Leyla DÜZEL: FULBRIGHT İLE DEVŞİRİLEN NESİLLER
FULBRIGHT İLE
DEVŞİRİLEN NESİLLER
Leyla DÜZEL*
26.06.2021
Yabancı ülke sevdalısı, ülkesinden önce Amerika’nın çıkarlarını düşünen Türk kimlikli şahıslar nasıl bu kadar çoğaldı. Bu bir sır değil aslında, sadece siyaset tarihimizi iyi bilmediğimizden.
Okuma kültürümüz yok oldu. Bilgiye erişimde, bu kadar kolay bir çağdayız üstelik. Benim gençliğimde okunacak ne bulursak okurduk. Kitap, gazete, dergi, çizgi roman vesaire. Sonra ne olduysa bu akıllı telefonlar okuma alışkanlığını bitirdi. Tik tok izlemenin günde yarım saatini bilgi edinmeye ayırsak, Beka sorunu yaşamazdık. Milletçe birlik olur, yalan algılara kapılıp gitmezdik.
Fulbright Programını çoğunuz duymuştur. Gelin hep beraber ne olduğunu mercek altına alalım. Kendi ifadeleri ile kurulma nedeni şöyledir.
“Türkiye Fulbright Eğitim Komisyonu, ya da diğer bir adıyla Türkiye-Amerika Birleşik Devletleri Kültürel Mübadele Komisyonu, 1949 yılında Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri arasında imzalanan ikili anlaşma ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden geçen 13 Mart 1950 tarih ve 5596 sayılı kanun çerçevesinde çalışmalarına başlamıştır.
Komisyon, Türk ve Amerikalı üniversite mezunlarını, akademisyenleri, sanatçıları ve kamu görevlilerinin eğitim, yaşam ve seyahat masraflarını kapsayan burslarla desteklemekte ve ABD’de eğitim almak isteyen Türk öğrencilere eğitim danışmanlığı hizmeti sunmaktadır. Komisyon, Türk ve Amerikan halkları arasında eğitim ve kültürel değişim yoluyla ortak bir anlayış geliştirmek için kurulmuştur.”
1949 yılında İsmet İnönü tarafından Marshall Yardımı karşılığında imzalanan Fulbright programı, kültür yozlaşmasını getirdi. İnönü bunu 152.5 Milyon Dolar karşılığı imzalamıştı. Mart 1950’de TBMM’de onanırken kayıtlara şöyle geçmişti.
“Amerika Hükümeti, harpten sonra ordunun elinde kalan fazla malzemenin satışı için müteaddit devletlerle anlaşmalar yapmış ve gerek bu devletleri mezkûr satışların hasılatını dolar olarak ödemek külfetinden kurtarmak gerekse bu vesile ile Amerikan kültürünü yaymak gayesiyle, anlaşmalarla tahassül eden alacakların bu memleketlerde kültürel gayelere sarfını temin edecek kültür anlaşmaları imzalamıştır.”
Bugünün sorumlusu buna onay veren 1950 yılının CHP’li milletvekilleridir. Seçimler Mayıs ayında iken, Mart 1950’de meclise getirerek alelacele Fulbright Programı’nı imzalattılar. Muhtemeldir ki Amerika bunlara imzalamaları karşılığı seçim garantisi vermişti. (Kılıçdaroğlu’nun kulağına küpe olur mu bu durum bilmem, çünkü o da Amerika’yı dost sanan ve seçimler için yardım bekleyen İsmet İnönü aklıyla davranıyor.) Fakat bu anlaşma da İnönü’yü kurtarmamıştı. CHP’nin diktatöryal İnönü (Miili Şef) yönetimine halkın tepkisi çoktu. Seçimleri Adnan Menderes’in Demokrat Partisi kazandı.
Daha sonra da Amerika’yı Türkiye’nin yönetimlerine sokan CHP’liler, Amerikancı! diye Menderes’i yaftalamış (aslında Rusya’ya yapacağı ziyaret öncesi) ve ihtilal sonrası türlü yalan delillerle Adnan Menderes’i Amerikanın çocuklarına astırmıştı.
Tarih tekerrürden ibaret olmamalı ama beyinlerden milli şuur silinince ders almıyoruz.
Amerikan mandasını beyinlerde 72 yıldır büyük bir başarı ile yeşerttiler ve büyüttüler. Aslında hasadı yapılan hep Türk çocuklarıydı.
Akademisyenler, ülkeyi yöneten makamlarda çalışanlar, eğitim kurumlarında rektör, profesör, müdür olanların çoğu Amerika’da eğitim alıp dönen ve yetiştirdikleri yeni nesillere de bu sistemi aşılayan Fulbrightçılardır.
İçlerinden tek tük bu sistemin çarkında devşirilmemişler olabilir. Onlar istisna, konunun dışında bırakıyorum.
Veriler 2019 yılına kadar 6500 kişinin bu programdan yararlandığını söylüyor. Ne hikmetse Amerika’dan gelenler bir ajan gibi içimizde devşirme çalışmaları yaparken bizden gidenler Amerikan sevdasıyla beyinleri yıkanmış olarak geri döndüler.
Yıllardır makamlarda olan Fulbrightçılar yetiştirdikleri her gencimize Amerikan kültürünü aşılayıp, Türk Kültürünü unutturdular. Kültürümüzü geri kalmış ve çağdaşlıktan uzak göstererek küçümsenmesi gereken değersizler sınıfına ittiler
Kendini herkesten üstün tutan, herşeyin en iyisini bilen, aslını, neslini söylerken utanan bu Amerikancı neslin yönetiminde, Anadolu’nun kavruk yüzlü çocukları sadece idare edilmesi gereken cahiller topluluğu olarak yer aldı. Bazen koyun, bazen makarnacı, bazen de kömürcü olarak horlandı. Görev dağılımında, gerekirse şehit olması gereken Türk Milletinin yoksul çocukları listenin en başındaydı. Ezilmek, sağılmak, ölmek vatan evlatlarına, hayatın keyfini çıkarmak için sömürerek yaşamak onlara yakışırdı.
Nişantaşı’nda, plazalarda torpille askerliklerini tecil ederken veya sahte raporlarla muaf olurken şehitler ölmez vatan bölünmez lafının iğrenç olduğunu konuşuyor ve şehitlerimiz için timsah gözyaşları döküyorlardı.
Aynı İsmet İnönü gibi. O da imzaladığına pişman olmuş 1963’de şöyle bir itiraf açıklaması yapmıştı.
“Daha bağımsız ve kişilik sahibi dış politika izlenmesi isteniyor. Herkes aynı şeyden söz ediyor. Nasıl yapacağım ben bunu? Karar vereceğim ve işi teknisyenlere havale edeceğim. Onlar ayrıntılı çalışmalar yapacaklar ve öneriler hazırlayacaklar.
Yapabilirler mi bunu?
Hepsini çevresinde uzman denen yabancılar dolu. İğfal etmeye çalışıyorlar. Başaramazlarsa işi sürüncemede bırakmaya çalışıyorlar. O da olmazsa karşı tedbir alıyorlar. Bir görev veriyorum sonucu bana gelmeden, Washington’un haberi oluyor. Sonucu memurlardan önce sefirden öğreniyorum.
Böyledir bu işler, peygamber edasıyla size dünyaları vaat ederler. İmzayı attınız mı ertesi günü gelmişlerdir. Personeli gelmiştir, teçhizatı gelmiştir, üsleri gelmiştir. Ondan sonra sökebilirsen sök. Gitmezler. Ancak bu sorunun üzerine vakit geçirmeden gitmek gerek. Yoksa ne bağımsız dış politika ne bağımsız iç politika güdemezsiniz. Havanda su döversiniz. Fakat sanmayın ki bu kolay bir iştir. Denediğinizde başınıza neler geleceği bilinmez…”
Fulbright programı günümüzde halen devam ediyor. Gerçek amacı, muhalefette, iktidarda, okullarda, üretimde Amerikancı yöneticiler yetiştirmek olan bu anlaşma, derhal iptal edilmelidir.
Türk Milletinin cebinden çıkan paralarla Amerika’da okuyanlar dönüp yediği tabağa s…r hale bu program sayesinde geliyorlar.
İstiklal Harbi sonrası Türkiye’de itini, bitini bırakanların çocuklarını da bu Amerikan ağzı ile konuşan nüfusa katarsak bir hayli fazla olduklarını hesap edebiliriz. Anadolu çocukları okumaya zor para bulurken bunlar nesilden nesile okumuş, makamlara sahip olmuşlardı. Yetkiyi elinde tutan bu güç Amerika karşıtı olan hükümetlerin karşısında tehdit olarak çıkarılmışlardır.
Bugün de bağımsızlık adımları atan Türkiye Cumhuriyeti’nin karşısında gelişen teknolojiyi iyi kullanmaları sebebiyle Amerika’nın propaganda silahı olarak aktifler. Türkiye’de yerleşik olan bu etki ajanlarının (CIA) en rahat çalıştığı ülke konumunda olması işte bu Türk kimlikli yerli işbirlikçiler sayesindedir.
Türkiye’de ofisi bulunan Fulbright Programı Komisyonu’nda 4 Türk Vatandaşı ve 4 Amerikalı bulunmakta. Muhtemeldir ki o 4 Türk vatandaşı da Fulbright programı almış olandır. Başında da Amerikan Büyükelçisi vardır.
Buna birde anlaşmayla, Milli Eğitim Bakanlığı’nda “Milli Eğitimi Geliştirme” adlı bir komisyon eklenmişti. 1994 yılında 60 personeli olan bu komisyonda çalışanların üçte ikisi Amerikalıydı.
Şu anki durumu bilemiyorum. Ziya Selçuk “şehir efsanesi oldu” demişti. Umuyorum ki Milli Eğitim bu süreçte temizlenmiştir, lakin Fulbright programı halen yürürlükte. Behemehal, yani derhal Türkiye’nin bu programı iptal etmesi gerekiyor. Amerika bize düşman mı olacak? Zaten düşman değil mi? En azından yeni nesiller kurtulur.
Bakın rahmetli Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu ne demiş:
“Dünya’daki en kötü şey sömürge ruhlu olmaktır. Gönüller ve zihinler sömürgeleştiyse bir ülke için, bir millet için en büyük facia budur. Sömürge altındaki ülkelerin madenlerini, kaynaklarını alırlar ama birgün sepetlenince kurtulma şansları vardır. Ama gönülleri ve zihinleri sömürge ruhlu yapılmışsa, ilelebet köle olarak yaşarlar.”
_____________________________
(*) Konuk Yazar
_____________________________
(*) Konuk Yazar