Ülkücüler neler yapabilir? / Ahmet B. ERCİLASUN
Ülkücüler neler yapabilir?
Prof. Dr. Ahmet B. ERCİLASUN
Geçen hafta “ülkücüler nerede?” diye sordum; bazı kimseler “ülkücüler kavgaya girmeli, kırmalı dökmeli” dediğimi sandı. Oysa “romancınız, tiyatrocunuz, sinemacınız, düşünce adamınız, gazeteniz, televizyonunuz yoksa olacağı budur” diyerek hangi alanların boş bırakıldığını vurgulamıştım. Bu yazıda neler yapılması gerektiği konusunda daha somut tekliflerde bulunacağım.
Öncelikle yukarıda saydığım boşlukların giderilmesi için hemen çalışılmaya başlanması gerekir. Bu, uzun vadeli bir işse de hayati olduğu için ihmal edilemez. Büyük bir hareket, ülkenin sadece bugünlerini değil yarınlarını da düşünmek; uzun vadeli plan ve çalışmalar yapmak zorundadır. Bugün yapılacak işlere gelince…
Ortada ülkücü-milliyetçi hareket ve düşünceyi temsil eden, temsil etme iddiasında bulunan bir parti var. 12 Haziran 2011 seçimlerinde yüzde 13 oy almış. Sayı hesabıyla 5,5 milyon oydan fazla. Bu parti ülkemizin içinde bulunduğu vahim durumu Meclis konuşmalarında ve basın toplantılarında gayet açık bir şekilde ifade ediyor: Türkiye bölünmenin eşiğindedir ve iktidar partisinin uygulamaları buna yol açmaktadır. Bu ifadeler sizce bir alarm ifadesi değil midir? Türkiye bölünüyor, Türkiye parçalanıyor!.. Böyle bir durum varsa -ki bana göre de var- ülkenin ayağa kalkması gerekmez mi? Bu iddiada bulunan partinin ve onun mensupları olan ülkücülerin ülkeyi ayağa kaldırması gerekmez mi? Sadece basın toplantıları ve Meclis konuşmaları yeterli mi? Tekrar ifade ediyorum; “Türkiye bölünüyor, parçalanıyor” diyorsunuz ve sadece konuşuyorsunuz. 5,5 milyondan fazla oy almış bir hareket her hafta Tandoğan’da, Taksim’de, Gündoğan’da ve bütün şehirlerimizin meydanlarında yüz binleri toplayamaz mı? Yüz binlerce kişinin katıldığı mitinglerde bu vahim tehlikeyi ülkenin semalarına yazdıramaz mı? Ne duruyorsunuz, neredesiniz derken haksız mıyım?
Ortada bir figür var. Yine Meclis konuşmalarında ve basın toplantılarında bu figürün konuşma ve uygulamalarının ülkeyi bölünmeye götürdüğünü söyleyip duruyorsunuz. Bu figürün çelişkilerini, bu figürün argolarını gösteren görüntüleri bir DVD’de toplayıp yüz binlerce çoğaltıp insanların gözüne sokamaz mısınız? Figürün argolu görüntüleri ve arkasından “edep yahu” diyen görüntüsü çok çarpıcı olmaz mı?
Ülkücüler on binleri her hafta bir şehrimizin bir meydanında toplasa ve küçük oyunlar sahnelese… Figürü taklit eden bir oyuncu konuşuyor. “Affedersiniz sayın Apo hazretleri! Bakın ben sizinle güzel güzel konuşuyorum. E, bu sizin Meclisteki uzantılarınıza ne oluyor? Dağa gidip sizin adamlarla kucaklaşıyorlar. Vallahi atacağım onları Meclisten dışarı! Yani ben sizinle konuşuyorum işte sayın Apocuğum. Bakın Türkü, Kürdü devamlı bir arada ve eşit konumda sayıp duruyorum; sizi de memleketin ortağı yapıyorum. Eh bugün size bir gemi tahsis ettim, yarın da bir ev tahsis ederim yani. Sonra da oturur anlaşırız. Silaha ne lüzum var? İstediklerinizi birer birer vermiyor muyuz? Eh, öbür istediklerinizi de yavaş yavaş yaparız, değil mi?”
Başka bir sahne. Bir mahkeme salonu. Yargıçlar sıralanmış. Malum figür başyargıcın arkasında suflörlük yapıyor; baş yargıç da konuşuyor. “Affedersiniz sayın Şemo! Sizi buraya hükümlü tanık olarak değil özgür bir tanık olarak getirmek isterdik. Ama ne yaparsınız ki bu memleketin silahlı darbecileri var. Eh, silahlı darbecilerin başı da biliyorsunuz bu memlekette yıllarca komutanlıklar, başkomutanlıklar filan yaptı. Yani elimiz kolumuz bağlıydı. Ama bakın işte o başkomutanı şimdi sizin karşınıza getirdik. Sayın Şemo lütfen anlatın bildiklerinizi de bu komutanlara hadlerini bildirelim. Bizim baş figürümüzün önünde nasıl duracaklarını da iyice öğrensinler. Hem sizden tekrar özür dileriz. E biz dedeleriniz Şeyh Sait’ten, Şeyh Rıza’dan özür dilemişiz; sizden mi dilemiyceğz?”
Meydanlarda kurulmuş yüksekçe platformlarda bunlar ve elbette sizin yüksek zekâlarınızla yaratacağınız daha başka oyunlar şehirlerimizin meydanlarında sahnelense ve bunları on binler seyretse sizce medyada yer bulmaz mı? Ve “ya Allah, bismillah, Allahü ekber” diye bağırmaktan daha tesirli olmaz mı?
30 Aralık 2012