Asena Kınacı MORAL: Öğretmen
Asena Kınacı Moral
Kıymetli Hocam Reşat Gürel’e ithafen…*
Bir edebiyat kursunda hikâye derslerimize gelen öğretmenimiz olduğu için Reşat Gürel ile tanışma fırsatı yakaladım. Ortaokul yıllarında babamın kitaplarının arasında bulduğum “Çelikten Damlayan Sular” isimli tiyatro eserini okuyarak kalemiyle tanışmıştım. Yaşımın küçüklüğü ile o yılların umutları ve hayalleri birleşince o kitabını okurken ağladığımı hatırladığım yazarın öğretmenim olması beni heyecanlandırmıştı. Onu yakından tanımanın heyecanının kuru ve anlamsız bir ders heyecanı olmadığının ispatı bana ve arkadaşlarıma her ders onun anlattıkları oldu. Edebiyat kursunda hikâye derslerinde onun anlattıkları ile sanki Selçuklu ahşap işçiliğinin en nadide örneği olan çift kanatlı kapılardan biri başka başka dünyalara açılıyordu. Onun anlattıkları ile sanki pencerelerimizden güneş ışıklarının aydınlığı süzülüyor ve gözlerimizi o bilginin ışığı kamaştırıyordu. Onun sahip olduğu bilgi dağarcığı ve milletine adadığı ömrü ile bir tecrübe dağı gibi karşımızda Mete Ata’dan her Türk gibi ona kalan disiplinli vakur duruşu hepimize örnek oluyordu. Onun varlığı ve anlattıkları edebiyat kursumuzda yüreğimize dokundu ve kalemlerimizin ilhamı oldu. Türk edebiyatının Türkçenin güzelliklerini anlatırken sanki Türkçe yazmış, okumuş, yaşamış, gelmiş-geçmiş atalarımızın ruhunu da derslerimize davet ediyordu. Biz Reşat Gürel ile derslerimizde Türkçenin sırrına ermeye çalışırken büyük Türk milletinin hasletlerine vakıf atalarımız sanki bizimle birlikte derslerimizdeydi.
Bu hafta ben kıymetli öğretmenim Reşat Gürel’den bir hediye aldım. Yazar, tarihçi, öğretmenim Reşat Gürel “Öğretmen” isimli kitabının ilk sayfasına benim için kutlu temennisini yazarak kıymetli kitabını adıma imzalamış ve bana göndermiş. Reşat Gürel’i tanısanız onun bu hediyesi ile inanın siz de benim kadar gurur duyardınız.
Hediye paketini hızlıca açtım ve öğretmenimin yazdığı kitabı okumaya başladım, bir solukta da bitirdim. Reşat Gürel’in Öğretmen isimli öykü kitabını okurken sabah ezanıyla uyanıyorsunuz, bülbül sesleri ile okul yoluna koyuluyorsunuz. Bu kitabı okurken hep öğrenmek ve çalışmak heyecanı, isteğiyle memleketi çok ama çok seviyorsunuz.
Reşat Gürel’in “Öğretmen”ini okurken Ankara’yı, Kilis’i, Maraş’ı, Bitlis’i, Yozgat’ı, Iğdır’ı geziyorsunuz. Belki Feke’de konaklıyorsunuz. Osmaniye’den Çukurova’ya, oradan da Antep’e gidiyorsunuz. Zorkun Yaylası’nda Şehitçik Çiçekleri’nin ve Zorkun Menekşeleri’nin kokularının karıştığı memleket havası akciğerleriniz için derin bir nefes oluyor. Sanki bu anlatılanlar sadece bir kitabın satırlarında okunmuyor da ruh ve bedeninizle anlatılanlar anlatılan yerlerde yaşanıyor. Emine Teyze’nin tadı damağınızda kalan farsak çorbasından içiyorsunuz. Bir çamçak daha yok mu Emine Teyze derken bugüne geliveriyorsunuz.
Bu kitapta Kilis karanfil, Feke sümbül Reşat Gürel için… O da Kilis ve Kilisli öğrencilerini anlatırken karanfil bahçelerinde gezdiriyor bizi. Feke’yi ve Fekeli öğrencilerini anlatırken sümbül kokularıyla dolu yollardan geçiyoruz. Iğdır da lale midir Reşat Gürel için? Alimençik diye bir kuşun olduğunu, bahrat suyunun nazlı nazlı aktığını, madımaktan yemek yapıldığını, toğğanın içildiğini, güveldeğin ve gamganın ormandan toplandığını, mehra ve bahraz denen ağaçların varlığını bu kitabı ile Reşat Gürel’den öğreniyoruz.
Reşat Gürel’in kitabında bulunan her öyküde bir öğretmenin Allah katında kul karşısında daima kendisiyle hesaplaşmasına şahitlik ediyoruz. Öğrencilerine öğretebildi mi güzellikleri, memleketine yeteri kadar hizmet edebildi mi? Yürüdü mü bir adım daha Türk birliğine, uzaktaki soydaşlara?… Kim ve ne olursa olsun uzatabildi mi elini yardım bekleyen çocuklara. Öğretmen gözleyen kalemsiz, deftersiz, kitapsız köy çocuklarına sesini ulaştırabildi mi? Yazar kitabında kendi ile hesaplaşırken hem tüm öğretmenlerin hem de diğer meslek erbabının da kendi kendisi ile haklı, akli, vicdani hesaplaşmasına vesile oluyor.
“Öğrencilerimle Yaşarım” öyküsünde mesleğe başladığı ilk günün heyecanını anlatırken okuduğumuz satırlarda biz de öğrenciliğimizi ve tüm öğretmenlerimizi hatırlıyoruz. Bizi seven etkileyen hayatımızda iz bırakan öğretmenlerimiz gözlerimizin önünden bir bir geçiyor. Onları sevgiyle, saygıyla anıyoruz.
“Öğretmen” kitabı ile Ruhi Özden öğretmenimiz tükenircesine çalışmanın ne demek olduğunu öğretiyor herkese. Diş Hekimi Ruhi Özden’in öğretmenlik mesleğine tutkuyla bağlılığını ve ders anlatırken son nefesini verişini yüreğimiz burkularak, ona Fatihalar hediye ederek okuyoruz. Reşat Gürel’in kendinden önceki nesilde örnek aldığı öğretmenlerinden devraldığı bayrağı onların kaldığı yerden tükenircesine taşıdığını görüp umut doluyoruz.
“Sesim Ulaşsa Kırım’a” diyerek Kilis Kız Öğretmen Lisesinde yatılı okuyan kız öğrencilerin Kırım’da Mustafa Cemiloğlu’nun tutukluğunun bitmesi için tuttukları ölüm orucuna okul müdürünün verdiği tepki derin bir ah oluyor hepimizin içinde. 1970li 1980li yılların burukluğu içimize oturuyor. “Öz yurdunda garipsin öz vatanında parya” diyen şairin sesine karışıyor bizim de sesimiz. Mustafa Cemiloğlu’nun Kırım’da hapislerde, zindanlarda, sürgünlerde yaşadığı işkenceler ve ona yaşaması zorunlu tutulmuş bu kader Anadolu topraklarında bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde Kilis Kız Öğretmen Lisesi’nde güzel Elife’nin de kaderi mi oluyor?
Reşat Gürel kitabında Ankara’da geçim sıkıntısı çeken bir öğretmenin ücretli ders vermek zorunda kalışını buna rağmen öğretmenlik mesleğinin para karşılığı ederinin olamayacağını anlattığı öyküsüne “Öğretmenin Ölümü” adını vererek hem öyküsünü hem de öğretmenlik mesleğini taçlandırıyor.
Bir köyün çocukları çok uzaktaki okullarına gidebilsinler diye fedakârlık yapan ince ruhlu Necip’in hikâyesi bizi Yozgat’a götürüyor. Reşat Gürel öğretmenin, Yozgat İmam Hatip Lisesi’nde güzel öğrencileri de bütün okullardaki güzel çocuklar gibi güzel..… Reşat Gürel kitabında bizlere kahvehanede köy eşrafını anlatıyor, köyün imamını, muhtarını anlatıyor. Reşat Gürel’in anlattıkları bizim köyümüz, sizin köylünüz gibi…
“Hoş Geldin Hüzün” ile Fikri Hoca’nın hazin hikâyesi boğazımızda bir yumruk, gözümüzde yaş oluyor. “Kırmızı Çiçekli Toka” şimdiye kadar okuduğum önyargı hikâyelerinden beni en yaralayan olarak hiç aklımdan çıkmayacak. Görünüşe aldanış ne büyük bir çıkmaz sokak değil mi?
Mustafa Yardımcı’nın şahadetinin ve ibretlik öyküsünün anlatıldığı “Cennet Kokusu” eminim ki bütün şehitlerin ruhunu şad ediyor. Cennet kokan şehitlere minnet, sevgi ve hürmetimiz katlanıyor. Şehitlerimizden kendimize şefaat dileklerimiz ile avuçlarımız Allah’a açılıyor.
Küçük Yasin’in kendi ayağında giyecek çorabı yokken öğretmenine öğretmenler gününde beyaz çorap hediye ettiğinin anlatıldığı “Bir Çift Beyaz Çorap”ın satırlarında ben zamanı ve mekânı aşıp Yasin’i öpüyor, kokluyor, kucaklıyor, kucaklıyorum.
Reşat Gürel doğruyu takip ediyor. Güzelliklere inanıyor. Hayalleri de elbette bir gün gerçek oluyor. “Tanrıdağın Eteklerinde Bir Akşamüstü” yü anlattığı hikâyesinde onun muradı bizim muradımız oluyor. Bizim bedenimiz de Tanrıdağ’a uçuyor, yüreğimiz onun yüreğinin yanında Türkistan’da geziyor. Türkeli’nde yeni çiçekler yetiştirmeye gitmiş olan kendi okuttuğu öğrencileri ile karşılaşması, en güçlü delili ile bir öğretmenin hiç ölmeyeceğini bize kanıtlıyor.
“Bitlis’te Beş Minare” öyküsünde PKK’lılar tarafından şehit edilen bütün öğretmenlerimizin hatıraları canlanıyor gözlerimizin önünde. Mezun oldukları okullardan Anadolu’nun en ücra köşelerine giden çalışkan, fedakâr, vefakâr tüm öğretmenlere yüreğimiz sevgiyle, saygıyla doluyor. Şehit öğretmenlerimizin hatıralarını yaşatan bu öyküde Yasemin öğretmen’in şahsında şehit öğretmenlerimizden helallik ve şefaat dileyerek ellerimizi, dillerimizi, yüreğimizi Allah’tan güzellikler istemek için yine bir kez daha duaya açıyoruz.
Peyami Safa’nın Yalnızız romanındaki dünyası Simeranya’da yalnız kalışı gibi Reşat Gürel de kendi Simeranya’sını kurabilmek için hiç durmadan yorulmadan çalışıyor, didiniyor zaman zaman bu yolda yalnız da kalsa hiç yılmıyor, vazgeçmiyor. Bu umutlu mücadeleyi onun kitabının her satırında okuyoruz, kitabını okurken bu umutlu mücadeleye biz de onunla birlikte ortak oluyoruz. Onun kitabındaki umutlu satırlar bizim de damarlarımızdaki kanın umudu, telaşı, çalışma isteği, gücü oluyor. Onun kitabındaki yılmayan yorulmayan öğretmen ve umutlu satırlar biz ne yapabiliriz memleket için daha!… daha!… kaygısı oluyor damarlarımızdaki kanda…
“Milleti için can verenleri, gazi olanları saymasını, anmasını bilmeyen milletler tarihten silinmek zorundadır.” diyen Osmaniye Garnizon Birlikleri Alay Komutanı Halil İbrahim Karaoğlanoğlu Paşa Kıbrıs Harekâtı’nda yaralanır birkaç gün sonra da şehit düşer. Onun birliğinin tek yürek tek ağız vatanı “Kan Döker Yeşertiriz” diyerek komutanlarına verdikleri söz üzerine yazılan öykü Metehan’dan bugüne Türk ordusunun ve askerinin kutlu geleneğinin ilelebet devam edeceğinin göstergesidir.
Reşat Gürel’in öykülerinde hep gerçekler var. Kıbrıs Gazisi bir komutanın yine o günlerde “Yabancı Güçler Kıbrıs’tan Çekilsin. AYÖD” pankartını Ankara’da gördüğünde yaşadığı ruhî zelzele ile bizim bize ne kadar da yabancı olduğumuz okuyucuya tüm gerçekliği ile anlatılıyor. Öte yandan Türk Silahlı Kuvvetleri Kıbrıs’a çıkartma yaptığında bu haberi alan Kerküklü Turhan ve soydaşlarının sevincini de yine aynı gerçeklik ile yazar okuyucuya Kerkük’teymiş gibi yaşatıyor.
Reşat Gürel’in Urumçi’ye “Nimet Bek” e selamını ve duasını gönderdiği öyküsünü okurken her gecenin bir sabahı olduğunu bildiğimiz gibi her hazanın da bir baharı olacağına, Türkistan’a bir gün mutlaka bahar geleceğine inanıyoruz.
Yazarın sevgi, saygı ve hoşgörüyü herkesin özellikle öğretmenlerin ilke edinmesini anlattığı, bir öğretmenin belki de en çok önyargılarından arınması gereken kişi olduğunu vurguladığı öyküyü okurken “Yunus İçimizde” diyoruz.
Reşat Gürel “Öğretmen” öykülerinde öğretmenleri, kendini, öğrencilerini anlatıyor. O, onun hayatında iz bırakan öğretmenleri, ömrünü adadığı öğretmenliği ve sevmeye doyamadığı öğrencilerini anlatırken bizler de öğretmenlerimizin karşısında öğrenmenin heyecanı ile yeniden okulumuza, sıramıza, kara tahtanın başına, öğretmenlerimizin karşısına dönüyoruz. Öğretmenlerimize öğrendiklerimizi göstermenin heyecanını yaşayan küçük bir çocuğa dönüşüyoruz. Onun kendiyle, kullarla ve Allah ile hesaplaşması gibi biz de hayat boyunca Allah rızası için ne yaptık, ne yapmalıyız, daha ne yapabilirizin peşine düşüyoruz.
Ömrünü Türklük davasına adayan Reşat Gürel Türk dünyasında yaşanan sevinci de hüznü de hissederek “Öğretmen” öykülerinde kalem ile kâğıda döküyor. Onun yazıları Kırım’a, Kerkük’e, Kıbrıs’a, Türkistan’a, Urumçi’ye Anadolu’dan giden sevgi ve umut dolu selam oluyor.
Reşat Gürel’in örnek aldığı öğretmenlerinden biri o öğrenci iken onu şöyle tarif edermiş: “ Reşat’a çalışma, koşma, yorulma, bunlar boşa demek, ateşe yanma yakma demek gibidir.” Reşat Gürel bize bu kitabı ve öyküleriyle çalışmaktan çabalamaktan hiç vazgeçmemeyi, hiç durmadan hep yürümeyi, daha olmadı vatan ve millet uğruna koşmayı ve tükenmeyi anlatıyor. Ona ve onun gibilere göre yapılacak bir şeyler hep vardır. Mevlana’nın Şems’i beklediği gibi vatan topraklarında bir yerlerde bir öğrenci bir öğretmen beklemektedir. Ve bir öğretmenin de bir yerlerde öğretmeni bekleyen bir Elife’si, Fatma’sı, Ali’si, Yasin’i vardır.
Reşat Gürel’in “Öğretmen” kitabını okumayı bitirip kapağını kapatırken Ata’nın Onuncu Yıl Nutkunu okuyan gür sesi ile irkiliyorum. yüzyıllar ötesinden seslenen Bilge Kağan’ın “Ey Türk! Titre ve kendine dön” seslenişi gibi hepimize bugün yeniden sesleniyor:
“Türk milletinin karakteri yüksektir; Türk milleti çalışkandır; Türk milleti zekidir.”
*“Reşat Gürel 17 Mart 1950 tarihinde Osmaniye’de doğdu. Bozkurt ve Devlet dergilerinde tarihin ve günümüzün kahramanlıklarını kısa hikâyeler halinde yazdı. Günün kahramanlarından seçtiği sahnelerin yer aldığı “ Çelikten Damlayan Sular”, Dündar Taşer Tiyatro Armağanı’ nda mansiyon kazandı ve Töre Devlet Yayınevi tarafından yayınlandı. Göktürklerden günümüze seçilen kahramanlıkları anlatan Sadakdaki Üç Ok, Kurtuluş Savaşı yıllarını anlatan Rahime Hatun bu dönemde yayınlandı.” Tarih öğretmeni olan yazarın Rahime Hatun (Hikâye, Çataloluk Yayınevi 1972) Sadakdaki Üç Ok (Hikâye, Çataloluk Yayınevi 1974) Çelikten Damlayan Sular (Tiyatro, Töre Devlet Yayınevi 1974) Düşler Seninle Ulu (Hikâye, Çataloluk yayınevi 1975) Osmaniyeli Şairler Antolojisi (Antoloji, Osmaniye Belediyesi Yayınları 1990) Her Dem Yeniden Doğarız (Tiyatro, Hasret Yayınları 2001) Antepli Şahin (Tiyatro, Nar Yayınları 2011) Satrançla Örülen Dünya (Roman, Nar Yayınları 2011) isimli eserleri okuyucusuyla buluştu.” Yayınevi internet sayfası bilgi notu