Hiç / İsmail KANDEMİR
HİÇ
İsmail KANDEMİR
Siz hiç kaybetmenin acısını duydunuz mu?
Kavganın ortasında,
Bir sabah annenizi öteye gönderdiniz mi?
Hiç on yedi yaşın bahar değil de,
Bir güz olduğunu hissettiniz mi?
Anneniz öldü mü hiç?
…
Siz hiç okula gittiniz mi?
Babanızın bedeni küçültülmüş
Yakası büyük gömleğiyle…
Sizin hiç eğlenecek kadar oldu mu harçlığınız?
Siz doyarak mı yaşadınız gençliği?
Herkes eğlencedeyken
Savaştınız mı hiç?
Siz elektriği hissettiniz mi?
Ampule enerji olmasının dışında,
Her hücrenizin yanmasında hissettiniz mi hiç?
Siz hiç işkenceci gördünüz mü?
Eğlenerek gençliğinize kan kusturdular mı?
Ülküdaşınızı satmadan,
Onların yerine kendinizi yaktınız mı hiç?
Sizin hiç arkadaşınız öldü mü?
Birlikte ekmeği böldüğünüz,
Kader birliği yaparken
Sizi yarı yolda bırakıp gidenler oldu mu?
Hiç arkadaşınızın kabrine toprak attınız mı?
Kefenin altından kan damladığını gördünüz mü hiç?
O her damlanın sizin her sözünüzde yaşadığını,
Kabre atılan bir avuç toprağın
Sizi de ölmeden o kabre gömdüğünü hissettiniz mi hiç?
Siz “Başbuğ” gördünüz mü hiç?
Çileli bir ömrün,
Verilen koskoca bir kavganın,
Bir insanda izlerine şahit oldunuz mu hiç?
Başbuğ olmanın duruşta ve yolculukta olduğuna,
Sevdasının büyüklüğü kadar büyük olduğuna şahit oldunuz mu?
Sert bakışlarının altından süzülen dost gözyaşını gördünüz mü hiç?
Mirasyedilerin neyi tükettiklerini anladınız mı?
Neyin varisi olduğunuzu bildiniz mi hiç?
Sizin hiç arkadaşınız sehpaya gitti mi?
Zulmün bir sabah ateşler saçtığına,
Arkadaşlarınızı bir seher vakti astığına şahit oldunuz mu?
Yetmiş bin “Tevhid” çektiniz mi arkalarından?
Kırk bir “Yasin“le uğurladınız mı onları hiç?
Sizin unutan,
Unutulan arkadaşlarınız oldu mu hiç?
Gazilerden tanıdık var mı hayatınızda?
Gönül aldınız mı hiç?
Nefislerin azdığı, ruhun esir olduğuna şahit ettiler mi hiç?
Sizi hiç üzdüler mi?
Siz üzüldünüz mü hiç?
Yalandan Ülküdaşlık hukuku gördünüz mü hiç?
Bir ömrün telefine,
Emeğin zayi oluşuna şahit oldunuz mu hiç?
Dün böyleydi…
Bugüne baktınız mı hiç?
Yarım kalmış kavgasız eğitimlerin hırsına,
Adamlığın üç beş kelime karalanmaktan,
Ülküdaşını isterse yaralamaktan geçtiğine inananların,
Kendi kör nefsine kananların olduğuna şahit oldunuz mu hiç?
Bedelin can olduğu mevsimler yaşadın mı?
Kavganın tam ortasında, hem de ateş altında
Bir arkadaşın sırtını, sırtında aradın mı hiç?
Güvendiğimiz,
Selam verdiğimiz,
Dertlendiğimiz,
Özlediğimiz arkadaşlar yok mu artık?
Kaybolmadılarsa,
Öteye varmadılarsa,
Tez gelen haberlere karışmadılarsa bil ki;
Vallahi buralardalar…
Arayıp sordunuz mu hiç?
Olmayan vefalar,
Sahte, yalan cefalar,
Zulüm, ihanet ve sefalar,
Başıboş adamlar
Ve de içi boş kafalar çoğalmış artık…
Gördünüz mü?
Şahit oldunuz mu hiç?
Şimdi soruyorum:
Ne olduğunuzu sormak,
Hak’lıya hakkını vermek için,
Kendinde neyin eksik olduğunu bilmek,
Neyin sana yettiğini görmek için,
Aynaya baktınız mı hiç?
Camdan değil;
Candan bakacağınız aynanız oldu mu hiç?
Bugünün kahramanları var artık…
Belki de kahramancıkları!
Arın, edebin kaçtığı yalancıklar beklide.
Ülküdaşlığın meze olduğu âlemler,
Kavganın sahte kahramanlarını gördünüz mü hiç?
Bir dönüp baksanız etrafa keşke;
Ne görüyorsunuz?
Hiç…
Kavgama kıyanlardan başka;
Hiç…
Hiç işte!
…
Ankara, 17.09.2012