Benim “en iyi dostum”: Google… / Adnan ŞENEL
Matematikte 10 üssü 100’ü ifade eden kelime Googol’dur. Bu garip kelimenin nasıl ve nereden çıktığı ise başka bir garipliktir. 1938 yılında Amerikalı matematikçi Edward Kasner bir akşam dokuz yaşındaki yeğenine “sana çok büyük bir rakam vereyim sen de buna bir kelime uydur” deyince çocuğun da bir anda ağzından o kelime çıkmış: “Googol!”
Bu kelimenin ortaya çıkışından tam 60 yıl sonra üniversiteli iki kafadar (Larry Page ve Sergey Brin), o günkülerden daha farklı ve fonksiyonel bir arama motoru geliştirirler ve insanlığa “çok büyük” bilgi sağlayacağına inandıkları bu arama motoruna, -Googol kelimesinde küçük bir imla değişikliğine giderek-Google adını verirler. Böylece internet-bilişim dünyasının gelmiş geçmiş en önemli ve etkili buluşlarından birinin adı konmuş olur; ve artık benim “en iyi dostum”un adı ortaya çıkmış olur: Google…
Google’ın tarihçesini, nasıl kurulduğunu, nerede ve ne zaman oluşturulduğunu, ne gibi faaliyetlerde bulunduğunu, kısaca tam tekmil ne olduğunu öğrenmek isterseniz yine Google arama motorunu kullanarak internet üzerinden geniş çaplı bilgilere ulaşabilirsiniz. Ben bu teferruata girmeyeceğim.Google’ı benim “en iyi dostum” yapan birincil ve vazgeçilmez özelliği “arama motoru” olmasıdır ve ben biraz bunun üzerinde durmak istiyorum.
**
İnternetin ülkemizde yaygınlaşmaya başladığı yıllarda -internet üzerinden- bilgiye ulaşmanın en önemli araçlarından biri de arama motorları idi. Yani, milyonlarca web sitesi içinde aradığınız bir bilgi varsa bu bilginin hangi web sitesinde olduğunu anlamak ve bulmak için o dönemlerde hizmet veren arama motorları kullanılıyordu. Altavista, Yahoo, Netscape vb. motorlar çok ünlüydü ve çok da faydalı oluyorlardı. Ne var ki, kelime tabanlı oldukları için bu arama motorlarına aradığınız bir kelimeyi yazdığınızda çoğu kez alakasız ve yetersiz sitelere yönlendiriliyordunuz. Çünkü bu arama motorları genellikle kayıt esası üzerine çalışıyorlardı ve mesela bir siteniz varsa önce sitenizi tanımlayan kelimeleri tespit ediyor, sonra bu arama motorlarına kayıt ettiriyordunuz. Sitenizdeki bilgilere ulaşmak isteyen ikinci şahıslar da örümcek adı verilen motor aracılığıyla ve eğer şansı yaver giderse size ulaşabiliyordu. Ayrıca, bu arama motorları sitenizi tarama işlemini uzun sürede yaptıkları için sitenizin sonuç listesinde yer alması haftalar, aylar alabiliyordu (ama belirli bir ücret öderseniz, sitenizin adı sonuç listesinin en üst sıralarında ve çabucak çıkıyordu).
Amatörce ya da profesyonelce, bir “bilgi” peşinde ve ihtiyacı içinde olan bizler için şüphesiz bu arama motorları, inkârı mümkün olmayan faydalar sağlıyordu. Evet, aradığımız bilgiye ulaşmak birazcık zahmetli, birazcık gecikmeli de olsa, sonuçta önümüze onlarca, yüzlerce kaynak seriliveriyordu.
Ve sonra, hayatımıza birden Google giriverdi. Diğerlerine, yani “geleneksel” arama motorlarının tersine, bu “modern” arama motoru, örümcek-kelime tabanlı (yani, aranılan kelimenin sayfada kaç görüntülendiği baz alınarak) değil, farklı ve karmaşık bir sistemle çalışıyordu. Yani Google, siz kayıt yaptırmasınız bile, güçlü ve sayısız tarama sistemiyle web siteniz en kısa sürede sonuç listesinde yerini alıyordu. Üstelik, bu sistem sitenizdeki bütün verileri ve bütün sayfaları bütünüyle tarıyor ve mesela sadece bir kelimeyi değil bir veya birkaç cümleyi arama kutusuna yazdığınızda, o cümlelerin bulunduğu sayfaları size gösteriyordu. Böylece, çok daha fazla ve çoğu gereksiz sayfa alternatifleriyle boğuşmaksızın size en kestirmeden aradığınız bilgiye ulaşabileceğiniz bir sonuç listesi sunuluyordu. Misal:Google arama kutusuna “Bruce Lee” yazarsanız, sonuç sayısı 42.600.000’dir. “Bruce Lee Kung Fu” kelimelerini yazdığınızda bu rakam 12.600.000’e düşer. “Bruce Lee kung fu film isimleri” kelimeleri yazıldığındaki rakam 93.200’dür. Daha da ayrıntılı sorarsanız, mesela “Bruce Lee kung fu film isimleri Big Boss” sonuç sayısı 18 bine kadar iner. Diyelim ki, siz web sitesi olarak değil de, görsel olarak veriye ulaşmak isterseniz, motorun ilgili butonuna basarak sadece resim-video sonuçlarına da kavuşabiliyorsunuz.
***
Google niçin benim en iyi dostum? Çünkü ne sorsam cevap veriyor. Ne zaman başım sıkışsa sorunumun çözümü için bana yol gösteriyor. Mırın kırın etmiyor. Çok soru sorduğum için bana kızmıyor, köpürmüyor. Bana bir bilgi lazımsa, benim için milyonlarca web sitesini tarıyor ve en uygun sonuçları hizmetime sunuyor; makaleyse makale, resimse resim, video ise video… Eh, Google benim en iyi dostum olmayı hak etmiyor mu?
Sonuç: Allah bilir, Google bulur…
—
(Bu yazı kısa süre önce www.40ambar.com’da yayınlanmıştır)