# Etiket
#DÜNYA #GÜNCEL #GÜNDEM

Zeki SAĞLAM: Lübnanlaşma Sendromu

Lübnanlaşma Sendromu Üzerine Bir İnceleme

Zeki SAĞLAM

"Lübnanlaşma Sendromu" (Lebanonization), bir ülkenin iç savaş, mezhepsel çatışmalar veya siyasi istikrarsızlık nedeniyle başarısız devlet statüsüne doğru ilerlemesini tanımlayan bir terimdir. Bu kavram, özellikle Lübnan İç Savaşı (1975-1990) bağlamında ortaya çıkmış ve uluslararası ilişkilerde bir ülkenin iç istikrarını kaybetmesi ve kaosa sürüklenmesi durumunu ifade etmek için kullanılmıştır. Bu makale, Lübnanlaşma Sendromu’nun tanımı, kökeni, kim tarafından geliştirildiği ve günümüzde bu sendroma örnek teşkil edebilecek ülkeler üzerine bir inceleme sunmaktadır.

Lübnanlaşma Sendromu Nedir?

Lübnanlaşma Sendromu, bir devletin etnik, dini veya mezhepsel gruplar arasındaki çatışmalar nedeniyle siyasi, sosyal ve ekonomik istikrarını kaybederek iç savaş veya başarısız devlet durumuna düşmesini ifade eder. Bu süreç, genellikle merkezi otoritenin zayıflaması, mezhepsel veya etnik grupların kendi milis güçlerini oluşturması ve dış güçlerin müdahalesiyle karakterizedir. Lübnanlaşma, "Balkanlaşma" terimiyle karşılaştırılabilir, ancak Balkanlaşma bir ülkenin coğrafi olarak parçalanmasını ifade ederken, Lübnanlaşma aynı ülke sınırları içinde kaos ve istikrarsızlığın hâkim olmasını tanımlar.

Lübnan İç Savaşı (1975-1990), bu terimin ortaya çıkışı için temel bir örnek teşkil eder. Bu savaş, Lübnan’ın çok etnikli ve çok dinli yapısı, Filistinli mültecilerin ülkeye yerleşmesi, FKÖ’nün (Filistin Kurtuluş Örgütü) faaliyetleri ve dış güçlerin (Suriye, İsrail, ABD) müdahaleleri gibi faktörlerin birleşimiyle tetiklenmiştir. Savaş, yaklaşık 150.000-230.000 kişinin ölümüne, 350.000 kişinin yaralanmasına ve bir milyondan fazla kişinin ülkeyi terk etmesine neden olmuştur.

Terimin Kökeni ve Geliştirilmesi

Lübnanlaşma terimi, ilk kez 1983 yılında İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres tarafından kullanılmıştır. Peres, bu terimi, İsrail’in 1982’de Lübnan’ı işgal etmesinin ardından ülkede artan kaos ve istikrarsızlığı tanımlamak ve İsrail’in Lübnan’daki askeri varlığını azaltma politikasını (minimization) savunmak için kullanmıştır. Terim, başlangıçta aşağılayıcı bir anlam taşıyarak Lübnan’ın iç savaş sürecindeki çöküşünü ifade etmek için ortaya atılmıştır. Şimon Peres’in bu terimi kullanması, Lübnan’ın karmaşık demografik yapısı ve mezhepsel çatışmalarının bir ülkenin nasıl başarısız devlet haline gelebileceğine dair bir örnek olarak uluslararası literatüre girmesine neden olmuştur.

Lübnanlaşma kavramı, daha sonra akademisyenler ve siyaset bilimciler tarafından geliştirilmiş ve özellikle Ortadoğu’daki çatışma bölgelerinde istikrarsızlığın analizinde kullanılmıştır. Lübnan’ın tarihi, bu terimin geliştirilmesinde temel bir referans noktasıdır. Ülkenin Maruni Hıristiyanlar, Sünni ve Şii Müslümanlar, Dürziler ve diğer gruplar arasındaki hassas güç dengesi, 1943 Ulusal Pakt ile düzenlenmişse de, 1970’lerde bu denge bozulmuş ve iç savaş patlak vermiştir.

Günümüzdeki Örnekler

Lübnanlaşma Sendromu, günümüzde çeşitli ülkelerde gözlemlenebilecek bir durumdur. Aşağıda, bu sendroma örnek teşkil edebilecek bazı ülkeler ve bu ülkelerdeki durumlar özetlenmektedir:

1. Suriye

Suriye, 2011’de başlayan iç savaşla birlikte Lübnanlaşma Sendromu’nun en belirgin örneklerinden biri haline gelmiştir. Ülkedeki mezhepsel (Sünni, Şii, Alevi), etnik (Arap, Kürt, Türkmen) ve siyasi (Esad rejimi, muhalif gruplar, IŞİD) çatışmalar, merkezi otoritenin çökmesine ve ülkenin kaosa sürüklenmesine neden olmuştur. Suriye’de savaş, milyonlarca mültecinin komşu ülkelere (özellikle Lübnan ve Türkiye’ye) göç etmesine, şehirlerin yıkılmasına ve dış güçlerin (Rusya, İran, ABD, Türkiye) müdahalesine yol açmıştır. Lübnanlaşma’nın temel özellikleri olan mezhepsel çatışma, milis gruplarının yükselişi ve dış müdahaleler, Suriye’de açıkça görülmektedir.

2. Yemen

Yemen, 2015’ten bu yana devam eden iç savaşla Lübnanlaşma Sendromu’na bir başka örnektir. Husi isyancılar (Şii), Suudi Arabistan destekli hükümet (Sünni) ve diğer yerel gruplar arasındaki çatışmalar, ülkeyi parçalanmış bir yapıya sürüklemiştir. Yemen’deki savaş, dış güçlerin (Suudi Arabistan, İran, BAE) yoğun müdahalesiyle daha da karmaşıklaşmış, insani bir krize yol açmıştır. Ülkenin merkezi otoritesi neredeyse tamamen çökmüş, milis grupları kontrolü ele almış ve Yemen, başarısız devlet tanımına uyan bir durum sergilemektedir.

3. Irak

Irak, 2003’teki ABD işgalinden sonra başlayan mezhepsel çatışmalar ve IŞİD gibi terör örgütlerinin yükselişiyle Lübnanlaşma Sendromu’na örnek teşkil eder. Şii, Sünni ve Kürt gruplar arasındaki gerilimler, merkezi hükümetin zayıflaması ve dış güçlerin (ABD, İran, Türkiye) müdahaleleri, ülkeyi istikrarsızlaştırmıştır. Özellikle 2014-2017 yılları arasında IŞİD’in geniş bölgeleri kontrol altına alması, Irak’ın Lübnanlaşma sürecine ne kadar yakın olduğunu göstermiştir.

4. Somali

Somali, 1991’den beri devam eden iç savaş ve kabile temelli çatışmalar nedeniyle Lübnanlaşma Sendromu’nun Afrika’daki örneklerinden biridir. Merkezi hükümetin neredeyse tamamen çökmesi, kabile milislerinin kontrolü ele alması ve dış güçlerin (Etiyopya, Kenya, AMISOM) müdahalesi, Somali’yi başarısız devlet statüsüne taşımıştır. Ülkedeki kaos, El-Şebab gibi radikal grupların güç kazanmasına da zemin hazırlamıştır.

5. Libya

2011’de Muammer Kaddafi’nin devrilmesinden sonra Libya, Lübnanlaşma Sendromu’nun bir başka örneği olmuştur. Ülke, farklı milis grupları, kabileler ve bölgesel güçler arasında bölünmüş durumdadır. Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti ile Tobruk merkezli Hafter güçleri arasındaki çatışmalar, dış güçlerin (Türkiye, Rusya, Mısır, BAE) müdahalesiyle daha da derinleşmiştir. Libya, merkezi otoritenin zayıflığı ve milis gruplarının hâkimiyetiyle Lübnanlaşma’nın tipik özelliklerini sergilemektedir.

Tartışma ve Değerlendirme

Lübnanlaşma Sendromu, yalnızca Ortadoğu’ya özgü bir durum olmayıp, etnik ve mezhepsel çeşitliliğin yüksek olduğu, dış müdahalelere açık ve merkezi otoritenin zayıf olduğu her ülkede ortaya çıkabilir. Bu sendrom, modern devletlerin karşılaştığı temel sorunlardan biri olan yönetişim krizini ve toplumsal bütünlüğün sağlanamamasını yansıtır. Lübnan’ın kendisi, 2005’teki Refik Hariri suikastı, 2006 Hizbullah-İsrail Savaşı ve 2020 Beyrut Limanı patlaması gibi olaylarla hâlâ bu sendromun etkilerini yaşamaktadır.

Lübnanlaşma Sendromu’nun önlenmesi, güçlü bir merkezi otorite, kapsayıcı siyasi yapılar ve dış müdahalelerin en aza indirilmesiyle mümkün olabilir. Ancak, bu tür ülkelerde mezhepsel ve etnik gerilimlerin tarihi kökleri, bu çözümleri karmaşık hale getirmektedir. Ayrıca, küresel güçlerin bölgesel çıkarları, bu tür krizlerin çözümünü zorlaştırmaktadır.

Sonuç

Lübnanlaşma Sendromu, bir ülkenin iç savaş ve kaosa sürüklenerek başarısız devlet haline gelmesini tanımlayan güçlü bir kavramdır. Şimon Peres tarafından 1983’te ortaya atılan bu terim, Lübnan İç Savaşı’nın karmaşık dinamiklerinden yola çıkarak geliştirilmiş ve günümüzde Suriye, Yemen, Irak, Somali ve Libya gibi ülkelerde gözlemlenebilen bir olguyu ifade etmektedir. Bu ülkeler, mezhepsel çatışmalar, dış müdahaleler ve merkezi otoritenin zayıflığı gibi ortak özellikler sergileyerek Lübnanlaşma Sendromu’nun küresel bir mesele olduğunu göstermektedir. Bu tür krizlerin çözümü, hem yerel hem de uluslararası düzeyde işbirliği ve kapsayıcı politikalar gerektirmektedir.