Peyami SAFA: İYİ YAZI, KÖTÜ YAZI
İYİ YAZI, KÖTÜ YAZI
Peyâmi SAFA
İyi yazının birinci cümlesi, mevzua girmek için tereddütsüz atılmış ilk adımdır. Arkasından gelen cümleler, vezinli adımlarla, sekmeden, aksamadan, sendelemeden onu takip ederler.
Kötü yazının birinci cümlesi, mevzuun eşiği önünde korku geçirir; ne içeri girebilir, ne de oradan uzaklaşabilir : Alevin etrafındaki pervane sarhoşluğu ile dört döner, kendini oraya buraya çarpar, yorulur ve sersemleşir. Bâzen mevzuun içine girer, fakat çok durmayarak kendini dışarıya atar, başka mevzuların eşiklerine sürünür, bâzen de bu yabancı mevzuların câzibesine yakalanır ve kendini oradan zor kurtarır.
İyi bir yazının ifâde kılıfı, mevzuunu bir eldiven gibi sımsıkı ve kıskıvrak içine alır, ne dışarıya bir fikir kaçırır/ ne içeriye fazla bir kelime sokar.
Kötü bir yazının ifâde kılıfı ya dardır, ya boldur. Darsa içine maksadını sığdıramaz; bolsa mevzuun dört tarar fim lüzumsuz hava tabakaları ile şişirir, bir sürü parazit hayallerle üslûbu gevşetir ve sarkıtır.
îyi yazıda cümleler ve kelimeler geometrik bir disiplin altındadır. O kadar yerli yerinde ve biçimli dizilmişlerdir ki, hiç birini kaldıramaz, daha evvele ve daha sonraya alamazsınız.
Kötü yazıda ibâre bu simetriden mahrumdur, mevzu daima çarpılır ve ifâde yan yatar.
İyi yazı, okuyanları kâğıdın beyazlığından, satırların siyahlığından uzaklaştırarak, şekillerden ayrı bir muhteva âlemine götürür. Okuyana, elinde bir kâğıt tuttuğunu, gözlerinin önünde çizgiler olduğunu, bir yazı okuduğunu unutturur.
Kötü yazı, okuyanın bu mânâ ve mefhum âlemiyle temasını ikide bir kesen fikir ıttıratsızlıkları, kelime uygunsuzlukları ve ifâde ahenksizlikleriyle dikkati hep mevzudan ibâreye, esastan şekle çeker.
İyi yazı, karışık fikirleri sadeleştirir-, kötü yazı, sade fikirleri karıştırır.
- İyi yazının affetmediği başlıca hatâlar şunlardır:
Tereddüt, tekrar, bulanıklık, ahenksizlik, lâübalilik, filerin bünyesine mensup olmayıp da ona dışardan musallat olan hayaller, semboller, teşbihler ve. istiareler, kırıtmalar, yapmacıklar, samimiyetsizlik, ölçüsüzlük, lisanda kelime icatçılığı.
Bu hatâlardan düşünce mi mes’uldür, ifâde mi?
İyi düşünüp kötü ve kötü düşünüp iyi yazanlar var mıdır?
Pişkinliğin, melekenin ve hünerin yazıya birçok nimetler verdiğini inkâr etmem; fakat bu hüner ne derece ileri gitmiş olursa olsun, iyi yazıyı iyi bir düşünceden ayıramaz. Hem de bu hünere sahip olmak şansı, ancak iyi düşünenlerde vardır.
Şöyle diyebilirim: İyi düşünüp de, meleke eksikliği yüzünden kötü yazanlar olabilir; fakat, kötü düşünüp de meleke sayesinde iyi yazanlar olamaz.
İyi yazı = iyi düşünce -+ meleke.
Öyle ise iyi düşünce üstünde anlaşmalıyız.
Şiir düşüncesini bundan ayırıyorum. İyi yazıdan maksadım nesirdir; ne manzume, ne de şiir vizyonları taşıyan ve eskilerin tâbiriyle, mensure. Manzûme ve mensure mevzuumuzun dışında kalınca, iyi yazı muhayyilenin değil, zekânın ve gâyet sıkı bir zihin disiplininin emri altına girer.
İyi düşünceyi tarif etmek, koskoca bir psikoloji kitabının işidir. Burada yapabileceğimiz şey iyi düşüncenin birkaç büyük vasfını tayin etmek.
İyi düşünce, mevzuun ‘esasını kavrar. Onu gruplara ve unsurlara ayırır: Tahlil. Bunlar arasındaki münâsebetleri bulur: Mukayese. Bu münasebetleri hükümlere bağlar: Muhakeme.
İyi düşüncede kabataslak üç safha görünüyor:
- Esası kavramak,
- Tahlil ve tasnif,
- Mukayese ve muhakeme.
İyi yazının yukarda saydığımız vasıfları da iyi düşüncenin bu üç esaslı hareketinden geliyor:
Birinci hareket: Mevzu iyi kavranmışsa ifâde onun hududundan dışarıya bir kelime taşmaz. Tereddüt, fazlalık, tekrar ortadan kalkar.
İkinci hareket: Fikirler iyi tahlil ve tasnif edilmişse ibarenin hendesi disiplini elde edilmiş olur. Cümleler ve kelimeler yerlerinden kımıldatılamayacak kadar riyazi noktalarına oturtulmuş olurlar.
Üçüncü hareket: Mukayese ve muhakeme yerinde ise, bulanıklık, samimiyetsizlik ve fikrin bünyesine mensup olmayıp da ona dışardan musallat olan hayaller, semboller, yazı oyunları ve kelime icatları da ortadan kalkar.
Esâsı kavramış, iyi tahlil ve tasnif, iyi mukayese ve muhakeme edilmiş bir düşünce daima en emin ifâde şeklini bulur. Bu şekil, düşüncenin o üç esaslı hareketinin çizdiği yoldan başka bir şey değildir.
Bu hareketler yanlış veyâ eksik olduğu zaman, muhayyile, muhakemenin kusurlarını telâfiye koşar ve hayaller, icatlar, oyunlar başlar.
O zaman muharrir bizi mevzuu ile ve fikirleriyle değil, ifâde tarziyle kazanmaya çalışır ve düşüncesinin kifayetsizliklerini semboller ve rüyalar içine gizler. Bu hâl, fikir yazılarını fanteziden ayıramayan muharrirlerde çok görülür.
Madem ki iyi yazı, iyi düşünce ile melekenin toplamına eşittir, bundan ameli bir netice çıkarmak isteyen heveskârlara .verilecek ilk direktif şudur: İyi düşünceyi, çok düşünerek; melekeyi de çok yazarak elde etmek.
KAYNAK: Peyâmi Safa, Sanat – Edebiyat – Tenkit, İst. 1976