Irk-Kavim-Millet Tartışmalarına Son Nokta / Hayati BİCE
Irk-Kavim-Millet Tartışmalarına Son Nokta
Hayati BİCE
– Genetik Bilimi ve Kur’an-ı Kerim Işığında İbrahim (a.s.) Milleti –
“Yine göklerin ve yerin yaratılışı ile
dillerinizin ve renklerinizin farklı oluşu da O’nun âyetlerindendir.
Şüphesiz ki bunda bilenler için nice ibretler vardır.”
[Kur’an-ı Kerim, Rûm Sûresi, 30/22.ayet]
Son yıllarda gündemde önemli bir yer tutan “kimlik”tartışmalarında yer yer ümmet/millet/ulus/ırk kavramlarını eksen alan tartışmalar yaşanmaktadır. Bu tartışmalar sırasında, 1930’larda tartışılmış kafatası ölçümü gibi komik bir yöntem ile genetik diye bir ilmin bulgularını verdiği etnogenetik miras ile dalga geçilirken bazen de Kur’anî bir kavram olarak Hz. İbrahim (a.s.)’e [1] nisbet edilen “millet-i İbrahim” (=İbrahim milleti) tanımına değinilmektedir.
2005 yılı biterken gündeme gelen “İnsan gen haritası tamamlandı” haberi[2] konunun bilim açısından noktalanmasını gerektirirken hâlâ kan grubu, brakisefal/dolikosefal kafa yapısı gibi kaba/saba söylemlerin ülkemizde yıllardır okutulan biyoloji derslerindeki temel genetik bilgilere göre bir anlamı yoktur. Türk milliyetçilerini“kafatascılık” ile suçlama modası da –çok şükür- artık geçmiş gibi görünmektedir.
Bir tıp adamı olarak dileyen ile “etnogenetik temelde ırkçılık”konusunda dilediği tartışmaya girebilecek teknik bilgiye sahip birisi olmakla beraber, bu yazımda Pozitif Milliyetçilik adına konunun inanç temelinde Türk milliyetçilerini “kavmiyetçilik” ile suçlayıp Türk çocuklarının Türklük mensubiyetini zayıflatmak isteyen İslamî söylemlere dayanak haline getirilen bir kavramı, “Kur’an’daki Millet” kullanımını gündeme getirmek istiyorum.
Irkların Farklılaşması Allah’ın Ayetidir
Yazımın başında yer alan Rum suresinin 22. ayetinde sözü edilen insanların “renklerinin farklı farklı oluşu” tamamen genetik kodların belirlediği bir gerçekliktir. Aynı ayetteki insanların konuştuğu dillerin farklı farklı oluşu da “nörolingual (beyin-dil ağı) işleyiş” nedeniyle tamamen genetik bir belirleme değilse bile -en azından yarı yarıya- genetik etkenlerin etkin olduğu bir süreçtir. Sadece bu ayet dahi, bugün genetik ilminin konusu olan insan toplulukları arasındaki etnogenetik farklılıkları, ilahî iradenin belirlediği bir gerçeklik olarak algılamayı gerektirir. Ancak yine Kur’anî ifade ile Allah’ın “insan toplulukları arasındaki üstünlük ayıracı”nı “takvâ” olarak belirlemesi[3] gen kodlarının belirlediği fizikî faktörlerin ötesinde bir moral ayrışmaya işaret eder.
Irk anlamında insan topluluklarının genetik ayrışmasının ilahî iradedeki kökenine bu şekilde işaret ettikten sonra tek tek insanların gen haritasının belirlediği genotip/fenotip [4] farklılaşması üzerinde etkili olan çevre faktörlerinin bir kavim/ulus/millet için de geçerli olabileceği konusundaki tezlere de –konuyu bir genetik seminerine dönüştürmemek için- işaret etmekle yetiniyorum.
“İbrahim (a.s.)’in Milleti”
“Millet” üzerindeki tartışma gündelik siyasi çekişmelere konu olan her alanda olduğu gibi sabun köpüğü gibi kaybolmağa yüz tutmuşken bu konuda fikir sahibi olmak isteyen “muhakkik okur” için “İbrahim milleti” kavramının Kur’an-ı Hakîm’de geçtiği ayetleri ve bu ayetlerde terime verilen anlamı ve daha sonra da ‘yaşayan’ Türkçe’de bu kelimenin nasıl bir anlam kaymasına uğrayarak kullanım alanına sokulduğunu ele alacağım.
Öncelikle millet-i İbrahim teriminin geçtiği Kur’an-ı Hakîm ayetlerini [5] toplu olarak vereyim:
Bakara Sûresi, Ayet: 130. İbrahim’in milletinden, kendine kıyandan başka kim yüz çevirir? Gerçek şu ki, Biz onu dünyada seçkin birisi yaptık, ahirette de hiç şüphe yok ki o iyiler arasındadır.
Bakara Sûresi, Ayet:135. Bir de: “yahudi veya hıristiyan olunuz ki, hidayet bulasınız” dediler. De ki: “Hayır, biz bir tek Allah’a inanan İbrahim’in dinindeyiz ki, o hiç bir zaman Allah’a ortak koşanlardan olmadı.”
Ali İmran Sûresi, Ayet: 95. De ki: “Allah doğru söylemiştir. O halde Hakka tapan bir hanif olarak İbrahim’in dinine uyun; o hiçbir zaman Allah’a ortak koşanlardan olmadı.
Nisa Sûresi, Ayet: 125. Din bakımından o kimseden daha iyi kimdir ki, özü iyi olarak yüzünü İslam ve Allah’a tutmuş ve muvahhid olarak İbrahim’in dinine uymuştur. Allah ki, İbrahim’i dost edinmişti.
En’am Sûresi, Ayet: 161. De ki: “Beni Rabbim, şüphesiz dosdoğru bir yola, gerçek ve daima ayakta olan bir dine, başka dinlerden sıyrılıp yalnız hakka yönelen İbrahim’in tertemiz dinine iletti. O, hiçbir zaman Allah’a ortak koşanlardan olmadı.
Yusuf Sûresi, Ayet: 38. Ve atalarım İbrahim, İshak ve Ya’kub’un dinine uydum. Bizim Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamız olamaz. Bu, Allah’ın bize ve insanlara bir lütfudur, fakat insanların çoğu şükretmezler.
Nahl Sûresi, Ayet:123. Sonra da sana: “Hakperest (hanif) olarak İbrahim’in dinine tabi ol! O, hiçbir zaman Allah’a ortak koşanlardan olmadı.” diye vahyettik.
Hacc Sûresi, Ayet: 78. Allah uğrunda gerektiği gibi cihad edin! Sizi O seçti, üzerinize dinde hiçbir zorluk da yükletmedi. Haydi babanız İbrahim’in milletine! Bundan önce ve bunda(Kur’an’da) size müslüman adını o Allah verdi ki peygamber size şahid olsun, siz de bütün insanlara şahidler olasınız. Şu halde namazı kılın, zekatı verin ve Allah’a sıkı tutunun ki, sahibiniz O’dur. Artık O ne güzel bir sahip, ne güzel bir yardımcıdır.
Bu ayetlerden açıkça anlaşılmaktadır ki Kur’an-ı Hakîm’de “millet-i İbrahim” tamlamasındaki “millet”kelimesi “din, inanç” anlamında inzal olunmuştur. Zaten Kur’an-ı Hakîm’de Hz. İbrahim’e atfedilmeden tek başına kullanılan “millet” kelimelerinde de aynı anlam mündemiçtir. (Kur’an-ı Hakîm’de daha az sayıda olan ancak yine din-inanç anlamındaki bu münferit “millet” kelimesi kullanımlarına işaret ederek geçiyorum.)
“İbrahim Milleti” kavramının yer aldığı ayetlerden özellikle Yusuf suresinde 37-38. ayetlerdeki “millet” kelimesi kullanımı manidârdır. Yusuf suresindeki 37-38. ayetler şöyledir:
Yusuf Sûresi, Ayet: 37. Yusuf şöyle dedi: “Size yiyeceğiniz bir yemek gelecek ya, işte, o gelmeden önce kesinlikle ben size bunun tabirini bildirmiş olurum. Bu, bana Rabbimin öğrettiklerindendir. Çünkü ben, Allah’a inanmayan ve hepsi ahireti inkar eden bir toplululuğun dinini bıraktım.”
Yusuf Sûresi, Ayet: 38. Ve atalarım İbrahim, İshak ve Ya’kub’un dinine uydum. Bizim Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamız olamaz. Bu, Allah’ın bize ve insanlara bir lütfudur, fakat insanların çoğu şükretmezler.
Yusuf suresinin 37. ayetinde “millet” kelimesinin anlamı “münkir topluluk inancı” olarak verilirken 38. ayette “muvahhid ataların (İbrahim-İshak-Yakub) inancı” olarak kullanılmaktadır.
Buradan açıkça anlaşılmaktadır ki, Kur’an-ı Kerim’de “millet” sözcüğü kullanımı, tek başına “İslamî” içeriği olan bir karşılığa sahip değildir. Ancak muvahhid bir topluluğun inancına izafe edildiğinde İslamî bir içeriğe işaret ettiği söylenebilirken; müşrikler için kullanıldığında ise olumsuz bir karşılığı vardır.
‘Baytar’ Mehmed Âkif’in “Irk” Söylemi Anlamlıdır
Bu ayetler dikkate alındığında “millet” kelimesinin “soy-kültür birliği taşıyan insan topluluğu” anlamında kullanılması Kur’an-ı Hakîm’deki terminolojiye göre yanlıştır. Bu kelime insan toplulukları ile ilgili olarak olsa olsa “aynı inanca sahib insanlar topluluğu” anlamında kullanılabilir.
İslami bilgi ve hassasiyetini herkesin teslim ettiği ve Arabça’nın incelikleri konusunda yetkinliği bilinen Mehmed Âkif’in bir şiirindeki:
“Hani milliyetin İslâm idi… Kavmiyyet ne?
Sarılıp sımsıkı dursaydın a milliyetine…”
(Mehmed Âkif Ersoy, Safahat, Hakk’ın Sesleri, 1915)
mısraları da “millî” şairimizin kelimeyi Kur’an-ı Hakîm’de dercolunan terminolojiye uygun olarak kullandığı güzel birer örnektir.
Ancak veterinerlik alanında yüksek öğrenim yapmış ve tabiî ki, temel genetik bilgileri öğrenmiş olan Mehmed Âkif’in Arab kavmini yakından tanıdığı Mısır’daki gönüllü sürgünün ardından -mahzun bir ruh haleti içerisinde döndüğü memleketinde- yazdığı şu dörtlükteki “”lâfı bol, karnı geniş soylar”, “sözü-özü sağlamadam” deyimlerini ve en önemlisi “ırkına çek” dileğini nasıl izah edebiliriz:
İhtiyar amcanı dinler misin, oğlum, Nevruz
Ne büyük söyle, ne çok söyle; yiğit işde gerek.
Lâfı bol, karnı geniş soyları taklîd etme;
Sözü sağlam, özü sağlam adam ol, ırkına çek. [6]
Mehmed Âkif sözkonusu olduğunda babasının Arnavut kökenli oluşundan hareket ile Türklük bağlamından çıkartmağa çaba sarf edenlerin, -tüm tarihî kaynakların müttefik oldukları şekilde- “millî şair”imizin annesinin “Buhara kökenli Türk bir ailenin kızı” olarak Tokat’ta dünya geldiğinden hiç söz etmemeleri genetik bilimi açısından son derecede anlamlıdır. Bu durum, Mehmed Âkif hakkında bu vahim çarpıtmayı yapanların niyetlerini açık etmesi yönüyle -çok ama çok- dikkat çekicidir. Mehmed Âkif’in etnik kökenini gündeme getirenlerin arasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da vardır. [7]
Müslümanlık hassasiyeti konusunda hiç kimsenin eline su dökemeyeceği Mehmed Akif’in “ırk” kelimesini daha sonraki birçok şiirinde -ve en önemlisi İstiklal Marşı’nda- kullanırken [8], hiç değilse safkan at cinslerinin tasnifi bağlamında çok iyi bilen, profesyonel bir veteriner (eski tabiri ile baytar) olduğunu ve eğitimi sırasından temel genetik bilgileri edindiğine tekrar dikkatinizi çekerim:
“Dalgalan sen de, şafaklar gibi ey nazlı hilâl,
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl…
Hakkıdır Hakk’a tapan bayrağımın hürriyet,
Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl…”
Sonraki yazımda siyaset meydanlarında en az çeyrek asırdır tepe tepe kullanıldığı için çok aşina olduğumuz/olduğunuz “Aziz Milletimiz” söylemini tartışacağım.
————————————————————–
İletişim: atahayati@gmail.com
[1] Kur’an-ı Kerim’de İbrahim (a.s.) olarak adı verilen Allah elçisi, Tevrat’ta İbranice Abraham adı ile anılır. Nuh (a.s.)’un Sam, Ham ve Yafes adlı üç oğlundan vardı, Sam’ın soyundandır, yani Sami ırkındandır. Babası Tarah (Azer olarak da bilinir, İbranicesi Terah)’tır. Yine peygamber olan oğulları İsmail (a.s.) ve İshak (a.s.)’dır. Tevrat’ta göre Sara’nın oğlu İshak’ın ikiz oğullarından Yakub sonra da İsrail adını alır ve oniki oğlu İsrailoğullarının oniki kavmini oluşturur. Bunlardan onu ortadan kaybolur; günümüzdeki Yahudileri kendilerinin kalan iki kavmin torunları olarak kabul eder. Bugün yeryüzündeki bütün Arabların, Hz. İbrahim’in Hacer’den (İbranicesi Hagar) oğlu Sara’nın kıskançlığı yüzünden annesi Hacer ile Mekke’ye yerleşen İsmail’in soyundan geldiği kabul edilir. Türklerin soyunun ise Nuh (a.s.)’ın oğullarından Yafes’e dayandığı genel bir kabuldür.
Kur’an-ı Kerim’de ismini vererek Hz. İbrahim (a.s.)’den bahseden onlarca ayet vardır: Bkz. Kur’an-ı Kerim: Bakara(2)/ 124-136, 140; 258, 260, Al-i İmran(3)/33-34, 65-67; Nisa(4)/ 125; En’am (6)/74-84; Tevbe(9)/70,114; Hud (11)/69-76; İbrahim(14)/35-41; Hicr(15)/51-60; Nahl(16)/120-123; Meryem (19)/41-50; Enbiya(21)/51- 73; Hacc(22)/78; Şuara(26)/69-87; Ankebut(29)/16-18,24-27; Saffat (37)/83-113; Sad (38)/45-47; Zuhruf(43)/26-28; Zariyat(51)/24- 37; Hadid(57)/26; Mümtehine(60)/ 4-6.
[2] İnsanın gen haritası tamamlandı: İnsan genetik kodlarını oluşturan 3 milyar harfin dizilimlerini bir haritada birleştiren İnsan Genome Projesi, herhangi iki insanın, birbirine genetik olarak yüzde 99.9 benzediğini ortaya koymuştu. Birçok ulustan bilim adamlarının biraraya gelmesiyle yapılan çalışma sonucunda, şimdi de bu yüzde 0.1’lik farkı açıklamak için daha detaylı bir harita çıkarıldı. 29.10.2005, Tamamı için bkz: http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/347132.asp
[3] Kur’an-ı Kerim, Hucurât Sûresi, 49/13.ayet: Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli ve en üstününüz, en takvalınız (O’ndan en çok korkanınız)dır. Şüphesiz Allah bilendir, herşeyden haberdar olandır.
[4] Genotip/Fenotip: Herhangi bir canlının kalıtsal tipini oluşturan kromozomlarındaki genlerinin tamamınagenotip adı verilir. Genotip ile çevre faktörlerinin karşılıklı etkileşiminin sonucunda ortaya çıkan görünür yapıya ise fenotip denir. İnsan topluluklarının ırk/soy anlamında ortak bir genotipinden söz edilemese bile, kısmen izole bölgelerde benzer insan genotiplerinin yığılması ile ırk/soy için ortak bir fenotip görünümünün baskın hale gelebileceği kabul edilir. İsveç, Norveç gibi Kuzey Avrupa ülkeleri insanlarının deri renklerinin belirgin olarak açık renkte oluşu bunun tipik bir örneğidir.
[5] Yazıda verilen ayet mealleri Elmalılı M. Hamdi Yazır’a aittir. Bkz. Elmalılı M. Hamdi Yazır Meali, Huzur Yay. Neşri,1996-İstanbul.
[6] Mehmed Âkif Ersoy, tarafından bir resmin arkasına hatıra olsun diye yazılan “Oğlum Nevrûz’a” başlıklı bu şiir Safahat’ın sonunda yer verilen kıt’alar arasındadır: http://www.mehmetakifarastirmalari.com/index.php?option=com_content&view=article&id=108&Itemid=130#
[7] Bu konuda bir haber için bkz: R.T.Erdoğan: “Akif Arnavut’tu, ama marşımızı yazdı” 28.12.2010. Başbakan R. Tayyip Erdoğan, AKP Gençlik Kolları Başkanlığı tarafından düzenlenen “Vefatının 74. Yılında Mehmet Akif Ersoy’u Anma Programı”na katıldı. Burada Mehmed Âkif’in üç şiirini okuyan Erdoğan şunları söyledi: “Türküz, Kürdüz, Lazız, Çerkeziz, Abazayız, Gürcüyüz ne farkeder? Kimseye sen niye Türk’sün, sen niye Kürt’sün, sen niye Gürcü’sün, Arnavut’sun diyemeyiz.Mehmed Akif, Türk değil Arnavut. Ama Mehmed Akif’in İstiklal Marşı’yla bu millet ayağa kalktı, bu millet kurtuluş destanını yazdı.
Kimse bizim aramıza nifak tohumları ekmesin. Çünkü biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı üst kimliğinde biriz, beraberiz. Altta kimlikler var, zaten zenginlik o. Bizim medeniyetimizde kesrette vahdet var. Farklılık, çokluk ve onların birleştiği tek nokta. Asıl zenginlik budur zaten….”http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/printnews.aspx?DocID=16630703
[8] Mehmed Âkif Ersoy’un şiirlerinde “ırk” kelimesinin diğer kullanımları için bkz: Safahat’ın internet versiyonu:
http://www.mehmetakifarastirmalari.com/index.php?option=com_content&view=category&layout=blog&id=4&Itemid=4