Töre / Gültekin Öztürk
Töre
Gültekin Öztürk
“…töreyi kim bozarsa Tanrı’nın cezasına çarpılsın…nesilleri bu cezanın altında ezilsin”
Türk/Türük/Türe-Töre kelimelerinin kökeni hakkında çeşitli görüşler vardır ancak ben hepsinin aynı kökten geldiğini düşünürüm.
Türk/Türe kelimeleri “türemek-türümek” fiillerinden çıkmıştır iddiasını kabul ederim.
Güçlü/kuvvetli anlamına da gelen Türk’ü “Tanrı’nın Kanunlarını/Töresini yürütmek için özel olarak yarattığı varlık” olduğu görüşünü savunurum.
Tengri, “özel olarak yarattığı bu halk olmuşlar” içinden seçtiğine “Kut” vererek onu hakan oturtur.
Başa geçen hakan da yeryüzünde “Tanrı’nın yolunu tutar, türesini/yasasını yürütmekle yükümlü” olur.
Atalarımız ezelden beri Töreden/Yasadan/Yoldan ayrılmanın “Tengri’ye karşı gelmek/yasalarını çiğnemek” olacağına ve milletin yok olması sonucunu doğuracağına inanmışlardır.
Bu sebeple Töreye aykırı davranmak, yoldan/evden/temel nizamdan ayrılmak en ağır suç sayılmış ve ölüm ile cezalandırılmıştır.
Oğuz Kağan “Töre mayasıyla yoğruldun/büyüdün, sakın ondan ayrılma” anlamına gelen sözlerle milletini uyarırken,
Mete Han “Töreyi bozan Tuman/Teoman tam bir divaneydi…..Türeyi bozan baban dahi olsa ölmelidir” demekte ve babası Tuman’a yay çekebilmektedir.
Bahattin Ögel, Hikmet Tanyu, Abdülkadir İnan, Ziya Gökalp ve daha pek çok değerli bilim insanlarımızın en eski metinlerimiz/mitolojimiz üzerine yaptıkları araştırmalar, “Türk/Töre” kelimelerine yüklediğim anlamları, bunlar hakkında belirttiğim düşüncelerimi destekler nitelikte veriler sunar.
Türk, “Töresi olan/Kutsal Türesiyle yürüyen/Türeli olduğu sürece var olan” kutlu insan topluluğu demektir.
İşte ben Cumartesi akşamı İzmir’de bu “Töreli” mübarek insanlarla buluştum/kucaklaştım.
Prof. Dr. Nadim Macit hocamız söyledi biz dinledik…Biz söyledik O dinledi…
Söyleştik, öğrendik, “Töre üzere” olmaya karar verip ayrıldık.
Nadim Macit Hocamız Türk Milliyetçilerinin sorunlarını bana göre son derece doğru ve çarpıcı bir şekilde tespit ederek çözüm yollarını da ortaya koydu.
Sayın Nadim Macit Hocamız, tıpkı Bilge Kağan’ın “yoldan/töreden ayrıldığın için yok oldun” diye yazdırdığı gibi “eğer iktidar alanlarına hâkim olunmazsa yok olacağımızı” vurguladı.
En önemli iktidar alanı olarak da “medya” ve “din” alanlarını gösterdi.
Prof. Nadim Macit Hocamızın ‘günümüzde yaşadıklarımız da’ dikkate alındığında konuşmasının altı çizilmesi gereken çok önemli tespiti/hükmü “dinin iktidar aracı olarak” kullanılmasıyla ilgili sözleriydi:
“Din, Allah’ın insanlara peygamberleri/peygamberi aracılığıyla gösterdiği yaşam biçimi/uyması gereken ahlak kurallarıdır.
Din alanı insanları hidayete ulaştırmak, Allah’ın istediği gibi olmalarını sağlamak için kullanılıyorsa doğrudur ve bu doğrultuda çalışılmalıdır.
Yoksa bugün hükümet edenlerin ya da onlardan nemalanmak isteyenlerin davranışları gibi şahsi ikbal ve ihtirasları tatmin aracı olarak kullanılıyorsa cehennemin ortasına oturuluyor demektir.
Bunlar kirlidir, lanetlidir ve cenazelerini kılmak caiz değildir”
Nadim Hocanın bu sözleri sırasında onu can kulağı ile dinleyen “nitelikli izleyici topluluğunun” gözlerinde gördüğüm ışık sohbetin amacın ulaştığının göstergesiydi.
Bu ışığı Cumartesi Akşamı Zekeriya Doğan Kültür Evinde gördüm, heyecanı yaşadım, geleceğe umutlandım ve onurlandım.
Ülkemizin her yerinde bu çoban ateşini yakan, odun atıp harlayanlara sonsuz şükranlarımı/takdirlerimi belirtmek isterim.
Diline, yüreğine sağlık Prof. Dr. Nadim Macit Hocam.. Sağ ve var ol!
Bana bu güzel geceyi yaşatan;
Töre meşalesini yeniden yakıp yurt sathına yayan Sevgili Ömer Faruk Beyceoğlu’na,
Töre’nin ilk mimarı Emine Işınsu Öksüz Hanımefendiye/eşi İskender Öksüz Hocamıza ve İbrahim Metin Ağabeyimize,
Töre yönetiminden Nurcan Yazıcı, Firdes Işık Hanımefendilere,
Töre’ye emek veren, çilesini çeken bütün Töre emekçilerine/İl temsilcilerine,
Ve özellikle İzmir’de bu çoban ateşini harlayan Berat Asa ile Hasan Kağan Yayla’ya teşekkürü bir borç bilirim.
Türk Milliyetçilerinin varlığını etkili bir şekilde sürdürebilmesi bu entelektüel çevrenin varlığına ve gelişimine bağlıdır.
Töre, Ankara’da başlatıp ülke geneline yaydığı “Töre Sohbetleri” ile aslında var olan ve bulundukları noktalarda çok da etkili konumlarda bulunan “Türk Milliyetçisi entelektüellerin” bu toplantılarla buluşmasını/kaynaşmasını, bir entelektüel çevre oluşturmasını sağlayarak, Türk Milliyetçiliği Fikir Sisteminin gelişmesine çok önemli bir katkı yapmıştır/yapmaktadır.
Bu hayırlı hizmetin devamı/sonuca ulaşması “Töre’lenmekle, Törelileri sahiplenip onlara destek olmakla” mümkündür.
Bize düşen görev bu desteği vermek, yakılan ateşe “Töre abonesi olarak/abone bularak” bir/birkaç odun atıp onu harlamaktır.
Bu her Türk Milliyetçisinin “milli görevi” ve sorumluluğudur.
Türk “Türelidir, Töreli olmak” ve “Milli Ülküye götüren yolu” onunla yürümek zorundadır.
Ne Mutlu Türk’üm diyene!