstanbul, 1979, s, 102.
11 Robert Mantran, İslam’ın Yayılış Tarihi Çev: İsmet Kayaoğlu, Ankara, 1981, s, 127.
12 Mesudi, Murucu’z-Zeheb, Beyrut, 1988, IV, 53.
14 Bkz. İbnü’l Esir, el-Kâmil, Beyrut, 1979, VI, 477; Ayrıca bkz. Mehmet Azimli, Abbasiler Dönemi Babek İsyanı, Ankara, 2005.
15 Bartold W, Afşin, İA, I, 147; Hakkı Dursun Yıldız, “Afşin”, DİA, I, 442.
16 İbn Havkal, Suretu’l-Arz, Beyrut, 1938, s, 468.
17 İbn Tağriberdi, en-Nucumu’z-Zahire, Beyrut, 1992, II, 301.
18 Hasen İ. Hasen, Ali İ. Hasen, en-Nuzumu’l -İslamiyye, Mısır, 1970, s, 204.
19 Ali Habib, el-Abbasiyyun fi’t-Tarih, Kahire, 1980, s, 162.
20 Suyutî, Tarihu’l-Hulefa, Mısır, 1952, s, 306.
21 İbnü’l-Esir, el-Kâmil, Beyrut, 1979, IV, 229-230.
22 Taberi, Tarihu’t-Taberî, Beyrut, 1997, V, 196.
23 Dineveri, Ahbaru’t-Tıval, Beyrut, Trz, s, 367.
24 Taberi, V, 273; İbn Verdan, Tarihu’l-Abbasiyyun, Beyrut, 1993, 487; Zekeriya Kitapçı, Mukaddes Çevreler Ve Eski Hilafet Ülkelerinde Türk Hatunları, Konya, 2005, s, 66.
25 Ali İ. Hasan, Tarihül’l-İslami’l-Âmm, Mısır, Trz, s, 415.
28 Mesudi, IV,53; Muhammed Hudari Bek, Muhadarati’t-Tarihi’l-Ümemi’l-İslamiyye, Beyrut, 1986, s, 237.
29 Marchall, G.S Hodgson, İslam’ın Serüveni, Çev: Heyet, İstanbul, 1993, I, 461.
30 Yakut el-Hamevî, Mucemu’l-Buldan, Beyrut, Trz, III, 215; Suyuti, s, 335.
31 M.Şemsettin Günaltay, ,Abbas Oğulları İmparatorluğunun Kuruluş ve Yükselişinde Türklerin Rolü, Belleten, Ankara, 1942, sayı, 23-24.
33 Bkz. Mehmet Azimli, “Abbasiler Döneminde Türklerden Oluşturulan Ordu (Hassa Ordusu)”, Türkler Ansiklopedisi, Ankara, 2002.
34 Bkz. Mehmet Azimli, “İslam’ın Özgürlükçü Yorumunun (Mûtezile) İktidarla İmtihanı”, Marife, sayı, III, Konya, 2003.
36 Yakubî, el-Buldan, Beyrut, 2002, s, 59.
37 Binlerce Türk kızı hakkında bilgi için bkz. İbnü’l-Esir, el-Kamil, Beyrut, 1995, VII, 142.
38 Muhammet b. Boğa öldürülünce yandaşları eski bir Türk âdeti olarak kabrinin üzerinde bin tane kılıç kırmışlardı. Taberi, V, 476.
39 Bu konuda Türkçe konuşmaya bir örnek için bkz. Taberi, V, 368. Samarra, tam bir Türkçe konuşulan şehir idi. Başkent de olduğu için Arap bürokratlar da Türkçe’yi öğrenmek zorunda kalıyorlardı. Kitapçı, s, 79.
40 Mutasım’ın bu tedbirleri ile Büveyhiler döneminde bile bir asır boyunca Türk varlığının gücü ve etkisi kırılamamıştır.
44 Bunlar I. Halife Seffah, III. Halife Mehdi, VI. Halife Emin idi. Bkz. Kitapçı, s, 49.
45 İbn Kuteybe, el-Mearif, Kahire, 1979, s, 378.
46 İbn Hazm, s, 347.
47 İbn Habib, el-Muhabber, byy, trz, s, 44.
48 Kitapçı, s, 106.
49 Abdulhalık Bakır, Ortaçağ Tarih Ve Medeniyetine Dair Çeviriler, Ankara, 2008, I, 237. Bakır, s, 241.
50 Suyutî, s, 378.
51 Yıldız, s, 220.
52 Mesudi, Muruc’z-Zeheb, Beyrut, 1988, IV, 146.
53 Bkz. Kitapçı, s, 182.
54 Esasen Türk kadınlarının Ortadoğu’da ilk görülmeleri değildir. Tarihçiler Hz. İbrahim’in 3. Eşi Kantura Hatun’un Türk olduğundan ve Horasan bölgesindeki Türklerin bu soydan geldiğinden bahsederler. Ayrıca Hz. Süleyman’ın da Türk kökenli cariyelerle evliliğinden bahsedilir. Bu konularla ilgili geniş bilgiler için bkz. Kitapçı, s, 31.
55 Taberi, V, 337.
56 Bkz. Kitapçı, s, 120.
Kaynakça
Abdulhalık Bakır, Ortaçağ Tarih Ve Medeniyetine Dair Çeviriler, Ankara, 2008.
Ali Habib, el-Abbasiyyun fi’t-Tarih, Kahire, 1980.
Ali İ. Hasan, Tarihül’l-İslami’l-Âmm, Mısır, Trz.
Azimli Mehmet, “Abbasiler Döneminde Türklerden Oluşturulan Ordu (Hassa Ordusu)”, Türkler Ansiklopedisi, Ankara, 2002.
Azimli Mehmet, “İslam’ın Özgürlükçü Yorumunun (Mûtezile) İktidarla İmtihanı”, Marife, sayı, III, Konya, 2003.
Azimli Mehmet, Abbasiler Dönemi Babek İsyanı, Ankara, 2005.
Bartold W, Afşin, İA, I, 147.
Cahız, Hilafet Ordusunun Menkıbeleri ve Türklerin Faziletleri, Çev; Ramazan Şeşen, Ankara, 1988.
Dineveri, Ahbaru’t-Tıval, Beyrut, Trz,.
Günaltay M.Şemsettin, ,Abbas Oğulları İmparatorluğunun Kuruluş ve Yükselişinde Türklerin Rolü, Belleten, Ankara, 1942, sayı, 23-24.
Hasen İ. Hasen, Ali İ. Hasen, en-Nuzumu’l -İslamiyye, Mısır, 1970.
Hodgson Marchall, G.S, İslam’ın Serüveni, Çev: Heyet, İstanbul, 1993.
İbn Habib, el-Muhabber, byy, trz.
İbn Havkal, Suretu’l-Arz, Beyrut, 1938.
İbn Kuteybe, el-Mearif, Kahire, 1979.
İbn Tağriberdi, en-Nucumu’z-Zahire, Beyrut, 1992.
İbn Verdan, Tarihu’l-Abbasiyyun, Beyrut, 1993.
İbnü’l Esir, el-Kâmil, Beyrut, 1979.
Kitapçı Zekeriya, Mukaddes Çevreler Ve Eski Hilafet Ülkelerinde Türk Hatunları, Konya, 2005. Lewis Bernard, Tarihte Araplar, Çev: Hakkı Dursun Yıldız, İstanbul, 1979.
Makdisi, Kitabu’l-Bed ve’t-Tarih, Beyrut, 1899.
Mantran Robert, İslam’ın Yayılış Tarihi Çev: İsmet Kayaoğlu, Ankara, 1981.
Merçil Erdoğan, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, Ankara, 1991.
Mesudi, Murucu’z-Zeheb, Beyrut, 1988.
Muhammed Hudari Bek, Muhadarati’t-Tarihi’l-Ümemi’l-İslamiyye, Beyrut, 1986, s, 237.
Suyutî, Tarihu’l-Hulefa, Mısır, 1952.
Taberi, Tarihu’t-Taberî, Beyrut, 1997.
Terzi Mustafa Zeki, , Abbasi Muhafız Ordusunun Kuruluşu ve Elemanları, Samsun, 1986. Yakubî, el-Buldan, Beyrut, 2002.
Yakut el-Hamevî, Mucemu’l-Buldan, Beyrut, Trz.
Yıldız Hakkı Dursun, “Afşin”, DİA, I, 442.
Yıldız Hakkı Dursun, İslamiyet ve Türkler, İstanbul, 2000.