# Etiket
#Ahmet KABAKLI #Öneriler

Ahmet KABAKLI: GÖKALP’IN VASIFLARI

GÖKALP’IN VASIFLARI

Ahmet KABAKLI

25 Ekim 1924’te ölmüş olan Ziya Gökalp’in 50. ölüm yılındayız. Bir fikir adamı için çok kısa olan 48 yıllık ömrüne cild cild eserler, çileli ve
bazen çok nüfuzlu politika günleri, tevkif ve sürgün zamanları sığdırmıştır.
Baştan tırnağa bir “sistem” ifade eden “Türkçülüğün Esasları” ve nice makaleler, eğitim yazılan ile birlikte, masallar, destanlar, didaktik lirik şiirler, küçük piyes denemeleri ile ünlü bir edebiyatçı da olmuştur.
Onun fikir sistemini, Prof.. Mehmet Kaplan’ın, yeniden sadeleştirerek 1000 Temel Eser’ de yayımladığı TÜRKÇÜLÜĞÜN ESASLARI’ndan,
Prof. Timurtaş’ın, Emin Erişirgil’in, Prof. Fındıkoğlu’nun, Prof. Türkdoğan’ın yazı ve kitaplarından, bizim «Türk Edebiyatı» (III.Cild)ndan,
Devlet, Töre, Ocak, Türk Edebiyatı, Hisar dergilerinden okumalısınız.
50-60 yıldır, düşüncelerinin hala eskimeyen sağlamlığına dikkat etmelisiniz. Biz, burada insan ve mürşit olarak onun vasıflandırılan bazı çizgilerini sunacağız.
Ziya Gökalp; ninni dinleyen bebeklerden, okul çocuklarından, genç erkek ve kızlarımızdan tutarak, esnafı, işçisi, köylüsü, politikacısı, edebiyatçısı, devlet adamları, subayları ve bütün aydınlan ile, Türk toplumunu yetiştirme, irşad etme, yükseltme görevini, kendiliğinden üzerine almış (demek, hepsine öğretmen olmak güç ve kabiliyetini kendinde bulmuş) bir modern mürşittir.
Çocuklara, gençlere, aydınlara ve halka söyledikleri hep aynı şeylerdir. Fakat, bu zümrelerin hepsine, kendi dilleri ile söylemiştir. Uzak Asya tarihimizden ve Anadolu’dan derlediği masal, destan, tarih ve efsanelere de kendi mefkûre (ülkü) ve fikirlerinin rengini vererek, yüceltici
telkinler yapmıştır.
İttihat ve Terakkinin «beyni» ve mürşidi olan Ziya Gökalp’ın bu sıfatla, Osmanlı Türklüğünün, tarih, medeniyet ve -sanatına bakışı, gerçi
hatalı ve ilmi olmaktan çok siyasidir. Türk musikisine, Divan edebiyatımıza vs. bakışı ters ve yanlıştır. Ama, bunun dışında, sürekli olarak
TÜRK- İSLAM- BATI terkibini aramış ve telkin etmiş olan Ziya Gökalp’a bugünün (50-70 yıl sonranın) meselelerine koyduğu teşhisler
bakımından bile kusur bulunamaz.
Gökalp, Türkiye’nin yükselmesi için “milli hars”la çağdaş medeniyetin mutlu bir terkibini istiyordu. Kendisini de bu tarzda yetiştirdi.

Buk0nuda bir hatırasını şöyle anlatıyor:
“Ben daha gençtim. Bir zat, Diyarbakır’ deki evimizde, babam (Tevfik efendi) ile benim tahsilimi konuşuyorlardı.
-Artık Ziya’yı Avrupa’ya gönder, orda tahsil-i kemalât etsin, dedi.
Babam:
– Avrupa’ya giderse gavur olur diye korkarım: cevabını verdi.
– Peki ya burada kalırsa…
-O zaman da ……… olur, diyen babam şöyle devam etti: Avrupa’da yalnız Avrupa ilimleri öğretilir. Böyle tahsil görenler, milli bilgilerimizden habersiz kalırlar. Medreseye gidenler, iyi hocalar bulurlarsa, milli ve dini irfana vakıf olabilirler. Fakat bunlar da Avrupa ilimlerinden kalırlar. Onun için gençlerimiz, bir taraftan Fransızcayı; bir taraftan Arapça ve Farsçayı iyi öğrenmeli.”
İstanbul’u İngilizler işgal etmiş, Gökalp Divan-ı Harb huzuruna çıkarılmış, ittihatçılara, iftira olarak yöneltilen Ermeni katliamı meselesi üzerine yargılanıyor. Reis (Nazım Paşa) soruyor: ·
-Ermeni katliamına siz fetva vermişsiniz, buna ne diyeceksiniz?
– Milletimize iftira etmeyiniz. Türkiye’de bir Ermeni katliamı; değil, Türk-Ermeni mukatelesi (karşılıklı vuruşma) vardır. Bizi arkadan vurdular, biz de vurduk…
Bu cevap Divan-ı Harbi alt üst etmiş, Nazım Paşa’nın ağzı açıkta kalıp kaşları alnına fırlamış, çok geçmeden de bu mahkemeden utanarak istifa etmişti.
Gökalp’ın nasıl bir hayat sürdüğünü de rahmetli Yusuf Ziya Ortaç’ın “Portreler”inden okuyalım:
“Gökalp, önceleri Cerrahpaşa’da, arka pencereleri geniş maviliklere bakan ahşap bir evde oturuyordu: Yer, çıplak tahta, pencereler patiska perde, eşya iki sedir, çıplak bacaklı üç sandeiye… O, arkasında çizgili bir entari, çıplak ayaklarında mercan terlikler, gelir saatlerce Türk mitolojisini anlatırdı… Bu şatafatsız adam, Osmanlı İmparatorluğunu elinde tutan adamdı. Bu fakir ev de onun kira evi…”
TERCÜMAN, 29 Ekim 1974

Leave a comment