# Etiket
##GENEL

Hilmi ÖZDEN: BİNGÖL’DEKİ VATAN

Canımdan Aziz Ağabeyim “Cevat SARAÇ” beyin “REİS BEY” (Bingöl’ün Şehit Belediye Başkanı Hikmet TEKİN’in Hikayesi ve Bir Devrin Analizi) isimli eseri günümüz Türkiye’sini anlamak için bir baş ucu eseridir. TURAN dergisinin 4. sayısında (2005) “Bir Evden Üç Şehit ve Bir devrin Tahlili” isimli makalesinde Türk Milliyetçiliğinin Yakın Tarih acı olaylarından bahsetmişti. Kitaplaştırdığı eseri ise eli kalem tutan her ülkücünün yapması gereken örnek bir davranıştır. Şehitlerini unutanları ve unutturanları gelecek nesiller de unuturlar. Şu anda eli kanlı bölücü çeteyi muhatap kabul edenler, onlarla el sıkışanlar bir gün ellerine bulaşan kanlarından, Aziz Türk Milletinin, Şehit analarının, evlatlarının, eşlerinin yüzlerine bakamayacaklardır.

12 Ağustos 1979 Ramazan Ayı; Bingöl MHP Belediye başkanı Hikmet TEKİN ve ailesinin Apocular tarafından katledildiği acı günümüzdür. Bu çete, yıllarca Aziz Türk Milletinin evlatlarını çoluk çocuk, yaşlı, kadın demeden katlettiler. Bugün hemen unutacağımızı zannediyorlar. Yüreğimize gömdük binlerce Mehmetçiği, binlerce bebeği, gelini, kızı, kızanı, VATAN’a gömdük günü gelince üzerlerinde gelincikler, laleler kızıl kan renkleri ile açsınlar diye. Laledeki “ELİF” tecelli eylesin diye. Merdoları, Hamidoları, Memoları, Memişleri, Mehmetleri unutmadık huzuru mahşere kadar da unutturmayacağız.

“Cumartesi günü; “akşama Genç’e gidelim, iftarı ablamlar da yaparız, gece de orada kalır, yarın döneriz!..” diye düşünmüştü Hikmet… Esma ablasını, eniştesi Ömer Ağa’yı ve yeğenlerini özlemişti!.. Hikmet, annesi ve kardeşi Ahmet’le birlikte, iftara yakın bir zamanda Bingöl’ün Genç ilçesine vararak, sevdikleriyle kucaklaşmıştı!.. Ablası Esma Hanım’ın, sevgili kardeşleri Hikmet, Ahmet ve sevgili annelerinin sanki geleceklerini biliyormuş gibi, mükellef bir şekilde hazırladığı sofrada iftarı beraber yapmışlardı… İftar ve namaz sonrası, haftanın yorgunluğunu üzerinden atmak istercesine oturduğu sedirde çayını yudumlayan Hikmet, düşünceli haliyle aniden; “Haydi kalkalım!.. Mahmut’ta Ankara’dan gelmiş, Bingöl’de tek kalmasın, Bingöl’e gidelim,…” diyerek hareketlenir!.. Ablası ve eniştesinin; “Gitmeyin, sabah gidersiniz!..” ısrarlarına; “Yok yok!.. Gidelim!.. Ortalık karışık!.. Ha sabah gitmişiz, ha şimdi ne fark eder!.. Mahmut’ta tek kalmasın!.. diye cevap vererek, kendisiyle birlikte Bingöl’e döneceklerle beraber, yola çıkmak için hareketlenirler!..

Aslında o akşam Genç’te kalmayı düşünmüşlerdi!.. Sevdikleriyle sohbetler edip hasret gidereceklerdi. Ama onlar iftardan önce Genç’e vardıklarında, Ankara’dan Bingöl’e yeni gelmiş olan Hikmet’in bir küçüğü olan Mahmut Tekin telefon açarak; “Ben Bingöl’deyim!.. Haberiniz olsun!..” demişti!.. Mahmut Tekin, o gün, Ankara’dan Bingöl’e gelirken haber vermek istememiş, sürpriz yaparım diye düşünmüştü!.. Ama Bingöl’e eve vardığında, onların evde olmadığını görerek akşam vakti, “Genç’tedirler herhalde!..” diyerek telefon açmış ve ağabeyi Hikmet’le görüşmüştü!..

Hikmet; “Mahmut’cuğum istersen sen de Genç’e gel!.. Yarın beraber Bingöl’e döneriz!..” dediğinde de, O; “Yok, yok!.. Siz rahatınıza bakın, yeni yoldan geldim, yorgunum, akşam biraz dinlenirim, siz de gece orada kalın, yarın görüşürüz!..” demişti… Aralarındaki görüşme böyle tamamlanmıştı!.. Yani Hikmetler Genç’te, Mahmut ise Bingöl’de kalacaktılar!.. O gece vakti, kimseler yola çıkmayacaktı!.. Mahmut ta konuyu böyle bağladıklarını sanıyordu!.. Halbuki kaderleri öyle bağlanmamıştı!.. Ama onlar bilemezdiler!..

Hikmet, rahat değildi bunun için; “Mahmut Bingöl’de tek kalmasın, zaten 20 km. bir yol, ha sabah Bingöl’e dönmüşüz, ha şimdi!.. Haydi kalkalım!..” diyerek, Esma Abla’nın ve yeğenlerinin kavuşma sevincini yarım bırakmış ve işte ayaklanmışlardı bile!.. Genç’ten Bingöl’e döneceklerdi. Çünkü canı, kardeşi, ülküdaşı Mahmut, Ankara’dan Bingöl’e gelmişti. Bu tehlikeli ve gergin ortamda evde tek kalmamalıydı!.. Mahmut’ta olanlardan habersiz, onları o gece Genç’te kalacaklar, yola çıkmayacaklar diye bilerek Bingöl’de kalıyordu!.. Çünkü öyle konuştular, gece vakti kimse yola çıkmayacaktı!..

Halbuki o sırada Genç’te enişteleri Ömer Ağa, eşi Esma Hanım ve evde kalacak olan çocuklarıyla beraber, Bingöl’e gidecekleri yolculamaktaydılar!.. Hikmet, Ahmet, Hümriye Anne, yeğenler Mithat, Selma ve kuzen Niyazi, bu 6 kişi, Genç’te kalanlar olan Ömer Ağa, Esma Abla ve diğer yeğenlerle vedalaşarak, Bingöl’e hareket etmek üzere, ufacık arabaya sıkışarak oturmuşlardı!.. Eniştesi, arabanın ön tarafına oturan, çok sevdiği ve saydığı kayınbiraderi Hikmet Tekin’in kapısını kapatırken, açık olan camdan, Hikmet Tekin eniştesine; “Ömer Ağa! Bu aralar Bingöl’e gelmiyorsun, korkuyor musun?..” diye takılınca, Ömer Ağa’nın; “Hikmet! Korkmadığımı biliyorsun. Ölürsek şehit oluruz, kalırsak gazi!..” cevabına, Hikmet Tekin de, sevgiyle gülümseyerek; “Ömer Ağa! Ona ne şüphe!..” diyerek kendisine takıldığını belli edercesine karşılık verir… Bu muhabbetten sonra yola koyulurlar… Ve Genç’ten ayrıldıklarından 15-20 dakika sonra olanlar olacaktır!..

12 Ağustos 1979… Ramazan Ayı… Yatsı Namazı sonrası yola çıktılar… Ortalık kararmaya başlamıştı… Almanya’daki Bingöllülerin ve Ülkücülerin makam arabası olarak Hikmet’e hediye ettikleri Ford marka otomobili kardeşi Ahmet kullanıyordu… Hikmet, sağ ön tarafa oturmuştu. Arkada annesi Hümriye Teyze, yeğenleri Mithat ve kız kardeşi Selma ile kuzeni Niyazi olmak üzere, araba sanki gecenin değil, saniye saniye zamanın zifiri karanlığına doğru yol almaktaydı!.. Genç-Bingöl arası 20 km, ne bitmez yolmuş!.. Ve de o yol onlar için bitmedi!..

Aradan yeterli zaman geçtiği halde kendisine Hikmet‘ten;”Enişte Bingöl’e sağ salim vardık!..” haberi daha gelmediği için, Ömer Ağa tedirgin ve huzursuzdur!.. Sabredemez Bingöl’e eve telefon açar, karşısına çıkan Mahmut’a “Hikmet’ler geldi mi?..” diye sorar!.. Mahmut’ta yola çıktıklarını duyunca şaşırarak; “Hani Genç’te kalacaklardı? Yok gelmediler!.. ” deyince, her ikisinde de karşılıklı endişeler daha da artar!..

Okulunu yeni bitiren küçük kardeş Ahmet Tekin evlilik hazırlığı yapmaktaydı. Ağabeyi Hikmet Tekin’in etrafında dolaşan kara bulutların O da farkındaydı!.. Bingöl’de olduğu zamanlarda, elinden geldiğince, O’nu yalnız bırakmak istemiyor ve hep “Reis“le beraber dolaşıyordu… Güvendiği, sevdiği ülkücü ağabeylerine, arkadaşlarına, ne yazık ki daha sonra haklı çıkacağı endişesi olarak; bölücü komünistlerin, ağabeyi Hikmet Tekin’i öldürmek isteyecekleri fikri sabiti içinde olduğunu, tedbirli olunması ve bir şeylerin yapılmasının gerektiğini hep anlatıyordu…

Ve o akşam Genç-Bingöl yolunda, tehlikeyi ilk sezen, arabayı kullanan küçük kardeş işte bu can Ahmet’ti;”Arkamızda bir araba var!.. Bir türlü bizi geçmiyor. Yavaş gidince O da yavaşlıyor!..” diyerek takip edildiklerinden şüphelendiğini ve rahatsızlığını endişeyle ağabeyi Hikmet’e söyledi!.. Evet durum anlaşılmıştı; takip edilmekteydiler!.. Tek çare hızlanıp biran önce Bingöl’e varmaktan başka düşünceleri yoktu!.. Ahmet gaza basarak arabanın hızını attırdı!.. Belki de yanılıyorlardı… Arabaları, Bingöl’e 12 km kala mecburen hız keserek rampaya doğru çıkarken, arkadaki araba sanki yol istermişçesine, uzun farları “yakıp söndürür”, ama öne geçmez! Meğerse, o far sinyali yol istemek için değilmiş!.. Yolun ileri ön tarafına, pusu kurarak yol kesmiş olan terörist arkadaşlarına, o sinyallerle “işaret” veriyormuş; “Hikmet Tekin ‘in arabası öndeki araba!..” diye… Sinyalleri fark eden Hikmet, durumu anlamıştır fakat artık iş işten geçmiş ve tuzağa düşürülmüşlerdir!.. Önde pusuya yatan ve arkalarında ellerinde otomatik silahlarıyla teröristler!.. Kahpe bir pusuyla karşı karşıyadırlar!..

Gecenin karanlığında ve yalnızlığında yapılabilecek ne vardır ki;Allah’a sığınmaktan başka!.. İnanan, iman eden her insan gibi, onlarda onu yapmışlardır. Hikmet;‘Dikkatli olalım. Önümüzde bir tuzak kurulmuş olabilir!..” der demez, bir ateş sesi!.. Hem de nasıl bir ateş sesi… Ağız alevi yakınlığından kalaşinkoflarıyla, otomatik silahlarla çapraz ateş!..

Ölümün hak, ecelin ancak Allah’ın bilgisi ve tasarrufu altında olduğuna iman eden, şuurlu bir Müslüman olarak, o pusu anında, o iki ateş altında olduğu anda bile Hikmet Tekin, arabadaki canlarına; Kendinizi şaşırmayın. Korkmayın… Ölüm Allah ‘ın emri. La ilahe illallah Muhammeden Resulallah, Şehadet’inizi getirin!  demişti ki; Ahmet direksiyonun üzerine yığıldı!.. Kurşunu kafasından almış, şehit olmuştu…

Araba, yoldan çıkarak, önce şarampole, sonra tarlaya saplanmıştı… Bu sırada nur yüzlü anamın (Cevat Saraç’ın), nur yüzlü arkadaşı Hümriye Teyze vurulmuştu… Küçük Selma, anneannesinin eteğinin altına saklanmıştı!.. Daha doğrusu, anneannesi kurşunlara karşı kendisini siper etmiş, Selma’cığının üzerine abanarak, O’nu bir nevi altına alarak saklamış, canı pahasına sevgili torununu korumuştu!.. Hikmet Tekin, arkadaki yeğenlerine son bir çığlık olarak, adeta emrederek; “Biz gittik!.. Bari siz kurtulun, kaçabiliyorsanız kaçın!..” diye bağırır!.. Ortalık karanlık olduğundan, Mithat ve Niyazi, can havliyle arabadan atlayarak, arkalarından sıkılan kurşun sesleri altında, o civarlardaki bir tarlaya yüzükoyun atarlar kendilerini ve sürünerek, karanlığa karışıp, gözden kaybolurlar… Belki de teröristler o karanlıkta onların kendilerini arabadan dışarıya attıklarını farketmemişlerdi!.. Hümriye Teyzem de şehit edilmişti… Evet, O’nun her zaman evlatları için yaptığı; “Allah sizin acınızı bana göstermesin!..” duası kabul edilmişti!.. Ya evlatlarından önce, ya da o anda aldığı ölümcül kurşunlarla ruhunu teslim ederek şehit edilmişti!..

Bölücü komünistlerin ölüm kusan namlularından, susmak bilmeyen, yağmur gibi yağan mermiler… Çapraz ateş… Kahpeliğin böylesinden adeta utanan toprak, sıcak şehit kanlarıyla ıslanırken, karanlığın döşeğinde sağır kulakların duymadığı acı çığlıklar cevapsız kaldı!.. Ve bir gül dalından koptu!.. Gecenin karanlığında bir yıldız kaydı!.. Ve de O yiğitler yiğidi, O güzel insan, O büyük dâva adamı Hikmet Tekin de şehadet şerbetini içti!.. Bingöl halkı, “Reislerini, Türkiye’deki bütün ülkücüler de can arkadaşlarını, başkanlarını, komünist bölücü teröre kurban vermişlerdi…

Ve sonra daha da yakınlaşan silah ve ayak sesleri!.. Ve ölüm sessizliği!.. Zavallı Küçük Selma’nın dili tutulmuştu… Konuşamıyordu!.. Küçücük saf temiz dünyasında anlamlandırmadığı kötü hem de çok kötü bir şeyler olmuştu!.. Ellerinde büyük büyük silahlar olan adamlar!.. Allah korkusu olmayan ölüm makinesi teröristler, Küçük Selma’nın daha biraz önce kucak kucağa oturduğu, çok hem de ne çok sevdiklerini katletmişlerdi!.. Teröristler, son kontrolü de yapıp, “bunların işi tamam!.” Diyerek, olay yerinden hızla kaçarak ayrıldılar!.. Arabada başka kimse var mı diye, aramalarına rağmen, o karanlıkta Mithat ve Niyazi’yi görememişler ve Küçük Selma‘yı da ölü sanmışlardı!..

Bu olaydan sonra hayatta kalabilen Küçük Selma, daha o dönemde, o küçücük yaşında amansız bir hastalık olan MS (Multipl Skleroz) hastalığına yakalanmıştır. O günlerden bu günlere kadar yatalak ve kötürüm olarak bakıma ve tedaviye muhtaç bir durumda olan Selma’nın bütün ihtiyaçları çilelerle yoğrulmuş olan annesi tarafından karşılanmaktadır!.. O anne, O abla ki Esma ablamızdır!.. Esma Ablamız, bu olayla aslanlar gibi olan iki kardeşini, Hikmet’ini ve Ahmet’ini kaybetmenin acısını, her gün için için gözyaşlarını içine akıtarak, yüreği dağlanarak yaşamıştır!.. O anne, O abla ki, kardeşlerinin acısıyla birlikte anneleri Hürmiye Teyzemizin acısının ağırlığını da taşımıştır!..

Olay anına dönecek olursak, Genç-Bingöl yolunda bu lanet olası olay olurken, Bingöl’de “teravih namazı” yeni bitmiş, camilerden çıkan cemaat ve kalabalıklar arasında fısıldaşmalar başlamıştı!.. Kara haber çabuk duyulurdu!.. Ve derken, teyzesinin oğlundan; Reis’in arabası Genç yolunda kaza yapmış!.Haberini telefonla alarak çarşıya gelen Mahmut Tekin, insanların büyük bir telaş ve koşuşturmayla, arabalarla Genç’e doğru gittiklerini görür… Olay yerine gittiklerinde acı gerçekle karşılaşırlar… Şehitlerimizin üçü de öldürücü darbeleri kafalarından almışlardır…

Evet! Çok sonra Jandarma ve Bingöl’den duyanlar olay yerine gelmişti. Bingöl’de, “Reis Bey’i Vurdular!..” diye kara haber hemen yayılmıştı… Koşuşturmalar, olay yerine akın akın giden arabalar… Olay yerine gelenler, gördüklerine şaşırıp kalan, ağlayan, dövünen, bu kalleşliğe, bu hainliğe lanet getirenler!.. Katliam sonrası acı gerçek; Reis, Reis’in annesi ve Reis’in kardeşi, kahpece vurularak, öldürülmüşlerdi… Bir ev’den üç şehit!.. Üç şehit… Evet, Tekin Ailesi’nden üç güzel insan, şehadet şerbetini içmişti… (Cevat Saraç:)Çocukluk arkadaşım, ülküdaşım, kardeşim yiğit başkanım vurulmuştu… Bingöl ve çevresindeki, bölgedeki komünistlerin, bölücülerin en büyük korkusu Hikmet Tekin artık yoktu!..

Ahmet’de… O yakışıklı, efendi, terbiyeli, nezaketli Ahmet’de yoktu artık!.. Çocuklarının üzerine titreyen o anaların anası, Rahmetli Hümriye Teyzem kurşun yağmurunun altındaki arabanın içinde bulunan kız torununun üzerine kendini siper etmiş ve kurşunların hedefinde kendisi şehit olurken, torununun sağ kalmasına vesile olmuştu!..

Böylelikle çapraz taranan ve kurşunlardan delik deşik olan arabanın arka bölmesinde, kan gölünün içinde kalan 10 yaşındaki küçük kız Selma ve ağabeyi yağız delikanlı, yiğit ülkücü Mithat (Hikmet Tekin’in ablası Esma‘nın ve Rahmetli Ömer Ağa‘nın çocukları) ile kuzenleri, teyze oğlu Niyazi İnan hayatta kalabilmişlerdi!.. Anneannesi kendini Selma’ya siper etmişti. Arabada bulunan altı kişiden üçü sağ kurtulmuş (Mithat, Selma ve Niyazi) üçü ise, katledilerek şehadet şerbetini içmişti (Hikmet, Ahmet ve anneleri)… Onlar Şehittiler, Türkiye’nin dört bir tarafındaki ve Bingöl’deki diğer ülkücü şehitler gibi… Çanakkale’de, Sarıkamış’ta, Yemen’deki şehitlerimiz gibi…

Katliamdan Hikmet Tekin’in yeğeni Mithat ve kuzeni Niyazi kurtulmuşlardı… Ömür boyu bu olayı hatırlayarak ve her an bu acıyı yaşayarak, onlar için kurtulduklarına bile sevinemeyecekleri bir hayat devam ediyor!.. Hümriye anneannesinin kendisini kaleşinkofların kurşunlarına siper ederek korumaya çalıştığı küçük Selma da kurtulmuştu!.. Eğer buna kurtulmak diyebilirsek!.. Çünkü o küçük Selma, o zaman bu menfur hadiseyi yaşarken 10 yaşındaydı, bugün 40’lı yaşlarda… Bu 30 yılı aşkın zaman nasıl geçti?.. O’nun için geçmedi ki; O her an bu kâbusu yaşadı!.. Bu olayın maddi, manevi, biyolojik (bünyevi rahatsızlıklarıyla) ve de psikolojik sıkıntılarıyla ömrünü, bir bitkisel hayat halinde, devam ettirdi!.. Biz O’nun kurtulduğunu sanıyoruz. Kendisine sorulsa, o gün sevgili Hikmet, Ahmet Dayılarıyla ve Anneanne’siyle beraber şehit olmayı ne kadar çok isteyeceğini anlamış oluruz!..

Türkiye’nin kan gölüne çevrilmek istendiği, her gün aleni bir şekilde vatan ve millet sevdalısı olan ülkücülerin şehit edildiği bu dönemde, şehitler kervanına, “Tekin Ailesi“nden de üç şehit eklenmişti!.. Hümriye Teyze’nin şehadetinin sebebi; Hikmet Tekin’in annesi olmaktı!.. Ahmet Tekin’in, ülkücü ağabey Hikmet Tekin’e ülkücü kardeş olmak gibi bir suçu(!) vardı… Ve Hikmet Tekin’in şehit edilme sebebi ise, bir ülkücü ve bir “ülkücü reis” olarak, Bingöl halkı başta olmak üzere, bütün bölge halkını inandığı ve mücadelesini verdiği, Türkiye Sevdası Dâvâsına, yani Ülkücülük Dâvâsına inandırması, onların desteğini alarak, oylarıyla Bingöl Belediye Başkanı olmasıydı…

Sağlam karakteri güvenilirliği, saygılı, efendi, mütevazı ve inançlı haliyle halkın desteğini alarak, Bingöl’de Belediye başkanı olan Ülkücü Hikmet Tekin’in yükselmesinin, başarılarının ve sonra da yapacağı hizmetlerin önünü, demokrasi zemininde kesemeyeceklerini, O’nu yolundan çeviremeyeceklerini anlayan bölücü-komünist teröristler, ancak O’nu şehit ederek, kötü emellerine bu şekilde kahpece nail oldular!.. Bu olayla Bingöl Halkı ve ülkücüler, üç can daha kaybetmişlerdi… Yılların acısını dindiremediği ve dindiremeyeceği bu olay ve o gün, Ülkücü Hareket’in en acılı olaylarından ve günlerinden biridir. Hikmet Tekin’e, kardeşi Ahmet Tekin’e, Annemiz Hümriye Tekin’e ve bütün şehitlerimize Allah’tan rahmetler diliyorum. Bu katliamı, kendilerini “Ulusal Kurtuluş Ordusu” (UKO), diğer bir tanımla da “Apocular” olarak tanımlayan Marksist-bölücüler gerçekleştirmişti!.. Daha PKK’nın ortada olmadığı ama terörist başı Abdullah Öcalan’ın (Apo) terörü tırmandırmaya başladığı, belli Kürt ailelerine hatta diğer eski bölücü örgütlere bile saldırılar düzenleyerek bölgede sesini duyurmaya ve hâkimiyet kurmaya çalıştığı bir dönemdi.”[1] Yıllar yılı bu çete kan dökmeye devam etti. Günümüzde (2014) İmralı’nın “canisi öcalan” “sayın” yapılmak istenmektedir. Fakat gafiller ve hainler her zaman olduğu gibi Cenab-ı Allah’ı unutuyorlar. Türk Milletinin ve İslâm Ümmetinin de unutacağını zannediyorlar. Cenab-ı Allah “El-Aziz”, “El-Cebbar”, El-Mütekebbir”, “El-Kahhâr” ,” El-Muzill”, “El-Hakem”, “El-Adl”, “El-Habir”,  “ El-Hasib”, “El-Celil” “El-Hakim”, “Eş-Şehid” ve nice Esması ile mutlaka bir gün gönül gözü körlere bile tecelli edecektir. O sabredenlerin en sabırlısıdır (Es-Sabur). “Onlar tuzak kurdular. Allah’da tuzak kurdu. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır” (Âli İmran/54.Ayet)

Bingöl’deki Vatan’ı genç nesillerin tanıması için bu güzel eseri okumalarını tavsiye ediyorum. Cevat Saraç ağabeyimiz, eserde gençlik yıllarındaki hatıralardan, Bingöllü Şehit Ülkücülerden, günümüzdeki “Bölücü PKK açılımı” ihanetine kadar birçok konuya değinmektedir. Tarihi bilgilerle ve devrin politikalarına önemli açıklamalar getirir. Bizi Kemalettin Kamu’nun o çok sevilen “Bingöl Çobanları” şiiri ile de baş başa bırakarak Bingöl’ün dağlarında yaylarında dolaştırır. Aziz Vatanımızın güzel bir şehrini, yiğit ve mert insanlarını tanıtır. Eser, Zaza Türkçesi hakkında da bilgiler verir.

Sözün sonunu sözün ve özün üstadı ile noktalayalım. Yunus Emre’miz ise adeta asırlar ötesinden “bu dünyada bir nesneye/yanar içim göynür özüm/ yiğit iken ölenlere/yanar içim göynür özüm” diye ağıt gönderdi. Hikmet Tekin merhumun dostları Zaza Türkçesi ile Yunus misali seslendiler “Na dünyada ju şeye/ Bervanu zerremu vesenu özeme/ Genci mirene/ Bervanu zerremu vesenu özeme”[2]

hilmi özden

2014

 

 

 

 

 


[1] Cevat Saraç, Reis Bey, Bingöl’ün Şehit Belediye Başkanı Hikmet TEKİN’in Hikayesi ve Bir Devrin Analizi, Bilge Oğuz Yayınları, İstanbul, 2012. s. 30-41.

[2] Yılmaz Çiçek Bey’e teşekkürlerimle.