Alâaddin KORKMAZ: Nasıl Okumalı?
Nitelikli Okumaya Dair:
Nasıl Okumalı?
Alâaddin KORKMAZ
Okuma, insanda düşünme gücünü artıran, fikir ve hayâl dünyasını genişleten, konuşma ve yazma kabiliyetini geliştiren ve rûhunu yücelten bir faaliyettir. «Câhil» kelimesinin zıddı olarak, halkın «okumuş» kelimesini kullanması da buradan gelir. Şüphesiz, okuma mefhumundan kasdedilen «okuma-yazma bilmek» demek değildir. Şahsiyetimizin ana unsurları olan fikir, bilgi ve davranışların mühim bir kısmını okuma yoluyla öğrendiklerimiz teşkil eder. Farkında olalım veyâ olmayalım, okuduklarımızdan bize mutlaka bir şeyler katılmıştır.
Vasıflı bir münevver olmanın ve meslekî başarı göstermenin sırrı, iyi bir okuyucu olmaya bağlıdır. Okumayı, ilmî bir disiplin, sistem ve zevk haline getirebilmiş olanlar muvaffak olmuşlardır. Okuma alışkanlığı kazanamamış olanlar, okuma – yazma bilen câhillerden başka bir şey değildir. Lâkin, okuduğunu zanneden çoğu kişi de okumayı bir sisteme, tekniğe ve maksada bağlayamadığı için, aslında vakit öldürmektedir. Bu itibarla, gerçekten bir «sanat» olan okuma faaliyetini iyi bilmek gerekmektedir.
İyi Bir Okuyucu Nasıl Olmalıdır?
Evvelâ, okunacak eserlerin iyi seçilmesi gerekmektedir. Zirâ, oldukça kısa olan insan hayâtında, okumaya ayrılacak zaman da sınırlıdır. Zâten hiç durmadan okusak bile, sadece bir sâhanın eserlerini bile bitiremeyiz. İlmî çalışmaların temel prensibi olan, «mevzûu daraltmak, inceleme ve araştırmayı derinleştirmek», okuma için de geçerlidir. Mühim olan çok kitap okumak değil, aynı konu ile ilgili muhtelif kitaplar okuyarak, sıhhatli ve kalıcı bilgiler elde etmektir.
Okuma Türleri
Okuyucunun davranışına göre üç türlü okuma vardır: 1. Meslekî okuma, 2. Umûmî kültürü geliştirmek için okuma. 3. Zevk için okuma.
1. Meslekî okuma, insanın bilgi ve görüşlerini artırır ve nefsine itimâdını sağlar. Meslek, ister cemiyete açık ve onunla münâsebette, isterse dört duvar arasında olsun, mutlaka insanın seviyesini belli eder. Geçmişe ait bilgi ve tecrübelerin, yeni buluş ve görüşlerin derinlemesine incelenmesi büyük ölçüde okuma yolu ile olur.
Böylece, insan zihnî bir olgunluk da kazanmış olur. Meslekî okuma, hayatınız (mesleğiniz) boyu devam etmesi gereken okumadır. Ciddî, araştırıcı ve programlı bir meslekî okuma, meslekte ilerlemenizi temin ettiği gibi, meslekî itibârınızı da sağlar.
2. Umûmî kültür, cemiyet içerisindeki itibârımızı temin eden ve lüzûm hâsıl olduğu zaman kullanılan mâlûmatlar manzûmesidir. Ayrıca, hangi meslekten olursa olsun, bir milletin aydınlarının ortak vasıfları, şahsiyetine ve dünyâya bakış tarzına da istikamet veren bu umûmî kültür ile ortaya çıkar.
Bu itibarla, umûmî kültürü geliştirmek maksadıyla okumak, bir mânâda inceleyerek okumak demektir. Çünkü, özet, derme-çatma malûmat, bizi her şeyi öğrenme oburluğuna götürür; dolayısıyla çok şey biliyor gözükmemize rağmen, hiçbir şeyi derinlemesine bilemeyiz.
Umûmî kültürü geliştirmek için, evvelâ millî kültürün temel eserlerini okuyarak, bir dünyaya bakış tarzı kazanıp şahsiyet hâline gelmek lâzımdır. Büyük ve değerli eserleri, saha ve nev’ilerine göre seçip, sistemli olarak okuma, bizde üstün bir idrâk, köklü bilgi, ve faydalı davranışlar yaratır.
3. Zevk için okuma, aslında umûmî kültürün şumûlündedir. İnsan rûhunun terbiyesi, büyük ölçüde, fikir ve san’at eserleri ile yapılır. San’at eserlerini rûhun ihtiyâçlarını tatmin için okuruz. Dolayısıyla, şahsiyetimizin teşekkülünde bu gibi eserlerin önemi büyüktür. İnsanı okumaya alıştıran ve diğerlerine göre daha kolay ve rahat okunan, san’at eserleri; sâdık bir okuyucu olmamıza yardımcı olurlar. Ama, diğerlerinde olduğu gibi bu sahada da lüzûmlu ile lüzumsuzu, değerli ile değersizi ayırd edebilmek çok mühimdir. “Zevk”i kaba heyecanlardan ibaret sayarsak, polisiye romanlardan ileri geçemeyiz.
Nasıl Okumalı?
İyi bir okuyucu, gelişi-güzel okumaz. Kötü bir okuyucu, ne kadar çok okursa okusun, faydalı bir netice elde edemez. Ellerine geçen her şeyi okuma merakında olan, sür’atli ve hırslı okuyan, bu okuma hastalarının eksiği nedir? Eksik olan, sistem’dir. Eserleri hiçbir kıymet ölçüsüne göre’ sıraya koymayan, metni tenkidçi bir tavırla değerlendirmeyen, hattâ açıklama gücünden bile yoksun olan bir okuyucu, kötü okuyucudur.
Okumak, evvelâ, «seçmesini bilmek»tir. (“Okuma Üzerine Düşünceler” isimli metne bakınız.) Bir «sanat» olarak kabul edilen okuma faaliyeti ile ilgili olarak kesin bir «teknik» vermek de oldukça güçtür. Çünkü, okunan eserin türüne göre, okuma usûlleri (metod) de değişmektedir. Bu itibarla, okuyucu belli prensipleri ihmâl etmemek kaydıyla, kendisine göre bir usûl geliştirebilir.
Bir misâl olması bakımından (umûmiyetle fikrî eserler için tatbik edilebilecek) bir okuma tekniği vermeye çalışalım:
1. Eserin konu, plân ve anafikrine vâkıf olma: Bir eseri okumaya başlamadan evvel, kitabın önsöz yahut giriş bölümünü dikkatlice okuyup içindekiler bölümünü incelemek gerekmektedir. Bu, hem bize yazarın konuyu nasıl ele aldığını, neler üzerinde durduğunu, hangi ana düşünceyi vermek gayesinde olduğunu gösterir, hem de işlenen konu ile ilgili olarak bizde önceden teşekkül etmiş malûmatın hatırlanmasına vesile olur.
2. Eserin dil ve üslûbuna intibak edebilme: Okunan metnin iyi değerlendirilebilmesi için yazarın diline ve üslûbuna nüfuz edebilmek oldukça önemlidir. İyi bir düşünce, kötü bir üslûpla anlaşılmaz hâle gelebilir. Kelimeleri seçişten cümle kuruluşuna, meseleyi ele alıp sonuçlandırmadan ifade tarzına kadar bütün husûsiyetler okuyucu tarafından tesbit edilmeli ve okuma hızı,ile terkip gücü buna ayarlanmalıdır. Böylece metnin zevkine varmak da kolaylaşır.
3. Tenkid: Okuyucuda, mutlaka «münekkidlik tavrı» bulunmalıdır. Yâni, okuduklarını muhakeme edebilme, «yazarla amansız bir mücadeleyi göze alabilme» gücü… Zâten, hiç kimse, başkasının düşüncelerini olduğu gibi kapamaz; çünkü, her düşünce kendisini meydana getiren beynin mahsûlüdür, onun tecrübeleriyle bir renk almıştır. Okuyucu, kendinde var olan mukavemet etme (karşı koyma) gücünü sistemleştirebilirse münekkid (tenkidçi) tavrı kazanabilir. (“Okuyucu Olma Sanatı” başlıklı metni okuyunuz.)
4. Anlama: Okumada gâye, kavrayabilmektir. Bütün gayreti, anlayabilmek için sarfetmek gerekmektedir. Okuyucu, kelime, hazînesi ve umûmî kültür bakımından, kendisini, okuduğu eseri anlayabilecek bir seviyeye getirmelidir. Çoğu zaman, bâzı kelime ve cümleleri, yahut bölümleri anlayamadığımız için, geriye dönerek tekrar okuma ihtiyâcı duyarız. Bâzan da okuduklarımız bizi metinden ayıran zihnî faaliyetlere sürükler ve ancak sayfayı çevirirken «göz hammallığı» yaptığımızın farkına varırız. Bu itibarla, okuyucu zihnini metne iyice teksif etmeli ve kavrama vüs’âtini (genişlik) geliştirmelidir. (Kavrama vüs’âti = Bir duraklamada okunan miktar).
Anlamayı kolaylaştırmak için, yazarlar da bâzı usûller kullanırlar. Meselâ, değişik bir punto ile dizilmiş olan bir kelime veya cümle yazarın o noktaya dikkat çektiğini gösterir. Okuyucu ister istemez işaret edilen kelime veya cümleyi daha iyi idrâk eder. Tabiîdir ki anlamayı temin edebilmek için, okuyucunun göstereceği gayret her zaman çok önemlidir.
Anlamanın tam olabilmesi için, okuyucu kitabın dünyâsına girebilmelidir. Bu nasıl olur?
Okumak, kitabın yazarıyla konuşmak demektir. Okuyucu, yazarın düşüncelerinin veciz hâle geldiği cümle ve bölümlerin altını çizerek, kitabın yan ve alt boşluklarına notlar (ilâve, tenkid, itiraz., vb) yazarak, yazarın söylediklerini rakkamlar ve işaretlerle tasnif ederek yazarla konuşmasını sürdürür. Muhakemenize hareketlilik getiren bu iş, okuduklarınızın, hâfızanıza daha iyi yerleşmesini temin eder. Okuduğumuz kitap kendimize aitse, onu işaret ve notlarla doldurmaktan çekinmemeliyiz; bu, bizim, okurken ne kadar faal olduğumuzu gösterir. Zihni uyanık tutan ve iyi bir düşünme meydana getiren işaretleme çalışmaları, bizi kitabın dünyâsına sokar.
5. Mâlûmâtın kalıcı olmasını temin etmek:
Okuduğumuz eserlerden, gerek fikir, gerek his olarak, birtakım terkipler, «bizim» olarak şahsiyetimize karışır. Hafızamızın kuvvetine göre, bâzı bilgileri muhafaza etmemiz mümkündür. Fakat, bunları çok uzun bir müddet saklamamız zordur. İnsanın (temel eserler hariç) bir eseri, her ihtiyaç duyuşta, yeniden bütünüyle okuyabilecek vakti de yoktur. O halde, okuduklarımızdan öğrendiklerimizi, nasıl kalıcı bir şekilde muhafaza edebiliriz?
Bunun en iyi yolu fişleme ve özetleme usûlüdür.
(…)
Özetleme, kısa ve kendimize âit cümlelerle yapılmalı ve cümleler umûmiyetle geniş zaman (- <ı,i>r: gelir, okur., gibi) yâhut şimdiki zaman (-<ı,i>-yor: geliyor, okuyor… gibi) ile kurulmalıdır. (Sözlü özetlemelerde -miş’li geçmiş zaman da kullanılabilir.) Eserden alman notlar ve yapılan işâretlemeler, özet çıkarmaya yardımcı olur. İyi bir özetleme de kavrama gücünü artırır ve okuduklarımızın aklımızda kalmasını sağlar. Özet çıkarırken, edebî ifadeler kullanma gibi bir endişe olmamalı; fakat, bir kompozisyon yazıyormuş gibi, giriş, gelişme ve sonuç bölümleri iyi tertip edilmelidir.
______________________________
(*) Bu metin Alâaddin Korkmaz’ın Türkçe Kompozisyon kitabından alınmıştır. Bu vesile ile 1.1.2021 günü dünyamızdan ayrılan ağabeyimize Ulu Tanrı’dan rahmet dileriz.
ÜLKÜ-YAZ
***
Alâeddin Korkmaz
(d. 1949, İbrahimşeyh, Espiye ; ö. 1 Ocak 2021)
Emekli Almatı Kültür Müşaviri, Kültür Bakanlığı Yayımlar Dairesi Başkanı
1970’te Bursa Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümü’nü bitirdi. 1987’de Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde lisansını tamamladı. Devlet Memurları Yabancı Diller Eğitim Merkezi İngilizce Bölümü’nü bitirdi 1988. Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsünde yüksek lisans yaptı 1987 – 1988).
1986 yılında Ankara merkezli Üniversiteliler Kültür Derneği bünyesinde yer aldı. Bu yapı, 1980 ihtilali ile kapatılan Türk Ocağı’nın daha sonra 1986’da yeniden kuruluşunu gerçekleştirirken, Alaaddin Korkmaz da Orhan Düzgüneş’in Türk Ocağı kurucu kadrosunda yer aldı.
Çeşitli kademelerde 1970-1989 öğretmenlik yaptıktan sonra, Kültür Bakanlığı’nda Yayımlar Dairesi Başkanlığı 1989-1991, Müsteşar Muavinliği1996-1997 ve yurt dışında Almatı Kültür Müşavirliği 1997-2000 yaptı. Yurt dışı dönüşünde emekli oldu. Uluslararası Miras Üniversitesi (Çimkent/ Kazakistan) tarafından kendisine “Kültüre ve Türkiye – Kazakistan kültürel ilişkilerine katkılarından dolayı” fahri doktora ve profesörlük unvanı verildi.
Şiirle başladığı yazı hayatına fikir, kültür-sanat ve ihtisas yazıları ile devam etti. MEB’nın Türkçe Sözlük’ünün hazırlanmasında çalıştı. Yeni Türk Ansiklopedisi’nde 200’e yakın ihtisas maddesi yazdı, redaktörlük yaptı. Türk Yurdu dergisinin Umumi Neşriyat Müdürlügü’nü yürüttü ve başyazılarını yazdı 1992-1995. Diğer yazıları; Hisar, Bursada Zaman (Oyhan Hasan Bıldırki ile birlikte kurdukları), Ocak, Ülkü-Bir, Doğuş, Jas Türkistan gibi dergilerde yayımlandı. Biyografisi Kazakistan Sanat Ansiklopedisi’nde yer aldı.
Uzun yıllar Ankara’da yaşadı. Evli olup çocuğu yoktu.
2020 yılının son aylarında yakalandığı koronavirüs nedeniyle Ankara’da bir süre yoğun bakımda yattı.
1 Ocak 2021 Cuma günü COVID-19 nedeniyle Ankara’da hayatını kaybetti.
Eserleri
Ziya Gökalp – Aksiyonu, Meşrutiyet ve Cumhuriyet Üzerindeki Tesirleri (1. Basım: İstanbul 1988, MEB / 2. Basım: İstanbul 1991; 10 bin Tiraj)
İlkokullar İçin Örnekli Türkçe Sözlük (Müjgân Korkmaz’la birlikte) (Ankara 1994, TDV; 20 bin tiraj)
Ortaokullar İçin Örnekli Türkçe Sözlük (Müjgân Korkmaz’la birlikte) (Ankara 1994, TDV; 20 bin tiraj)
Tamamlayıcı Uygulama Metinleriyle Türkçe Kompozisyon (1. Basım: İstanbul 1986, Ötüken / 2. Basım: Ankara 1987, Ecdad / 3. Basım: Ankara 1988, Ecdad / 4.Basım: İstanbul 1993, Serhat; 20 bin tiraj)