# Etiket
#Türk Yurtları

Nursultan NAZARBAYEV: Büyük Bozkır’ın Yedi Yönü

Büyük Bozkır’ın Yedi Yönü [1]

Nursultan NAZARBAYEV[2]

Kazakistan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı

Mekân her şeyin, zaman ise tüm vakaların ölçüsüdür. Mekân ile zaman birleştiği çağda ulusun tarihi başlar. Bu sıradan bir özdeyiş olarak değerlendirilecek tespit değildir.

Gerçekten de Almanların, İtalyanların veya Hint halkları­nın yıllıklarına baktığımızda bu milletlerin binlerce yıllık tarihle­rindeki büyük başarıların önemli bir kısmının mekân tuttukları bölgelerle bağlantısı meselesi akla gelmektedir. Elbette kadim Roma demek bugünkü İtalya demek değildir, lakin İtalyalılar ta­rihî kökleriyle övünebilmektedir. Bu övünç, yersiz değildir. Bu­nun gibi eski Gotlar ile bugünkü Almanlar da aynı ulus değildir, fakat onlar da Almanya’nın zengin tarihî geçmişinin bir parçası­dır. Çok uluslu zengin bir kültüre sahip eski Hindistan ile bugün­kü Hint halkını tarihî süreçte kesintisiz gelişmesini sürdüren tek bir medeniyet olarak kabul etmek mümkündür.

Bu, tarihe doğru bakabilmenin sonucudur. Zira bu şekilde köklerimizi bilme, derinlemesine eğilerek millî tarihimizin kar­maşık sorunlarını çözme imkânı doğmaktadır.

Kazakistan tarihi de parça parça ele alındığında değil an­cak çağcıl bilim penceresinden bir bütün olarak bakıldığında an­laşılabilecektir. Bunun için gerekli dayanaklarımız da mevcuttur.

Birinci olarak, yaptıkları katkılar aşağıda ele alınacak ilk devlet örgütlenmelerin tamamı Kazakistan bölgesinde ku­rulmuş ve Kazak etnik kimliğinin başlıca unsurlarını meydana getirmiştir.

İkinci olarak, söz konusu ettiğimiz büyük kültürel başarılar dışarıdan getirilip önümüze hazır biçimde konmamıştır, bilakis bunların büyük kısmı bu uçsuz bucaksız ülkede medyana gelmiş, sonra da Batı’ya, Doğu’ya, Kuzey’e ve Güney’e yayılmıştır.

Üçüncü olarak, son yıllarda ele geçen tarihî buluntular, atalarımızın kendi devirlerindeki en gelişmişi ve en ileri tekno­lojik yeniliklerle doğrudan ilgili olduğunu ispat etmektedir. Bu buluntular, Büyük Bozkır’ın dünya tarihindeki yerine yeni bir bakış açısıyla bakma imkânı vermektedir.

Esasen bazı Kazak boy ve uyruklarının adları “Kazak” adından asırlarca önce mevcuttu. Bu da bizim millî tarihimizin köklerinin bugüne değin ifade edilen çağlardan çok öncelere da­yandığını göstermektedir. Avrupai bakış açısı Sakalar, Hunlar gibi bugünkü Türk halklarının tarihî ataları sayılan etnik toplu­lukların, tarihî teşekkülümüzün ayrılmaz parçaları olduğu gerçe­ğini görmemize engel oldu.

Diğer yandan uzun yıllardan beri bu topraklarda yaşayage- len etnik unsurlar için de ortak bir Kazakistan tarihi kavramın varlığından söz etmek lazımdır. Bu, çeşitli etnik unsurların bir­çok büyük şahsiyeti vasıtasıyla kendi katkılarını yaptıkları bütün halkımızın ortak tarihidir.

Bugün tarihimize doğru ve dikkatli bakmamız gerek. An­cak herhangi bir tarihî vakayı yalnızca seçici ve topludurumluk (konjonktürel) açıdan değerlendirmek doğru değildir. Ak ile kara birbirinden ayrılmaz kavramlardır. Bunlar birleştikleri zaman kişilerin de toplumların da hayatlarına benzersiz renkler katar­lar. Bizim tarihimizde acılı devirler ile üzücü olaylar, kanlı savaş­lar ile çarpışmalar, toplum açısından tehlikeli sınavlar ile siyasi ovuşturma ve sürgünler az değildir. Bunları unutmaya hakkımız yok. Çok yönlü ve geniş tarihimizi doğru anlayarak olduğu gibi kabul etmemiz gerektir.

Biz başka ulusların rollerini küçülterek kendi büyüklüğü­müzü göstermek çabasında değiliz. Tam tersine sağlam bilimlik belge ve bilgilere dayanarak dünya tarihindeki rolümüzü dikkatli ve doğru biçimde tespit etmek zorundayız.

Büyük Bozkır’ın yedi yüzü, yedi yönü üzerinde duralım.

  1. Ulus Tarihinde Mekân ve Zaman

Bizim ülkemiz birçok maddi kültürün unsurunun ortaya çıktığı toprak ve başladığı yerdir dersek mübalağa etmiş olma­yız. Bugünkü toplumun vazgeçilmezleri hâline gelen birçok eşya, vaktiyle bizim ülkemizde icat edilmiştir. Büyük Bozkır’ı mekân tutan eski insanlar nice teknik şeyler icat etmişler, o vakte de­ğin görülmemiş yeni araç ve gereçler yapmışlardır. Günümüzde insanoğlu, dünyanın dört köşesinde hâlâ kullanmaktadır. Eski yıllıklar, bugünkü Kazakların atalarının geniş Avrasya kıtasında siyasi ve iktisadi tarihin gidişatını defalarca kökünden değiştir­diğini ortaya koymaktadır.

1 Ata Binme Kültürü

Ata binme kültürü ve at yetiştiriciliğinin yeryüzüne Büyük Bozkır’dan yayıldığını tarih belirtmektedir.

Ülkemizin kuzeyinde bulunan Bakır Çağı’na ait Botay adlı yerleşim yerinde yapılan kazı çalışmaları atın ilk kez bugünkü Kazakistan topraklarında evcilleştirildiğini göstermektedir.

Atı evcilleştirme sayesinde atalarımız kendi dönemlerinde tarifi imkânsız bir üstünlüğe sahip oldular. Atın evcilleştirilmesi dünya çapında ise tarım ve askerlik alanlarında olağanüstü bir devrimin önünü açtı.

Atın ehlîleştirilmesi ata binme kültürünün de temellerini attı. Tepeden tırnağa silahlanarak çıplak ata binmiş heybetli as­kerlerin kurduğu göçebe imparatorlukları, tarih sahnesine çıktı­ları devrin simgesi hâline geldiler.

Bayrak taşıyan atlı asker tasviri, kahramanlar döneminin en tanınmış simgesi, aynı zamanda atlı askerlerin ortaya çık­masıyla teşekkül eden göçebe dünyasının “kültürel kodları”nın önemli bir unsurudur.

Motorlu taşıtların gücü günümüzde bile hâlâ atın gücüyle ölçülmektedir. Bu gelenek ise yeryüzüne çıplak atlıların hâkim olduğu büyük devre gösterilen hürmetin ifadesidir.

Dünyanın her yerine kadim Kazak topraklarından yayılan bu büyük teknolojik devrimin meyvesini insanoğlunun on doku­zuncu yüzyıla değin yediğini unutmamalıyız.

Bugünkü giyim tarzının temel bileşenlerinin kökleri, Boz­kır Medeniyeti’nin ilk dönemlerine değin uzanmaktadır. Ata binme kültürü, atlı askerin derli toplu giyiniş tarzını doğurdu. At üstünde rahat ve kullanışlı olması için atalarımız ilk kez giyimi alt ve üst olmak üzere ikiye ayırdılar. Böylece malum pantolonun ilk örneği meydana çıktı.

Bu ise atlı kişilerin at üstüne hüner göstermesine ve çarpı­şırken rahat hareket etmesine imkân sağladı. Bozkırda yaşayan halk, deri, keçe, kendir, yün ve kenevir pantolon diktiler. Binler­ce yıl geçmesine rağmen bu giysi türü hiç değişmedi. Kazı çalış­malarında bulunan eski pantolonların bugünkü pantolonlardan hiçbir farkı yoktur.

Yine bugünkü bütün çizme çeşitleri, göçebelerin ata biner­ken giydikleri yumuşak ökçeli uzun deri çizmenin “mirasçıları” olduğu açıktır.

At üstünde gezen göçebeler, atlarına erkin binmek ve on­ları istedikleri gibi denetlemek için yüksek eyer ile üzengiyi icat ettiler. Bu buluş ise binicinin at üstünde çakılı kazık gibi sağlam oturmasına, ayrıca elindeki silahını da kolay ve verimli kullan­masına imkân sağladı.

Atalarımız çapmakta olan atın üstünde iken yay kullanma­yı olabildiğince geliştirdiler. Buna bağlı olarak bu silahın yapısı da değişmiş, gittikçe daha karmaşık, kullanışlı ve güçlü olmaya başlamıştır. Arkasına kuş tüyü takılan demir uçlu ok, çelik zırhı delen bir silah hâline gelmiştir.

Kazakistan bölgesinde yaşamış Türk boylarının icat ettiği diğer bir teknoloji ise kılıçtır. Bu kılıçların düz ve eğik ağızlı tür­leri vardı. Bu silah daha sonra en önemli ve yaygın savaş aracına dönüştü.

Süvariyi ve bindiği atı korumaya yarayan zırhı da ilk yapan bizim atalarımızdır. Avrasya göçebelerinin olağanüstü askerî gücü teknolojisi olarak kabul edilen tepeden tırnağa demir ku­şanmış atlı asker böylece ortaya çıktı. Ateşli silah icat edilip her­kesçe kullanılmaya başlayıncaya değin atlı askerliğin gelişmesi, MÖ birinci binyıl ile MS birinci binyıl arasında göçebelerin uzun dönem boyunca tarihte görülmemiş askerî üstünlüğü temin eden asker türü olan süvari birliğinin oluşmasına hizmet etti.

  1. Büyük Bozkır’da Madencilik

Maden üretimi yöntem ve tekniklerinin bulunması tarihte yeni bir çağ açtı ve insanlığın gelişme sürecini kökünden değiş­tirdi. Maden yatakları bakımından enikonu zengin olan Kazak toprakları, madenciliğin ortaya çıktığı ilk merkezlerden biridir. İlk çağlardan beri Kazakistan’ın orta, kuzey ve doğu bölgelerin­de maden ocakları açılmış, tunç, bakır, çinko, gümüş ve altın ala­şımları elde edilmeye başlamıştır.

Atalarımızın yeni ve dayanıklı madenler üretimini geliştir­mesi, teknolojik açıdan hızlı bir şekilde ilerlemesini de sağladı. Kazı sırasında bulunan maden eritme ocakları, el yapımı süs eş­yaları, eski çağlara ait ev eşyaları, savaş araç ve gereçleri bunu açıkça ortaya koymaktadır. Bütün bunlar eski çağlarda bizim topraklarımızdaki bozkır medeniyetinin teknolojik açıdan ne kadar hızlı geliştiğini göstermektedir.

  1. Hayvan Üslubu

Bizim atalarımız doğa ile iç içe yaşamış ve kendilerini tabi­atın ayrılmaz bir parçası saymışlardır. Bu temel hayat ilkesi, Bü­yük Bozkır toplulukların dünya görüşü ile değerlerini teşekkül ettirdi. Kazakistan’ın kendi yazısı ve mitleri bulunan eski sakin­leri ileri bir kültüre sahipti.

Onların mirasının parlak görünüşü, estetik geçmişi ile ma­nevi zenginliğinin sembölü, “hayvan üslubu” sanatıdır. Hayvan tasvirlerinin gündelik hayatta kullanılması insan-tabiat ilişkisi­nin simgesi sayılmış ve göçebelerin manevi istikametini de be­lirlemiştir.

Atalarımız yırtıcıların, bilhassa kedigiller familyasına mensup hayvanların resimlerini çokça çizmişlerdir. Bağımsız Kazakistan’ın simgelerinden birinin de yerli hayvanlar âleminde seyrek rastlanan vakur görünüşlü kar parsı olması da rastlantı değildir.

Bu bağlamda hayvan üslubu, atalarımızın olağanüstü bir sınai tecrübeye sahip olduğunu göstermektedir. Atalarımız oya­rak tasvir etmeyi, metali işleme tekniğini, özellikle de bakır ile tunçtan döküm yapma ve altın varak hazırlamanın karmaşık yöntemlerini çok iyi biliyorlardı.

Umumen “hayvan üslubu” olgusu dünya sanatının zirvele­rinden biri sayılmaktadır.

  1. Altın Adam

Kökenlerimize ve geçmişimize yeni bir bakış açısıyla bak­mamızı sağlayan ve bilim dünyasında heyecan uyandıran yeni­lik, 1969 yılında Kazakistan’ın Esik kurganında bulunan, sanat tarihçilerince “Kazakistanlı Tutanhamun” diye adlandırılan “Al­tın Adam”dır.

Bu asker, birçok esrarı çözüme kavuşturdu. Bizim ataları­mız, bugün bile insanları hayrete düşürebilen, çok yüksek sevi­yeli sanat eserleri dünyaya getirmişlerdir. Askerin altınla kap­lanmış giyimleri, eski ustaların altın işleme tekniklerini çok iyi bildiklerini göstermektedir. Diğer yandan bu yenilik, Bozkır Me- deniyeti’nin yüksek gücünü ve estetiğini açığa çıkaran mitolojiyi de gözler önüne serdi.

Bozkır halkı öz önderine böyle tazim etmiş, onu güneş se­viyesine çıkararak ululamıştır. Kurgandan çıkan süslü ve işleme­li eşyalar, eski atalarımızın bir entelektüellik geleneğine sahip olduğunu da göstermektedir. Askerin yanında bulunan gümüş kâselerin birinin üstünde oyularak yapılmış işaretler mevcuttur. Bu ise Orta Asya bölgesinde o güne değin bulunan en eski yazı örneğidir.

  1. Türk Dünyasının Beşiği

Kazakların ve diğer Avrasya halklarının tarihinde Altay çok önemli yere sahiptir. Bu yüce dağlar, asırlar boyunca yalnızca Ka­zak ülkesinin tacı değil aynı zamanda Türk dünyasının da beşiği sayılmaktadır. İşte tam bu yörede MS birinci binyılın ortalarında Türk dünyası teşekkül etmiş ve Büyük Bozkır’ın bağrında yeni bir dönem başlamıştır.

Tarih ve coğrafya, Türk devletleri ile büyük göçebe impara­torlukları sürekliliğinin çok özel bir modelini oluşturdu. Bu dev­letler uzun vakit boyunca birbirinin yerini alarak Orta Çağ Ka­zakistan’ında silinmez iktisadi, siyasi ve kültürel izler bıraktılar.

Bu büyük coğrafyayı ellerinde tutup yönetmeyi başaran Türkler, uçsuz bucaksız bozkırda göçer ve yerleşik medeniyetin nevi şahsına münhasır örneğini teşkil etmiş; sanat, bilim ve tica­ret merkezine dönüşen Orta Çağ şehirlerinin gelişmesinin önü­nü açmıştır. Mesela Orta Çağ’daki Otırar şehri, evrenlik mede­niyetin büyük düşünürlerinden biri olan Ebu Nâsır El-Farabi’yi dünyaya getirirken Türk uluslarının manevi önderlerinden biri olan Hoca Ahmet Yesevi de Türkistan şehrinde yaşamış ve öğre­tisini yaymıştır.

  1. Büyük İpek Yolu

Ülkemizin coğrafi bakımdan çok elverişli bir bölgede yani Avrasya kıtasının merkezinde bulunması, eskiden beri türlü devletler ve medeniyetler arasında dehlizler kurulmasına etki etmiştir. Miladın ilk yıllarından itibaren bu yollar, Büyük Avras­ya’nın doğusu ile batısı, kuzeyi ile güneyi arasındaki ticaret ve kültür ilişkilerinin kıtalararası ağına yani Büyük İpek Yolu siste­mine dönüştü.

Bu yol, halklar arasındaki ticari mal dolaşımı ile entelektü­el iş birliğinin oluşup gelişmesinde daimi bir platform rolü üst­lendi.

Kervan yollarını inşa edip emniyetini sağlayan Büyük Boz­kır halkı, İlk Çağ ve Orta Çağ’daki çok önemli ticari ilişkilerin de başlıca aracısı sayıldı. Bozkır’ın yüzü Çin, Hint, Fars, Akdeniz, Yakın Doğu ve İslav medeniyetlerini birbiriyle buluşturdu.

İlk ortaya çıktığı andan itibaren Büyük İpek Yolu harita­sı esasen Türk imparatorluklarının topraklarını içine alıyordu. Orta Asya’ya Türklerin hükümran olduğu dönemde Büyük İpek Yolu, yükselişinin son sınırına ulaşmış, uluslararası iktisadın artmasında ve kültürün gelişmesinde büyük rol oynamıştır.

  1. Elma ve Lalenin Ana Vatanı

Yüce Alataw’ın yamaçlarının elma ve lalenin ana vatanı ol­duğu ilmî açıdan ispatlanmıştır. Çok sıradan olmasına rağmen bütün dünya için büyük öneme sahip bulunan bu bitkiler bura­da tomurcuklanıp yeryüzüne yayılmıştır. Kazakistan bugün de dünyadaki bütün elmaların atası sayılan kırmızı elmanın (ma- lus sieversii) ana vatanı olarak bilinmektedir. Bu cins, en yay­gın meyve türünü dünyaya armağan etmiştir. Hepimizin bildiği elma, bizdeki elmanın genetik bir cinsidir. Bu cins, Kazakistan bölgesindeki İle Alatawı yamaçlarından Büyük İpek Yolu’nun eski güzergâhı vasıtasıyla ilkin Akdeniz’e, oradan da bütün dün­yaya yayılmıştır. Bu tanınmış yemişin derin tarihinin simgesi olarak yurdumuzun güneyindeki en güzel şehirlerden biri Alma- tı diye adlandırıldı.

Kazakistan sınırları içindeki Şuw ve İle dağlarının etekle­rinde bugün hâlâ bitkiler âleminin cevheri sayılan ekin lalesinin (Regel lalesi) ilk türlerine rastlanmaktadır. Bu güzel bitkiler bi­zim vatanımızda Tanrı Dağları’nın eteği ile yarı çöl bozkırın bir­leştiği yerde meydan çıkmıştır. Kazak yurdunun bu basit ve özel çiçekleri güzelliği ile birçok ulusun yüreğini fethetmiş ve yavaş yavaş bütün dünyaya yayılmıştır.

Bugün yeryüzünde üç binden artık lale türü vardır ve bun­ların büyük çoğunluğu bizim bozkır lalelerinin torunlarıdır. Hâ­lihazırda Kazakistan’da otuz beş tür lale yetişmektedir.

* * *

  1. Tarih Bilincini Uyandırmak

Ele alınan meseleler etraflıca düşünmeyi ve derince değer­lendirmeyi gerektirmektedir. Ayrıca bu meseleler, bizim dünya görüşümüzle, halkımızın geçmişi, bugünü ve geleceğinin sağlam temelleriyle doğrudan ilgilidir.

Bu işe birkaç büyük tasarı ile başlamak mümkündür diye düşünüyorum.

  1. Arşiv-2025

Bağımsızlık yıllarında halkımızın geçmişini araştırmak bağlamında çok büyük işler yapıldı. Yurdumuzun tarihindeki yanlışların düzeltilmesini sağlayan “Madeniy Mura” (Kültürel Miras) izlencesi başarılı bir biçimde hayata geçirildi. Lakin atala­rımızın hayatı ve olağanüstü medeniyeti hakkındaki birçok belge henüz bilimlik dönüşüme girmiş değildir. Bu belgeler dünyadaki çeşitli belgeliklerde araştırmacı ve incelemecileri beklemektedir.

Dolayısıyla eski devirlerden günümüze değinki zamanı kapsayan yerli ve yabancı belgeler üstünde derinlemesine araş­tırma ve incelemeler yapmak için “Arşiv-2025” adlı yedi yıllık bir izlence yapılması gerektiğini düşünüyorum.

Bu tasarının hayata geçirilmesi sürecinde tarih, belge ile kültür araştırmacılarından kurulan hususi heyetlerin yerli ve ya­bancı büyük arşivlerle sistemli ve uzun süreli ilişki içinde araştır­ma ve incelme çalışmalarına özel bir önem vermek gerektir.

Ancak ne olursa olsun bu önemli iş, devlet tarafından ter­tip edilen bir “akademik turizm”e dönüşmemelidir. Yalnızca top­lanmakla yetinmeyip bütün araştırmacı ve vatandaşların kolay­ca ulaşabilmesi için arşiv belgelerini hızlı bir şekilde elektronik ortama aktarmak lazımdır.

Öz tarihiyle övünme duygusunun uyandırılması ve va­tanseverlik eğitimi okuldan başlamalıdır. Dolayısıyla okullar ve bölgelerdeki bütün budun betimi müzelerine bağlı tarihlik-ka- zıbilimlik hareketler kurmak çok önemlidir. Ulus tarihini hafızalara yerleştirmek, bütün Kazakistanlılarda kendi geçmiş­lerine ortak bir bütün olarak bakma duygusunu geliştirecektir.

  1. Büyük Bozkır’ın Büyük İsimleri

Kitlelerin bilincinde tarihî süreçlerin esasen kişileştirme özelliği gösterdiği bir gerçektir. Uluslar kendi ülkelerinin elçisi sayılan büyük atalarının isimleriyle övünmektedir.

Sözgelimi geçmiş çağlarda yaşamış Tutanhamun, Konfüçyüs, İskender, Shakespeare, Goethe, Puşkin, Washington gibi dünyaca bilinen şahıslar bugün kendi ülkelerinin paha biçilmez simgelik sermayeleri sayılmakta ve bu ülkelerin uluslararası are­nada başarılı bir biçimde ilerlemesine yardımcı olmaktadır.

Büyük Bozkır Farabi, Yesevi, Kültigin, Baybars, Âz-Tawke, Abılay, Kenesarı ve Abay gibi birçok büyük şahsiyeti dünyaya getirmiştir.

Bundan dolayıdır ki öncelikle meşhur tarihî şahsiyetleri­miz ve onların başarılarının hürmetine açık havada heykel ve anıtlarla donatılmış “Büyük Bozkır’ın Büyük İsimleri” adlı bir ansiklopedik eğitim parkı açmamız gerektir.

İkinci olarak, devletin verdiği özel siparişler yoluyla bugün edebiyat, müzik, tiyatro ve resim alanında çalışan önemli kişi­ler, şairler ile devlet adamlarının tasvirlerinden oluşan bir galeri oluşturmak lazımdır.

Ayrıca burada alışılmış kalıpların dışına çıkarak alma­şık gençlik sanatlarının yaratıcı gücünden faydalanmak da çok önemlidir. Bu bağlamda söz konusu çalışmada yalnızca yerli usta ve sanat kuruluşlarından değil aynı zamanda yabancı usta ve sa­nat kuruluşlarından yararlanmak da yerinde olacaktır.

Üçüncü olarak, ülkemizin tarihî devirlerini genişçe ele ala­rak “Büyük Bozkır’ın Büyükleri” adlı bilimlik ve halklık bir seri yayımlayıp dağıtma işini de sistemleştirerek canlandırmak la­zımdır.

Bu amaçla Kazakistanlı bilim insanları yanında yabancı uzmanların da katıldığı uluslararası çok yönlü bir kurum tesis etmek mümkündür. Sonuçta bizim kahramanlarımızın hayatı ve eserlerini yalnızca ülkemiz insanları değil aynı zamanda yaban­cılar da öğrenecektir.

  1. Türk Dünyasının Kökleri

Kazakistan, bütün Türk uluslarının kutlu “baba ocağı”dır. Bugün Kazakların vatanı olan engin bozkırdan dünyanın dört bir yanına dağılan Türk soylu boylar ve uluslar, başka uluslar ile ülkelerin tarihî süreçlerinde önemli roller oynamıştır.

Bu bağlamda “Türk Medeniyeti: Başlangıçtan Günü­müze” adlı tasarıyı hayata geçirmek lazımdır. Bu tasarı kapsa­mında 2019 yılında Astana’da Dünya Türkiyatçıları Kurultayı’nı ve türlü ülkelerin müzelerindeki malzemelerin sergilendiği Türk Ulusları Kültür Günleri’ni tertip etmek gerektir. Ayrıca Kazakistan’ın düzenleyiciliğinde Wikipedia örnek alınarak Türk uluslarının ortak eserleri için çevrimiçi bir kütüphane açmak da önemlidir.

Diğer yandan yeni vilayet merkezi olarak Türkistan şehri­ni geliştirmek için onun uluslararası arenadaki itibarını sistemli olarak artırmak lazımdır.

Çünkü Kazakistan’ın eski başşehri yalnızca halkımızın ma­nevi merkezi değil aynı zamanda bütün Türk dünyasının da kut­lu yeri sayılmaktadır.

  1. Büyük Bozkır’ın Sanat ve Teknoloji Müzesi

“Büyük Bozkır” adlı kadim sanat ve teknoloji müzesini açmak için her türlü imkâna sahibiz. Bu müzede üstün sanat ve teknoloji örnekleri yani hayvan üslubunda yapılmış eşyalar, “Altın Adam”ın silah ve eşyaları; atı evcilleştirme, madenciliği geliştirme, savaş araç gereci üretme süreçlerini gösteren eşya ve aletler gibi birçok şey sergilenebilir. Yine müzeye Kazakistan topraklarında bulunan kazıbilimlik anıtlar ile yapı toplulukları­nın maket ve modelleri de konabilir. Sergilenen bu eşyalar tarihî çağların herhangi bir dönemine ait türlü çalışma alanlarının ge­lişme sürecini gözler önüne serecektir.

Diğer yandan “Büyük Bozkır’ın Büyük Medeniyetleri”

adlı ülke çapında tarihî yeniden kurma kulübünü kurup bu bağ­lamda Astana’da ve Kazakistan’ın diğer bölgelerinde eski Saka, Hun, Büyük Türk Kağanlığı dönemleriyle ilgili veya başka ko­nularda şenlikler düzenlemek de mümkündür. İlgili ve meraklı kişiler bir araya getirilerek bu konular çerçevesinde eş zamanlı çalışmalar yapılabilir.

Eski Otırar şehrinin bazı yerlerini, sözgelimi evlerini, sokaklarını, sosyal alanlarını, su borularını, kale duvarlarını ve başkaca yerlerini kısım kısım onarılması da turizm açısından faydalı olacaktır.

Bu temelde bilginin yüceltilmesine ve turizmin geliştiril­mesine de özel önem verilmelidir.

  1. Bozkır Halkbilimi ve Müziğinin Bin Yılı

Bu tasarı kapsamında “Bozkır Halkbilimi Seçkisi”ni ha­zırlamak lazımdır. Bu seçkide Büyük Bozkır mirasçılarının geçen binyıldaki sözlü halk edebiyatının seçkin örnekleri; masalları, ef­saneleri, menkıbeleri, kıssaları ve destanları yer alacaktır.

Ayrıca kopuz, dombura, sıbızgı, sazsırnay gibi geleneklik müzik aletleriyle icra edilen önemli eserleri “Büyük Bozkır’ın Kadim Sarınları”[3]*** adı altında neşretmek lazımdır.

Büyük Bozkır’ın halkbilimi ve ezgisi çağcıl elektronik bi­çimde yeniden soluk almaya başlamalıdır. Bu tasarıları hayata geçirmek için yalnızca göçebelerin zengin mirasını tasnif ve ter­tibe yetenekli kişiler değil aynı zamanda bu mirasın güncelliğini de artıracak yerli ve yabancı profesyonel uzmanlardan faydalan­mak çok önemlidir.

Bizim kültürümüzün temel konuları, kahramanları ve sa- rınları sınırsızdır; dolayısıyla bunları sistemli biçimde araştırıp incelemek ve Ortaya Asya bölgesi ile bütün dünyaya tanıtmak zorundayız.

Sözlü edebiyat ve müzik geleneğini canlandırma işi, bugü­nün anlayışına uygun ve anlaşılır biçimde olmalıdır.

Sözgelimi eskimiş söz ve metinleri resimlerle birlikte ver­mek veya açık videolarla sunmak mümkündür. Müzikal ses ve ezgiler yalnızca tabii çalgılarla değil aynı zamanda çağcıl elektro­nik değişkeleri yoluyla da çıkarılabilir.

Diğer yandan halkbilimlik geleneğin ortak tarihî esaslarını araştırmak için Kazakistan’ın değişik bölgeleri ile yabancı ülkele­re araştırma ve inceleme gezileri düzenlenmelidir.

  1. Tarihin Sinema Sanatı ve Televizyondaki Görünüşü

Çağdaş halkların tarihî anlayış ve algılarında sinema sana­tının önemli bir yeri vardır. Umum halkın bilincinde filmlerdeki açık kahramanlar, büyük bilimlik eserlerdeki belgeli portreler­den daha fazla role sahiptir.

Bundan dolayı hiç vakit kaybetmeden Kazakistan’ın mede­niyet tarihinin kesintisiz gelişimini ortaya koyan belgeli film­lerin, televizyon dizileri ile uzun sanat filmleri hazırlan­ması gerektir.

Sözü edilen tasarılar, geniş çaplı uluslararası iş birliği çer­çevesinde başarılı yerli ve yabancı senaryocular, yönetmenler, yapımcılar; çağcıl sinema sanayisinin başkaca uzmanlarından yararlanarak hayata geçirilmelidir.

İlgi çekici ve melodramatik sarınlarla birlikte seyircinin aşina olduğu fantezi ve karmaşık vakalı gişe başarısı elde etmiş filmlerin unsurlarını da ekleyerek yeni tarihî televizyon filmleri­nin türlerini artırmak lazımdır.

Bu amaca yönelik olarak Büyük Bozkır’ın zengin mitolojik ve folklorik malzemesinden yararlanmak mümkündür.

Millî kahramanları örnek alma geleneğinin oluşturmasını sağlayacak nitelikli çocuk filmleri ile canlandırmalı dizilere ih­tiyaç duyan genç kuşağın zevkini de özellikle dikkate almak ge­rektir.

Bizim ünlü baturlarımız, düşünürlerimiz ve yöneticileri­miz sadece Kazakistan için değil aynı zamanda bütün dünya için örnek alınmaya layık insanlardır.

SONUÇ

Bundan bir buçuk yıl önce “Geleceğe Kılavuz: Manevi Yeni­lenme” adlı izlencelik makalem yayımlandı.

Yukarıda anılan tasarıları söz konusu “Manevi Yenilenme” izlencesinin bir devamı olarak görüyorum.

“Manevi Yenilenme” millî izlencesinin yeni bileşenleri, ata­larımızın binlerce yıllık mirasının sayısal medeniyet şartlarında anlaşılır ve talep edilir olmasını sağlayarak yenilenmesi imkânı­nı vermektedir.

Öz tarihini bilip sayan ve onunla övünen bir halkın gelece­ğinin parlak olacağına inanıyorum. Geçmişiyle övünüp bugünü­nün değerini bilmek ve geleceğe sağduyu ile bakmak, ülkemizin başarısının teminatıdır.

______________________________
ALINTI: BÜYÜK BOZKIR’IN MANEVİ DİRİLİŞİ, ANKARA – 2018

[1]  Makalenin özgün biçimi için bk. http://www.akorda.kz/kz/events/akorda_news/press_conferences/memleket-basshysynyn-uly-dalanyn-zheti-kyry-atty-makalasy Yazı Türkçeye Aşur Özdemir tarafından çevrilmiştir.

[2] Kazakistan Cumhuriyeti Devlet Başkanı

[3]  *** Sarın sözü “motif” anlamında kullanılmıştır.

Leave a comment