# Etiket
#Tarih

Mehdi GENCELİ: Sumgayıt’tan Hocalı’ya gerçekler ve tahayyüller…

Sumgayıt’tan Hocalı’ya gerçekler ve tahayyüller…

Mehdi  GENCELİ

Hocalı katliamı son zamanlarda daha çok konuşulmaya başladı. Bu durumdan rahatsız olan bazı çevreler, hadiseye gerekçe bulma amacıyla bin bir dereye akın etti. İlla su getirilecek ya, ortaya Sumgayıt hadisesi çıkıverdi. Meğer Azeriler Şubat 1988’de Sumgayıt kentinde Ermenileri öldürdüğünden, Ermeniler de dört yıl sonra bu gerekçeyle Hocalı’da katliam yapmışlar. Mesele böyle mi gerçekten? Biraz ‘geriden’ başlayalım: Bugünkü Ermenistan’ı Türklerden arındırma politikası Çarlık Rusya’sı zamanında başlamış ve Sovyetler döneminde de devam etmiştir. İster Çarlık zamanında isterse de Sovyetler Birliği döneminde bölgede hâkim olan güç, hiçbir zaman adaletten yana tavır koymamış, takdir haklarını hep Ermenilerden yana kullanmış, çoğu zaman da doğrudan taraf olmuştur. 1920’lerde Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan devletlerinin bağımsızlığına son verilmiş ve bu cumhuriyetler, Sovyetler Birliği’ne ‘katılmıştır’.

Bu dönemde Azerbaycan’daki Ermenilere özerklik verilmiş, Ermenistan’daki Türklere ise bu imtiyaz tanınmamıştır. Oysa 1920’lerde Ermenistan’da yoğun bir Türk nüfusu olduğu Sovyet kaynaklarında kayıtlıdır. (1926 nüfus sayımına göre Ermenistan’da 795 bin Ermeni, 575 bin Türk mevcuttur). Gürcistan’da da Acaristan, Abhazya ve Osetya özerk cumhuriyet ve vilâyetleri kurulmuş, Borçalı bölgesinde yoğun olarak yaşayan Türklere ise özerklik verilmediği gibi Türkiye sınırında meskûn olan binlerce Ahıska Türk’ü de Stalin zamanında Orta Asya’ya sürgün edilmiştir. (1988’de Sovyet tahrikiyle Özbekistan’dan da kovulan Ahıska Türkleri Azerbaycan’a dönmüş, birçok aile Hocalı kasabasına yerleşmişti. Hocalı kırımında öldürülenler arasında bu talihsiz Ahıska Türkleri de vardı).

Stalin’in Türk tehciri

1946-1948 yılları arasında 100 binden fazla Türk, Stalin’in emriyle Ermenistan’dan Azerbaycan’a tehcir edilmiş, onların yerine yurtdışından getirilen 90 bin civarında Ermeni yerleştirilmişti. Bugünkü Erivan (İrevan), câmileri ve diğer İslâmî müesseseleriyle Müslüman Türklerin bir zamanlar yoğun olarak yaşadığı bir şehirdi. Bugün o topraklarda hiçbir Türk’ün yaşamadığı gibi İslâmî müesseseler de yok edilerek onlardan bir numune dışında hiçbir nişane bırakılmamıştır. Meşhur İrevan Câmii, artık sadece resimlerde yaşamaktadır. Şehirdeki 8 câmiden günümüze dek kalabilen tek câmi de İran’ın diplomasisi sonucu onarım yapılarak, dünyaya kültürel çeşitlilik olarak gösterilmek üzere her nasılsa korunmuştur. Kısacası Ermenistan’da yaşayan Kürtler, Yahudiler, Yezidîler de etnik temizlikten nasibini almışlar. Ermenistan artık mono-etnik bir devletidir. 1991 yılında Ermeniler tarafından köşeye sıkıştırılan, Dağlık Karabağ konusunda ‘gerekenleri’ yapmamakla suçlanan Gorbaçov, kendini şu sözlerle savunmuştu: “Sovyetler kurulduğu zaman Ermenistan nüfusunun yarısı Azerbaycanlıydı, bugün bir tane dahi kalmadı; daha ne istiyorsunuz.”

(Gorbaçov’un “Azerbaycanlı” dediği “biziz”; Sovyet, Türk adını kaldırıp bize bu adı vermişti. Sovyetler dağıldı, bu sefer Türkiye bize yeni bir ad koydu: Azeri. Ama şu nev-zuhur veledin kulağına ezan okumayı unuttu.)

Sovyet zamanında yukarıda zikredilen zorunlu tehcir dışında Azerbaycan’daki Ermeni nüfusla Ermenistan’daki Türk nüfus, çeşitli gerekçelerle (özellikle yüksek eğitim) kaçınılmaz olarak peyderpey yer değiştirmiştir. 1980’lere gelindiğinde Ermenistan’da 300 bin kadar Türk, Azerbaycan’da ise Dağlık Karabağ dâhil, 400 bin civarında Ermeni yaşamaktaydı.

Azerbaycan’la Ermenistan arasında sorunlar ve anlaşmazlıklar, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından önceki döneme kadar uzanmaktadır. O dönem Azerbaycan yöneticileri, Sovyetler Birliği’nin dağılacağına ihtimal vermezken Ermenistan tarafı, ‘dışarıdaki’ ve Moskova’daki dostlarının yardımıyla kendilerini bu çöküşe hazırlamaktaydılar. Öncelikle Ermenistan’da yaşayan 300 bin civarındaki Azerbaycan Türk’ü etnik temizliğe maruz bırakıldı. Kovulan bu nüfusun tamamı Azerbaycan’ın değişik bölgelerine yerleşti. Daha sonra Azerbaycan’daki 250 bin küsur Ermeni, Karabağ hariç, Azerbaycan’ı gönülsüz olarak terk etti. Azerbaycan’dan göç eden Ermenilerin büyük çoğunluğu içten içe kırgın oldukları Ermenistan’a değil, Rusya’nın çeşitli yerlerine dağıldı. Ermenistan’a yerleşmek zorunda kalanlar ise orada barınamayıp bir müddet sonra Rusya’ya yöneldi. Ermenistan’daki Türkler, daha çok kırsal kesimde ikamet etmekteydiler. Bu nüfus, hayvancılık ve tarımla uğraşırken doğal olarak Ermenilerle pek içli dışlı değildi. Azerbaycan’daki Ermenilere gelince bunlar, Bakü ve Gence gibi şehirlerde meskûnlardı ve Azerbaycanlılarla ortak yanları daha fazlaydı. Bu sebepten olmalı ki Ermenistan’daki Ermeniler, Azerbaycan’daki Ermenileri ‘Türkleşmekle’ suçlar; ‘saf’ Ermeni olarak görmezlerdi.

Sovyetler Birliği, kendine has dünya görüşü olan bir ideolojinin savunucusu ve uygulayıcısı bir ülkenin adıydı. Bu ideoloji, milletlerin tarihî düşmanlıklarını bir tarafa atıp kardeşliği esas alan yeni bir birliktelik kurmasını esas alıyordu. Öngörülen birlikteliğin adı, Sovyet vatandaşlığıydı. “Durgunluk Dönemi” olarak nitelenen 1970’li yıllarda hızla sanayileşen ülkede, yeni yeni endüstri şehirleri kuruluyordu. Özellikle gençler, köylerden şehirlere göç ediyor, yeni kurulan şehirlerin yeni açılan fabrikalarında çalışmaya başlıyor, evlenip Sovyet ailesinin temellerini atıyordu. Azerbaycan’da bu şekilde kurulan şehirlerden biri de Bakü’nün 30 km. kuzeyindeki Sumgayıt idi. 1980’lerde yaklaşık 250 bin nüfuslu bu şehirde ahalinin neredeyse tamamı yeni yapılan apartmanlarda, fabrikaların tahsis ettiği lojmanlarda oturuyordu. Bu genç şehirde Bakü ve Gence gibi diğer tarihî kentlerde olduğu gibi tek katlı, bahçeli evler ve mahalle kültürü, bittabi mevcut değildi. Özellikle Bakü ve Gence’de Ermenilerin yoğun olarak yaşadıkları mahalleler vardı ki buralara Ermeni Köyü denirdi. Sumgayıt’ta ‘tarih’ yoktu. Sumgayıt, proleter işçi sınıfıyla yeni tasarımlı ideal Sovyet şehriydi. Bu şehirde farklı milletlere mensup az sayıda insan, Azerbaycanlılarla bir arada, aynı apartmanlarda yaşıyordu. Bir apartmanın hangi dairesinde Türk, hangisinde Ermeni veya Rus yaşadığını tespit etmek, özel bir araştırmayla mümkündü ki bu da ancak devlet kayıtlarında mevcuttu. Yine Sumgayıt’ta Ermeni ve Rus kadınlarla evlilik yapan binlerce Azerbaycanlı vardı.

Sumgayıt nasıl oldu?

Derken, Sibirya’nın soğuğundan olsa gerek, rüzgâr sert esmeye başladı. Afganistan savaşı, ardından Çernobil kazası; Sovyet’in karizmasını çizdi, foyasını meydana çıkardı. Ülkenin çiçeği burnunda komünist lideri Gorbaçov, durumu kurtarmak için rejimi “yeniden kurma”ya teşebbüs etti; ama çatırtıların duyulmasına engel olamadı. Yıkılmaya yüz tutan rejim, can havliyle ârıza çıkması muhtemel bölgelerde ârıza çıkarmaya başladı. Sovyetler Birliği, gönüllü bir birliktelik olmadığı için gönülsüz olanlar “bize müsaade” dedi. Rejim de “Ben daha ölmedim” karşılığını verdi. İşte Şubat 1988’de Sumgayıt’ta, Nisan 1989’da Tiflis’te, Ocak 1991’de Riga’da meydana gelen karışıklıklar, Sovyet’i kurtarma çabalarıydı. Sumgayıt hadiselerinden sonra diğer bölgelerde olduğu gibi Azerbaycan’da da olağanüstü hal ilan edildi, filizlenmeye başlayan bağımsızlık hareketi önlenmeye çalışıldı.

İki gün süren Sumgayıt olayının ardından Moskova tarafından soruşturma başlatılmış, iddianame hazırlanmıştı. SSCB Başsavcılığının iddianamesine göre Sumgayıt’ta 26 Ermeni ve 6 Azerbaycanlı olmak üzere toplam 32 kişi öldürülmüştü. Olayları organize eden çetenin reisi milliyetçi Ermeni Eduard Grigoryan 12 yıl hüküm giymiş, reisin yardakçısı Azeri Ahmed Ahmedov ise idama mahkûm edilmişti. Bu iddianamenin raporları internette mevcuttur. Rusça bilenler bulup bakabilirler. Anlaşılan terör eylemlerinde dahi halkların kardeşliği prensibi esas alınmış… (Bu açıklama, Sumgayıt’ta öldürülen 32 sivilin acısını elbette ki hafifletmez.)

Çok enteresandır ki Sumgayıt gerekçesi daha çok Türkiye’deki gazetecilerin yazılarında yer buldu. Rusya’da meselenin asıl sebebi ayan beyan ortada olduğundan kimse Hocalı’ya Sumgayıt’ı gerekçe göstermedi. Rus solcular, geçmişin kirli oyunlarını ifşa etmede Türkiye’dekilerden çok daha cesur davrandı. Bizim solcular, Sumgayıt gerekçesine, ne hikmetse, mal bulmuş mağribi gibi sarıldılar. “Sosyalizm gelecek, dertler bitecek” diye uğruna koca bir ömrü heba ettikleri rejimin günahlarını örtbas edeceklerini düşündüler herhâlde. Daha da enteresanı var: Olayın şahitleri de Türkiye’den çıktı hep. Habire Sumgayıt’ta gördükleri vahşeti yazadurdular. Şubat 1988’de Sumgayıt’a nasıl gittiniz? Bugünkü gibi iletişim teknolojisi de yok; haber duyulsa Moskova üzerinden bir haftaya ancak varırsınız. Sumgayıt’ta hadise, bir gecede spontane gerçekleşti. Size kim haber verdi de o gün orada hazır bulundunuz?

Dağlık Karabağ’da savaş ağalığı yapmış ve Hocalı katliamına bulaşmış bugünkü Ermenistan cumhurbaşkanı Sarkisyan’ın ağzıyla konuşup “Sumgayıt’tan kaçanlar Hocalı’da katliam yaptı” demek, Sarkisyan’ın suçuna ortak olmaktan başka bir şey değil. Karabağ’da Sumgayıtlı Ermeni savaştı mı bilmiyorum; ama Kaliforniya doğumlu Ermeni savaştı, hatta millî kahraman oldu, Ermenistan’da heykelleri dikildi! Benim tanıdığım hiçbir Ermeni, Karabağ savaşına katılmadı. Azerbaycan’daki Ermenilerin milliyetçiliği, mahalle baskısındandı. Aralarında annemin ifadesiyle “Taşnak” olanlar, Ermenistan’dakilerle kıyas kabul etmez sayıdaydı. Kabahatin kimde olduğunu gayet iyi bilen Azerbaycanlı Ermeniler, geri dönmenin umuduyla Rusya’nın çeşitli yerlerinde Azerbaycanlılarla dostane ilişkilerini devam ettiriyorlar. Bugün dahi Bakü’de 20 binden fazla Ermeni yaşamaktadır.

Hocalı soykırımına Sumgayıt’ı gerekçe göstermek, en hafif ifadeyle çaresizlik göstergesidir.

Azerbaycan Cumhuriyeti’nin yüzölçümü 86,6 bin km2. (Ege bölgesi kadar) 7 Temmuz 1923’te Azerbaycan’a bağlı olarak kurulan Dağlık Karabağ Özerk Vilâyeti’nin yüzölçümü ise 4,4 bin km2. Nüfusu: 190 bin (yüzde 76,9 Ermeni, yüzde 21,5 Türk; 1989). 1992-1993 yıllarında Ermenistan, Azerbaycan’a ait, Karabağ dâhil, toplam 11 bin km2 alanı işgal etmiş, 600 binden fazla insanı mülteci durumuna düşürmüştür.

Ermenistan tarafından yapılan Hocalı Soykırımı’nda 106’sı kadın, 83’çü çocuk, 70’i yaşlı olmakla toplam 613 kişi öldürülmüş, 1275 kişi esir alınmış, 150 kişi kaybolmuştur.

O gece Hocalı’da çocuklar, kadınlar ve yaşlılar tek bir gerekçeyle imha edilmiştir: Türk olmak. Bu bir soykırımdır. Aksini iddia eden, önyargılı bir milliyetçiden başkası değildir.

mgenceli@gmail.com

 

Leave a comment