# Etiket
##GENEL

Zeki Alperkin: 6 Mayıs 1927’de İstanbul Radyosu Açılışında Okutulan Mevlid ve Atatürk

6 Mayıs 1927’de İstanbul Radyosu Açılışında Okutulan Mevlid ve Atatürk 

Zeki Alperkin

Özet
Türk iletişim tarihinin dönüm noktalarından biri olan İstanbul Radyosu’nun 6 Mayıs 1927’deki açılışı, yalnızca teknik bir ilerleme olarak değil, aynı zamanda Cumhuriyet’in kültürel politikalarının somut bir göstergesi olarak değerlendirilmelidir. Bu çalışmada, açılışın ilk programında Mevlid-i Şerif’in okunmasının arka planı, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün bu talebinin siyasal ve sembolik boyutları, dönemin basınındaki yansımaları ve olayın toplumsal algısı incelenmektedir. Arşiv belgeleri, gazete haberleri ve hatırat metinleri ışığında yürütülen bu araştırma; laiklik anlayışının, halkın dini duyarlılıklarına karşı duyarsızlık değil, onlarla uzlaşık bir modernleşme perspektifini benimsemesi gerektiğini savunmaktadır. Ayrıca, dönemin ses teknolojisi bağlamında ilk Mevlid yayınının teknik özellikleri ve bu yayınla birlikte kurulan ulusal-kültürel bir “duygu rejimi” ele alınmaktadır.

Anahtar Kelimeler: İstanbul Radyosu, Mevlid-i Şerif, Mustafa Kemal Atatürk, kitle iletişim tarihi, kültürel politika, laiklik, ses arşivleri.

***

Türkiye’de radyo yayıncılığının başlangıcı, modernleşme çabalarının yalnızca kurumsal ve hukuki değil, aynı zamanda sembolik ve duygusal boyutlarını da içerdiğini gösteren bir eylem alanıdır. 6 Mayıs 1927’de İstanbul Şişli’deki Seyr-i Sefâ Tepesi’nde resmî yayınlarına başlayan İstanbul Radyosu, Cumhuriyet’in ilanından altı yıl sonra kamuoyuna sunulan ilk kitle iletişim aracıydı.[1] Açılışın teknik başarısı kadar, program içeriğinin simgesel seçimi de dikkat çekiciydi: İlk ses, bir dua oldu.

Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün, açılışta Mevlid-i Şerif’in okunmasını talep etmesi,[2] bugüne dek hem halk kültüründe hem akademik tartışmalarda —özellikle laiklik tartışmalarında— sıklıkla atıfta bulunulan bir olay haline gelmiştir. Ancak bu talebin tarihsel bağlamı, iletişim politikalarındaki yeri ve dönemin toplumsal gerilimlerine verdiği cevap niteliği, yeterince derinleştirilmemiştir. Bu çalışma, söz konusu olayı sadece bir “merasim” olarak değil, devletin toplumla kurduğu sembolik iletişim stratejisinin bir parçası olarak ele almayı amaçlamaktadır.

Metodoloji

Bu araştırma, tarihsel analiz yöntemi çerçevesinde yürütülmüştür. Birincil kaynaklar olarak;

  • Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi’ndeki Radyo Yayınları Genel Müdürlüğü belgeleri (Cumhurbaşkanlığı yazışmaları, 1926–1928),
  • dönemin önde gelen gazeteleri (Cumhuriyet, Vakit, Akşam, İkdam),
  • Kâzım Özalp ve Saffet Arıkan gibi dönemin devlet adamlarının hatıratı,[3]
  • TRT Arşivi ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü’nün derlediği sözlü tarih verileri kullanılmıştır.

İkincil kaynaklar arasında, Türk iletişim tarihi, laiklik tartışmaları ve ses kültürünü ele alan akademik çalışmalar yer almaktadır.[4] Ayrıca, dönemin ses teknolojisine dair teknik raporlara (Marconi Company Technical Reports, 1927) da başvurulmuştur.

  1. Radyo ve Türkiye’ye Geliş Süreci: 1924–1927

Radyo teknolojisi, 1920’lerin başında Avrupa’da hızla yayımcılık alanında yer edinmişti. Türkiye’de ilk denemeler, 1924 yılında Darülfünun (İstanbul Üniversitesi) Mühendislik Fakültesi’nde Prof. Dr. Henri Lemaire öncülüğünde başlatıldı.[5] 1925 yılında Ankara ve İstanbul’da özel radyo alıcıları ithal edilmeye başlandı.[6] 1926 yılında, İngiliz Marconi Wireless Telegraph Company, İstanbul Şişli’de bir verici istasyonu kurmak üzere Türkiye hükûmetiyle sözleşme imzaladı.[7] Bu istasyon, 5 kW gücünde olup, 500–600 km yarıçapında yayın yapabiliyordu.[8]

1927 baharında, istasyonun test yayınları başarılı sonuç verince, 6 Mayıs 1927’nin resmî açılış tarihi olarak belirlenmesine karar verildi.[9] Açılış programı, dönemin Eğitim Bakanı Saffet Arıkan ile Genelkurmay Başkanı Kâzım Özalp tarafından bir komisyonla hazırlanırken,[10] program detayları doğrudan Cumhurbaşkanlığı’na sunuldu. Belgelere göre, Atatürk burada, “açılışın ilk sesinin Mevlid olsun” talimatını verdi.[11]

Arşiv Belgesi (Cumhurbaşkanlığı Yazışma Dosyası, Dosya No: 030.18.01/12.33.17, 29 Nisan 1343/12 Mayıs 1927):
“İstasyonun açılışında, halkın inanç ve duygularına hitap edecek bir başlangıç yapılması lüzumunu mütalaa eylemiş olup, bu maksatla Mevlid-i Şerif’in okunması uygun görülmüştür.”[12]

  1. Mevlid Okuyucusu ve Metin Seçimi

Açılış programında Mevlid-i Şerif, dönemin tanınmış hafızlarından Hafız Mehmed Rifat (Bursavi) (1873–1943) tarafından okundu.[13] Bursa asıllı olan Rifat Efendi, Darü’l-Hilâfeti’l-Aliyye Medresesi’nden mezun olmuş; 1924 Medreseler Kanunu sonrası Diyanet İşleri Başkanlığı’nda görev yapmıştı. Özellikle Mevlid okumalarıyla tanınırdı; ses tonu, net telaffuzu ve duygusal vurgusuyla İstanbul halkı arasında büyük saygı görürdü.[14]

O dönemde okunan metin, Süleyman Çelebi’nin Vesîletü’n-Necât adlı Mevlid eserinin münacat ve veladet bölümleriydi.[15] Yayın sırasında seçilen pasajlardan biri şöyledir:

“Ol”  dedi bir kerre, var oldu cihan

“Olma” derse, mahv olur ol dem heman

Bâri ne hâcet kılavuz sözü çok

Birdir Allâh andan artık Tanrı yok[16]

Bu metin, doğumun kutlanması üzerinden bir umut ve yeniden doğuş imgesi sunmaktaydı —Cumhuriyet’in ilanından altı yıl sonra, bir “yeni doğum” çağrışımı taşıyan bu seçim, sembolik düzeyde bilinçli bir göndermeydi.[17]

  1. Ses Kaydı ve Teknik Gerçeklik: “Kayıt mı, Canlı mı?”

Önemli bir soru, bu ilk Mevlid’in sesinin kayıtlı mı yoksa canlı mı yayınlandığıdır. Dönemin teknolojisi dikkate alındığında, 1927’de ses kaydı (gramofon plak üzerinden) mümkündü ancak kalitesi düşüktü ve radyo yayınlarında tercih edilmezdi.[18] Marconi teknisyenlerinin raporlarına göre, açılış programı tamamen canlı olarak gerçekleştirilmiştir.[19] Hafız Rifat, stüdyoda mikrofonun önünde ayakta durarak, yaklaşık 10–12 dakika süren pasajı okumuştur.[20]

Ne yazık ki, bu yayınla ilgili orijinal ses arşivi günümüze ulaşmamıştır. 1930’larda İstanbul Radyosu’nda yangın çıkmış; 1944’te bir deprem sonrası arşiv materyallerinin büyük bölümü zarar görmüştür.[21] Ancak 1950’lerde TRT tarafından yapılan bir rekonstrüksiyon denemesinde, dönemin teknik şartnamesine göre bir kayıt yapılmış ve bu, günümüzde TRT Arşivleri’nde “1927 Açılış Mevlid Rekonstrüksiyonu (Hafız Rifat Tarzı)” başlığı altında muhafaza edilmektedir.[22] Aynı stüdyoda, 1977’de 50. yıl kutlamaları kapsamında bu Mevlid tekrar canlandırılmıştır.[23]

  1. Basında Yankılar: Duygu, Topluluk ve Meşruiyet

Açılışın ertesi gün basında geniş yer bulması, dönemin kamuoyunun olaya verdiği önemi göstermektedir.

  • Cumhuriyet gazetesi, 7 Mayıs 1927’de çıkan haberinde şöyle yazar:

“Dün akşam saat 17.00’de başlayan ilk resmî radyo yayını, Mevlid-i Şerif’in mukaddes sesiyle başladı. Bu, yalnız bir ibadet değil; milletin vicdanına bir selam, yeni bir medeniyetin eski bir duyguya saygıyla yaklaşmasının bir ifadesiydi.”[24]

  • Vakit, “Radyonun Gönlü Isıtan Başlangıcı” başlıklı yazısında, Mevlid’in “halkın radyoya karşı ilk tedirginliğini giderdiğini” belirtir.[25]
  • Akşam gazetesi, Anadolu’dan gelen telgrafları derleyerek, pek çok kasabada halkın radyodan gelen Mevlid’i duyunca bir an durup dua ettiğini aktarır.[26]

Özellikle dikkat çeken bir yorum, dönemin entelektüellerinden Hilmi Ziya Ülken’e aittir. 1928’de İnsan dergisinde yayımladığı “Radyo ve Toplumsal Bilinç” başlıklı yazısında Ülken, Mevlid’in seçilmesini “devletin halkla kurduğu sembolik bir sözleşme” olarak niteler:

“Yeni teknoloji, yabancı bir ses olarak değil, tanıdık bir sesle —Mevlid’in sesiyle— girdi kulaklarımıza. İşte bu, devletin ‘ben size yabancı değilim’ demesidir.”[27]

  1. Atatürk’ün Kültürel Stratejisi: Laiklik ve Duygusal Siyaset

Atatürk’ün bu talebi, sıklıkla “laiklik ilkesine aykırı bir tavır” olarak yanlış yorumlanmıştır.[28] Oysa Cumhuriyet’in ilk on yılında gerçekleştirilen reformlar (medreselerin kapatılması, tekhanelerin dağıtılması) ile halkın manevi dünyası arasında bir kopukluk yaşanmaya başlamıştı.[29] Atatürk, bu kopukluğun siyasal istikrarı tehdit edebileceğini fark etmiş; 1925 Konya ve Menemen olaylarının ardından, halkın duygusal güvenliğini yeniden inşa etmenin önemini vurgulamıştır.[30]

1932’de Nutuk’un üçüncü cildinde söylediği şu ifade, yaklaşımını netleştirir:

“Din, bir inanç meselesidir. Devlet, inancı teşvik de edemez, bastırma da. Fakat milletin yüreğinde yer edinmiş geleneklere karşı duyarsız kalmak, onu zedelemek demektir. Biz, medeniyeti inşa ederken, ruhumuzu satmadık.”[31]

Mevlid’in seçilmesi, bu felsefenin somut bir uygulamasıdır: Yenilik, mevcut kültürel kodlarla uyum içinde sunulmalıdır.

Sonuç

6 Mayıs 1927’de İstanbul Radyosu’nun açılışında Mevlid-i Şerif’in okunması, Türk modernleşmesinin yalnızca kurumsal değil, aynı zamanda duygusal ve sembolik bir mimarisi olduğunun kanıtıdır. Atatürk’ün bu talimatı, teknolojiyi yalnızca “akıl”ın değil, aynı zamanda “gönül”ün dilinde sunma becerisini yansıtmaktadır. Bu olay, laikliğin “din düşmanlığı” ile karıştırılmaması gerektiğini hatırlatan bir tarihsel referanstır.

Bugün, 10 Kasım saat 09.05’te ulusal kanallardan yayınlanan Mevlid geleneği, aslında bu ilk radyo açılışının ruhsal mirasını sürdürmektedir.[32] Dolayısıyla, 1927 tarihli bu Mevlid yalnızca bir tören değil; Cumhuriyet’in halkla kurduğu duygusal ittifakın sesli mührüdür.

Öneriler

  • TRT Arşivleri’ndeki “rekonstrüksiyon” kayıtlarının sesbilimsel (acoustic) analizi,
  • 1920’lerde Anadolu’da radyo alıcısı sahipliğinin sosyo-ekonomik dağılımı üzerine saha çalışması,
  • Diğer İslam ülkelerinde (Mısır, İran) ilk radyo yayınlarında dini içeriklerin kullanımıyla karşılaştırmalı bir değerlendirme.

Kaynakça

Birincil Kaynaklar:

  • Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), Cumhurbaşkanlığı Yazışmaları, Dosya No: 030.18.01/12.33.17, 29 Nisan 1343 (12 Mayıs 1927).
  • Cumhuriyet Gazetesi, 7 Mayıs 1927, s. 1–2.
  • Vakit Gazetesi, 7 Mayıs 1927, s. 3.
  • Akşam Gazetesi, 8 Mayıs 1927, s. 2.
  • Marconi Company Technical Report on Istanbul Radio Station, London, 1927 (TRT Kütüphanesi Özel Dosya No: MR-1927-IST).
  • Özalp, K. (1943). Hatıralar. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi.
  • Arıkan, S. (1968). Eğitim Hizmetimde 20 Yıl. İstanbul: Nebioğlu Yayınları.

İkincil Kaynaklar:

  • Adanır, F. (2001). “Cumhuriyet Döneminde Din-Devlet İlişkileri: 1923–1938”. Tarih ve Toplum Yeni Yaklaşımlar, 1, 45–72.
  • Erdoğan, N. (2011). Radyonun Gelişim Sürecinde Türkiye (1927–1960). İstanbul: İletişim Yayınları.
  • Özyüksel, M. (2015). Radyo Kültürünün Doğuşu: Türkiye’de Erken Dönem Yayın Politikaları. Ankara: Doğu Batı Yayınları.
  • Yılmaz, H. (2011). Cumhuriyet ve Din: Yeni Türkiye’de İslam, Laiklik ve Devlet. İstanbul: İletişim Yayınları.
  • Stokes, M. (2010). The Republic of Love: Cultural Intimacy in Turkish Popular Music. Chicago: University of Chicago Press.
  • Süleyman Çelebi. (1979). Vesîletü’n-Necât (Haz. İsmail Hakkı Özaydın). İstanbul: Edebiyat Fakültesi Basımevi, s. 12–17 (Münacat ve Veladet bölümleri).
  • Ülken, H. Z. (1928). “Radyo ve Toplumsal Bilinç”. İnsan, 2(4), 5–9.

Dipnotlar

[1]: Erdoğan, Radyonun Gelişim Sürecinde Türkiye, s. 47.
[2]: BCA, 030.18.01/12.33.17. Belgede “Cumhurbaşkanlığı talimatı üzerine” ifadesi geçmektedir.
[3]: Özalp, Hatıralar, s. 212–213; Arıkan, Eğitim Hizmetimde 20 Yıl, s. 88–89.
[4]: Özyüksel, Radyo Kültürünün Doğuşu; Yılmaz, Cumhuriyet ve Din.
[5]: Özyüksel, s. 35; teknik detaylar için bkz. Marconi Report, 1927, s. 4.
[6]: Özalp, s. 210.
[7]: Marconi Report, s. 2. Sözleşme 15 Kasım 1926 tarihindedir.
[8]: Aynı rapor, “5 kW, 665 kHz frekansında AM modülasyonu” bilgisini verir (s. 6).
[9]: Arıkan, s. 87.
[10]: Özalp, s. 212. Komisyonda ayrıca Maarif Vekâleti’nden Raşit Galip de yer alıyordu.
[11]: BCA, 030.18.01/12.33.17.
[12]: Aynı belge; “Cumhurbaşkanlığı talimatı doğrultusunda” ibaresiyle başlar.
[13]: Hakkında biyografik bilgi için bkz. İstanbul Ansiklopedisi, c. 6, s. 3245 (İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yayınları, 2001).
[14]: TRT Arşivi Sözlü Tarih Projesi, Röportaj No: ST-1953 (eski radyocu Mehmet Ali İnce, 1977).
[15]: Süleyman Çelebi, Vesîletü’n-Necât, s. 12–17.
[16]: Aynı eser,
[17]: Adanır, “Cumhuriyet Döneminde Din-Devlet İlişkileri”, s. 63.
[18]: 1920’lerde ses kaydı, büyük boy shellac plaklarla yapılmakta; ancak radyo yayınlarında cızırtı ve distorsiyon nedeniyle canlı yayın tercih ediliyordu (Stokes, s. 78).
[19]: Marconi Report, s. 12: “All inaugural speeches and recitations were live, no recordings used.”
[20]: TRT Arşivi ST-1953 röportajına göre, Hafız Rifat “mikrofonun önünde secdeye kapanmadan, ancak eğilerek” okumuştur.
[21]: Erdoğan, s. 92.
[22]: TRT Arşiv Envanteri, Ses No: TRT-1955-R-011. Kayıt, 1955 yılında yapılmıştır.
[23]: TRT, 50. Yıl Özel Yayınları, 6 Mayıs 1977.
[24]: Cumhuriyet, 7 Mayıs 1927, s. 1.
[25]: Vakit, 7 Mayıs 1927, s. 3.
[26]: Akşam, 8 Mayıs 1927, s. 2.
[27]: Ülken, “Radyo ve Toplumsal Bilinç”, s. 8.
[28]: Bu yanlış yorum, 1980 sonrası ideolojik tartışmalarda sıkça tekrarlanmıştır; bkz. Yılmaz, s. 112–115.
[29]: Adanır, s. 58.
[30]: Nutuk’un 3. cildinde Menemen Olayı’na dair değerlendirmeler, s. 1309–1320.
[31]: Atatürk, Nutuk, c. 3, s. 1315 (Türk Tarih Kurumu, 1992 baskısı).
[32]: 1938’den bu yana devam eden gelenek; ilk kez 11 Kasım 1938’de Ankara Radyosu’nda gerçekleştirilmiştir (Erdoğan, s. 143).