# Etiket
##GENEL

Teknolojinin son kurbanı: Ansiklopedi / Adnan ŞENEL

Dünya üzerinde, daktilo üretimi yapan fabrikanın kapanmasının üzerinden bir yıl geçti. Bilgisayar teknolojisinin önlenemez yükselişine daha fazla dayanamayan ve kepenklerini indiren bu son daktilo fabrikasının hazin sonu, nostaljinin dijital teknoloji karşısındaki mağlubiyetlerden -belki ilki değildi ama- en etkileyicisiydi.

Evet, ilki değildi… Daha öncesinden gramofonların pikaplara, pikapların teyplere, teyplerin cd çalarlara nasıl evrildiğini gördük. Siyah-beyaz filmler taktığımız o fotoğraf makinelerinin yerini şimdi pikseli, hafızası, kalitesi artmış dijital makineler aldı. Beta mı daha iyidir VHS mi kavgasının yapıldığı video saltanatının yerinde yeller esiyor; bugün DVD’ler, blueray, divx formatları moda… O lambaları ısındıktan sonra çalışan mobilyalı radyoları tahttan indiren ve evlerin baş köşesine oturan siya-beyaz televizyonlar da, önce renklendi sonra çok-kanallaştı ve şimdi boyutunu bir fazlalaştırdı.. O televizyonların vazgeçilmez aparatları olan çatı antenlerinin ipini de avuç içi kadar uydu alıcıları çekti.

Kısacası, teknoloji, kendinden önceki teknolojiyi yutarak, evrimleşerek, dönüşerek ve akıl almaz hızla gelişerek büyümeye devam ediyor. Bu halef-selef mücadelesinde yitip giden ise, nostalji… Her ne kadar bu yeni teknolojik gelişmeler insanoğluna kolaylıklar, avantajlar, pratiklikler getiriyorsa da, o eskiden, biraz da zorluklarla elde edilen ve kullanımı da daha zor olan araç-gereçlerin elimizden kayıp gitmesi insanın içini burkuyor, hüzünlendiriyor.

Teknoloji sadece kendinden önceki teknolojiyi elinin tersiyle bir kenara itmekle kalmıyor tabii. Dijital-görsel teknoloji, aynı zamanda yazılı-sözlü kültürü de, tıpkı örümcek gibi, ağına alıp hemencecik yutuveriyor. O eskilerde, büfelerden aldığımız ve alır almaz da o selüloz kokusunu içine çektiğimiz gazetelerin yerini yavaş yavaş internet gazeteleri alıyor. Artık gazeteleri sayfalarını çevirerek değil, ekranda kaydırarak okuyoruz. Gazete, bayilerden-büfelerden çekilip internet ortamına taşınır da kitap bundan kaçınabilir mi? Tabii ki, hayır!

Şimdi artık moda, “elektronik kitap”, yani kısa adıyla e-kitap… Eski veya yeni, basılı kitapların e-kitap versiyonları kitapçı vitrinlerini, tezgâhlarını kaplamaya başladı bile. İnternet üzerinden yükleme (download) yöntemini de ilave edersek, çok yakında herkes, o kitabın muhteşem kokusunu da içine çekerek okuma yerine, dikdörtgen ekran üzerinden “okuma”yı tercih edecek, gözlerini yorma ve bozma pahasına…

Yazılı kültürün dijital teknolojiye teslim olduğu son örnek (benim de bu yazıyı yazmamı tetikleyen) şu haberde yer alıyor: “Dünyanın en uzun süredir yayımlanan İngilizce genel kültür ansiklopedisi Britannica bundan sonra basılmayacak. Dijital versiyonlar yayına devam edecek.” Yani, ilk olarak Edinburg’da 1768 yılında basılan bu ünlü ve dev ansiklopedinin de gardını düşürmesiyle birlikte kağıt-selüloz-mürekkep cephesi, dijital teknoloji karşısında en ağır mağlubiyetini almış oluyor.

Haberi okuduğumda aklıma ilk gelen iki kelime şuydu: Hayat Ansiklopedisi… Benimle yaşıt, benimle büyüyen ve benimle birlikte nice komşu çocuğunu büyüten Hayat Ansiklopedisi… 1961-63 yılları arasında Hayat Yayınları’nca hazırlanan o meşhur 6 ciltlik ansiklopediyi eminim ki çoğunuz hatırlıyorsunuz. O klâsik yeşil, kapağında kabartmalı Hayat yazan ciltleri… Konuyla ilgili kahverengi tonlu resimlerin sayfalar arasına serpiştirildiği ve illâki aradığınız her bilgiyi bulabildiğiniz o ansiklopediyi… Unutmak mümkün mü?

Yunanca “enkuklios paideia”dan gelen ansiklopedi kelimesinin manası şu: Bütün ilimleri kucaklayan eğitim.(*). İbni Sina, Farabi, el-Harezmi, ilk Türk ansiklopedi yazarları. Batı’da ise ansiklopedi, –Bacon’un ilimleri sınıflandırmasının ardından- Diderot’la hüviyet kazanıyor. Aydınlanma çağının bu ünlü Fransız yazarı, editörlüğünü yaptığı L’Encyclopédie’yi tamamladığında şöyle haykırıyor: “Büyük ve lanetlenmiş yapıt bitti!” Ve, o büyük ve lanetlenmiş ansiklopedi sadece Aydınlanma Çağı’nın değil günümüzün bile en önemli eserlerinden biri olarak anılageliyor.

O tarihlerden bugünlere, hem ülkemizde hem de diğer ülkelerde, isimlerini burada saymayacağım ama çoğunuzun bir şekilde duyduğu, aşina olduğu çok sayıda ansiklopedi yayınlandı. İlk yayınlandıkları yıllarda epeyce pahalı olan ve maddiyatları elveren insanların kütüphanelerini şereflendiren ansiklopediler, gün geldi ülkemizde gazete kuponlarıyla dağıtılır hale geldi. Bir furyanın ve galeyanın neticesinde binlerce eve giren bu ansiklopediler bir süre evlerin kıyısında köşesinde süründükten sonra ya hurdacılara satıldı ya da kömürlüklere tıkıldı. Ev hanımları için “kalabalık”, çocuklar ve gençler için “angarya”  niteliği taşıyan bu devasa ciltlerin akıbeti başka ne olabilirdi ki?

Bilgi kaynağının çok az olduğu, öğretmenlerin de “bu konuyu araştırın gelin yoksa fena yaparım” dediği günlerde, o benim Hayat ansiklopedimin başına geldiği gibi, birçok evde ansiklopediler hamur haline gelir, ciltleri dağılır ama sonuna kadar bir başvuru deryası olarak insanlara hizmet ederdi. Ve, artık o günler de, o ansiklopediler de nostaljinin birer parçası haline geldiler. Teknoloji, o koca koca ciltleri kömürlüğün tozlu ve karanlık köşelerine tıktırdı ve bir el kadar cd ya da sıkıştırılmış dosyalar eşliğinde o “ansiklopedileri” bize sundu…

Sevinmeli miyiz, üzülmeli miyiz? Karar sizin…

——-

(*) Ansiklopedi üzerine çok kafa yormuş ve bu konuya özel ilgi göstermiş olan Cemil Meriç’in görüş ve düşüncelerini onun Jurnal adlı kitabının (İletişim Yay.) 1. cildinde bulabilirsiniz.

Leave a comment