# Etiket
##GENEL

Zafer KARATAY: KIRIM TÜRK’LERİ VE ESİR TÜRK’LER ÜZERİNE BİRKAÇ SÖZ

KIRIM TÜRK’LERİ VE ESİR TÜRK’LER ÜZERİNE BİRKAÇ SÖZ

Zafer KARATAY

TÜRK YURDU Devre/8. Cilt/10, Sayı: 356, Kasım 1987

Bilindiği gibi “Esir Millet” teri­mi genel olarak, vatanı yabancı işgâline girerek, hürriyet ve istiklâlin­den, kendi kaderini kendisi tayin imkânından mahrum bırakılan mil­letleri ifade eder. Dünyanın bugün­kü siyasî coğrafyasına bakıldığında bu târifin içine pek çok milletin gir­diği görülür. “Esir Milletler” mese­lesinin Türklük ve Türkiye açısından doğrudan önemi, bu gibi esir millet­lerin yüz milyona yakın bir bölümünün “Türklerden” müteşekkil ol­masıdır. Yani toplam olarak Türkler en kalabalık “esir millet” grup­larından birisini meydana getirmek­tedir. İşin daha da önemli bir yönü, bu Türk toplumlarının büyük kısmı­nın emperyalizmin gayet ağır şart­ları altında olması, bir kısmının ise bugün dâhi doğrudan doğruya jeno­side mâruz bulunmasıdır. Uzak ya­hut yakın geçmişte de bir çok Türk grupları jenoside mâruz kalmış, hat­ta bâzıları fiilen yok edilmişlerdir.

Bu gerçek, her milletten fazla Türk toplumlarmın çok daha sıkı dayanışmaya ve yekdiğerinin kade­rine kayıtsız kalmamaya icbar edici özellik taşımaktadır. Mânevi mülâ­hazalar bir tarafa bırakılsa bile, gü­nümüzün pek küçülmüş olan dün­yasında bir Türk toplumunun kötü durumunda diğerlerinin şu veya bu şekilde etkilenmemesini düşünmek mümkün değildir. Tarih açıkça gös­termektedir ki, Türklük ailesinin üyelerinin, kardeşlerinin kaderleri­ne kayıtsız kaldıkları hallerde, sade­ce talihsiz kardeş mahvolmamakla kalmamış, diğer kardeşlerin de ay­nı âkibete sürüklenmesi yönünde va­him emsaller doğurmuştur. .

Hürriyet ve istiklâllerinden mahrum bırakılan Türk toplumlarının gerek kendi aralarında, gerekse Türk Dünyası’nın gözbebeği olarak gördükleri Türkiye Cumhuriyeti ve Türkiye Türkleri ile daimî bir daya­nışma ve işbirliği içinde olmaları bir zarurettir. Açıktır ki, öz kardeşleri­nin desteğinden mahrum toplumlar dış dünyanın desteğini teminde bü­yük güçlüklerle karşılaşacaklardır. Aynı dili konuşan, aynı dine inanan, temelde aynı kültürün parçaları olan bu insanların birbirine bağlılık ve dayanışmasının mânevî temelleri za­ten her zaman takdir edilecek ölçü­de mevcut olagelmiştir. Bununla birlikte, bu güçlü mânevî temeli pra­tik hayata yeterince uygulayama- maktan, daha doğrusu bunun sağlanmasını engelleyen, birbirlerini ge­reği gibi tanıyamamak, bilmemek ve öğrenmemekten kaynaklanan problemler de umumî Türk tarihinde çok I sık yer almış ve hâlen de almakta­dır. Nitekim, pek çok Türkün tanı­tım eğitim eksikliğinden dolayı bir çok kardeşinin varlığından bile ha­berdar olmadığı acı bir gerçektir. Bu esef verici durumun izalesi, herşeyden önce Türk toplumlarının kendi­lerini birbirlerine tanıtmak için gösterdikleri çabaların yeterli seviyeye I yükseltilmesine bağlıdır. Bunun da eğitimle doğrudan ilişkisi izahtan vârestedir.

İmtiyazlı ve Sahipsiz Esir Milletler

Bugün “esir millet’ ’ tabirinin içi­ne giren milletler, hatta emperyalis­tin kurbanı oldukları halde, dış dün­yanın ilgi ve desteğine mazhar olma­sı açısından çok farklı gruplara ay­rılmaktadırlar. Bu gruplardan bazıları, geniş ölçüde dünya kamuoyu tarafından tanınır, istiklâllerinden mahrum olmaları genel tepkilere ve hatta emperyalistler üzerinde etkili milletlerarası müeyyidelere yol açar­ken, diğer gruptakiler ise topyekûn yok edilmeleri teşebbüslerinde bile dünyanın yeterli ilgisini çekemez.

Esefle kaydetmek gerekir ki, ikinci gruba girenlerin içinde geçmişte de bugün de daima muhtelif Türk toplumları yer alagelmiştir. Hiç şüphe­siz böyle talihsiz Türk toplumlarının en yakın örnekleri arasında Misket (Ahıska) Türklerini, Kırım Tatar Türklerini ve Bulgaristan’daki Türkleri sayabi­liriz.

Kırımlıların Sürgünü

Bilindiği gibi Kırım Tatar Türk­leri, 18 Mayıs 1944’de bir gece içe­risinde topyekûn Orta Asya çölleri­ne,. Sibirya’ya ve Urallara hayvan vagonları içerisinde, barbarca sür­gün edilmişlerdi. Aç, susuz ve bu ta­rihî felâket anında cephede bulunan, kendilerine kol kanat gerecek erkek­lerinden mahrum, mazlum Kırım Türk halkı bu insanlık dışı sürgün­de ve sürgün sonrasının dayanılmaz ölçüdeki ağır şartlarında nüfusları­nın % 46.2’sini kaybetmişlerdir. Yâ­ni Kırım Türkleri tam mânâsıyla korkunç bir jenoside tabi tutulmuş­lar ve bütün millî ve manevî varlık­larıyla yok olmanın eşiğine getiril­mişlerdi. Keza, Misket Türkleri de Kırımlı kardeşleri gibi 1944 yılı içe­risinde aynı felâkete maruz bırakıl­mışlardı ve bugün ölümle hayatı ayı­ran ince çizgide hâlâ hür dünyanın desteğini ve pek tabii ki biz öz kar­deşlerinin yardım elini uzatmasını beklemektedirler.

Kırım Tatar Türklerini ve Misket (Ahıska) Türklerini insanlık dışı felâkete uğ­ratan aynı emperyalist güç, 40 yıl sonra bu defa iki milyonu aşkın Bul­garistan’daki Türkler üzerine benze­ri karanlık emellerini uygulamak üzere Türklüğün karşısında bulunmaktadır.

Mücadelede Devamlılık…

Bu acı hakikat karşısında öfke ve sitemler hiç bir fayda getirmeyece­ğine göre, haklı dâvâlarımızı dünya kamuoyuna kabul ettirebilmek için yılmaksızın ve çağın şartlarına uy­gun şekilde çaba sarf etmekten baş­ka çare yoktur. Günümüz dünyası­nın değişmez gibi görünen global den­geleri karşısında esir milletler için her şeyi bir anda yapabilmek imkân­sız ise de, çok şeyi yapabilmek mümkündür. Nitekim, kendilerine sahip çıkılan “esir milletlerin” be­lirli İnsanî ve millî haklarının tanı­narak, geleceğe önemli ölçüde ümit­le bakabilmeleri sağlanabilmektedir. Bugünkü şartlar altında, pek çok “esir millet”in ve özellikle Sovyetler Birliği ve onun uydularının işgâli altındakilerin en önemli beklenti­leri de öncelikle budur.

Bulgaristan’daki Türklere yönelik jenosid uygulaması karşısında, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin öncülüğünde milletlerarası plat­formda başlatılan İnsanî kampanya daima takdirde anılacak olan ve ör­nek teşkil edecek bir uygulamadır. Hiç şüphesiz bütiin Türk Dünyası en azından manen Bulgaristan’daki kardeşlerine sahip çıkmaktadırlar. Bulgaristan’daki tarihî Türk toplu- munun yok edilmekten kurtulabil­mesi ve İnsanî haklarına kavuşabil­mesi için bu kampanyanın kesin so­nuç almana kadar sürdürülmesi za­rurîdir. Aynı şekilde, başta muaz­zam bir jenoside maruz kalarak 42 yıldır vatanları Kırım’dan uzakta sürgünde yaşamaya icbar edilen, ta­rihten silinmesi amaçlanan ve buna karşı şerefli, fakat dünyanın gözle­rinden uzak bir millî mücadeleyi yıl­madan yalnız başına sürdüren Kırım Tatar Türkleri olmak üzere diğer Türk toplumları da kardeşlerinin il­gisini ve kalblerindeki sevgiyi haya­ta geçirmelerini beklemektedirler.

Milletlerarası zeminlerde gerçek­ten dostlara ihtiyacı olan Türklerin “Türkten başka dostu olup olmayacağı” çok tartışılmış ve hâlen de tartışılmaktadır. Bizce dâvâlar gereği gibi anlatılabildiği takdir­de, sağduyulu insanların, acı çek­miş milletlerin, haksızlık ve zulüm­lere uğrayan Türklerin dostu olma­maları ve haklı davalarını destekle­memeleri için hiç bir sebep yoktur. Nitekim böyleleri bugün de yok de­ğildir. Ancak kesin ve tartışılmaya­cak husus “Türk’ün Türk’ten başka kardeşi olmadığı” ve herşeyden ön­ce kardeşine ihtiyaç duyduğudur.