Namık Kemal: Tıbbiye’de Türkçe Eğitim
NAMIK KEMAL’DEN
(TABABETE VE TEDRÎSÎNE DAÎR)
(Tasvîr~i Efkâr, 12 Teşrîn-i Sânî 1283/ 1866, Fu; 438, s.1,2,3)
Ebnâ-yı beşer vücûd-ı ma’mûriyyetin rûhu makâmında olduğu-yçün hıfz-ı sıhhate bir me’mûr-ı mâ’nevî olan fenn-i tıbb her millete göre esbâb-ı hayâtiyyenin birincilerinden ’add olunsa şâyestedir. Buna binâ’en ’âlem-i temeddünde mü- te’ayyiş olan devâmın kâffesi tıbbı tabî*atın ihtiyâcâtı za- rûriyyesinden ’add ederek birinci derecede mültezem tutarlar. Ez-cümle eczâ-yı ’akl ü naklden mürekkeb bir tertîb-i hükümet- âmîz ile insâniyyete hayât-1 tâze vermiş olan kavra-i ’Arab ‘indinde fenn-i celîl ki “îlmü’l-ebdân sümme ilmü’l-edyân** tafdîline mazhar olmuşdur rûhü’l-hikme i’tibârında idi.
Erbâbı ise tıbb vâsıtasıyla takarrüb-i selâtin şerefine nâ’il belki îcârmda mizâc-girâne hareket eden olur ise mertebe-i vezârete kadar vâsıl olduğu-yçün füzalâ ve hüke- mâ-yı ’Arab meşâhîrinin hemân cümlesi bu fenne intisâb etmişlerdir. Hattâ beyyinlerinde ekser tabâbet-i hükemâ san’atı olmak cihetiyle tıbb ve hikmet beynindeki ’umtün ve husûs şâ*ibesi i’tibâren bütün bütün ber-taraf olmuş-idi ki her fenne müte’allık olan ıstılâhâtı anlardan müste’âr olan lisân-1 Osmânî de bu sebeble hekîm tabîb ma’nâsına isti’mâl olunur.
Vâkı’â Osmânlılar ma’ârifin bir cihetinde ’Arablar’ın mertebesini ihrâz edemedikleri gibi bu rilmde dahi anlar kadar kesb-i imtiyâz eyleyemedikleri müsellemdir. Pakat milletin zemân-ı terakkisinde tıbbın dahi terakkisi erbâb-ı hükümet ‘indinde mazhar-ı i’tinâ olduğuna şununla istidlâl edilir ki devletin bünye-i terkibini âb-ı hayât-ı ma’rifetle ihyâ etmek mültezimi olan Fâtih Sultân Mehmet Medârisi’nin biri münhasıran tahsil-i tıbb içün te1 sis olunmuş – idi..
Sonraları ise kâ’ideciliğin fâ’ide-cûluğa galebesi cihetiyle medreselerin cümlesi fünûn-ı müdevvene-i ma’lûme talebesine inhisâr etdiği sırada bu te’sis-i nâfi’ dahi vazr-ı aslîsinden çıkmış ve tabâbet gibi cevher-i cân kadar kıymet-dâr olmağa şâyân bir ma’rifet mülkümüzde bir vakit ‘Arab ve ‘Acem ve daha sonraları Frenk etıbbâsına kalmış- idi.
Tâ ol zemâna dek ki devletin usûl-i idâresini tecdid etmiş olan Sultân Mahmûd-ı Sânî zemânında mülkümüzde bir de fenn-i tıbb mektebi vücûda gelerek garbın hıfz-ı sıhhate müte’allık olan kavâ’id-i cedîdesi bu taraflara nakl edildi.
İşte bu mekteb her sene birtakım etibbâ meydâna çıkarmakdadır ki şimdiye kadar şehâdet-nâmesini alanlar ordularla büyücek şehirlerin ihtiyâcına kâfi olabilir.
Bununla berâber Avrupa’da tahsîl eden etibbâ halkın mizâc ve sûret-i imtizâcından gâfil oldukları hâlde yine mülkümüzde tabâbetin şöhret ve menfa’atinden en ziyâde istifâde eden anlardır.
Bu hâl ise bazıları tarafından cehâlete ve Avrupa etibbâsına görenek sûretiyle rağbete hami olunuyor. Vâkı’â bu iki sebebin bir dereceye kadar te’sîri bizce dahi münker değildir. Milletin ise her sûretle ’âleme tefevvukunu hakîkaten ârzû edenlerden olduğumuz içün mektebimizden zuhûr eden etibbânın fazilet ve ma’rifetlerini belki mübâlagaya hami olunabilecek derecelerde tasdik ederiz.
Şu kadar var ki delâ’il-i fi’liyyenin ihtimâlât-ı ’akliyyeye rüchânı müsellem ise mektebimizden henüz Avrupa mekâtib-i tıbbiyyesi kadar istifâde olunamadığını dahi i’ti- râfa mecbûriyyet görünür. Çünki aramızda en ziyâde temyiz ü dirâyetle muttasıf olan zevâtın bile hemân cümlesi hln-i hâ- cetde Avrupa’dan gelme etibbâya mürâca’at etdiği görülmekde- dir. Mu’âmelât-ı tıbbice gibi hıfz~ı hayâta müte’allık bir mâddede ise kâffe-i ’ukalânın tecrübeyi terk edip de ’ale’l— ’amıyâ bir i’tikâda ittibâ’ etmesi aslâ teslim olunamaz.
Tâ Avrupa’da tahsil eden etibbânın bu rüchânı tefâ- vüt-i isti’dâda mı hami olunsun. Elbette değildir. Çünki bi’t-tecrübe sâbitdir ki kâbiliyyet-i zâtiyyenin tefâvüt-i âsârı şahsa inhisâr eder. Toksa ’umûma nisbetle ma’ârifin hiçbir cihetinde milel-i sâ’ireye tefevvuku mûcib olamaz.
Eger olsa-idi Osmânlı halkının müsellem olan zekâvet-i ta- bl’iyyesine göre bizim mektebden çıkan etibbânın her biri bir hazâkat-ı zl-hayât hükmünü bulmaküâzım gelirdi.
Binâen-‘aleyh tıbbiyyenin bu noksânına sebeb olan hâli bi’t-tabi* usûl-i tahsilin sûret-i intizâmında aramak iktizâ eder. Aldığımız ma’lûmât-ı mevsûkeye göre mektebin sûret-i tahsilinde Avrupa’nın mekâtib-i tıbbiyyesinden hiç’^- bir fark yokdur„ Şu kadar var ki bizim mektebdeki derslerini Fransız lisânı üzere ta hsil ediyor.
Bu hâlin ise öyle bir noksânı intâca kâfi olduğunda şübhe iktizâ etmez. Çünki tahsil-i tıbb müte’addid mukaddimâne ve birçok fünûna muhtâcdır. Fransızca’yı güzelce öğrenmek ise lâ-akall beş altı seneye tevakkuf eder.
Binâen -’aleyh o kadar yıllar yalnız Fransızca’ya hasr edilip de öyle uzun bir müddeti zâyi’ etmemek içün mekteb-i tıbbiyyede birtakım fenler Fransızca ile berâber tedris olunuyor. Halbuki lâyıkıyla bilinemeyen bir lisânda tahsil edilen şeylerin esâsı dâ’imâ za’îf kalacağı meydândadır.
Hattâ mukaddemleri Avrupa’da dersler Latince okududulurken efkâr-ı ’umûmiyye istikâmete meyi etdikden sonra her millet fünûn-ı lâzimeyi kendi lisânına nakl etmişdir.
(Tasvîr-i Efkâr, 8 Teşrîn-i Sânî 1283 A866, Ku:437, s.1,2)
4L
İşte mülâhazât-ı meşrûhaya binâ’en bizde dahi tıbb derslerinin Türkçe’ye nakli lüzûmunu temyîz-i sahîh ashâbının cümlesi teslîm eder. Yalnız iktizâ eden kitâblarm fıkdânı ve ba’zı ıstılâhâtın noksânı cihetiyle asl-ı su’û- bet bu maksadın fi’le gelmesinde idi.
Bundan birâz evvel Tıbbiyye Nâzırı Sa’adetlü Sâlih Efendi Hazretleri bu ihtiyâcın ifâsına bir cihet-i imkân tasavvur ederek her günki dersi bir kerrede Türkçe takrir etmek üzere her hocanın refâkatına bir mu’âvin ta’yîn eylemiş-idi.
Bu bir mukaddemedir ki ileride derslerin bütün bütün Türkçe’ye intikâlini îcâb etmesi me’mûl olunur.
Fakat şimdiki hâlde lisânımızda birtakım te’lîfât-ı tıbbiyye vücûda getirip de bu netîce-i hayriyyenin husûlünü tesri* etmek tıbba mahsûs bir cem’iyyet-i müterciminin teşekkülüne ihtiyâç kalmışdır. Bir tarafdan dahi ‘Arab’ın ıstılâhât-ı tıbbiyyesine âşinâ olan zevât günden güne azalmakda olmak cihetiyle böyle bir cem’iyyetin te’ehhür-i zuhûru birtakım erbâb-ı iktidârm fevâ’id-i ma’rifetinden milleti mahrûm ederek telâfisi müşkil bir hasâra sebeb olur* Binâen— ‘aleyh keyfiyyet herhâlde devletin himmet ve dikkat-ı mahsûsasına şâyândır.
İstitrâd
Fransız lisânı üzere İstanbul’da basılmakda olan Tıbb gazetesi 10 nümerolu nüshasında Mekteb-i Tıbbiyye’nin ahvâline dâ’ir bir makâle neşr ederek mektebde Fransızca tedrisin bekâsını terviç etmiş-idi.
Böyle bir zehâb ise ba’zı emrâz-ı noksâniyyeden hâsıl olma değilse işin lâyıkıyla teşrih olunamamasından neş’et etmek lâzım gelir. Mes’elenin saded-i bahsimize olan ta’alluku. cihetiyle ba’zı fıkralarının zirde muhâkemesi münâsib görüldü.
– 1 –
Bu makâlenin muharriri der ki “Eger lisân-ı Osmânî tedrîs-i tıbba kâfi olsa-idi. Bundan otuz sene evvel Tıbbiyye’de derslerin Türkçe ta’limine başlanırdı. Bu lisân otuz sene evvel hâvi olduğu nakâyısı birden bire ikmâl mi etdi”»
Bu ma’lûmdur ki vaktiyle Tıbbiyye derslerinin Türkçe ta’lim olunmaması lisânımızın ana müsâ’adesizliğini isbât etmez. Çünki te’âmül-i sübût hakkı mûcib değildir..
Basıl teslim olunabilir ki bir millet-i mütemeddinenin lisânı efrâdının kâffe-i ihtiyâcâtını ta’bir ve ta’rif edip dururken bir fennin tedrisine kâfi, olmasın. Ma’ârif-i ‘akliyyede lisâna mahsûs fenn veyâ fenne mahsûs lisân mı olur.
Eger murâd lisânımızda ıstılâhât-ı Tıbbiyyenin noksânını beyân etmek ise ana mukâbil şurasını dahi düşünmek lâzım gelir ki her lisân kendinde mevcûd olmayan ıstılâhât-ı ‘ilmiyyeyi yâ tercüme veyâ nakl-ı kelime sûretiyle başka lisânlardan alır, nitekim Fransızca’da dahi gerek fenn-i tıbbın ve gerek sâ’ir birçok fünûn ıstılâhâtı ekseriyyet üzere Rum ve Latin lisânlarından melfûzdur. Mekteb-i Harbiyye’de tedris olunan fünûnun dahi ekseri Avrupa’da inkılâbât-ı ’azime gördükden sonra buraya intikâl eylediği-yçün her bir ıstılâhı lisânımızda mevcûd değil idi. Ez-cümle mektebin ’il- let-i gâ’iyyesi olan fenn-i harb ile tıbba mücâneseti ma’lûm olan fenn-i baytârî de bu kabildendir. Harbiyye bunları lisân-ı Osmânî üzere nasıl tedris edebilir.
Hele Avrupa’da kendi lisânları üzere tahsil edip de burada şöhret bulmuş ba’zı etibbâ biliriz ki ne derslerin kendi lisânımızda okunmamasındaki mazarratı teslim ederler.
He de mektebimizden çıkan etibbânın ma’rifetçe kendileriyle müsâvâtına kâ’il olurlar.
Vâkı’â Rum veyâ Ermeni milletinden Avrupa’da tahsil etmiş ba’zı erbâb—ı hazâkat görülüyor. Hâlbuki anların da tahsili kendi lisânları üzere değildir.
Şu kadar var ki Avrupa mekteblerinde bulunan bir çocuk ecnebi dahi olsa bi’t-tabi’ mukâlemesi bulunduğu yerin lisânına münhasır olacağı-yçün yâ -tahsilinden veyâ zemânından pek az şey izâlesiyle o lisânda kendi, lisânına yakın meleke hâsıl eder. Ve belki kendi lisânını unudur. Binâen -’aleyh dersde Fransızca ve mükâlemede elsine-i mahalliyyeden birkaç lisân isti’mâl olunmakda olan Mekteb-i Tıbbiyye Avrupa mekteblerine bu bâbda hiç kıyâs kabûl edemez.
Bununla berâber buradaki milletlerden birine mensûb olup da Avrupa’da tahsil eden etibbâda isbât-ı hazâkat edenler nedretlerine göre sûret-i istisnâda liyâkat ve gayretlerine hükm olunabilir. Bizim mektebimizden çıkan etibbâda dahi ’aded ve mahâretçe anlar kadar kesb—i imtiyâz edenler vardır- ‘istisnâ bir sûretle kâ’ide olamaz”.
– 2 –
Zikr olunan makâlenin sâhibi şunu da ‘ilâve eylemişdir ki “Bir te’sîsde emr-i tedrisde lisân-ı resmî isti’mâl olunmaz ise o te’sisin millî olmaması lâzım gelir zann olunuyor. Medreselerde tedrîs-i ’Arabi ve talebe elinde bulunan kitâblar kezalik ‘Arabi’dir. Hâsılı ’Arab olmadıkları malûm olan talebeden başka herşey ’Arab’dır. Bunlara milli nazarıyla bakılmamak mı lâzım gelir”.
Mektebimizde tıbbın Fransızca okunmasından dolayı vukû’a gelen şikâyâtın en başlı sebebi bu hâlin emr-i tahsilce bâlâda beyân olunan mazarratıdır. Vâkı’â dersler başka lisânda okunmağla mektebin te’sisât-ı milliyyeden ma’dûd olmaması lâzım gelmez.
Fakat böyle bir millet te’sisinde fünûnun millet lisânıyla tedris olunmaması pek münâsib bir hâl midir. Sâ’ir milel-i mütemeddineden kangısı vardır ki mekteblerinde başka lisân üzere ta’lim-i fünûn olunsun.
Câmi’ derslerinin ‘Arabi olmasını misâl makâmında getirmek ise kıyâs ma’ü’l-fârıkdır. Çünki evvelâ bu derslere devâm eden talebe hadme-i şerî’at mesleğinde bulundu-yçün müntehâ-yı tahsilleri tefsir ve hadîse vâsıl olur. Anlara lâyıkıyla intisâb içün ise ‘Arabi’de mahâret ister. Bu hâle göre talebenin lisân-ı ’Arab esâs tahsilidir.
Şu kadar var ki lisânımızda “Harbiyye derslerinden mâ’adâ** hiçbir fenn lâyıkıyla tedvin olunmadığı-yçün birtakım ’ulûm-ı ’akliyye ve edebiyyeyi dahi ’Arabi’den okurlar, işte câmir derslerinin yalnız hu fer’inde olan yolsuzluk: nev-rummâ Tıbbiyye’ye teşbih oluna fakat talebenin okuduğu kitâblar ’Arabi ise de sâhib-ı makâlenin zannı gibi tedrisi ‘Arabi değil Türkçe’dir. Binâen-‘aleyh câmi’ derslerinin istifâdece şuhûleti Tıbbiyye derslerine nisbetle ehven kalır..
Bununla berâber câmi’ derslerine kıyâs ile Tıbbiyye’de şâkirdânın me ’lûf olduğu bir lisânı ibkâ tarafını iltizâmdan ise talebe arasında dahi ’ulûm-ı ’akliyye ve edebiyyenin Türkçe tedrisini ârzû etmek daha ma’kûldur. Çünki bir yolsuzluğu diğer yolsuzluğa misâl göstermek anlardan birinin lüzum-ı bekâsına sened olamaz.
Bir de ’Arablar elân Devlet-i Osmâniyye’nin anâsır-ı asliyyesinden biridir. Binâen-‘aleyh anlara mahsûs her ne var ise bizce dahi âsâr-ı milliyyeden ’add olunmak lâzım gelir.
– Su’âl-i Mukadder –
Bizde ne kadar himmet ve dikkat olunsa Fransızca’da mevcûd olanlar kadar kütüb-i Tıbbiyye meydâna getirmek birkaç ‘asırlara tavakkuf eder. Husûsuyle Avrupa’da belki her gün bunca dakâyık-ı Tıbbiyye keşf olunuyor. Bunları vakti vaktine etibbâya yetişdirecek kadar evrâk—ı matbû’a ve sa’ir-i sâ’irenin husûlü ise mülkümüzde ma’ârifin Fransa kadar ilerilemesine muhtâcdır. Şimdiki etibbânın tahsili Fransız lisânında olunduğu-yçün Fransızca’nın her türlü âsâr ve keşfiyyât-ı ’ilmiyyesinden istifâde edebilirler. Dersler Türkçe okunduğu hâlde etibbâ bu fâ’ideden mahrûm olmak ve binâe’n-‘aleyh milletimizde tıbbın terakkisi ârzû olunurken bir dâ’ire-i mahdûda içinde kalmasına sebebiyyet verilmek lâzım gelmez mi.
– Cevâb –
Mekteb talebesi derslerini Türkçe okumağla Fransızca’yı terk etmek lâzım gelmez. Harbiyye’de olduğu gibi Tıbbiyye’de dahi Fransızca içün mükemmel bir ders bulunduğu hâlde bu mahzûrun def’ine kâfidir.
– Su’âl –
O hâlde Tıbbiyye talebesi derslerini bir kerre Türkçe’de okudukdan sonra bir kerre de Fransızca’daki tıbb kitâblarıyla ülfet etmek lâzım geliyor. Bir işi iki etmekde ne lüzûm vardır.
– Cevâb –
İnsân bilmediği bir fenni bilmediği bir lisânda tahsil etmekle bilmediği bir lisânı bildiği bir fenne müte’allık kitâbları anlayacak kadar öğrenmek nasıl birbirine kıyâs olunabilir.
Eski usûl iktizâsınca Tıbbiyye’de bir şâkird gramer ve birkaç hikâye ki tâbi okur okumaz Fransız lisânı üzere mükaddemât-ı ’ultto ve anı müte’âkib fenn-i tıbb tahsiline başlardı. Bu tahsilinde ise hocaların Fransızca olarak takrir etdiği dersi zabt etmek ve Fransızca olarak yazmak mecbûriyye tinde bulunurdu.
Dersler Türkçe’ye nakl olunduğu hâlde ise yalnız lisân tahsili içün altı yedi sene ayrıca bir ders görecekdir.. Bu sûretle lisânca tahsili elbette daha kuvvetli olur. Te mensûb olduğu fünûna müte’allık kitâblardan pek az ülfetle istihrâc me^âl eder.
Okuyacağı derslerin Türkçe tahsilinde göreceği sühûlet ise ayrıca Fransaca tahsiline sarf edeceği emekden elbette ziyâdedir.
(Tasvîr~i Efkâr, 12 Teşrîn-i Sânî 1283/ 1866, Fu; 438, s.l,2,3)
*
* *