Prof. Dr. Süleyman KIZILTOPRAK: Sürekli Genişleyen Güç: Rusya
Sürekli Genişleyen Güç: Rusya
Prof. Dr. Süleyman Kızıltoprak
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Öğretim Üyesi
Tarihin akışı içerisinde zaman zaman Türkler ve Japonlar tarafından durdurulan Rus yayılmacılığı bugün kendileriyle aynı kökenden gelen Ukraynalıların mukavemetiyle karşı karşıyadır.
Rus tarihi, günümüzde devam eden meseleler açısından özellikle ilgi çekicidir. Her şeyden önce, Rusya bir imparatorluk kültürüne sahiptir. Hatta, 20. yüzyılda sömürgelerini kaybeden Avrupalı güçlerle kıyaslandığında, varlığını sürdüren tek imparatorluktur. 1917 Devrimi’ni yaşayan Ruslar imparatorluk ruhu açısından bir değişim göstermedi. 1922’de kurulan SSCB, Rus Çarlığı’nın mirasını bir şekilde sürdürdü. Ortodoksluk misyonu, sosyalizm ideolojisi ile yer değiştirdi.
SSCB devrinde, tarih boyunca ele geçirilen bölgelere Moskova tarafından birtakım statüler verildi. Buna göre birlik cumhuriyetleri, özerk cumhuriyetler ve özerk bölgeler gibi idari yapılar kuruldu. Yeni kurulan veya yeniden adlandırılan söz konusu idari birimlerde ulusal ve yerel diller tanındığı gibi sosyal, tıbbi ve eğitim yardımı planlı olarak teşvik edildi. Böylece daha önce sömürgeleştirilmiş halkların çoğu metropol düzeyine yükseltildi. Bununla birlikte, Ekim Devrimi’nden sonra Rus milliyetçiliği bastırıldı ama yurtseverlik kavramının öncüleri Ruslar olduğundan SSCB devrinin esas gücü onlar oldu.
SICAK DENİZLERE İNME ARZUSU
Rus İmparatorluğu, sıcak denizlere inmek isteyen bir kara gücüdür. Rusya’nın son beş yüz yıllık tarihi, istikrarlı olarak ilerleme ve genişleme tarihidir. İmparatorluğunun genişleme alanı İngiliz ve Fransızlar gibi denizaşırı değil, başkent Moskova’ya karadan bağlı sonsuz bozkır, ormanlık ve bataklık şeklindeki kara kütleleri boyunca gerçekleşmiştir. Tarihte Rus yayılmasını başlıca iki unsur sınırlamıştır; Pamir Dağları ve Pasifik Okyanusu gibi doğal engellerler ile Türkler, Japonlar ve Çinliler gibi Ruslara direnen güçlü ulusların mukavemetidir.
Çağdaş Rus tarihçiliği, Rus sömürgeci genişlemesini haklı göstermek için birkaç argüman ileri sürmektedir. Buna göre; Rus çarlarının yayılmacı politikaları, SSCB gibi barışçıl ve yardımsever ilişkiler olarak resmedilmiştir. Rusya’nın Kırım Tatarları gibi köklü ulusların topraklarını ele geçirmesi ise bir savunma tedbiri olarak sunulmaktadır. Ermenistan ve Gürcistan gibi ulusların Rus imparatorluğu içinde bulunması ise gönüllülük kavramıyla anlatılmaktadır. Bu bağlamda, Çarlık Rusya’sından bağımsızlık kazanmaya yönelik tüm ulusal girişimler, çok sert ve kanlı biçimde bastırıldığı için bu tür özgürlük hareketleri ulusal değil yerel çatışmalar gibi gösterilmektedir. Mesela 1850’lerde Şeyh Şamil isyanına yaklaşım bu şekildedir. Yine aynı şekilde Başkurtların, Rus toprak ağalarına karşı 18. yüzyıldaki mücadelesi haklı görülürken Kokand’ın ilerleyen Rus ordularına karşı mücadelesi olumsuz gerici bir hareket olarak sayılmaktadır..
16. yüzyıldan itibaren Rus yayılmacılığının ana hedefi Müslüman halkların topraklarındaki Rus ilerlemesi tıpkı İngilizler ve Fransızların sömürgeci yayılmasında olduğu gibi medeniyet taşıyıcılığı şeklinde sunulmaktadır. Müslüman direnişçiler ise hem gerici hem de saldırgan barbarlar olarak gösterilmiştir. Müslüman kitlelerin tarihi kaydedilirken Çarlık ordularının istilasının neden olduğu yıkımdan çok kendi dindaşları olan feodal beyler ve tüccarlar tarafından ezilmeleri söz konusu edilmiştir.
PRENSLİKTEN İMPARATORLUĞA
Küçük bir hakimiyet alanına sahip Moskova Prensliği, Kiev’e bağlıyken bağımsızlaşmış ve uzun asırları geride bıraktıktan sonra Rus Çarlığı, Sovyetler Birliği ve sonunda Rusya Federasyonu olarak adlandırılan bir güce dönüşmüştür. Çarlık Rusya’sı İngiliz ve Moğol imparatorluklarından sonra gelmiş geçmiş en geniş üçüncü imparatorluktur. Son beş yüzyıllık Rus tarihi, büyük bir imparatorluk inşa etmek ve sürdürmek noktasında Rusların yeteneklerini göstermektedir.
İlk olarak 1147’deki kroniklerde adı geçen Moskova, 1300’den sonra, gittikçe artan bir oranda diğer Slav/Rus topluluklarını bünyesine katmaya başladı. 1502’de Altın Orda’nın yıkılmasından sonra, 1533’e kadar Rus bölgelerinin çoğu ele geçirildi. Bu bağlamda Volga Fin (Mordvin) ve Baltık Fin (Vote, Vepse ve Karelya) bölgeleri de istila edildi.
1552-1556’da Kazan ve Astrahan Tatar hanlıklarının çöküşü, Moskova’nın hakimiyetini Volga havzası boyunca Türk (Tatar, Çuvaş, Başkurt) bölgelerine genişletti. 1581’de Sibir Hanlığı’nın alt havzasındaki Türk-Tatar nüfusları, Moskova tarafından teslim alındı. Ukrayna’nın kuzeydoğu bölgelerindeki Litvanya-Polonya’nın (1667) yerinden edilmesi, 1630 civarında Yenisey’in sınır haline geldiği mevcut Batı Sibirya’daki Tatar ve Ural topraklarının geniş alanlarının daha fazla ele geçirilmesiyle aynı zamanda oldu. 1690’da Buryat Moğol, Tunguz ve Yakut toprakları -Çin’in üzerinde hak iddia ettiği Amur bölgesi hariç, neredeyse günümüz Sibirya’sının tamamı- boyun eğmişti.
RUSLARIN HIZINI KESEN TÜRKLER
1700’e gelindiğinde Rusya’nın genişlemesi Osmanlı topraklarına yöneldi ve neredeyse bir yüzyıl boyunca yavaşladı. I. Petro ve Rus ordusu 1711’de Prut’ta Osmanlı ordusu tarafından imha edilmekten son anda kurtuldu. Yönünü kuzeye çeviren I. Petro Estonya, Kuzey Letonya ve çevresindeki Fin topraklarını 1721’de ele geçirmeye başladı. Bu topraklar Ruslar açısından moral kazanmak yanında stratejik ve ekonomik öneme de sahipti. Kamçatka ve Çukçi bölgesinin birleşmesi, kuzeydoğu Sibirya’nın Rusya’ya dahil olması sürecini tamamladı.
Volga’nın doğusunda, Rus saldırganlığı durduruldu. Başkurt ve Kazak direnişi yanında Türkmenler tarafından bir Rus işgal ordusunun yok edilmesi (1717) Moskova’nın Türkistan yönündeki yayılma siyasetini yaklaşık 150 yıldan fazla bekletti. Batıda İsveç, Polonya ve Kırım topraklarını bir müddet daha korudu.
1772’de, Rusların Beyaz Rusya’nın bazı kısımlarını Polonya’dan almasıyla yayılma dalgası yeniden başladı. 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile Osmanlı Devleti’nden koparılan Kırım Tatar ülkesi ve Güney Ukrayna 1783’te ilhak edildi. 1793-1795’te Polonya’nın bölünmesi, Rusya’nın büyük topraklara sahip olmasını sağladı. Galiçya’nın doğusundaki tüm Ukrayna, tüm Beyaz Rusya, Litvanya ve Güney Letonya Rusya’ya geçti.
1801 ve 1828 arasında Finlandiya, Polonya’nın bir kısmı, Besarabya ve Transkafkasya topraklarının çoğu Rus egemenliğine girdi. Bu arada Napolyon’un Moskova’yı ele geçirme harekatı 14 Aralık 1812’de hüsranla sonuçlandı. Aradan yaklaşık 130 yıl geçtikten sonra 7 Ocak 1942’de Nazi Almanya’sı da aynı yenilgiyle karşılaştı.
19. yüzyılın ilk yarısında, 1822 ve 1854 arasında, Kazak direnişi yavaş yavaş ezildi ve Rusya’nın Kuzey Kutbu bölgelerine yönelik nüfuzu Sibirya’dan Alaska’ya kadar devam etti. 19. yüzyılın ikinci yarısında, Rus emperyalist baskısının yavaşladığı görüldü. 1853-56 Kırım Savaşı Rusya’nın Avrupa güçleri karşısında çok geri kaldığını gösterdi. Osmanlı Devleti’nin Fransa ve İngiltere’yle birlikte Rusya’nın karşısına dikilmesi Avrupa siyasetinin dinamiklerini yerinden oynattı. Avrupa dengeleri Osmanlı’nın lehinde rol oynarken özellikle Avrupa’daki Osmanlı topraklarında Rus ilerlemesini 20 yıl kadar durdurdu. Bu yüzden doğuya yönelen Ruslar 1858-1863’te Çin, Amur ve Ussuri bölgelerinde zorlandı. 1863-1875’te Sahalin işgal edildi. 1878’de Kars bölgesi Osmanlı Devleti’nden alındı. 1855’ten 1885’e kadar Türkistan’ın üç hanlığı -bugünkü Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan topraklarındaki Hive, Buhara ve Kokand Hanlıkları- ele geçirildi. Bu arada Alaska 1867’de ABD’ye satıldı. Rus İmparatorluğu, 1885’te tarihindeki en büyük sınırlarına ulaşmıştı. Pamir’deki (1895) küçük genişleme, Balkanlar’daki güç oyunu ve Mançurya’ya sızma, Rusların düşman sayısını artırdı. Büyük Britanya, Avusturya, Çin ve Japonya ile çatışma tehlikesi belirdi.
İMPARATORLUK KÜÇÜLÜYOR
1905 yılı Rus genişlemesinin sonu ve imparatorluğun küçülmesinin başlangıcı oldu. Sovyetler Birliği’nin alanı hiçbir zaman çarlık imparatorluğunun 1904’teki coğrafi büyüklüğünü aşamadı. Güney Sahalin ve Mançurya 1905’te Japonya’ya bırakıldı. 1917-1920’de Polonya, Finlandiya, Litvanya, Letonya ve Estonya kendi topraklarında bağımsızlığını ilan etti. Romanya Besarabya’yı geri aldı. Polonya sırasıyla Batı Ukrayna’yı ve Beyaz Rusya’yı işgal etti. 1922’de “Sovyetler Birliği” adıyla hükmeden tarihi Rus İmparatorluğu, Rus olmayan bölgelerin kurtuluş girişimlerini, onlara bir miktar kültürel ve sembolik özerklik vererek tekrar kesin kontrolü altına aldı. 1935’ten 1945’e kadar Sovyetler Birliği; Baltık ülkelerinden Estonya, Letonya ve Litvanya ile Finlandiya’nın Doğu Karelya’daki uç topraklarını geri aldı. Bununla birlikte, Romanya, Batı Beyaz Rusya ve Güney Sahalin’deki Çarlık zamanında ele geçirilip kaybedilen yerleri de geri kazandı. Ayrıca, Tanu Tuva, Doğu Galiçya, Bukowina, Transkarpatya, Litvanya’nın Klaipeda bölgesi, Almanya’nın Könisberg bölgesi ve Japonya’nın Kuril adaları gibi hiçbir zaman Rus Çarlığı’na ait olmayan bazı bölgeler de ilhak edildi. Ancak, Çarlığın eski topraklarından Alaska’yla birlikte Finlandiya ve Polonya’nın bazı bölgeleri Sovyetler Birliği’nin dışında kaldı.
Mançurya, Moğolistan, Doğu Türkistan, İran ve Balkanlar’daki nüfuz alanları tümüyle korunamadı. Moğolistan bağımlı bir devlet olarak, Sovyetler Birliği çevresinde zamanla inşa edilen bir dizi uydu ve bağımlı devlet içinde yer aldı. 1991 yılında varlığını sona erdirene kadar SSCB, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra 22.403.000 kilometre karelik yüzölçümüyle dünyanın en geniş topraklarına sahip ülkesiydi. Birlik dağıldıktan sonra 15 Cumhuriyet’in 12 tanesi bir araya gelerek Bağımsız Devletler Topluluğu’nu kurdu.
RUSLAR DURDURULABİLİR Mİ?
Putin, Ukrayna işgali kararını verdiği sırada yaptığı konuşma ile misyonunu I. Petro, Lenin ve Stalin devirlerine gönderme yaparak pekiştirirken şu izlenimi verdi: Bugünkü Rusya Federasyonu, SSCB’nin ve Rus Çarlığı’nın devamıdır. SSCB’nin ideolojik boyutu bir kenarda bırakılırsa esasen Rusya’nın yönettiği bir imparatorluktur. Rusya Federasyonu bugün uluslararası toplum tarafından tanınmayan Kırım toprakları hariç tutulursa, 17.098.246 km2 alana hükmetmektedir. SSCB ile kıyaslandığında sadece 5.304.754 km2 daha az bir alana egemendir. Kısacası Rusya coğrafi egemenlik alanı olarak dünkü gücünden çok fazla bir şey kaybetmemiştir.
Rusların güneye doğru yayıldığı bölgelerdeki Çeçenler, Kalmuklar, Çerkezler, İnguşlar, Osetler, Abhazlar gibi Kafkas halkları yanında Kırım Tatarları ve Türkler bölgede Ruslardan daha önce bulunuyorlardı. Avarlar, Hazar Kağanlığı, Altın Orda ve Kırım Hanlığı gibi devletleri kuran söz konusu halklar 18. yüzyıldan itibaren Ruslar karşısında geri çekilmiş, kalanlar ise azınlık olarak son üç yüz yıldır varlık mücadelesi vermekten kaçınmamışlardır.
Ruslar çok sayıdaki milliyet ve etnik grupla birlikte yaşama mücadelesi verirken geniş coğrafyasının büyük bölümünde en az altı ay süren kışla boğuşur. Dünya devi olma yolunda I. Petro’dan (1682-1725) itibaren büyük adımlar atan bir ülkedir. Bununla birlikte, son iki yüz yılda ideolojik, ekonomik ve siyasal açıdan ciddi ölçüde iniş çıkışlar yaşamıştır. Milyonlarca insan sürgün edilmiş sonra affedilerek yurtlarına geri dönmüş veya Kırım Tatarları gibi ancak SSCB yıkıldıktan sonra yurtlarına dönme imkanı bulmuştur.
Ruslar ve onlarla birlikte uzun bir tarihi geçmişe sahip olan halklar bazen felaketlerin ardından güçlenmiş bazen de refah ve bolluktan sonra kıtlık ve türlü zorluklar yaşamıştır. Ama Ruslar her zaman merkezi güç olmuş ve her daim dayanmasını ve katlanmasını bilmiştir. Ruslarla aynı kökenden gelen Ukraynalılar, Rusları durdurmayı başaran Türkler ve Japonlar gibi olabilecek mi? Bunu görmek için anlaşılan çok beklemeyeceğiz…