# Etiket
##GENEL

“Değirmenin suyu nereden geliyor beyim?!…” / Hayati BİCE

MHP Kongresine Doğru-3:  “Bir Delegenin Oyu Kaç Paraya Mal Oldu?”
Dr. Hayati BİCE
Yazımın başlığındaki sorunun tek başına ele alındığında fazla anlamlı olmadığı bellidir. O nedenle hemen bu garip sorunun nereden çıktığını anlatmalıyım: 2003 yılında MHP Genel Başkanı’nı seçecek kongre sürecinde kongre sonuçları belli olduğunda yaşadığım fıkra gibi bir anı: 12 Ekim 2003 kongresinden hemen sonra MHP Genel başkanlığına aday olan üç adayın  (Devlet Bahçeli, Ramiz Ongun, Koray Aydın)  kurultay sonucu ellerine ulaşınca ne yapmış olabileceği konuşuluyordu. Adaylardan iyi hesap bilen birisinin bir yıldır karargâh olarak kullandığı bürodaki masası üzerinde bulunan Çin malı hesap makinesini önüne alıp kongre sürecinde harcadığı parayı kendisine oy veren delege sayısına bölerek“Vay anasını sattıklarım; her bir oy bana 5 milyara mal oldu…”diye hesap makinesini karşısındaki duvara fırlatmasının muhtemel olduğunu söyleyen arkadaş, hepimizi kahkahalara boğmuştu.

***
Söze 12 Ekim 2003 MHP kurultayından başlamışken yakından izlediğim o süreci biraz anlatayım. [1]  2002 yılı Haziran ayında Türk Dünyası ile ilişkilerden sorumlu Devlet Bakanlığı’nda geçici görevlendirme ile dönemin ilgili bakanı Dr. Reşat Doğru’ya danışmanlık görevime yeni başlamıştım.
Ecevit başkanlığındaki koalisyon hükümetinin verimsiz çalışma ortamının MHP’li bakanların elini kolunu bağladığı ve Başbakan Bülent Ecevit’in hastalık/ölüm spekülasyonlarının ayyuka çıktığı günlerdi.

Bu yüzden Başbakanlıktaki MHP’li üç devlet bakanının bürolarındaki arkadaşlar ile bir araya gelerek durum değerlendirmesi yapıp gelmesi kaçınılmaz olan seçim sandığında MHP’nin nasıl daha iyi bir sonuç alabileceği konusunda fikir alışverişinde bulunuyorduk. 7 Temmuz 2002 tarihinde Bursa’daki Kocayayla şenliklerinde basını yanına çağıran Devlet Bahçeli’nin ani bir karar ile erken seçim tarihini 3 Kasım 2002 olarak açıklaması Başbakanlık koridorlarına bomba gibi düşmüş; bütün bakanlar seçim telaşına düşmüşlerdi. İşte parça tesirli o bombanın şarapnelleri % 1 oy oranına düşen DSP’yi sandıkta mevtaya çevirirken MHP de ağır şekilde yaralanarak % 8,35 oranında aldığı oy ile baraj altında kalmıştı.

Seçim sonucu belli olup AKP’nin mutlak bir çoğunlukla iktidara geldiği kesinleşince insanımızın yanar/döner karakteri kendini göstermiş; başbakanlığın birçok bürokratı bakan atanması muhtemel isimleri tahmin etmeğe çalışarak bulabildikleri lokal/etnik köprülerle kendilerine kanca atabilme çabasına girmişlerdi ve bu çabaya girenler içerisinde -an itibarıyla MHP’de bulunmayan- MHP’li bakanların yakın çalışma arkadaşları, hatta bakanlık basın danışmanlıklarını aralarında paslaşan yakın akrabalar da vardı.

İşte tam bu sisli/puslu günlerde MHP’li bir bakanın in/cin top oynayan bürosunda sohbet eden birkaç çilekeş ülküdaşımın yanına uğradığımda derin bir tartışmanın içerisine daldıklarına tanık oldum. Konu son derece ciddi idi: Baraj altında kalan MHP’nin hali ne olacaktı?

“Bu iş parasız olmaz arkadaş!..”
‘Baraj altında kalan MHP’nin hali’ni tartışan arkadaşlar arasında ziyaretçi olduğu belli olan ve kallavi bıyığı ile dikkat çeken bir ülküdaş; sohbeti MHP’deki muhtemel ilk kongredeki Genel Başkan değişimine getirmişti ve çok iddialı şeyler söylüyordu: “Bu iş parasız olmaz arkadaş. Bizi 1999’da seçim bürosuna birisi gelse, bir çayı içince ikincisini içmeden gitsin diye gözünün içine bakardık adeta… Oysa “Beyefendi”, daha şimdiden iki büyük büroyu kurup organize etmiş; gelene pide, gidene kebap ısmarlanıyor. Bir yıl sonraki kongrede kesin genel başkan olacak… Siz de ona göre şimdiden kendinizi ayarlayın… Açıkta kalmayın.”

Odanın sahibi olan MHP’li devlet bakanlarından birisinin basın danışmanı olan dostuma, bu konuşan arkadaşın kim olduğunu sordum: MHP Davasında Ankara’nın Topraklık semti olaylarından yargılanmış ve 10 yıl kadar cezaevinde yattıktan sonra tahliye olmuş ülkücülerdendi. Davânın çilesini çekmiş bu arkadaşımız,particiliğin parasız yürütülemeyeceğini, MHP’nin Balgat’taki binasının dahi bitirilemeyeceğini, bitirilse bile elektrik/su faturasının ödenemeyeceğini hararetle anlatarak sonuçta MHP Genel Başkanı olacak kişinin “çok parası” olması gerektiğini savunuyordu.  Dayanamayıp müdahale ettim ve: “Aziz ülküdaşım, sen ki bu davanın gerçek çilekeşlerindensin. Nasıl bunu savunabiliyorsun? “Kanımızı aksa da zafer İslam’ın” diye Cebeci’den Tandoğan’a yürürken kaçımızın cebinde akşam bir lokantaya gidip mütevazı bir yemek ısmarlayacak parası vardı? Kusura bakma ama, halkın bir lafı var: Çok söz yalansız, çok para haramsız olmaz, diye… Haram para ile döndürülecek bir siyasi çarkın parçası olarak sürdürülecek bir siyasî mücadelede ben yokum ülküdaşım…” dedim.
Bu sözlerim üzerine o çilekeş ülküdaş da başını önüne eğerek sustu.

Belli ki, kendisi kendisini de, vicdanında ikna edememişti, “parasız MHP” ile siyaset yapılmasının imkânsızlığına… Aslında bizi “paralı Genel Başkan” fikrine hararetle ikna etmeğe çalışıyorken kendisini ikna etmeğe çalışıyordu.

Bir Tuğlası Olduğunu İddia Eden Varsa Muhasebeye Başvursun!.. 
Bu arada bir önceki yazımda işaret ettiğim; bugün herkesin “Nasıl yapsam da bir odasına kapağı atabilsem?” diye rüyaya yattığı muhteşem MHP Genel Merkez inşaatının nasıl bitirildiği konusu da ibretlik bir konudur. 3 Kasım 2002 seçimleri öncesinde partilere hazineden verilen yüklü meblağdan MHP hissesine düşen miktarın yaklaşık üçte biri; MHP lideri Bahçeli tarafından, Genel Merkez inşaatının tamamlanması için bloke edilmişti. Yukarıda bahsettiğim vakıanın yaşandığı devlet bakanlığı bürosunda; MHP’li bakanın seçim çalışması için kiralayıp giydirdiği minibüse harcadığı birbuçuk milyar TL (Bugünün rakamı 1.500 TL.) için ateş püskürerek: “Genel Başkan partinin trilyonlarını bina diye bloke ettirmiş, biz burada kampanya yapacağız diye kıvranıyoruz.” diye yana yakıla söylendiğine de tanık olunacaktı.  (Bu MHP’li Devlet Bakanı daha sonraki süreçte Bahçeli ile yollarını ayırdığı için 2002’den itibaren MHP idaresinden uzak düşmüştür.)

29 Mayıs 2004 günü MHP’nin muhteşem Genel Merkezi’nin açılış günü Dr. Devlet Bahçeli, kendi süflî hesaplarına “Balgat’taki dev inşaat nasıl yükseliyor biliyor musunuz?” söylemini fon müziği yapanlara şöyle haykırıyordu: “Burada bir hususu özellikle belirtmek istiyorum: Bu görkemli eserin inşaat masraflarının tamamı Partimizin hazineden aldığı devlet yardımından karşılanmıştır. Bu konuda hiçbir kurumun ve hiçbir şahsın maddi katkısı olmamıştır, böyle bir katkı da hiçbir şekilde istenmemiştir.

Şimdi burada açıkça söylüyorum: Eğer bir kimsenin şu veya bu şekilde tek bir lirası bu bina için harcanmış ise bugün çıksın ve söylesin. Derhal ödeyelim.

Ülkücüler Genel Merkez binalarını sadece ve sadece hazine yardımlarıyla yaptırmışlardır. Bunu büyük bir gönül huzuru ile ifade etmek isterim.” [2]

Görmek İşitmek Gibi Değildir!..
2003 MHP Kongresi ile son bir izlenim ile yazımı noktalamak isterim: MHP’nin Bülent Ecevit başbakanlığındaki hükümetteki performansı pek çok ülküdaşımızın evinde olduğu gibi, bizim evimizde de aile içerisinde sık sık tartışılmıştı.  İşte bu yüzden 12 Ekim 2003 kongresine eşimi de birlikte götürdüm. Protokol tribünün tam karşısında oturarak üç Genel Başkan adayının konuşmalarını dinlemek niyetinde idik.

Bahçeli’ye rakip olarak tam karşımızdaki platformda oturan diğer iki başkan adayının protokol tribünündeki yerlerine geçerken, Bahçeli’yi adetâ, yok sayarak kendi aralarında şakalaşıp yapay kahkahalarını patlatırlarken, -özellikle birisinin- MHP Genel Başkanı’na gösterdiği saygısızlık, her türlü terbiye tarifinin dışında idi.

Bu sahneyi tam cepheden bir film gibi izleyen evdeşim, Devlet Bahçeli’nin açılış konuşması bitince salondan çıkmamızı istedi. “Neden, diğer adayları da dinleyecektin?!” dediğimde… “Diğer adayları dinlemeğe gerek yok! Şu sahneyi gördükten sonra salonun ortasındaki binden fazla delegenin oylarının hepsi elimde olsa, bir tekini Devlet Bahçeli dışındaki birisine veremem. İşte o yüzden de, konuşmalarını dinlemek gereksiz.” yanıtını verdi.

“Değirmenin suyu nereden geliyor beyim?!…”
Kongre sürecinde MHP Genel başkanlığına adaylıklar deklare edildikten sonra kaçınılmaz olarak bazı akçalı konuların gündeme geleceği, -istesek de istemesek de- bazı adaylara “Nereden Buldun?” sorusunun gerek ülkücü camia, gerekse genel kamuoyu oluşturucular tarafından alenî olarak -veya maalesef çoğu defa arkalarından- sorulacağı kesindir. En azından 2003 MHP kongresi öncesinde, Ankara’da yaşayan ülküdaşlarımın hepsinin tanık olduğu gibi olduğu gibi, Ankara bulvarlarında sayısız bill-board “bir MHP Genel Başkan adayı” tarafından işgal edildiğinde -MHP’ye oy vermiş olsun olmasın- herkes soracaktır:“Değirmenin suyu nereden geliyor beyim?!…”

Bu satırları Devlet Bahçeli’nin genel başkanlığına destek, ya da bir başka adayın kampanyasına köstek olmak için yazmıyorum. Gün Sazak gibi gözü-gönlü tok ve cebi dolu bir bakanı DEV-SOL kurşunalrı ile şehid vermiş ülkücü kitlenin ‘zengine düşmanlık’ olarak algılamayacak kadar tecrübe birikimine sahip olduğunu bilerek yazıyorum.

Evet, ben de sıradan vatandaş gibi 2003 kurultayında Ankara bill-boardlarını “yakışıklı” resmi ile donatmış olan ve muhtemelen 2012 kurultayı öncesinde de yine donatacak olan adaya, “Değirmenin suyu nereden geliyor beyim?!…” diye sormasam da MHP Genel Başkanlığı’na aday her bir adaya “Evine götürdüğün rızkı nasıl ve nereden temin ediyorsun?” diye sorma hakkım olduğuna inanıyorum. Bu soruyu bugün veya yarın, her MHP kurultayında her bir Genel Başkan adayına sormaya, her ülkücünün hakkı olduğuna da inanıyorum. Bu hakkın 4 Kasım 2012 kongresinde oy kullanacak değerli ülküdaşım Gültekin Öztürk gibi “MHP delegesi” kartını taşımağa hak kazanmış ülkücüler için bir görev olduğunu da hatırlatmalıyım.[3]

“Bir hırsızın peşine mi takıldın, gidiyorsun?”  
Ülkücülere bugün kadar yapılmadık saldırı kalmadı; ne katillikleri ne zorbalıkları ve ne de eşkıyalıkları bırakıldı, ama… Bugüne kadar ülkücü haysiyetini ayakta tutmuş ülkücü çilekeşler, cebinde çorba parası olmadığı için aç karnına çok dolaştılar ama… Ama bir tek ülkücü -elhamdülillah-, “Yaşına-başına ayıp; namazına, orucuna bakmadan bir hırsızın mı peşine takıldın, gidiyorsun?” sorusuna muhatab edil-e-medi.

Ülkücü hareketin, kendisini ülkücü sayan tek tek her bir insanın, bugün MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye, ülkücü hareketin genel merkezini ‘kara para tasallutu’ndan koruma hassasiyeti noktasında, -hiç değilse bu yönden- ödenmesi çok zor bir minnet borcu vardır.

Artık yarım asra yaklaşan şerefli bir mazisi olan MHP yapılanmasının ve daha ötesinde Türk milliyetçiliği fikir sisteminin taşıyamayacağı bir bagajı, kaynağı şaibeli yüzlerce parçalık bir tapu portföyü hiç olmadı. Geçtiğimiz günlerde, MHP’nin bu masumiyetini tehlikede gören ve dikkatimi çeken bir ülküdaş, “Yıllarca babama “Başbakanlık Kasasındaki Menderes’in Sarı Zarfı” savunması yapmaktan yoruldum.[4] Yine de ikna edemedim babamı, bu konuda anlatılanların bir iftiradan ibaret olduğuna… Artık takatım yok şunun/bunun bilmem kaç yüz dairesinin, paravan isimler üzerine kurulan fayans/seramik fabrikasının ve dahi bilinmeyen diğer maddî birikiminin izahatına yapmak için nefes tüketmeğe…” diyordu.

Ey MHP delegeleri,  siz ne dersiniz; sizin buna yetecek takatiniz; bilmem birisinin eşeğini dağdan nasıl aşırdığını anlatabilmek için yeterince nefesiniz var mı?…

Bu soruyu, özellikle MHP kongresinde oy kullanma ayrıcalığı olan her bir MHP delegesinin kendi vicdanında sorup vicdanının sesine göre oyunu belirlemesi farzdır. Her düzeyden mahkemelerde “delil yetersizliği”nden veya “zaman aşımı”ndan“aklanmış” olmanın halk vicdanında bir karşılığı olup olmadığını dileyen dilediği avukata, istediği hukuk bürosuna sorabilir.

MHP liderliğine talip olan herkes, ülkücü hareketi temsile soyunan her âdemoğlu bu altından kalkılamaz sorulara hiç bir ülkücüyü –hiç kimseyi değilse bu satırların yazarını- muhatab bırakmama hassasiyetini gözetmek zorundadır. Eğer bu hassasiyet dikkate alınmadan, “eline-beline-diline” mukayyed olmadan “MHP Genel Başkanlığı” gibi ülkücüler nezdinde kutsal bir makama sulananlar olacak ise, yurt düzeyinde MHP kitlesinden seçilerek Ankara’ya gelen delege gerekli işlemi yapacaktır. MHP partilerden herhangi bir parti olmadığı gibi; MHP delegesi de bazı delege ağalarının toptan fiyatına perakende alıp bol sıfırlı vadeli çeklerle pazarladığı bir insan güruhu değildir.

“Aksakal Öyküleri”

Zamanın insafsızlığı her alanda olduğu gibi ülkücü hafıza üzerinde de hükmünü icra ediyor. Ancak bugün birçok gazetenin internet arşivlerinden o günlerin haberlerinin okunabiliyor olması yazılanların gerçekliğinin test edilebilmesini mümkün kılıyor.[5]

15 yıl öncesinden başlayıp bugüne kadar süren bir süreç özetlendiğinde yazılanlar, bazı iyiniyetli ülküdaşlarımızı “Ne lüzumu var şimdi eski defterleri karıştırmanın?” duygusuna sürüklüyor. Genç ülküdaşlarımın bugün ortalıkta dolaşan söylentilere kulak asmaması için bu gerçeklerden haberdâr olmaları gerektiğini gördüğüm için bu anekdotları yazmak zorunda kaldım. (Keşke bu türden vakıaları çok daha yakından yaşamış olan Genel Merkez yetkilileri, günlük mesaileri sırasında tanık olduklarını/ bildiklerini kaleme alsalar ve ülkücü hareketin hafızasının derinleşmesi için tarihe not düşseler.)
Yeni nesil ülkücülerin bu türden, “aksakal öyküleri”ni dinlemekten pek de hoşlanmadıklarını biliyorum; ama ne yapalım, mecbur kalınıyor bazen: 2003 kongresinde MHP Genel Başkanı adaylarından birisinin bugün esâmisi okunmazken, diğeri aradan geçen dokuz yıldan sonra tekrar MHP Genel Başkan adayı olunca, susmak olmuyor…

Bakalım bu kongrede alınacak her bir delege oyu kime kaça mal olacak?

Sizi bilmem ama, doğrusu merak ediyorum ben de…

***

MERAKLISINA NOT: Bu yazı Koray Aydın 1 Eylül 2012 günü MHP Genel Başkanlığı’na adaylığını resmen açıklamadan önce yazılmıştır.
——————————————-

İletişim: http://www.hayatibice.net

[1] 12 Ekim 2003 MHP Kurultayında 1.142 delegenin oy kullandığı seçimde, geçerli sayılan 1.127 oyun 688’ni alan Devlet Bahçeli, ilk turda genel başkan seçildi. Ramiz Ongun 300, Koray Aydın 137 oyda kaldı. 6 Temmuz 1997 tarihinde MHP Genel Başkanı görevine ilk kez seçilen Devlet Bahçeli, 5 Kasım 2000, 12 Ekim 2003, 19 Kasım 2006 ve 8 Kasım 2009 tarihlerindeki MHP Kurultaylarında tekrar MHP Genel Başkanı seçilmiştir. 3 adaylı, 12 Ekim 2003 MHP Kurultayının ayrıntıları için bkz: “MHP, Bahçeli ile ‘devam’ dedi”,13.10.2003, http://www.milliyet.com.tr/2003/10/13/siyaset/siy02.html

[2] Bahçeli’nin 29 Mayıs 2004 tarihli MHP Genel Merkez Açılışı konuşması için bakınız:http://www.mhp.org.tr/htmldocs/genel_baskan/konusma/158/index.html
[3] 4 Kasım 2012 MHP Kurultayı’na Aydın il delegesi olarak katılma hakkı kazanan Gültekin Öztürk’ün bu yazıyı yazarken okuduğum “MHP Yönetimine Adaylara ve Yönetenlere” başlıklı yazılarındaki değerli tesbitlerini tüm ülküdaşlarımın ve özellikle de tüm MHP delegelerinin dikkatle okumalarını tavsiye ederim.
http://haberiniz.com.tr/yazilar/koseyazisi61542-MHP_Yonetimine_Adaylara_ve_Yonetenlere_2.html

[4] Bu konu son olarak Celal Bayar’ın torunu Emine Naskali Gürsoy tarafından hazırlanan bir kitap ile gündeme taşındı. Alpaslan Türkeş’in hatıralarını anlattığı Hulusi Turgut’un kaleme aldığı ‘Türkeş’in Anıları-Şahinlerin Dansı’ kitabının “Örtülü Ödenek” Hesabı konusuna ayrılmış olup 27 Mayıs 1960 ihtilali sonrasında başbakanlık kasalarından çıkan para/mücevharat/kıymetli evrak dökümü tek tek sıralanarak bütün iftiralar boşa çıkarılmıştır. Hulusi Turgut, Şahinlerin Dansı, Alparslan Türkeş’in Anıları, ABC Yayınları, Anılar Dizisi No.2, İstanbul, Ekim 1995, s. 157-174.

[5] Şahsen geçmişte yaşanmış olaylarını ayrıntılarını tesbiti için Milliyet gazetesinin 3 Mayıs 1950 ile 30 Haziran 2004 tarihleri arasında yayımlanmış Milliyet gazetelerini içeren arşivi, 54 yıllık internet arşivi çok işime yarıyor. Sizlere de tavsiye ederim:  http://gazetearsivi.milliyet.com.tr/

Leave a comment