Hasan TÜLKAY: SERDENGEÇTİ VE NECİP FAZIL
PARA EKSENİNDE
SERDENGEÇTİ VE NECİP FAZIL
Hasan TÜLKAY
Daha dün gibi; otuz yıl geçivermiş… 1983 senesinin Mayıs ve Kasım aylarında Hakk’a yürüyen iki uç(uk) adamın, Necip Fazıl Kısakürek ve Osman Yüksel Serdengeçti’nin edebî cepheleri kadar hukukî kavgaları, polemikleri de dikkat çekicidir. Geldiğimiz noktada Üstad Necip Fazıl’ın hatırası devlet katında ağırlanırken; Torosların dik başlı çocuğu Osman Yüksel Serdengeçti’nin ismi adeta unutulmaya terk edilmiştir.
Serdengeçti hakkında araştırmacılara el feneri mahiyetinde çok değerli bir eser (1) hazırlayan hemşehrisi Prof.Dr. Cemal Kurnaz; O’nun fikir ve dava cephesinden münasebette bulunduğu şahsiyetleri anlatırken Üstad’ı bilerek es geçtiği kanaatindeyim. Putlaştırma ve hürmetsizlik yapmadan bu muhteşem ikilinin çok özel karşılaşmalarından birkaç hatırayı paylaşmak isterim.
Sebebini bilmiyorum; herkesin “Üstad” diye hitap ettiği Necip Fazıl’a, Serdengeçti “Ustad” derdi. O’nun daha çok kalem kavgalarını severdi. Hapishane arkadaşlığına kadar giden bir dâva yakınlığına rağmen; meşhurlarla ilgili hatıratında, Bâbıâlî’de Serdengeçti’yi yarım sahifede geçiştirmiştir. Osman Yüksel, Bâbıâlî’deki Serdengeçti’yi pek beğenmemiş, hattâ biraz da üzülmüştü: “Esrarengiz bir korku filmi kahramanına benzetmiş beni… Katran kuyusu gözleri filân… Sonra cins bir adam ne demek?.. Ben İngiliz atıyım da sanki! Türkçenin dehâsı bir Üstad cins kelimesinin daha ziyade hayvanları, nebatatı tarif ve tavsif ederken kullanıldığını bilmez mi?.. O kadar derin hatıralarımız var ki, kitaplara sığmaz…”
Önemsiz ve sıradan biri muamelesine gücenmekte pek de haksız sayılmaz… Halbuki yakınlıkları o derecedir ki; Serdengeçti: “Ustad, bir kitap yazacağım, seni anlatacağım; İŞTE NECİP FAZIL (2) diyeceğim!..”
“Elhak!.. Bunu ancak sen başarabilirsin Sevgilim Osman!..” diyecek kadar…
Bir sohbet meclisinde, yeni üniversiteli, taşralı toy bir genç, şaşkınlıkla Serdengeçti’ye sorar:
“Abi, Necip Fazıl PARA’yı(***) bir İtalyan yazardan aşırmış… Peyami Safa öyle diyor… Doğru mu bu?..”
Serdengeçti gülerek; “Yahu Ustad bu… Para bulur da kaçırır mı?.. Bizden bile aşırdı!..”
Üstad’ın “Beyazıt’taki güvercinler gibi yine üstüme pisleme Osman!..” diye gürlediği bu aşırmanın hikâyesini bilenler çoktur: Necip Fazıl şiirlerini Serdengeçti’ye satar. Serdengeçti; Üstad’ın bütün şiirleri… SONSUZLUK KERVANI (4) çıktı, çıkacak gibi epey “reklâm” yapar. Fakat kâğıdı, parası, matbaası olmadığı için kitabın baskısı gecikir. Nihayet kitap matbaada iken Necip Fazıl çıkagelir: “Osman kaç para fiyat koydun bizim kitaba?”
“5 Lira!..”
Sağ elinde, arkasında tuttuğu kitabı Serdengeçti’ye adeta fırlatır gibi uzatan Üstad; “Oğlum Osman, sen gerçekten aptalsın!.. Bak elin oğlu 15 lira fiyat koymuş; hem de çatır çatır satıyor…” Serdengeçti kitaba şöyle bir bakar ki, birkaç yeni şiir ilâvesiyle Sonsuzluk Kervanı’nın aynısı… Şakkadak cevabı yapıştırır: “Ustad” der, “Bu ÇİLE değil, düpedüz hile!..”
Her şeyi bilen ve “Allah’tan, Peygamber’den, şeyhi Abdülhakim Arvasî Hazretlerinden başka hemen hiç kimseyi beğenmeyen” Necip Fazıl; belki de paranın kıymet hükmünü bilmediği için Türkiye İş Bankası’nda kalıcı bir iş sahibi olamadı. O devrin şartlarında, herhalde bugünkü EPK yahut BDDK üyeliği çapında yağlıca ballıca bir iş ve makam sahipliği sayılan İş Bankası’nda müfettişlik fırsatını tepmek ne demek; düşünebiliyor musunuz?.. O’nun sıradan insanlar gibi bir para telâkkisinin bulunmayışı bir zaaf mıdır, meziyet mi?.. Bizzat “Osman abi”den dinlediğimiz birkaç hatıranın ışığında karar sizin…
Üstad bir gün yine Serdengeçti’ye gelir:
– Osman, sevgilim; bana acele beş bin lira ver!..
– Yahu deli misin be adam… Sen beni Darphane müdürü mü zannettin?.. Ben o kadar parayı nerden bulayım?..
– O zaman hiç değilse beş yüz lira ver!..
– Yok vallahi, beş yüz liram da yok… Parayı bulsam kâğıt alacağım, Serdengeçti’yi çıkaracağım… Kâğıdı bulsam matbaaya verecek param yok!..
– Git o zaman hemşehrilerinden iste… Bir sürü zengin Aksekili var…
– Yahu ne diye isteyeyim?.. Hediye mi diyeyim, yoksa mukaddesat vergisi tarh’etmeye geldim mi diyeyim?..
Bir başka para hikâyesi… Üstad Başbakan Menderes’ten (Tahsisat-ı mestûreden) yüklüce bir miktar para koparmıştır. Serdengeçti’yi bulur ve ne oluyoruz, nereye gidiyoruz demesine bile fırsat vermeden, apar-topar yemeğe götürür. Gittikleri lokanta zenginlerin, şöhretlerin, ileri gelen mebusların, vekillerin (Bakanların) buluşma yeri meşhur Karpiç… Üstad aşçı başından garsonlarına kadar çalışanları çağırır, asker gibi hizaya geçirir ve âmir bir edayla seslenir:
– Kapalıyız!..
– Emriniz olur efendim!.. Ne arzu edersiniz?..
– Bütün çeşitlerinizle masalar donansın!..
Sonra Serdengeçti’ye dönerek:
– Aksekili!.. Sen dağ çocuğusun!.. Hiç itiraz etme!.. Bu gün gözün de, miden de bayram etsin!..
Serdengeçti’nin sultan sofralarından zengin bu müthiş mutfak sergisi karşısında nutku tutulur…
Karpiç’ten çıkarlar, Üstad bir taksi çevirir; doğru hamama… Bir güzel yunup arınıp boy abdesti de aldıktan sonra istikamet Bağlum!..
“Efendimi de ziyaret edelim Osman!..”
Üstad’ın bir beyitinde:
“Tam otuz-üç yıl saatim işlemiş, ben durmuşum…
Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum!..”
diyerek teslimiyetini ifade ettiği Şeyhi Bağlum’da medfundur…
Taksiyle de olsa zahmetli bir yolculuktan sonra, Üstad şeyhinin mezarına kapanır. Abdülhakim Arvasî Hazretlerinin baş ucunda dualar gözyaşlarına karışır… Göz yaşları neredeyse çamur olacak kadar ağlar ha ağlar, ağlar, ağlar… Sonra cebinden çıkardığı yüzlüğü bozulmamış gıcır gıcır bir banknot demetinin aralarına mübarek mezar toprağından eker… Tıpkı yemeğe karabiber atar gibi… Taksici merak eder, dayanamaz; kendisinden daha fukara giyimli Serdengeçti’ye fısıltıyla sorar:
-Abi, kim bu adam?..
– Bu adam Üstad Necip Fazıl Kısakürek!..
– Yaa öyle mi?.. Bir de kumarbaz derler, iftira ederler… Evliya gibi bir zatmış meğer!..
Üstad o toprak ekili bozulmamış banknot destesini taksiciye bırakmış ki; taksicinin belki senelik kazancına bedel…
Elinden o kadar para gelip geçmesine rağmen Üstad’ın cenazesinin çıktığı ev kiralık bir ahşap konaktır. Üstad parayı harcamaz, savurur… O gün eline geçeni, anında, yanında bulunan eşiyle, dostuyla, ahbabıyla; kimleri bulursa onlarla yer, bitirir. Canı karpuz istese karpuz kamyonunu çevirecek kadar hesapsız adamdır Necip Fazıl… Büyük düşünür, büyük yaşar, büyük oynar… Küçükten, küçüklükten, bayağılıktan, basitlikten nefret edercesine kaçar…
Galiba hapishanede olsa gerek: Üstad “Ben bir küçük su döküp geleyim çocuklar” diyerek sohbet meclisinden müsaade ister. Serdengeçti hemen atılır:
– Estağfurullah Ustad!.. Büyük adamdan küçük şey sadır olmaz!..”
Serdengeçti; Atsız – Necip Fazıl – Nurettin Topçu üçgeninin çerçevesinde bir insandı. Bir gün “Atsız ile Üstad’ın mukayesesini yapabilir misin abi”, demiştim. Cevabı:
-Nesini mukayese edeceksin ki?.. Biri yayından çıkan ok gibi, dosdoğru bir adam… Diğeri kıvrımları, büklümleri, helezonları olan girintili çıkıntılı bir adam… Biri Ötüken yaylasında çağlayan… Öteki dalga dalga köpüren azgın umman… Biri Garpten gelmiş Kabe’ye bakıyor… Öteki Selenge yahut Orkun nehri gibi Tanrıdağı’ndan akıyor… Birisi binlerce değişik kristallerle süslü buzlu cam… Diğeri Aral Gölü’nün suyu gibi dibi görünüyor… İki farklı şahsiyet… İki ayrı dünya… İki büyük adam… Amma ikisi de bizim!..
Psikiyatri ilminin son devir devlerinden rahmetli Ayhan Songar hoca Üstad için diyor ki: “Bu derece yüksek bir zekâyı anlamak, onun ruh fırtınalarını idrak edebilmek, baştan aşağı sembollerle dolu ifade tarzını sökebilmek, hatta, zaman zaman hepimize garip gelen davranışlarını değerlendirebilmek öyle güç, öyle müşkil ki…” (5) Songar’ın bu tespitinden sonra, “Hatam deham çapındadır” diyebilen bir dahiyi bizim gibi normal insanların gözüyle görmek, anlamaya çalışmak beyhude acze düşmektir…
Serdengeçti’nin ise para konusundaki görüşleri ve tutumu sade bir Anadolu insanı gibidir ve hepimize hayat bilgisi değerindedir:
“İngilizlerin bir atasözü vardır, hiç unutma: Para kendine değer vermeyeni affetmez! Paraya değer ver. Ama iyi bir uşak gibi değer ver. Para seni kullanmasın, sen parayı kullan. Para seni değiştirmesin, sen parayı değiştir. Paranı saçıp savurma. Harcarken cephede mermisi bitmek üzere olan asker gibi harca. Her attığın mutlaka en lüzumlu bir hedefe isabet etsin. Yeri geldiğinde beş kuruşu harcasam mı diye düşüneceksin, yeri geldiğinde de beş milyon lirayı gözü kapalı atacaksın!.. Ama mutlaka vurulması şart bir hedefi vuracaksın!..”
Bu ölçü içinde düşünen ve yaşayan Serdengeçti’ye gerici diyenler gibi komünist yaftası takanlar da olmuştur. Bu da ayrı bir bahis…
Mekanları Cennet olsun!..
Hasan TÜLKAY
10 Haziran 2013-Bucak/Burdur
****
Dipnotlar:
(1) Prof.Dr. Cemal Kurnaz, Deli Rüzgâr, Osman Yüksel Serdengeçti, Kurgan Edebiyat, Ankara-2012
(2) Serdengeçti’nin bu düşüncesi Antalya TÜRKAV tarafından 2003’te yayınlanan Ahmet Kaplan’ın
(3) Selçuk Karakılıç; Necip Fazıl, “Para” ve Bir İntihal Davası, Türk Edebiyatı Dergisi, Sayı:475 Mayıs 2013
(4) SONSUZLUK KERVANI, Serdengeçti Neşriyatından 1955 yılında çıkmıştır.
(5) Ayhan Songar, Ruh Hekiminin Hatıraları, Türk Edebiyatı Vakfı Yay.