Osmanlı Sosyal Yapısında Tasavvuf / Ahmet Şeref CERAN
Osmanlı Sosyal Yapısında Osman Gazi’den Fatih’e Kadar Tasavvuf Hareketinin Umûmî Görünüşü-I
Ahmet Şeref CERAN
KONEVİ Dergisi, Temmuz 1985, S.28, s.31-36
Anadolu Selçuklu Devleti’nin dağılmasından sonra harekete geçen beylikler, otoritelerini sağlamak maksadıyla kendi topraklarında şeyhlerin maddi ve mânevi nüfuzlarından faydalanmak için zengin vakıflara dayalı zaviyeler ve tekkeler açmışlardı.
Osmanlı beyliğinde de şeyhler ve dervişler, yakın İlgi görmüştür. Dervişlerle ilk sultanlar karşılıklı dayanışma içinde idiler. Dervişlerin hizmetlerine karşılık onlara zaviyeler açıp; köy bağışlıyorlardı. Osman Gazi’nin kayın pederi Şeyh Edebali İle olan münasebeti meşhurdur. Zengin bir şeyh olduğu halde sade ve mütevazı bir hayat yaşamış, kendisini Söğüt’teki zaviyesine vakfetmiş, bütün servetini fakir halka ve gelip giden dervişlere harcamıştır. (1)
Şeyh Edebali ve müridlerinin Osmanlı ülkesinde sahip oldukları mevkiler çok yüksektir. Kendisi bir Ahi şeyhidir. Meselâ Bursa fethinde Sultan Orhan’a yoldaşlık eden Ahi Hüseyin. Şeyh Edebali’nin kardeşi olduğu gibi; Ahi Haşan, Ahi Mahmut ve Çandarlı Kara Halil gibi devlet adamları arasında pek çok ahi vardı. (2)
Bir gece Osman Gazi, Şeyh Edebali’ye misafir olur. Uyuyunca şu rüyayı görür: «Ev sahibinin yanında yatmakta iken Şeyh Edebali’nin göğsünden birden bire bir hilâl çıkarak, gittikçe büyür, dolunay halini alıp, kendi göğsüne girer. Ondan sonra yanlarından bir ağaç çıkarak bu da gittikçe büyüdü. Gittikçe yeşilliği ve güzelliği arttı. Dalların gölgesi, üç kıtanın ufuklarının sonuna kadar kara ve denizi kuşattı. Kafkas, Atlas, Hemos dağları, bu yaprak ormanının dört direği gibi gemilerle dolu olan Dicle, Fırat, Nil. Tuna kaynar, sahralar ekinlerle dolar. Dağlar büyük ormanlarla kaplanır. Bu dağlardan çıkan gül ve servi bahçeleri İçinde dolaşarak akmaktadır. Sahralarda uzaktan kubbeler, ehramlar, dikili taşlar, sütunlar, latif kuleler ile süslü şehirler görünür. Bu büyük binaların tepesinde birer hilâl parladığı gibi, minare şerefelerinden yapılan namaza davet sesleri, sayılamıyacak kadar çok bülbüllerin ötüşleri ve bin renkli papağanların durmadan söyleşen sesleriyle karışıyordu. Bir muzika heyetini andıran hava yaratıklarının nâmeleri, yaprakları kılıç şeklinde kuşatan ağaçların teşkil ettiği taze ve kokulu kemer üzerinde çeşitli ahenkler gösteriyordu. O sırada şiddetli bir rüzgâr çıkarak bu yaprakları dünyanın bütün şehirleri üzerine, bilhassa iki deniz ile iki karanın birleştiği yerde iki yakut ve zümrüt arasına yerleştirilmiş bir cevhere benzeyen ve bütün dünyayı kuşatan bir halkanın en kıymetli taşı yerinde olan Konstantiniyye (Istanbul)ye doğru dağıtır. Osman Gazi, halkayı parmağına geçirmek üzere İken uyanır. (3)
Şeyh Edebali, bu rüyayı tabir eder. Osman Gazi İle kendi kızı Mal Hatun’un evleneceğini, onlardan çıkacak şan ve kudretin cihanı kaplayacağını ifade ederler. Bu tabir üzerine Osman Gazi ile Mal Hatun evlenirler. Düğün toplantısı sultanların düğünlerindeki gibi şatafatlı değil, Hz. Peygamberin sünneti ve gösterdiği örneğe göre yapılır. Nikahı Şeyh Edebali’nin dervişlerinden Tarud adlı dindar bir derviş kıyar. O’nun bu hizmetine karşılık güveyi, cami yakınında ve nehir kenarında barınacak bir yer vaad eder. Padişah olunca da bu derviş için bir tekke yapar, buraya mamur köyler ve çeşitli arazi bağışlayarak sözünü yerine getirir. (4)
Osman Gazi, Keşiş dağı (Uludağ)nı alınca buranın idaresini fetihte kendisine yardımcı olan cengâverlere taksim eder. Bilecik’in gelirini bilhassa hanımı Mal Hatun, küçük oğlu Alâeddin’le birlikte bu kalede oturan kayın pederi Şeyh Edebali’ye bağlar. Yine kendisine hükümdarlık müjdesini veren Kumral Babaya Bilecik yakınlarında Ermeni derbendi (Pazarcık) mevkinde bir zaviye inşa ettirir. (5)
Şeyh Edebali 120 yaşında iken Osman Gazi’den önce ölür, Hanımı Mal Hatun da kendisinden önce ölürler. Oğlu Orhan Gazi, babasının son nefesinde olduğunu haber alıp devletin büyük kişileri olan Turgut Alp, Sal- tuk Alp. Şeyh Edebali’nin kardeşi Şeyh Ahi Şemsettin, Şeyh Edebali’nin yeğeni Şeyh Ahi Haşan, kendi İmamı Osman Yahşi. Çandarlı Kara Halil ile birlikte ölüm döşeği kenarına koşarlar. Osman Gazi oğluna hitaben : «Ben ölüyorum fakat üzülmüyorum. Çünki senin gibi bir halef bırakıyorum. Adil ol, iyi adam ol, merhametli ol, İslâm dinini yay. Yeryüzünde padişahların görevi budur ve Cenâb-ı Hak tarafından mübarekliğe işte bu suretle nail olurlar.» diyerek ruhunu teslim eder, ölürken Bursa’nın fethi İle oranın hükümet merkezi yapılmasını ve cenazesinin oraya nakledilmesini vasiyet eder. Hazır bulunanlar, bu vasiyeti üzerine cenazesini Bursa kalesi’nin kilisesi olan Gümüşlü Kümbete naklederler. (6)
Orhan Bey de bu yönde büyük hizmetlerde bulunmuştur. 1324 de Mekece’de ve daha sonra İznik’te yaptırdığı zaviyelerden başka Bursa fethine katılan Abdal Musa ve Abdal Murad adlı dervişlere Keşiş dağı (Uludağ) yamaçlarında birer zaviye kurmuş ve onları vakıflarla beslemiştir. (7)
Orhan Gazi. H. 726/1326 da tahta geçince Bursa fethinden sonra gönlünü şehrin muhteşem yerine kaptırarak, hükümet merkezini Yenişehir’den oraya taşır. Silâh arkadaşları Akça Koca, Konur Alp, Abdurrahman Gazi, Kara Cebes, İznik ile İzmit’teki Rum askerlerini son derece yorduktan sonra kuzeyde Karadeniz, güneyde İzmit körfezi, batıda İstanbul boğazı ile sınırlı yarım adaya girerler. (8)
Orhan Gazi, İslâm dininin yayılması için cami ve mekteplerden başka İznik’in Yenişehir kapısı yakınında İlk imarethaneyi yaptırır. Bu müessesenin başına Şeyh Edebali’nin talebesi, Şeyh Hacı İsmail’i tayin eder. Gençlerin eğitimi, fakirlerin doyurulmasına çalışır. (9)
Abdal Murad ve Abdal Musa, Sultan Orhan’la birlikte gerek duaları, gerekse kendilerine yakıştırılan hoş kerametleri ile başarının sonuçlanmasında yardımcı olmuşlardır. Bursa fatihi, bu dervişlerin yakınında gömülü bulundukları bir çok tekkenin yapılması ile haklarındaki minnettarlığı nakşetmiştir. (10)
Rivayete göre Geyikli Baba, kuşatma ordusunun önünde, bir geyiğe binerek, elinde altmış okka kılıncı ile savaşır. Aslen İran Hoy’ludur. Şeyh İlyas’tan inâbe almıştır. Osman Gazi devrinde kerametleri ile ün salar. Tasavvufî bir hayat sürer. Keşiş dağı ormanlarında geyikler içinde yapayalnız yaşar. Sultan Orhan çağırmadıkça oradan inmez. (11)
Abdal Murad, Orhan Gazi tarafından Bursa fethinde bir birliğin başına çağrılır. Ağaç kılıcıyla şecaatler gösterir. Rivayete göre kendisini ziyaretle hediyeler sunmak için ısrar eden sultanı reddederek «Şol karşıda duran yerceğiz dervişlerin avlusu olsun» diyerek, yalnız müridlerine arazi verilmesini ister. (12)
Bursa Keşiş dağı’nda Türk dervişleri bir çok tekke ve hücreler yapmışlardır. Vadilerin susmuş sükûneti, bu takva sahiplerinin kendinden geçmiş haline dayanılmaz bir cazibe verir.. Burası yeşil ağaçlar altında ve güzel seslerle etrafını dolaşan ırmakların kenarında saf ve latif ilham aramaya gelen bilgin ve şairlerin buluşma yeridir. Osmanlıların ilk hayali şairi Molla Şeyhî, Husrev ü Şirin’i orada yazar. Hayalî ve Deli Birader gazel ve hikâyelerini burada kaleme alır. Şeyh Bistamî ve Molla Fenarî, akaid ve fıkıh kitaplarını burada telif eder. (13) Osmanlı elit tabakasını teşkil eden şeyh, bilgin, şair ve fıkıhçıların hepsini kendinden geçirip, ölümsüz eserler verdiren bu emsalsiz diyar, yine eteklerinde ebediyete kadar hatıralarını yaşatıp, kendilerini muhafaza etmekle ölümsüzleşmektedir.
Sultan I. Murad da bizzat kendisi Ahi reisidir. Bunu Gelibolu’daki Ahi reislerinden Ahi Musa’ya verdiği H. 767/1366 Mart tarihli icazetnâme ve vakıfnameden anlıyoruz. (14) Yine Sultan I. Murad’ın Rumeli’nde Malkara köylerinden Yegân Reis’e bağışladığı köyün «Yegân Reis Köyü» diye anıldığını ve bu kimsenin aynı köyde bulunan zaviyesinin oğlu Ahi İsa ve onun evlâdından olması Ahiliğinin Rumeli’nde teşkilât kurup, kök salmaya başladığını göstermektedir. (15)
Yıldırım Bayezit de Dimetoka’da bir ahiye zaviye yaptırıp, ayrıca şehir içinde inşa ettirdiği bir başhanenin gelirini buraya vakfetmiştir. Ayrıca Zağra’da Kılıç Baba zaviyesi ile Çirmende Musa Baba zaviyesi hep bu devirden kalan zaviyelerdendir. Bu dönemde Paşa livasinda 67 zaviye bulunuyordu. (16) Yıldırım Bayezit devri tasavvuf hareketlerinin çeşitli yönde hızlandığı bir fasıladır. Ankara’nın fethinden (1360) sonra Ahilerin Anadolu’daki nüfuzu azalırken; Ekberiye. Mevlevilik ve Zeyniye tarikatlarının hızla yayıldığı görülür. Bunlardan Şeyh-i Ekber lâkabıyla bilinen Muhyiddin-üI Arabi’ye mensup olan Ekberiye tarikatı, Osmanlı ülkesine Davud-u Kayseri (751/1349) vasıtasıyla gelmiş. Zeyniye tarikatı İse Abdûllatif Makdİsi (856/1452) tarafından Osmanlı topraklarına getirilmiştir. (17) Yıldırım Bayezit devri (792/1390 – 805/ 1403) tasavvuf önderlerinden halk arasında Emir Sultan diye bilinen, İmam Hüseyin evladından $eyh Mehmet Şemsettin el-Buhari. Buhara’da doğup yetiştikten sonra Anadolu’ya gelerek Bursa’da yerleşir. Büyük küçük herkesin ziyaret ettiği ve yardım istediği kimse haline gelir. Kübreviye tarikatının Nurbahşiyye kolundandır. Ölümünden sonra müridlerinden Karesili Hasan Hoca şeyh olmuştur. (18).
Bursa’ya geldiği zaman Yıldırım Bayezit Han’a intisap eder. Sultan O’na çok saygı gösterir, kızı Hundî Sultan’la evlendirir. Yıldırım Bayezit’e Mısır’daki Abbasi halifesi tarafından «Sultan-ı İklim-i Rum» ünvanı verildiği zaman Emir Sultan da Yıldırım Bayezit’e kılıç kuşatmıştır. II. Murad’ın İstanbul muhasarasına yüzlerce müridi ile katılmıştır. Bursa’da öğrencilerini İrşatla meşgulken h. 833/ 1429 da bekâ alemine göçerler. (19)
Bu devirde Ulu Cami’nin ibadete açılışı (802/1400)nda ilk hutbeyi okuduğu rivayet edilen «Somuncu Baba» namıyla bilinen Hamidüddin Aksarayî (815/1412) nin müstesnâ bir yeri vardır. Gece hamur karıp, ekmek yapar. Gündüzleri satardı. Şam’a gidip Bayezid-i Bistamî tekkesinde Şeyh Ali Erdebilî’den feyz alır, tarikat usulünü öğrenir. Kendisini rüyasında Bayezid-i Bistamî irşad eder. Sultaniye medresesinde müderris iken Molla Fenari ve Hacı Bayram Veli ona intisap ederek tasavvuf büyükleri arasına katılırlar. Ulu camiindeki hutbelerinden sonra Aksaray’a gidip, zaviyesini kurmuştur. Devrinin sayılı bilgini olduğu halde bir ümmi gibi yaşamıştır. (20). Yıldırım Bayezid devrinde İslâm Tasavvuf tarihinde önemli bir mevki işgâl eden Ebû İshak İbrahim b. Şehriyar Kazerûnî (325/963)- (426/1034) İran’da İslâm’ın yayılması için bir ordu gibi teşkilat kurmuştur. O’na mensup dervişlere alt Demirtaş İstasyonu civarında bir zaviyeye, Sultanca bazı vakıflar bağışlanmış ve Molla Fenâri tarafından vakfiye tasdik edilmiştir. (21)
Fetret Devrinin dinî ve tasavvufî olduğu iddiasında bulunan bir hareketde Şeyh Bed reddin isyanıdır. Bu hareketin lideri Şeyh Bedreddln, (İlâhi) bir batınî idi. Şeyhin hareketi daha ziyade nüfusça kesafeti az, eşkıya ve aşiret isyanlarına sahne olan bölgelerdir. Müridi Börklüce Mustafa kanalıyle ilk hareket Saruhan ve çevresinde başlar. (22) İkinci yayılma sahası olan Deliorman bölgesi Rumeli yakasının özellikle alevi Türk’lerin ekseriyette bulunduğu mıntıkadır. Şeyh, hareketini plânlarken Baba İshak taraftarlarının buralara sürülmesini gözönünde bulundurarak yapmıştır. (23)
Şeyh Bedreddin hareketinin fikrî temasını şöyle işlemekte İdi : «Nikâhlı kadınların dışında diğer kadınlar da dahil bütün mal ve mülkün insanlar arasında eşit olarak taksim edilmesini istiyordu. İnsanlarla birlikte ortaya çıkacağını ve ülkeleri kendi adamları arasında taksim edeceğini, ilim kuvveti ve tevhid sırrının tahakkuku ile taklidçilerin millet ve mezheplerinin temellerini yıkacağını ve bazı haram olan nesneleri helâl kılacağını» söylüyordu. Bu fikirlerini bilhassa Rumeli yakasının bekâr kafileleri ve işsiz zümreleri arasında işliyor ve onlardan taraftar kazanmaya çalışıyordu. (24)
Şeyh Bedreddin Bağdat Necef Semâvat’da doğan koyu bir rafizî batınidir. Bu bölge İslâm dünyasının Hürremiye mezheplerinin yatağıdır. Kendisi H. 805/1402’de Osmanlı Ülkesi’ne Timur’la girmiş, yani O’nun meydana getirdiği enkazdan faydalanmaya çalışan bir batınî casusudur. (25) Şeyh Bedreddin halîfeleri Börklüce Mustafa (nâm-ı diğeri Dede Sultan) ve Torlak Kemal (Yehud Kemal) Manisa çevresinde başlarına binlerce adam toplamış, şehzade II. Murad, Bayezid Paşayı göndermiştir. İsyan kanlı bir şekilde bastırılır. Kuvvetleri dağıtılan Börklüce Ayaslû (Efes) te idâm edilir. Torlak da üçbin müridiyle yakalanıp idam edilir.
Bu arada, Şeyh Bedreddin İznik ve Kastamonu üzerinden kaçarak Rumeli’ye geçer, Zağra, Silistre ve Dobruca’yı dolaşarak propagandasına devam ederek Deliorman’a yerleşir Yine Bayezid Paşa, şeyhin kuvvetlerini dağıtarak kendisini yakalayıp. Serez’de bulunan padişâha gönderir. Sultan’ın emriyle Mevlâna Haydar’ın başkanlığında bir heyetin huzurunda mahkeme edilip idam edilerek hareketi son bulur. (26)
İdam edilmesine rağmen, Şeyh Bedreddin hareketinin sosyal ve dinî tesirleri devam edip gitmiştir. Leyh ve aleyhlerinde menâkıp-nâmeler yazılmış. Bedreddinîler, Simavnalılar. Torlaklar gibi onların isimlerini kendilerine kalkan edinen hareketler türemiştir. Etraflarına, taraftar toplamışlar, zaman zaman hükümetin dikkatini çekecek ve rahatsız edecek kadar güç kazanmışlardır. Devrin ulemâsı kendilerini bir raporla padişahlara bildirirler. Meselâ Sofyalı Bâli Efendi Kanunîye. Aziz Mahmud Hüdâî de I. Ahmed’e birer rapor sunup, Bedreddinliler’in tehlikelerine işâret ederler. (27)
Bu hareket devleti tarikat kanadına karşı uyanık olmaya sevk eder. Ankara’da Hacı Bayram Velî bile başına birçok mürid topladığı için II. Murad tarafından Edirne’ye getirtilir. Belli bir araştırma ve karşılıklı konuşmalardan sonra kendisine büyük hürmet ve ikramdan sonra geriye gönderilir. (28)
II. Suttan Murad Devri’nin büyük tasavvuf âbidelerinden birisi de Hacı Bayram Velî’dir. Adı Numan’dır. Şeyh Hamidüddin’e (intisabı) bir kurban bayramına tesadüf ettiğinden kendisine şeyhi tarafından Bayram lakabı verdirmiştir. Babası Koyunluca Ahmed’dir. Safiyüddin ve Abdal Murad adlı iki oğlu daha vardı. (29)
Ankara yakınlarında Çubuk suyu üzerinde Zülfadl (Solfasol) adlı köyde. (758/1357)’de doğdu. Ankara ve Bursa’da tahsilini tamamladı. Bursa’da Melike Hatun medresesine müderris olur. Hamidüddin Aksarayî İle tanışınca müderrisliği bırakıp O’na mürid olur. Emir Sultanla dostluk kurar. (30)
Şeyhi ile birlikte Şam’a ve oradan Hac’a giderler. Dönüşlerinde Aksaray’a gelip yerleşirler. Hacı Bayram şeyhinin vefat tarihi olan 8/15/1412 ye kadar burada kalır. Sonra memleketi olan Ankara’ya gelerek tarikatını yayar. (31)
Ankara’da ömrünün sonuna kadar müridlerinin terbiyesiyle meşgul olur. Onlara örnek olmak için kâfî miktarda dünya İşleriyle uğraşırlar. Zaviyesindeki dervişleriyle kendi aile fertleri için burçak eker, hasat zamanı gelince dervişleriyle orak biçer harman kaldırır.
O’nu, gerek mübârek aylarda elinde asasıyla çarşı pazar esnafından zekat toplayarak fakirlere dağıtması, gerekse mütevazi davranışlarıyla İslâm’ın sosyal adâletini tatbik etmesiyle çevresine yüzbinlere ulaşan mürid kitlesinin toplanmasına sebep olduğunu görmekteyiz.
Hacı Bayram Velinin etrafına toplanan kalabalık bazılarını rahatsız eder. II. Sultan Murad’a şikayet edilir. Bunun üzerine padişah O’nu Edirne’ye davet eder. Kendisi yanına Akşemseddin gibi seçkin müridlerini alarak Edirne’ye gider, padişahın huzurunda vezirler ve âlimler meclisinde kendisine sorular sorar. Padişahça yüksek ikramlara ulaşır, mensupları vergiden muaf tutulur. (32)
Edirne dönüşü Gelibolu’ya uğrar. Orada Muhammediye yazarı Yazıcızâde Mehmed (853/1451) ve Envârü’l-Âşıkin yazarı olan kardeşi Ahmed Bîcan (859/1454) la görüşür. Onlar da kendisine bağlanırlar.
Kendisine intisab edenleri kabiliyetlerine göre kimisini ilme, kimisini sanata, kimisini ziraate yöneltir. Onların maddeten ve manen yükselmesi için ömrünü vakfeder. İn- san-ı kâmil (olgun insan) terkibinin delâleti olan 833/1429’da vefat ederler. (33)
Hacı Bayram Veli. Anadolu Türkleri arasında ilk dinî eser bestekârı olarak bilinir. Kendisinin ve Yunus Emre’nin şiirlerini bestelemiş ve müridlerine öğretmiştir. (34) Bayramiye Tarikatının Şemsiye. Melamiye. Celvetiye. İsevîye gibi şûbeleri tasavvuf tarihimizde mühim yer işgal etmişlerdir. Hacı Bayram Velî’ye günümüzde bile asıl şöhretini kazandıran cihet kurduğu Bayramiyye tarikatı ve yetiştirdiği seçkin halîfelerdir. Bunlar arasında şunları zikredebiliriz :
1) Akşemseddin
2) Emir Sikkînî (Bıçakçı Ömer Dede)
3) Akbıyık Meczûb
4) İnce Bedreddin
5) Kızıl Bedreddin
6) Bolulu Uzun Selahaddin
7) Baba Nahhas Ankaravî
8) Eşrefoğlu Abdullah Rûmî
9) Yusuf Hakikî (Hamidüddin Aksarayî’ nin oğlu)
10) Yazıcızâde Mehmed
11) Ahmed Bîcan
12) Germiyanlı Şâir Şeyhî
13) Molla Zeyrek Mehmed
14) Şeyh Lutfullah Balıkesirî’dir (35)
_____________________________________________________
(1) Aşık Paşa zade Tevarihül Al-i Osman, neş. Ali Bay İst. 1332 (1916) S: 6
(2) Neşri Mehmet. Kitab-ı Cihannuma s. 85, Ö.L Barkan, Kolonizatör Türk dervişleri
(3) Hammer, Os. imparatorluğu tarihi (Neş. Z. Danışman) İst. 1972 S. 64-65
(4) a.g.e.s 79
(5) Müneccimbaşı Sahaif’ûl ahbar c. 3 $. 267 İst. 1283
(6) Hammer a.g.e. s. 99
(7) Evliya Çelebi Seyahatname c. 2 s. 46 İst. 1314
(8) Hammer a.g.e. s. c. 1 s. 105
(9) a.g.e. s. 135
(10) a.g.e. s. 143
(11) a.g.e. s. 144
(12) Ö.L. Barkan Kolonizatör Türk Dervişleri s. 290
(13) Hammer a.g.e. s. 149
(14) İ.H. Uzunçarşılı Osmanlı tarihi i. 1. s. 531
(15) Ö.L Barkan a.g.e. s. 292
(16) a.g.e. s. 293
(17) M.Kamil Yavuz, Aziz Mahmut Hüdai, İst. 1982 s. 20
(18) M.Süreyya Sicilli Osman’ı c. 111 s. 159
(19) Ş. Sami Kamus’ül alâm c. 2 s. 1041
(20) H.Algül, Bursa’da medfun Osmanlı Sultanları ve Emir Sultan İst. 1982 s. 112
(21) H.Adnan Erzi, Bursa’da İshakî dervişlerine mahsus zaviyenin vakfiyesi, Vak. Der. C. II. s. 423- 424 Ank. 1942
(22) M.Çağatay Uluçay, 17. Yüzyılda Saruhan’da Eşkiyalık Hareketleri, İst. 1944. s. 108
(23) Zuhurî Danışman. Osm. İmp. Tar. C.lll.s.98.
(25) Raif Yelkenci Tarih Dünyası 1951 Şeyh Bed.s.753
(26) a.g.e.s.755
(27) M.Şerafeddin Yaltkaya, Simavna Kadısı oğlu Ş, Bedreddin İst. 1924 s. 43
(28) İ.Hakkı Uzunçarşılı. Osm. Tar. C. i. s. 534 Ank. 1972
(29) H.Kamil Yavuz, a.g.e. s. 169
(30) a.g.e. s. 170
(31) Tahir, H. Bayram Veli, s 9
(32) Ş. Sâmi. Kamusü’l-alam I. II. s. 1428
(33) M. Ali Ayni H. Bayram Veli. s. 79
(34) S. N. Ergun T. Musikisi An. s. 14
(34) H.Kamil Yavuz a.g.e. s. 173