Hüseyin ÖZBAY: ÇOLPAN Hakkında…
ÇOLPAN DİRİLDİ,
KATİLLER YOK OLDU
Hüseyin ÖZBAY
“Külgen başkalardır yığlagan menmen
Oynagan başkalar inglegen menmen”
(Taşkent, 1921)
Geçen gün öğrencilerimle Çolpan’ı konuştuk. Akademik yaklaşımlarla kişisel duruş arasındaki fark beni sorumluluk bakımından daima meşgul etmiştir. Toplumsal ve çoğu kaynaksız anonim bilgilerin cenderesinde çok şey kaybettiğimi yıllar sonra anlamamın getirdiği bir kuşkuculuğu, bazen ileri noktalara götürdüğümü fark ediyorum.
Doğru ne ve biz nereden durup neyi anlatıyoruz? Bütün mesele, bu soruda. Cevap veremiyorum, çoğu durumda buna. Doğrularım uygulanabilir değil.
Ceditçilik önemli. Yok edilen canları anma ve konuşma da. Hiçbir şey olmasa bile şunları düşünmek önemli: Onu öldürenler kimler? Şimdi onlar da yok. Bütün cellatlar da ölür ama bir müddet sonra. Onlar iki kere ölür. Bir ölür; iki, yine ölür ama Galile bir ölür, iki yaşar; Çolpan da 1938’de Taşkent’in hangisi olduğunu bugün bile bilmediğimiz karanlık sokaklarından birinde kurşunlanınca bir kere öldü ama şimdi yaşıyor. En azından unutulmaması gerekli tarihî trajedileri belleğe alanlarda, büyük acıları izleyip manen iştirak edenlerde kuvvetli bir şekilde yaşıyor.
Fıtrat var, Oyunski var, Ahmet Cevat var, Mağcan var, Sultan Galiyev var. Bunlar yeniden dirildiler ama katilleri, hep ölüler. Şerefsiz birileri tarafından vücutları ortadan kaldırılarak “hükümsüzleştirildikleri” sanılanlar bir değeri yeniden ‘hükümferma kılmak isteyen birileri’ eliyle “hükümlü” hale geliyorlar. “Maddenin sakımı” yasası, mana için de geçerli bu dünyada.
Çolpan ceditçiliğin rüzgârında yetişmiş iyi bir yazar, entelektüel bir kişilikti. 20. yüzyılın başlarında, Türkistan’da klasik edebiyat terbiyesi üzerine modern bir yazarlık inşa etti. İlkeleri, bilgisi, hassasiyeti ve estetiği vardı. Bizim Tanzimat yazarlarımız gibi çok yönlüydü. Başta şiir olmak üzere, roman, hikâye, tiyatro oyunu, makale ve deneme yazdı; dikkat çeken tercümeler yaptı. Çehov’un ünlü Ana romanı ile Shakespeare’in Hamlet’i ve Gandi gibi.
Özbek yeni şiirinin kurucusu oldu. Çağatay edebî geleneğini reddetmeden onu çağının diline çevirdi. Yahya Kemal’in bizdeki işlevini Özbekistan’da gerçekleştirdi, Çolpan. Hamasi, millî, trajik olanları yanında hayranlık uyandıran lirik şiirler yazdı. Çiçeği burnunda bir şairken yazdığı GÖZEL adlı şiir (1919) büyük bir yazarı müjdeliyordu.
Gözel
Karangu keçede, kökke köz tikip/
En yarug yulduzdan seni soraymen/
Ul yulduz uyalıp başını büküp/
Aytadır: Men um tüşde köremen.
Tüşümde köremen şunçalar gözel
Bizden de gözeldir aydan da gözel
Közümni alamen ay çıkkan yakka/
Başlaymen aydan da seni sormakka/
Uçradım tüşümde gömülgen akka.
Akka kömülgende şunçalar gözel
Menden de gözeldir, künden de gözel
Erte tan şamalı saçların yayıp/
Yanımdan ötkende sorap köremen/
Aytadır: Bir körüp yolımdan azıp/
Tag ve taşlar içre istep yüremen
Bir kördim men um: Şunçalar gözel
Aydan da gözeldir, künden de gözel
Ul keçkeç kün çıkar, yarugluk saçıp/
Undan da soraymen senin toğrmda/
UI da uyatıdan bekinip kaçıp/
Aytadır: Bir gördüm tüşdemes önde
Men önde körgende: Şunçalar gözel
Aydan da gözeldir, künden de gözel.
Men yoksul ne bolup um süyüpmen/
Unınçun yanıpmen, yanıp küyüpmen/
Başımı zor işke berip koyupmen/
Men süyüp, men süyüp kimni süyüpmen?
Men süygen süyükli çunçalar gözel
Aydan da gözeldir, künden de gözel
(1919-Taşkent)
Dersten çıktım. Odama geldim. Bir kahve söyledim. Düşüncelere daldım.
Katiller geleceklerini düşünmezler mi? 4 Ekim 1938’de Taşkent’in karanlık bir sokağında, bu güzel şairi kurşuna dizdiler. Anasının, hanımının, kardeşlerinin hiç haberi olmadı. 1960’Iara kadar umutla yaşadılar. Bir gün onun geri geleceğini beklediler. Onu Sovyet’in rezil adamları, kahpeler, kraldan fazla kralcılar, Moskova’dan fazla Moskovacılar öldürdüler de eşine, kardeşlerine haber bile vermediler.
Ne azaptır bu, ne asaletsizlik, ne kahpelik (!) Ölülerine acıma, ağlama imkânı bile tanımamak. Benerji’yi, Taranta Babu’yu yazan Nazım Hikmet, Çolpan’ı ve kırgın yıllarında yok edilen büyük ceditçi yazarları, düşünürleri hiç yazmadı. 20. yüzyılın büyük haksızlıklarından biri buydu. Sultan Galiyev öldürülmüştü yanı başında, Şili’de, Vietnam’da işkence gören, öldürülenleri şiirine konu yaptı, Nazım Hikmet. İyi de yaptı bunu. Onlar hangi davanın adamı olurlarsa olsunlar iyi yaptı. Trajediler, görülmeli ve yazılmalı.
İşkence ve öldürmelerde bile ayrım yapmanın ideolojisi mi olur? İnsanlıktan ve asaletten yoksun olanların ideolojileri ne işe yarar? Nazım, ne yazık ki bu ayrımı yaptı, Kızılların haksızca, hunharca öldürdükleri milyonlarca insanı bir kere olsa bile şiirlerinde anmadı. Bunun için o bilinçsiz yoldaşları nazarında büyük, insanlığın ortak vicdanında ise, küçük, küçücük bir insandır. Bilmiyorum, bilmiyorum. Ölüleri bile ayırıyoruz. Bunu biliyorum. Kırgın kadar acı olan bir gerçek de budur. Çolpan genç yaşta 20. yüzyılın, “şer asrı” olduğunu söylerken haksız mıydı? Şimdi kulaklarımda Türkiye Türkçesiyle yazdığı; “20. Asır” şiiri, sanki Akif söylüyor.
Bu imiş: Bilgi, fen, hüner asrı,
Bu imiş: Yükselen beşer asrı
Hadisat öyle gösterir ki, bu asır
Yalınız: Şer ve şer ve şer asrı!
Üç kere tekrarlıyor “şer”i. Haksız mı? Yok, edildiler ve unutuldular. Derin kuyulara “kefensiz” gömüldüler. Onların da canları vardı; şerefleri, asaletleri, umutlan vardı. Şimdi onlar yeniden hatırlandılar. Aytmatov dokuz yaşındayken öldürülen babasının kireç ocağına atılmış kefensiz cesedini, 63 yaşında buldu. Katiller ise tarihin pislik çöpünde yok oldular.
NOT: Abdülhamid Süleymanoğlu Çolpan (1897-1938), Türkistan’da yenilikçi hareket (ceditçilik)in büyük temsilcilerinden biriydi. 4 Ekim 1938’de Stalin kahpeleri tarafından kurşuna dizildi. Bu tarihte çok sayıda yazar, sanatçı ve devlet adamı da aynı şekilde yok edilmişti.
Dokunmalar, Kurgan Yay., s.27-31