Dr. Hayati BİCE: Ülkücü Hareket Tarihinin Önemli Bir Safhası
Ülkücü Hareket
Tarihinin
Önemli Bir Safhası
Hayati BİCE
Kenan Eroğlu’nun “Ülkücü Hareketin Doktriner Eğitimi” adlı belgesel eseri geçtiğimiz günlerde Polietika Yayınları arasında okurlara ulaştı. Kenan Eroğlu, kitabında ülkücü hareketin 12 Eylül öncesi tarihine ışık tutan belgesel kitabı “Ülkücü Hareketin Doktriner Eğitimi” isimli eser, Türk siyaset hayatında partiiçi eğitim çalışmasına öncülüğü ile de tarihî bir öneme sahip olan bir süreci ele alıyor.
Kitabının Önsöz’ünde Eroğlu, eserinin ortaya çıkış sürecini şöyle özetliyor: “Elinizdeki kitap eğitime, kitaba, dergiye, gazeteye, büyüklerimize, büyüklerimizin görüşlerine, seminer konferans gibi eğitici çalışmalara, iyi insan iyi ülkücü yetiştirmek amacıyla eğitime çok çok önem veren ve bu yolda dernekte bulunduğu sırada günleri seminer vermekle, sohbet etmekle ve etrafına da kitap okumayı, sohbet etmeyi, kitapları, dergileri sürekli tavsiye eden bir Türk milliyetçisinin kaleminden çıkmış notları ihtiva etmektedir.”
“Yozgat Genç Ülkücüler Teşkilatı’na adımımı attığım itibaren, orada yapılan hiçbir faaliyetin dışında kalmadım, hiçbir semineri kaçırmadım, tüm yayınlarımızı hiç aksatmadan aldım. “Töre”, “Ocak” dergilerini ilk sayılardan başlamak suretiyle aldığım gibi “Devlet Gazetesi”ni de ilk sayılarından itibaren okudum. Hareketimizin yayın organı olan “Devlet Gazetesi”nde en çok derginin arka kapağında yazıları çıkan Dündar Taşer’i sever, takip eder, en önce onun yazısını okurdum. (…) Töre dergisinde de Erol Güngör, Necmettin Hacıeminoğlu, Mehmet Eröz, Ayhan Tuğcugil, Emine Işınsu gibi yazarlar dikkatimi çekerdi. (…) Yozgat Genç Ülkücüler Teşkilatı ilk yönetim kuruluna girişimden itibaren o günkü gazetemiz olan “Bizim Anadolu” gazetesinden başlamak üzere, Orta Doğu, Millet ve Hergün gazeteleri yanı sıra da Tercüman Gazetesi ile kısacası hareketimizin tüm yayın organlarını hiç aksatmadan takip ettim.”
Bu satırlarından Kenan Eroğlu’nun ülkücü hareketin Anadolu gençliğinde taban bulduğu dönemde avantür işlere meraklı olan kesimden değil, ülkücülüğü bir medeniyet hareketi olarak benimseyen bir aydın adayı olduğunu anlıyoruz. 1980 yılının kanlı kaos günlerinde ülkücü hareketin tabanında sofistike bir eğitim çalışmasını başlatan Alparslan Türkeş’in kurmay zekası ile eğitim faaliyetinin odağındaki isim olan Namık Kemal Zeybek’in azim ve gayreti Türki siyaset hayatında 1990’lı yıllarda moda haline gelen “Siyaset Okulu” girişimlerinin de öncüsüdür.
Kenan Eroğlu eğitime alınma sürecinde hissettiklerini samimi bir dille kalem almıştır: “Çeşitli illerden seçilen öne çıkmış ülkücü arkadaşların MHP genel merkezinde Namık Kemal Zeybek yönetimindeki eğitime alınacağı konusu gündeme gelmişti. Yozgat ilinin eğitimcisi olan Hakkı Duran “Yozgat’tan bu eğitime sen katılacaksın, ben senin adını verdim” demiştir. Yozgat’tan, Yozgat’ı temsilen ben katılacaktım. Bu durum, davaya hizmet açısından gösterdiğim çabaları Ankara’da alacağım eğitimle daha ileri götürecek, davama daha da faydalı olacaktım. Bu benim için bir onurdu. Bu, Ankara’daki eğitime katılacak ve bu eğitimin sonucunda kendi bulunduğumuz yerlerde biz de eğitimci olacak, Genel Merkezden aldığımız bilgiler doğrultusunda Ülkücü Gençliğin yetişmesi ve bilgilendirilmesi için çaba sarf edecektik. Genel merkezimizin teveccühünü kazanmak, eğitim verebilecek kişiler arasına katılmış olmak elbette benim için çok önemliydi. Bu görevi de layığı ile yapacağıma inanıyordum.”
5 Mayıs 1980 tarihinde başlayan ve 24 Mayıs 1980 günü tamamlanan eğitim projesinde yaşananları da şöyle anlatır: “Birkaç küçük eşya ve not alabileceğim bir defter ve kalem alarak bir gün önceden Yozgat’tan Ankara’ya gittim. 5 Mayıs Pazartesi sabahı erkenden Bahçelievler semtinde bulunan MHP binasına vardım, “eğitim” için geldiğimi söyledim. Türkiye’nin dört bir yanından gelmiş 25-30 kişi daha vardı. Partinin eski bina olan tarafında en alt kata bizi aldılar.” Eroğlu, toplam sayısı 32 olan eğitime katılanlar arasında Muhsin Yazıcıoğlu, Şefkat Çetin, Mustafa Mit, Faik İçmeli, Ömer Ay, İbrahim Kan ve Serhat Ünsal isimlerini hatırlamaktadır. “Eğitime katılan arkadaşlar çok mütecanis bir topluluk değildi. Her arkadaş fert fert Ülkücü idi fakat bu ülkücülük her bir arkadaşa göre yer yer değişiklik gösteren bir ülkücülüktü. Bu arkadaşların seçilme konusunda ülkücü olmaları dışında ne gibi özellikler dikkate alındı pek bilmiyorduk. Ders ve sohbetleri dikkatle dinleyen arkadaşlar olduğu halde, bu toplantılara sanki mecburen katılmış gibi davranan arkadaşlar da vardı. Eğitim programı her gün devam ediyor ve ayrıntılı olarak bilgileniyorduk. Toplantı-eğitim süresi boyunca tüm konuşmacıların konuşmalarını not almıştım. Gördüğüm kadarıyla da o toplantılar sırasında not tutan bazı arkadaşlar vardı ama sanırım benim kadar her şeyi not tutan birisi daha yoktu.”
MHP Genel Merkezi’nde Başbuğ Türkeş’in verdiği seminer dışındaki derslerin yapıldığı Türk Ziraat Mühendisleri Birliği’nin kütüphanesinde yapılan sohbetlere Namık Kemal Zeybek‘in dışında başka isimler de katılıyordu. Bu dersler hakkında da Eroğlu şunları belirtir: “Özellikle Türk Ziraat Mühendisleri Birliği’nin kütüphanesinde yapılan sohbetler sırasına her zaman Muhsin Yazıcıoğlu mutlaka bir şeyler söylüyor, bir takım fikirler ileri sürüyordu. O’nun kendine özgü bazı özellikleri olduğu hemen fark ediliyordu. Buna karşılık diğer bazıları ise hiç konuşmayanlar arasındaydı. Seminere katılanlar arasında çok bilgili arkadaşlar olduğu gibi bilgi ve kültür donanımı bakımdan yeterli olmayan arkadaşlar da vardı.”
Eroğlu’nun hafızasında MHP Genel Merkezindeki ilk seminer ayrı bir yere sahip olmuştur: “Parti binasının en alt katında, partinin konferans salonunda MHP Genel Başkan Alparslan Türkeş ilk seminerimizi verdi. bu konferanslar 3-4 saat sürmüştü. Türkeş ilk konferansında bize kuvvetli olmaktan söz etmiş ve: “Kuvvetli ancak, bilgi, teknik ve eğitimle olur. Ekonomik güç, bilgi ve tekniğe dayanan çok üretim sayesinde olmasın gerektiğini ifade ederken, “Modern sanayi bir an önce kurulmalıdır.” demişti.” Başbuğ Türkeş’in ders başlıkları Kenan Eroğlu’nun notlarında “Umumi Değerlendirme” , “Birliği Sağlamak Gerek” , “Kuvvetli Olmak İçin”, “Türk Fikir Hareketleri Tarihi”, “Bizim Fikir Hareketimiz” ve “Çeşitli Konular” şeklinde kaydedilmiştir.
Eroğlu, kitabında eğitim konularını özetlerken seminer sürecinde yaşanan bazı ayrıntıları da not almıştır: “İlk seminerden sonra öğle yemeği için bir (Burçak?) lokantaya gittik ve kuru fasulye ile pilav yedik. Ankara eğitimcilerinden Lokman Abbasoğlu eşlik ediyor ve yol gösteriyordu. Akşam olduğunda ise Kızılay semtinde gece kalacağımız yer olan “Türk Ziraat Mühendisleri Birliği” binasına gittik. Herkese yatacak yer gösterildi. Bina 4 kattan meydana geliyordu. En alt kat kahvehane-yemekhane gibi kullanılıyordu. Binada kalan bizden başka kimse yoktu. Buradaki ilk toplantımızı ise Namık Kemal Zeybek başkanlığında yaptık. Eğitimin en başındaki sohbetinde Zeybek “Bu gün olmazsa ne zaman”, “Düzenli hayata devam”, “Düzenli yaşa, düzenli çalış” gibi temel prensiplere göre hareket etmekliğimizi özellikle vurguladı.
Programa göre her sabah saat 06.00 da kalkılacak ve akşam saat 21.00 e kadar eğitim devam edecekti. Ziraat Mühendisleri Birliği’nin kütüphane bölümündeki dersler, sohbet ortamında devam ediyordu. Kütüphanede yapılan dersler yerde oturularak yapılıyordu. Yerde minderler ve etrafımızda da kitaplar vardı. Beş Vakit namazlarımızı da burada kılıyorduk.”
Eğitim Programının Koordinatörü olan Namık Kemal Zeybek’in düzenlediği anlaşılan eğitim programının konuları da o günlerdeki genel kültür ortamı düşünüldüğünde dikkat çekicidir: “Katıldığımız ve çok kapsamlı bir şekilde hazırlanan eğitim programı “Türk Tarihi”, “İslamiyet”, “Tasavvuf”, “9 Işık”, “Türk Milliyetçiliği”, “Teşkilat”, “Disiplin”, “Komünizm”, “İstihbarat”, “Hukuk” gibi ana başlıklardan meydana geliyordu. Bu konuların ayrıca çok sayıda alt başlıkları vardı.”
Eğitim programına eğitici olarak katılan isimler de dönemin önde gelen milliyetçi aydın ve akademisyenlerinden seçilmiştir: “Derslerin büyük çoğunluğunu eğitimin tüm yükü üzerinde olan Namık Kemal Zeybek veriyordu. Bazen dışarıdan önemli isimler de ders için geliyordu. Bunlardan Türkolog Ahmet Bican Ercilasun konuşmasında Türk tarihini bilinen en eski döneminden başlayıp yer ve tarih belirterek neredeyse beş bin yıl süren hikâyemizin bir özetini yapmış ve tarihimizi Osmanlı’nın yıkılışına kadar anlatmıştı. Daha sonra Türk dili üzerinde durmuştu. SSCB’nin dağılmadığı o dönemde Sovyetler Birliği’ndeki Türklerin dilleri üzerinde durmuş ve getirttiği çeşitli edebiyat dergi ve kitaplarından örnekler göstermişti.
Esat Güçhan, Jeopolitik nazariyelerinden söz etmişti. Bir başka gün, üniversite hocası Sadık Kemal Tural sanat/edebiyat konuları ile Sol’un sanat ve edebiyat sahasında yaptıklarından ve faaliyetlerinden söz ederek hikâye, roman ve edebi eser konularında bilgiler vermiş; “Türkiye’de her konu işlenmiştir, her konuda kitaplar yazılmış eserler verilmiştir, sözler söylenmiştir diye sanat ve edebiyatı sol guruplara bırakamayız demiş ve o konu neyse bir kerede biz ele alıp o konuda değerlendirme yapacağız” demişti. Çeşitli hikâye ve romanlardan örnekler vererek yayın yoluyla nasıl propaganda yapıldığını ve sol fikirlerin nasıl masumane görünümle ele alındığını anlatmıştı. Türkmen Onur “Komünizm ve Türk Rus mücadeleleri” konusunda, Ali Güngör, “Hukuki Konular”, Muzaffer Şahin “İstihbarat”, Lokman Abbasoğlu ise “İslamiyet, akaid, iman ve İslam’ın şartlar ve ilmihal bilgisi” olarak çeşitli sünnetler hakkında bilgi vermişlerdi.”
Kenan Eroğlu, bu güne kadar sakladığı günümüzden 40 yıl önceki seminer notlarından bazılarını “hiçbir yerde görmediniz-duymadınız” diyerek sosyal medyada paylaştığını; gördüğü ilgi sonunda “elimdeki notları kitap haline getirsem nasıl olur?” fikrine ulaştığını belirtiyor. İstişare ettiği bazı isimlerin de teşviki ile “Ülkücü Hareketin Doktriner Eğitimi” ismi ile Polietika Yayınevi’nin bastığı 300 sayfalık bir metin ortaya çıktığını ifade ediyor.
Değerlendirme
1) Kenan Eroğlu bu çalışması ile Türk siyasi tarihinin önemli bir döneminde ülkücüler arasında yaşadığı zamana tanıklığını kaleme alarak aydın sorunluluğunu yerine getirmiştir. Bu yönü ile verdiği emek takdire şayandır.
2) Benim için çok dramatik olan bir nokta eğitim seminerinde Liderlik konulu bir sunum yapan efsanevî bir ün kazanan Gümrük ve Tekel Bakanı Gün Sazak’ın 3 gün sonra 27 Mayıs 1980 günü şehadet makamına ermesidir. Kitapta buna da birkaç satırla olsun değinilmesini arzu ederdim.
3) Kenan Eroğlu kitabında eğitime katılanların psikolojik ve kültürel altyapısı hakkında birkaç değini de bulunsa da grup psikolojisinin yansıtılması noksan kalmıştır. Mesela Türk siyasetinin en karizmatik liderlerinden birisi -bence birincisi- olan “Başbuğ” Alparslan Türkeş’i dinlerken hissedilenler çok daha ayrıntılı verilmeliydi. Seminercilerin siyasi hayatının sonraki dönemindeki gelişmeleri/değişmeleri de her bir konunun sonunda birkaç paragraflık bir değini ile dile getirilse 40 yaş altında bulunan günümüz ülkücüleri için çok faydalı olurdu. Bir örnek verilmesi gerekirse 12 Eylül öncesinde bazı mahfiller tarafından ülkücü tabanda “geleceğin başbuğu” diye lanse edilen Agah Oktay Güner’in cezaevi sürecinden itibaren Türkeş’e sergilediği olumsuz tavrın objektif olarak işlenmesi ne kadar iyi olurdu.
4) Kitabın sonuna konulan “Sonsöz” çok zayıf kalmıştır. Oysa burada aradan geçen 40 yılın bir muhasebesi kısaca yapılabilirdi. Kitaba ek olarak “isimler sözlüğü” eklenmesi de eserin belgesel değerini arttıracaktır. Bu ek bölümünde kitapta bahsedilen isimlerden halen de hayatta olan Hakkı Duran, Lokman Abbasoğlu ve Muzaffer Şahin gibi bazı isimlerin, belki birer mülakat ile konuya dahil edilmeleri sonraki baskılar için düşünülmelidir.
5) Eğitim sürecinin sürdürüldüğü 5 Mayıs-24 Mayıs 1980 günleri arasındaki 20 günlük sürede Türkiye’nin dört bir köşesinde yüzlerce ülkücü terör eylemlerinde hayatını kaybederken eğitime katılanlar arasında bu konuların sohbet arasında bile olsa, sanki hiç konuşulmadığı gibi bir izlenim ediniliyor. Sadece merhum Ali Güngör’ün sunduğu belirtilen “Hukukî” konular arasında kriminal eylemler hakkında bilgi verilmesi, sadece dönemi bilenler için bir anlam ifade etmektedir. Eğitim çalışmasının sürdürüldüğü ana mekân olan Türk Ziraat Mühendisleri Birliği’nin solcu teröristler tarafından taranarak insanlarımızı şehid edildiğine mutlaka değinilmeliydi.
12 Eylül 1980 sonrasında doğanların bugün ülkede yaşayan insanların çoğunu teşkil ettiği düşünülürse, yakın siyasî tarihe dair bir kitap için bu önemli bir eksikliktir. Kitapta eğitim sürecinde katılanların konaklamaları, barınmaları, ikili ilişkileri ve ibadet hassasiyetleri vb. ile ilgili bölümler de zayıf kalmıştır.
6) Kitabın “İçindekiler” bölümünde konu başlıkları verilirken konuyu işleyen seminercinin isminin yer alması faydalı olurdu. Alparslan Türkeş’in 6 ders konusunu işlediğini, Namık Kemal Zeybek’in 12 seminer verdiğini, Ali Güngör’ün 2 ders yaptığını, ancak kitabın içerisindeki notlara bakarak çıkartabildim. Bu tür eserlerde eksikliği büyük bir hata olan Dizin de sonraki baskılarda mutlaka ihmal edilmemeli, yer almalıdır.
7) Son olarak eserin iç düzenlenmesindeki özensizlik ve savrukluk eserin bir bütün olarak değerlendirilmesini güçleştirmektedir. Kitaplarda sayfa düzenlemesi bugün artık bir sanat düzeyinde tasarım bilgisi gerektirmektedir. Örnek bir kitap tasarımı ele alınarak yapılacak bir düzenleme bile kitabın fizikî niteliğini arttıracaktı. Bu nedenle yayınevinin kitablarının basımı öncesinde işten anlayan bir tasarımcı/grafikerden profesyonel katkı almasını tavsiye ederim.
SONUÇ
Türk siyaset tarihinin ana akımlarından birisi olan Milliyetçi-Ülkücü Hareket tarihinden önemli bir süreci dile getiren bu eseri Türkiye’nin yakın tarihi ile ilgili herkes dikkatle okumalıdır. Günümüzün genç ülkücüleri de ülkücü ağabeylerinin -yakın denebilecek bir tarihte-, nice nice yokluklar, yoksunluklar arasında nasıl bir gayret gösterdiklerini anlamak ve kendilerinin üzerine düşen çabaları sergilemek üzere bu kitabı mutlaka okumalıdırlar.
İnternetten Sipariş için: https://www.yuzdeiki.com/kitap/ulkucu-hareketin-doktriner-egitimi-kenan-eroglu-9786057466709